Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Güllerin Efendisi Resulu ALLAH'ın Çocuklara Karşı Tavrı (1 Kullanıcı)

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
Bu millete yapılan en büyük kötülük onun gönlünden Peygamberinin çekilip alınması,onun yerini başkalarının kapması olmuştur.Okullarımızda o öğretilmedi bizlere,televizyonlarımızda anlatılmadı.Camilerde kaba çizgileriyle, kuru kuruya bazı sözlerinden bahsedildi belki. Belki din kültürü derslerinde yaptığı savaşları okuduk.Ama kesinlikle o öğretilmedi bizlere.Maksatlı yapıldı tüm bunlar.Zira az bir deşilseydi hayatı seniyyeleri, az bir koklayabilseydik onu, insanımız fevc fevc o Nur'a (asm) yönelecekti. Bunu çok iyi biliyordu bazıları. Onun için geçiştiriverdiler onu...

Onun sünnetine ittiba iddiasındakiler de yıllardır resmi ideolojinin ekmeğine bilmeyerek yağ sürdüler."Sünnet" diye diye sünnetin alanını şalvar,külah, koku,misvak vs'ye indirgeyerek yaptılar bunu.Resulün sünnetinin topyekün bir yaşam tarzı,bir ahlak ve kulluk öğretisi olduğunu göz ardı ederek...

Mesela Müslüman tipi denilince akıllara gelen çizgi şu oldu: "Alabildiğince kasılan, alabildiğince kurulan, son derece ciddi, fevkalade sert, yüz hatları gergin, nazarları tedirgin, ifadeleri tavizsiz, değer hükümleri temyizsiz bir insan tipi..".

...Halbuki Resulullah(sav) hiç de öyle değildi.Son derece sadeydi,Bir insandı ve bir insan gibi davranıyordu.Buhari'nin yaşıtı Mekke kadısı Zübeyir bin Bekkar'ın Mizahun Nebi (Peygamberin mizahı) adlı müstakil bir eser kaleme aldığını yeni öğrendim ben.

Onun güzide ashabını anlatırken de şöyle diyordu kitaplar: "Resulullah'ın (sav) ashabı kendi aralarında şakalaşır, hatta birbirlerine kavun, karpuz kabuğu fırlatırlardı. Fakat prensipler karşısında hemen ciddileşir ve önemli bir iş çıktığında şakayı bırakır o işin gereğine uygun tarzda vakarlarını takınırlardı" Biz ise ciddiyeti somurtkanlık zannettik. Vakarı ise huşunet ve sertlik.... Kimilerini de kaçırdık kendimizden Allah bilir.

1430. doğum yıldönümünde Efendimin unutturulan bir yönünü hatırlatmak istedim. Çocuklarla haşir neşir oluşunu... Biliyorum ki bu topluma Resulullahı (sav) insani yönleriyle gösterebilsek, onu daha rahat sevdirebiliriz. Özellikle çocuklarımıza...

...Tirmizi ve Ebu Davud'un müşterek rivayetine göre şöyle demişti o şanı yüce nebi: "Merhamet ancak şaki olanlardan kaldırılmıştır". Yine "Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir" buyurmuştur o (sav)...(Ebu Davud)

...Bir seferinde "Çocuklarınızı öper misiniz" diye soran bedevilere "Evet" demişti. Onlar "Fakat biz,Allah'a and olsun ki öpmeyiz" deyince O şefkatin timsali insan şöyle cevap verdi: "Allah kalplerinizden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim." (İbn-i Mace) Maalesef bu bedevi düşüncesi Anadolu'da zamanla yerleşmiştir. Çocuklarını öpme ve onlarla şakalaşma bir nevi acziyet olarak algılanmıştır... Tabii bunun temelinde de Sünnetten uzaklık yatmaktadır.

Hz Peygamber çocuklarla haşir neşirdir. Kendisiyle onlar arasında hiçbir hiyerarşi ve engel koymamıştır. Çocukların çekinip ürkmelerine sebebiyet verebilecek her çeşit tutumdan kaçınmış, onların teklifsizce yanaşıp konuşmalarını teşvik edecek davranışlara ehemmiyet vermiştir...

Resul-i Ekrem efendimiz (sav) çocukları reyhan çiçeğine benzetmiş ve "çocuk kokusu cennet kokusudur" buyurmuşlardır. Onların arasında kendisini bir bahçede hissetmiş, hepsini ayrı ayrı öpmüş ve koklamıştır. O çocukların da sevgilisiydi. Bir yerde onu gören çocuklar hemen ona doğru koşar etrafını sarar, O da her biriyle ilgilenir, hallerini sorar, sevgilerine karşılıkta bulunur ve onlarla şakalaşırdı. Bu sünneti ihya, geleceğimiz adına çok önemlidir. Lütfen en azından bu konuda ona benzeyelim. Çocuklara Resulullah'ı, hatırlatalım. Halimizle, şirinliğimizle, tatlılığımızla. İnanın koku sürünmek ve misvak kullanmaktan daha faziletlidir bu sünneti ihya.

Çocuklar bizim cennetimiz olsun, biz onların cenneti olalım. Ciddiyetimiz latif olup latife yapmamıza engel olmasın. Zira O'nun (sav) latifeleri bile latifti.

Enes bin Malik onun için "Resulullah (sav) çocuklarla en çok şakalaşan idi" der.(İbnül Esir-3/466)

İşte çocuklarla ilişkisine örnekler:

*** Ebu Seleme İbni Abdurrahman'ın nakline göre Hz.Peygamber(sav) dilini torunu Hasan'a doğru uzatırdı. Çocuk dilinin kızıllığını görünce neşe ile dolardı. (Suyuti-Tarih-i hulefa-sh:189)

*** Ensar çocuklarından Mahmud bin Rebii beş yaşlarındayken Hz.Peygamberin (sav) bir kovadan ağzına su alarak yüzüne püskürttüğünü rivayet eder.(Buhari)

*** Yala ibni Murre'nin nakline göre bir davete gitmekte olan Hz.Peygamber, yolda çocuklarla oynamakta olan torunu Hüseyin'i de beraberinde götürmek için yakalamak ister. Fakat çocuk bir sağa, bir sola kaçmaya başlayınca, Hz.Peygamber (sav) yakalayıncaya kadar onu takliden sağa sola koşarak peşinden gider. Tutunca elinin birini ensesinin altına, diğerini çenesinin altına kor, ağzını ağzına dayayarak öper ve "Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim" buyurur.(İbn-i Mace)

*** Hz.Cabir birgün Resulullah'ın (sav) huzuruna girdiğini bu sırada sırtına Hasan ve Hüseyin'i bindirmiş olan Hz Peygamberin dört ayak vaziyetinde yürümekte olduğunu görür ve Cabir dayanamaz, gülümseyerek: "Deveniz ne iyi deve, sizler de ne iyi binicilersiniz"der.(Kenz-ul Ummal)

*** Hz.Aişe diyor ki "Resulullah bir gün bana: "Üsame (Hz.Zeydin oğlu)'yi yıkayıver" dedi.Ben hiç çocuk doğurmadığım için nasıl yıkanacağını bilmiyordum. Onu aldım, gayri nizami bir halde yıkamaya başladım. Derken Hz.Peygamber (sav) çocuğu benden aldı ve yıkamaya başladı. Bu sırada ona şunları söylüyordu: "Üsame kız olmamakla bize iyilik yaptı... Eğer sen kız olsaydın, seni süslerdim, seni kocaya verirdim"(Zehebi-Siyerün nubela)

*** İbn-i Mace rivayetine göre Hz.Abbas'ın zevcesi Ümmü fadl Hasan veya Hüseyin efendilerimizden birini Resulullah'ın yanına getiriyor. Hz.Peygamberin kucağında çocuk işeyince Ümmü fadl "Resulullahı pislettin" deyip omuzuna vurup, azarlayınca Hz.Peygamber "Allah iyiliğini versin. Oğlumun canını yaktın" diyerek memnuniyetsizliğini izhar eder. (İbn-i Mace)

*** Ebu Davud'un nakline göre Enes bin Malik'in kardeşi Ebu Umayrın bir kuşu vardı. Onu sever, oynardı. Bir gün kuş ölünce çocuk çok üzüldü. Ebu Umayr'i gören Resulullah (sav) "niye üzgün" diye sorar. Durumu öğrenince çocukla ilgilenir ve teselli eder. Ve sonra Ebu Umayr'i her görüşünde takılarak "Ya Eba Umayr küçük kuşun ne oldu" diye sorar...

*** Siyer ve hadis kitapları bu konuya daha bir sürü yer ayırmışlar. Bu kadarla iktifa edip son olarak bir güzel tabloyla meseleyi hitamı miske erdirelim.

Bir gün Hasan ve Hüseyin'i güreştirir. Ve güreş sırasında Hasan'ın tarafını tutar, onu teşvik eder, taktikler tavsiye eder. Hz.Fatma dayanamaz: "Ya Resulullah hep Hasan'ı tutuyorsunuz. Çocuk (Hüseyin) üzülecek" demesine mukabil ağzı şeker şerbet yesin, Sevgili Efendimiz (sav) gülümseyerek şu cevabı verir: "Görmüyor musun? Cebrail'de Hüseyni tutmuş, aynı şeyleri ona söylüyor."(Mecmauzzevaid)

alıntı
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Rahmet ve Sevgi Peygamberi’nin hayatına dair incelemeler ve araştırmalar ortaya çıktıkça, müjdenin, ışıltının, sevginin bin renkli hüzmeleri de ortaya çıkıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) tam anlamıyla billûr bir menşureye benziyor. Billûr menşure güneş ışıkları vurunca ondan türlü türlü renklerle parıldar. Hz. Peygamberin hayatı da en ince ayrıntılarıyla ele alınınca görüntü daha berraklaşıyor ve bir ışık fanusu gibi hayatımızı sevgi hâlesiyle aydınlatıp, kuşatıp bize onur ve gurur veriyor. Rahmet Peygamberi’nin engin ürpertisiyle mest oluyor, onun ümmetinden olmanın görkemli kıvancını yaşıyoruz.

Hz. Peygamber kelimenin tam anlamıyla bir sevgi üleştiricisi, sevgi fanusu... O eşlerinden, çocuklarından tutun da bütün ashabına sevgi dağılmaktan ne yorulmuş, ne de bıkmış... Aksine dağıttıkça dağıtmıştır gönüllere sevgiyi… Bu öylesine bir hâl almıştır ki, giderek bütün yeryüzünü tutmuştur. Çocuklar ise onun sevgi okyanusunda haklı olarak en büyük payı alan ümmetinin küçük bireyleri olmuştur. Allah’ın sevgilisinin, sevgi çiçekleri olan çocuklara gösterdiği olağan bir tavrıdır bu.

Rahmet Peygamberi her gördüğü çocuğa bîgâne kalmamış gereken ilgi ve alâkayı göstermiş ve onları sevdiğini ikrar etmekten de kaçınmamıştır. Hatta çocuklara sevdiğini “Sizi seviyorum, çocuklar” şeklinde ifade ettikten sonra bununla da yetinmeyerek sevdiğini ikrar için bir başka cümleyi daha telaffuz etmiştir: “Vallahi sizi çok seviyorum”. Bu kat’i ifade hele de rahmet Peygamberi’nin mübarek ağzından çıkmışsa, akan sular durur, rahmet deryaları arşı tutar.

Sevgide bile adaleti gözeten bir peygamberdir o. Nitekim bir defasında kızı Fatıma’nın evinde bulunduğu bir sırada sevgili torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’in aynı anda su istemeleri üzerine, kızı Hz. Fatıma’dan daha önce davranarak suyu önce Hasan’a, sonra da Hüseyin’e vermiştir. Bu durumu gören kızı Hz. Fatıma, Resûlullah’ın önce suyu Hasan’a verdiğinden hareketle onu daha fazla sevdiği hükmünü çıkarmak istemesine itiraz etmiş ve suyu ilk isteyen Hasan olduğu için ona öncelik tanıdığını beyan etmiştir. Çünkü O büyükler arasında olduğu gibi, çocuklar arasında öpücüğe varıncaya değin eşit bir tutumu sergilemiştir.

Pek çok defa “Allah’ım ben onları çok seviyorum, Sen de sev” diye nida ettiği torunları Hasan ve Hüseyin oyun oynarken onlara eşlik etmiştir. Bir keresinde ise yine onlarla oyun oynarken farklı bir tutum sergilemiştir. Oyun esnasında görünürde Hz. Peygamber sürekli olarak Hz. Hasan’ı kollar, ondan yana tavır alır. Onu destekleyip yakalamaca oyununda Hz. Hüseyin’i tutması konusunda onu teşvik eder.

Bu farklı tutum ve durum, onları seyretmekte olan Hz. Ali’nin dikkatini çeker. O, Hasan’ı destekledikçe oyunu izlemekte olan Hz. Ali’nin garibine gider. Dahası, ona göre desteklenmesi gereken birisi varsa o da Hz. Hüseyin’dir; çünkü o yaşça Hz. Hasan’dan daha küçüktür. Baba olarak üzülür, Hz. Hüseyin’e karşı Hz. Peygamber’in Hz. Hasan’a destek vermesine. Sonra da dayanamaz ve görünürdeki tabloya karşın Rahmet Peygamberi olan çocuklarının Dedesine şu soruyu tevcih eder:

– “Ey Allah’ın Resulü! Niçin Hasan’dan taraf alıyor, onu destekliyorsunuz. Unutmayın ki Hüseyin ondan daha küçüktür.”

Hz. Peygamber hafifçe tebessüm eder ve bu garip ve tek yanlı gibi görünen destek tavrının nedenini izah ederek torunlarının babasının gönlünü bir çırpıda rahatlatır:

– “Ben Hasan’ı desteklerken, tutarken, Cebrail de Hz. Hüseyin’i destekliyor, onu tutuyor”.

Hz. Ali birden rahatlar. Yüzü aydınlandığı gibi gönlü de aydınlanır.

Tabii en büyük meleğin çocuk oyununa dâhil olması ise çocuk sevgisinin rahmet deryasından ne derece pay aldığının bir ifadesi, bir göstergesidir… Bir yanda rahmet Peygamberi, bir yanda Hz. Cibril ve bir yanda da çocuklar… Ne müthiş bir görkem değil mi?

Çocuk melekler olan Hz. Hasan ve Hüseyin’e, Cibril’i emin ve Muhammed’ül eminin eşlik etmeleri… “Çocukların ergenlik çağına gelinceye kadar “seyyiatları/ günahları yazılmaz. Yalnızca hasenatları/ sevapları yazılır.” Bu durum onların melek oluşlarına düpedüz bir işaret değil de nedir? O yüzden çocuklar sevilmelidir… Onları şeytana kaptırmamak için sevilmelidirler.

Bir sohbet sırasında Hz. Peygamber: “Ümmetimin çocuklarına şeytanın sahip çıkmasından korkarım” şeklinde bir cümle serdeder. Bunun üzerine orada hazır bulunan sahabeler hemencecik Hz. Peygamber’e şu soruyu yöneltirler:

– “Ey Allah’ın Resulü: Bunu nasıl önleyebiliriz?

Hz. Peygamber’in verdiği cevap alabildiğince ışıltılı ve berraktır:

– “Çocuklarınıza sevgiyi ve hayâyı öğreterek...”

Görüldüğü üzere şeytana karşı çocukları dirençli bir şekilde yetiştirmenin ve şeytanın egemenliğini yeryüzünde yok etmenin yolu da yine sevgiden geçmektedir.

Her çocuğu seven, onların ruhlarını cömertçe sevgiyle doyuran ve onları öpmekten bıkıp usanmayan Sevgili Peygamberimiz, kıyamete kadar çocukların yetiştirilmesinde bütün insanlığa şu evrensel ilkeyi miras bırakmıştır:

– “Çocuklarınızı çokça öpün ve koklayın. Unutmayın ki çocuklarınızın kokusu cennetin kokusudur.”

Cennet özlemcileri, cennete vasıl olmak, cennetten haberdar olmak için çocuklarını dövmek yerine, onların mis kokusunu doya doya içlerine çekmek ve onları doya doya koklamaları gerekmektedir… Aksi hâlde dünyada Cennet’in kokusuna vakıf olamayan, duyamayanların ahirette cennetin kokusuna duymaları pek mümkün görünmemektedir…

Selamün Aleyküm kardeşim..Emeğinize sağlık..Allah c.c razı olsun, faydalı ve bilgilendirici bir paylaşımdı.. İslam'dan geleceğe aktarabileceğimiz en güzel miras, İslam terbiyesi ve hamuruyla yetişmiş temiz nesillerdir.. O temiz nesli de oluşturabilmek, Efendimiz (s.a.v)'in sevgi anlayışı ile mümkündür.. Yukarıdaki yazıyı da merhum şehit Seyyid Kutub'tan alıntıladım..İnşallah faydalı olabilir bu konuda...Paylaşımınız çok güzeldi kardeşim..Rabbimiz c.c tesirli kılsın, nasiplenmeyi nasip etsin..Selam ve dua ile.


 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
Rahmet ve Sevgi Peygamberi’nin hayatına dair incelemeler ve araştırmalar ortaya çıktıkça, müjdenin, ışıltının, sevginin bin renkli hüzmeleri de ortaya çıkıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) tam anlamıyla billûr bir menşureye benziyor. Billûr menşure güneş ışıkları vurunca ondan türlü türlü renklerle parıldar. Hz. Peygamberin hayatı da en ince ayrıntılarıyla ele alınınca görüntü daha berraklaşıyor ve bir ışık fanusu gibi hayatımızı sevgi hâlesiyle aydınlatıp, kuşatıp bize onur ve gurur veriyor. Rahmet Peygamberi’nin engin ürpertisiyle mest oluyor, onun ümmetinden olmanın görkemli kıvancını yaşıyoruz.


Hz. Peygamber kelimenin tam anlamıyla bir sevgi üleştiricisi, sevgi fanusu... O eşlerinden, çocuklarından tutun da bütün ashabına sevgi dağılmaktan ne yorulmuş, ne de bıkmış... Aksine dağıttıkça dağıtmıştır gönüllere sevgiyi… Bu öylesine bir hâl almıştır ki, giderek bütün yeryüzünü tutmuştur. Çocuklar ise onun sevgi okyanusunda haklı olarak en büyük payı alan ümmetinin küçük bireyleri olmuştur. Allah’ın sevgilisinin, sevgi çiçekleri olan çocuklara gösterdiği olağan bir tavrıdır bu.

Rahmet Peygamberi her gördüğü çocuğa bîgâne kalmamış gereken ilgi ve alâkayı göstermiş ve onları sevdiğini ikrar etmekten de kaçınmamıştır. Hatta çocuklara sevdiğini “Sizi seviyorum, çocuklar” şeklinde ifade ettikten sonra bununla da yetinmeyerek sevdiğini ikrar için bir başka cümleyi daha telaffuz etmiştir: “Vallahi sizi çok seviyorum”. Bu kat’i ifade hele de rahmet Peygamberi’nin mübarek ağzından çıkmışsa, akan sular durur, rahmet deryaları arşı tutar.

Sevgide bile adaleti gözeten bir peygamberdir o. Nitekim bir defasında kızı Fatıma’nın evinde bulunduğu bir sırada sevgili torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’in aynı anda su istemeleri üzerine, kızı Hz. Fatıma’dan daha önce davranarak suyu önce Hasan’a, sonra da Hüseyin’e vermiştir. Bu durumu gören kızı Hz. Fatıma, Resûlullah’ın önce suyu Hasan’a verdiğinden hareketle onu daha fazla sevdiği hükmünü çıkarmak istemesine itiraz etmiş ve suyu ilk isteyen Hasan olduğu için ona öncelik tanıdığını beyan etmiştir. Çünkü O büyükler arasında olduğu gibi, çocuklar arasında öpücüğe varıncaya değin eşit bir tutumu sergilemiştir.

Pek çok defa “Allah’ım ben onları çok seviyorum, Sen de sev” diye nida ettiği torunları Hasan ve Hüseyin oyun oynarken onlara eşlik etmiştir. Bir keresinde ise yine onlarla oyun oynarken farklı bir tutum sergilemiştir. Oyun esnasında görünürde Hz. Peygamber sürekli olarak Hz. Hasan’ı kollar, ondan yana tavır alır. Onu destekleyip yakalamaca oyununda Hz. Hüseyin’i tutması konusunda onu teşvik eder.

Bu farklı tutum ve durum, onları seyretmekte olan Hz. Ali’nin dikkatini çeker. O, Hasan’ı destekledikçe oyunu izlemekte olan Hz. Ali’nin garibine gider. Dahası, ona göre desteklenmesi gereken birisi varsa o da Hz. Hüseyin’dir; çünkü o yaşça Hz. Hasan’dan daha küçüktür. Baba olarak üzülür, Hz. Hüseyin’e karşı Hz. Peygamber’in Hz. Hasan’a destek vermesine. Sonra da dayanamaz ve görünürdeki tabloya karşın Rahmet Peygamberi olan çocuklarının Dedesine şu soruyu tevcih eder:

– “Ey Allah’ın Resulü! Niçin Hasan’dan taraf alıyor, onu destekliyorsunuz. Unutmayın ki Hüseyin ondan daha küçüktür.”

Hz. Peygamber hafifçe tebessüm eder ve bu garip ve tek yanlı gibi görünen destek tavrının nedenini izah ederek torunlarının babasının gönlünü bir çırpıda rahatlatır:

– “Ben Hasan’ı desteklerken, tutarken, Cebrail de Hz. Hüseyin’i destekliyor, onu tutuyor”.

Hz. Ali birden rahatlar. Yüzü aydınlandığı gibi gönlü de aydınlanır.

Tabii en büyük meleğin çocuk oyununa dâhil olması ise çocuk sevgisinin rahmet deryasından ne derece pay aldığının bir ifadesi, bir göstergesidir… Bir yanda rahmet Peygamberi, bir yanda Hz. Cibril ve bir yanda da çocuklar… Ne müthiş bir görkem değil mi?

Çocuk melekler olan Hz. Hasan ve Hüseyin’e, Cibril’i emin ve Muhammed’ül eminin eşlik etmeleri… “Çocukların ergenlik çağına gelinceye kadar “seyyiatları/ günahları yazılmaz. Yalnızca hasenatları/ sevapları yazılır.” Bu durum onların melek oluşlarına düpedüz bir işaret değil de nedir? O yüzden çocuklar sevilmelidir… Onları şeytana kaptırmamak için sevilmelidirler.

Bir sohbet sırasında Hz. Peygamber: “Ümmetimin çocuklarına şeytanın sahip çıkmasından korkarım” şeklinde bir cümle serdeder. Bunun üzerine orada hazır bulunan sahabeler hemencecik Hz. Peygamber’e şu soruyu yöneltirler:

– “Ey Allah’ın Resulü: Bunu nasıl önleyebiliriz?

Hz. Peygamber’in verdiği cevap alabildiğince ışıltılı ve berraktır:

– “Çocuklarınıza sevgiyi ve hayâyı öğreterek...”

Görüldüğü üzere şeytana karşı çocukları dirençli bir şekilde yetiştirmenin ve şeytanın egemenliğini yeryüzünde yok etmenin yolu da yine sevgiden geçmektedir.

Her çocuğu seven, onların ruhlarını cömertçe sevgiyle doyuran ve onları öpmekten bıkıp usanmayan Sevgili Peygamberimiz, kıyamete kadar çocukların yetiştirilmesinde bütün insanlığa şu evrensel ilkeyi miras bırakmıştır:

– “Çocuklarınızı çokça öpün ve koklayın. Unutmayın ki çocuklarınızın kokusu cennetin kokusudur.”

Cennet özlemcileri, cennete vasıl olmak, cennetten haberdar olmak için çocuklarını dövmek yerine, onların mis kokusunu doya doya içlerine çekmek ve onları doya doya koklamaları gerekmektedir… Aksi hâlde dünyada Cennet’in kokusuna vakıf olamayan, duyamayanların ahirette cennetin kokusuna duymaları pek mümkün görünmemektedir…

Selamün Aleyküm kardeşim..Emeğinize sağlık..Allah c.c razı olsun, faydalı ve bilgilendirici bir paylaşımdı.. İslam'dan geleceğe aktarabileceğimiz en güzel miras, İslam terbiyesi ve hamuruyla yetişmiş temiz nesillerdir.. O temiz nesli de oluşturabilmek, Efendimiz (s.a.v)'in sevgi anlayışı ile mümkündür.. Yukarıdaki yazıyı da merhum şehit Seyyid Kutub'tan alıntıladım..İnşallah faydalı olabilir bu konuda...Paylaşımınız çok güzeldi kardeşim..Rabbimiz c.c tesirli kılsın, nasiplenmeyi nasip etsin..Selam ve dua ile.

Ve alayküm selam verahmetullahi vebereketuh
Paylaşımınız konuda ki güzelliği daha da güzellik katmıştır,bu konuda faydalı olmuştur tereddütlerimiz yoktur Allah c.c. izniyle.Allah c.c. sizden razı olsun.Allah c.c. isteğimiz şehidimizin şehadetini kabul emesidir.Şehidimiz kalemini Allah için kullanmaya özen gösterdi rabbim inşallah bunun ecrini verecektir.Rabbim bizlerede bu güzel ameli nasib eylesin amin.
Allah c.c. emanet olun,hayırlı akşamlar....
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt