Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gözyaşı ne işe yarar? (1 Kullanıcı)

zekaikc

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Mar 2011
Mesajlar
903
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
logo.jpg


images


Naci BOSTANCI • 67. Sayı / TOPLUM

Modern zamanlarda her yere ulu orta giren dijital kayıt araçları gözyaşlarını da seyirlik bir “şey”e dönüştürürken, artık bağlamını da değiştiriyor. Kendi başına kalbin dili olan gözyaşı ekranlara politikanın aracı olarak yansıyor. Ya da en azından sahih gözyaşları rakiplerin polemikçi dilinde manipülasyona dönük tuzlu su muamelesi görüyor. ...

Romalı askerler savaşa giderlerken geride kalan eşleri “onu düşündüklerinin, uzakta olsa bile onunla birlikte acı çektiklerinin kanıtını” küçük şişelere dökerlerdi. Bu kanıt gözyaşıydı. Bu ilginç ve duyarlı gelenek en azından başlangıçta “gerçek gözyaşlarıyla” hayat bulmuş olmalı. Uzaklaşan, bir toz bulutunda yitip giden, yarın dönüp dönmeyeceği belli olmayan eşin gözyaşlarıyla uğurlanması, sonraki günlerde de o yarım kalmış hayata hep gözyaşının eşlik etmesi anlaşılabilir bir durum. Buradaki duyarlılığın hakkını zamanından, bağlamından bağımsız olarak hepimiz teslim edebiliriz. Ancak gözyaşı, eşin yokluğunda diğerinin ne yapıp ettiğine dair şişelenen bir kanıta dönüştüğünde, şişedeki miktar ile çekilen acı arasında bağlantılar kurulduğunda o tuzlu suyun mahiyeti de değişmeye başlar. Kendiliğinden gözyaşı dökmekle mutlaka gözyaşı dökmesi gerektiği bilgisinin baskısı altında göz pınarlarının zorlanması insan dediğimiz bu garip varlıkta farklı sonuçlar doğurur. Yanaklardan süzülüp toza toprağa karışan gözyaşı, kanıt olma beklentisinden bağımsız bir sahihlik ifadesiyken, kabı doldurmak ve onun için çekilen acıların büyüklüğünü şişelerle göstermek düşüncesi kişiyi ikame gözyaşlarına yöneltir. Çünkü mevcut bağların vurgusu artık gözyaşının temsil ettiği duyarlılıktan doğrudan gözyaşının kendisine dönmüştür. Simge asılın yerine geçmiştir. İnsana ilişkin o “tarihsiz bilgiler” üzerinden hayal gücümüzü çalıştırarak kimi Romalı kadınların şişeleri nasıl doldurduğunu tahmin edebiliriz. Bazı evlerde savaş yorgunu askeri karşılayan tuzlu su dolu gözyaşı şişeleri, belki savaşın yapamadığını yapıyor, askerin gözlerinde gerçek yaşların dökülmesine sebep oluyordu. Sahtesinin sebep olduğu gerçek gözyaşları konusuna şimdilik bir mim koyalım.

Gözyaşının ifade ettiği duyarlılıkların yegâne ülkesi Roma değil. Dünyanın tüm kültürlerinde gözyaşının derin bir yeri var. Hıristiyanlıkta azizler ve azizeler, “merhamet ve sevgi” için bol bol gözyaşı dökerler. Hatırlayalım, bundan bir süre önce “kanlı gözyaşları döken Azize Meryem” heykeliyle ilgili haberler çıkmıştı. Bazen ise Ortaçağ engizisyon mahkemelerinin, “ruhuna şeytan musallat olmuş günahkârları kurtarmak için” gerçekleştirdikleri eza ve cefa uygulamalarında doğrudan kurbana gözyaşları döktürdükleri, merhamet ve af istemelerine “vesile oldukları” malum. İslamiyet’te ise “işlenen günahlardan dolayı dökülecek samimi pişmanlık gözyaşlarının” affı kolaylaştıracağı düşünülür. Keza gözyaşının Kerbela olayının yıldönümlerinde tarihle bütünleşen kitlesel coşkuda nasıl ortaya konduğunu biliyoruz. Ancak bazen de şartlar ne kadar zorlarsa zorlasın gözyaşı dökmemek erdem olur. Kaçınılmaz ayrılıklar bir bıçak gibi araya girdiğinde, birbirinden ayrılmak istemeyenlerin son anı “metin olma, gözyaşı dökmeme” çabasıyla taçlanır. Mukadder ayrılığın sonrasında gözyaşlarının bir keder oku gibi karşı tarafın yüreğinde kalmaması istenilir. Amerikan yerlisi bazı kabileler, savaş tutsağı esirleri işkence ile öldürürlerken, onların metin duruşları, af dilememeleri ve gözyaşı dökmemeleri karşısında adeta çıldırırlar, bunu sağlamak için detayı farklı tanıklıklarda okunabilecek dehşetengiz işkenceler gerçekleştirirlerdi. Çünkü baş eğmeyen, af dilemeyen, gözyaşı dökmeyen bir kurbanın “uğursuz” ruhunun o kabileyi asla terk etmeyeceğine inanırlardı.

Erkekler ağlamaz
Romalılar eşleri için gözyaşı şişeleri yaptıradursunlar, savaşa giderken kendilerinin gözyaşı dökmeleri kabul edilemezdi. Bu tuzlu suyun gurur ve cesaretin yanında yeri yoktu. Sadece onlar mı? Savaş ve gözyaşı tarihin her vaktinde asla yan yana gelmesi mümkün olmayan iki kelimedir. Bütün savaşların ayrılık sahnesi olarak şu fotoğraf düşünülebilir: Sessizce ağlayan kadın ve onun gözyaşlarını silen erkek. Tuhaf olanı şu ki, gözyaşını onurlandıran kültürel kodlar onun bağlamı veya göz pınarlarının cinsiyeti değiştiğinde bu defa tam tersi değerleri seferber ediyor. Savaşın ötesinde sevdiklerinden şu veya bu şekilde ayrılan bir “erkeğin” gözyaşı dökmesi birçok kültürde uygun ve münasip bir davranış biçimi olarak görülmez. Bunun klişe ifadesini biliyoruz: “Erkekler ağlamaz.” Ağlayacaksa da gözlerden ırak olmalı, yaşları içine dökmelidir. Bazı Afrika kabilelerinde ise erginleme törenlerinde “erkekliğe adım atacak genç” için dayanıklılık sınavları yapılır. Bambi jumpingin, öyle esnek ipler değil sert sarmaşıkların kullanıldığı ve ayak bileği buna bağlı gencin başı yere neredeyse milimle ölçülecek şekilde yaklaştığı tehlikeli bir erginleme töreni olduğunu hatırlamak gerekir. Özellikle acıyı artırması için kör bıçakların, ucu keskin taşların kullanıldığı “yaralama, kan akıtma” pratiği yanında elbette bambi jumping spor bile sayılabilir. Fakat her halükarda genç, kabileye yaraşır bir savaşçı olduğunu kanıtlamak için acı çektiğini göstermemek ve asla gözyaşı dökmemek durumundadır.

Seksenli yılların başlarında metropol kentlerindeki dolmuşların arkasında yanaklarından sicim gibi yaşlar dökülen mavi gözlü bir çocuğun resmi olurdu. Bu masumiyeti, güzelliği ve gözyaşlarını birleştiren resim, dolmuş sürücülerinin toplumsal hikâyesinde hangi anlamlara karşılık gelirdi ki böylesine her yere nüfuz etmişti? Şoför dünyasının “erkek raconunda” narin ama mahrem bir damarın mı ifadesiydi? Ya da şoför esnafıyla sınırlandırılamayacak şekilde, uzun yıllar boyunca yaşadığımız savrulmaların, değişimlerin, göçlerin karanlığa bırakılmış sessiz duyarlılıklarının masum bir sembolü müydü o resim? Seksenlerin ortalarından itibaren Ahmet Kaya’nın yükselişinde kederli sesine dağlarla gözyaşlarının tuhaf bileşimini katmasının payı neydi? Derken gözyaşları siyasete taşındı. Seksen yedi seçimlerinde rahmetli Özal’ın televizyon konuşmasında döktüğü bir damla gözyaşının etkisinin ne olduğunu tam bilemiyoruz, fakat siyasetle kalp arasında bir köprü kurduğu muhakkaktı. Peşinden Başbakan olarak Tansu hanımın gözyaşlarına şahit olduk. Televizyon programlarında sunucuların, şarkıcıların sahih duyarlılıkların kanıtı olarak bol bol gözyaşı döktüklerini gördük. Bir gözyaşı salgınının başlaması bunun kendiliğinden değil bir kurmaca olarak hayatımıza girdiği şüphesini doğurdu. Gözyaşı dökenin bunu saklama girişimiyle kameranın gözyaşına yaptığı zum arasındaki ironik çelişki, “gizlice dökülen gözyaşını” herkese aşikar kılarken, tersine çevrilmiş bir metafor olarak hikâyeyi bu yazıda mim koyduğumuz yere de taşıyordu. Amaç, gözyaşı şişelerine doldurulmuş tuzlu suyun teşhiri ile gerçek gözyaşlarına ulaşmaktı.

İnsanın göz pınarlarının kurumuş olması bir talihsizlik. Sürekli gözyaşlarına mani olma ise, hem bu hali yaşamak hem de mani olmanın “sertleştirici, acımasızlaştırıcı” etkisi nedeniyle ayrı bir talihsizlik. Ama en kötüsü teşhir… Modern zamanlarda her yere ulu orta giren dijital kayıt araçları gözyaşlarını da seyirlik bir “şey”e dönüştürürken, artık bağlamını da değiştiriyor. Kendi başına kalbin dili olan gözyaşı ekranlara politikanın aracı olarak yansıyor. Ya da en azından sahih gözyaşları rakiplerin polemikçi dilinde manipülasyona dönük tuzlu su muamelesi görüyor. Kameraların şah damarımıza kadar uzandığı bir dünyada ne yapacağız? Sürekli gözyaşlarını saklayan bir toplum haline gelmek, sonrasında gözyaşını unutmuş bir topluma dönüştürebilir mi bizi? Bu da ayrı bir bahtsızlık olmaz mı? Sonuçta gözyaşlarının yokluğu ona dair teşhir iddiasından daha vahim bir durum. Bırakın insanlar gözyaşlarını döksünler. Sahih mi değil mi, buna akıl, kalp ve göz karar verecektir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt