Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gözden öze (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Muhterem Kişi;

Bugüne dek çok şeyler söylendi;karınca kararınca, herkes işittiği, anladığı, idrâk edip, bildiği kadar bir şeyler yazdı…
Kimisi de fazla konuşmayı zâid addedip, herşeyi tek bir kelime ile ifade etmek istedi...
Kimi gerçeği kabul etti, kimi de inkar...Ama öyle bir inkar ki bu, altından buram buram ispat kokmakta...İnkarları ile gerçeği ispat ettiler onlar da...
Bir kısmı birbirlerini suçlayıp itham etmekle geçirdiler günlerini...O gerçekten ayrılmıştır, biz gerçek üzereyiz, koruyucusu bizleriz dediler;korunmaya ihtiyacı olan bir şey varmış gibi...
Bazı kişiler de çıktı, siz istediğiniz kadar ayrı görün kendinizi bizden, halbuki hepimiz biriz, dediler...
Ve böylece bugüne kadar gelindi...Ve aynı şeyler birkaç eksik veya fazlasıyla devam etmekte hâlâ...
Bütün insanları başlıca iki grupta tetkik edebiliriz...Şöyle ki; bütün samimiyetleriyle kendileri ile beraber başkalarını da en az kendileri kadar düşünen kişiler...Bir de sadece kişisel veya yerel menfaatleriyle hareket edenler...
Biz, bu yazının sonunda da gayet kesin ve bariz olarak anlaşılacağı gibi, ne bir kimseyi veya topluluğu fiilerinden ötürü tenkit edecek veya onları kınayacak, ne de onların hakkında herhangi bir olumsuz hükme varacağız...Çünkü;

”DE Kİ: HEPSİ PROGRAMLARINA (şâküllerine) GÖRE HAREKETLERDE BULUNURLAR...” (17-84)

buyruğu herşeyi ortaya koymaktadır...
Bundan sonra haddimize değildir ki, herhangi bir yaratılmışı suçlayalım veya İtham edelim..
Başarı âlemlerin Rabbı olan ALLAH’tandır.


Muhterem kişi;

Bil ki, bu satırlar menfaat duygularından sıyrılmış bir âlemde, huzur ve saadet içinde, sadece «Hakikat» tâlibi değerli kişilerin bazı gerçekleri idrak etmelerine vesile olmak için yazılmıştır.
Yazımıza başlarken, sadece şu sözümüzle yetineceğiz:

Onlar ki Gerçeği idrak edemezler, elbette sizi anlayamazlar; sizi inkâr veya tenkit ederler. Gerçeği idrak etmiş olanlar kimseyi tenkit etmedikleri gibi, kimseyi dahi kusurlu görmezler!.

Yol boyunca birçok merhaleler katedip, çeşitli makamlardan geçecek, sabrımız nispetinde gerçeğe ereceğiz.
Kişi arzularını terkettiği zaman Hükmün âlemine; gelenlere razı olduğu zaman da rızaya ermiş kul mertebesine yükselir...
Çünkü, Emr âleminde ne yemek, ne içmek, ne uyumak; yani kısacası, istekle, madde ile alâkası olan hiçbir şey yoktur.
Ve TEK’in hükmünce, Efendimiz’in bizzat tatbik buyurduğu ve bize de bildirdiği şöyle bir sözü vardır:

«Herkese hitâbınız, aklı ölçüsünde olsun!..»

İşte bu sebeple gerek devr-i risâlette ve gerekse daha sonraki devirlerde yaşamış olan«Bilenler» ve «İdrak ehli», daima birçok önemli hususları mecaz yollu işaretlerle ile ifade etmişler, zevk ehli olarak yaşamışlardır.
Hiçbir zaman gerçekleri izah ve açıklama yoluna gitmemiş, kendilerine devrolunan bilgileri, “sırları” açıklamaksızın, bir sonraki ehil kişiye devretmişlerdir.
Bu yapacağımız yolculuk süresince, nasip olduğu kadar gerçekleri açıp izah etmeye gayret edecek; gerçeği, elden geldiğince idrakınıza takdime çalışacağız.
Seslenişe kulak verenlere, son defa şöylece hitap edelim, mevzua girmeden evvel:

-Oku ve idrâka çalış!.

- Mutlaka söylemek istiyorsan bir şeyler, önce kendini tanı!...
Bu bâbda bazı yanlış anlamalara meydan vermemek maksadıyla şunu da ilâve edelim ki, gerçeği bilen kişi için, yaratılmışlar arasında katiyyen tefrik yoktu... her varolan özel bir değerdir.

*Şayet başarabilirsek neyin ne olduğunu, neden olduğunu ve nasıl olması gerektiğini ; bu sadece Allâh istediği ve muvaffak kıldığı; insanların bu bilgilere ulaşmasını murad ettiği içindir!..
Başarılı olamaz isek, kusur elbette bizim yetersizliğimizdendir. İyi niyetimiz göz önüne alınarak, kusurlarımız şimdiden bağışlana!..Yazı her gün inşaAllahü Teala bölüm bölüm devam edecektir..[SIZE=-1]Allah bizi muvaffak eylesin..Es-Selamün Aleyküm...[/SIZE]
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Muhterem kişi,

Bil ki, değerli veya değersiz ayırımı, tabirleri yaratılanlar arasında ve onlara göredir.
Yaradanın indindeyse sadece yarattıkları vardır!.
«Hayır» veya «şer» yaratılmışın indincedir!... Yaradanın indinde, hepsi birdir!..
İnsan, indini; yani, bana göre, bence, bana kalırsa gibi başlıklar altındaki izâfi şahsî görüş ve düşünüşlerini terkedip, aslına yönelişi; ve kendini Allah indinde eritişi kadar tekâmül eder!..
Bu sebeplerden dolayıdır ki, kâmil kişi mahlûkatta kusur veya hata görmez ve aramaz!.
Herkes, düşünebildiği, idrak edebildiği nispette fiillerde bulunur; ve sonucunda da hak ettiği ile karşılaşır.
Biliyoruz ki, bu satırlarımız kimseyi huy ve sabit fikirlerinden fıtratları dolayısıyladır ki çevirmeyecek; fakat buna mukabil gerçeği idrak için, yitiğini arayan anlayış ehlinin, kaderlerindeki takdir edilmiş, aslî varoluş noktalarına dönmelerine bir vesile olacaktır.
Mevzûya, Efendimiz’in şu sözüyle girelim:

«Allah’ım, verdiğine hiçbir mâni yoktur; senin engel olduğuna da kimse bir şey veremez; senin kazânı(hükmünü) da kimse reddedemez!. Şüphesiz ki, her şeye kâdirsin ve dilediğini yaparsın! .»

Muhterem kişi,

Bil ki, mükemmel olarak yaratılmamış tek bir mahlûk yoktur!... “Var” diyenler, sadece kendi sınırlı anlayışlarını sergilemektedirler.
Yaratılmışın mükemmelliği şu sebeptendir:
Yaradılmış olanın güzelliği, mükemmeliyeti, yaratılış gayesine hizmetinden ötürüdür!.
İnsanlar, nefislerine hoş gelen şeyler için güzel; hoş gelmeyen şeyler için de çirkin veya fena tâbirlerini kullanırlar. Sonra da kendi akıllarınca mantık yürütüp,
«efendim Allah güzeli de yarattı, çirkini de. Ta ki insanlar bundan ibret alıp, şükredenlerden veya sabredenlerden olsunlar diye..» derler.
Böyle düşünenler de zâviyelerince haklıdırlar, doğrudurlar. Çünkü bakış açıları, düşünüş seviyeleri onu gerektirmektedir.
Biz, şurası muhakkaktır ki, diyeceğiz, Yaradan, her şeyi güzel ve kemâl üzere yaratmıştır.1
Ancak şu var ki, onlara bakanlar, gözlerindeki rengârenk camlı gözlükleri çıkarmak zahmetine katlanıp, gerçeği çıplak gözle görmek lûtfundan bulunsunlar. O zaman her şeyi daha iyi bir şekilde idrâk edeceklerdir.

Muhterem kişi,

Bil ki, yolumuz tefrik yolu değil, MUTLAK BİRLİK yoludur.
Bu yolda, kesinlikle ayırım yapmak yoktur!.
Bil ki, gerçeği idrâk etmeye çalışan bir kişi, asla yaratılmışlar arasında tefrik yapamaz!..
Olgun kişi de, mevcûdatı Hak’kın gözüyle seyredip, yaratılmışlar arasında fark gözetmeyendir.
Sana verilen emir, emanetlere hıyanet etmeyip, onlara hakkettikleri en iyi muamelede bulunman hakkındadır. Öyle ise, onların arasında nasıl fark gözetip, onları, bu şudur, bu böyledir diye hüküm verip damgalayarak, aralarında ayırım yaparsın.
Senin vazifen, sana verilen emre riayet edip her birine azamî derecede rıfk ve hilm ile yardımda bulunmandır.
Eğer onların arasında, Yaradanın indinde bir fark varsa, şüphesiz ki hüküm de O’na aittir. Bize düşen, haddimizi aşmamaktır, yalnızca!.
Yaratılmışlar arasında fark görmeyi kaldırdıktan sonra yapılacak ikinci iş, verenin huzurunda verilenlere vasıta olmaktır.
- Her ahval ve şartta, mutlaka, veren olmaya çalış!... Fakat hiçbir zaman karşılığını beklemeksizin yap bu işi. Hattâ karşılığını düşünmemeye dahi gayret et. Ve hattâ, Yaradanından bile bekleme bu karşılığı!..
Sadece, hayatının her anında iyiliklere vasıta olmaya çalış, karşılık beklemeksizin ve düşünmeksizin.
Yaratılmışlara senin aracılığın ile bir zarar gelmemesi için, elinden geldiğince gayret sarfet.
Daima yaratılmışların varoluş gayesini düşün; acaba, onlara ne şekilde bir iyiliğin erişmesine vesile olabilirim, diye... Ve bir sinek veya yaprağı dahi kendi nefsine tercih edecek hale gelmeye çalış.
Elindeki bir dilim kuru ekmekte gözü olan tok kişiye, istediğinde, günlerce açlıktan sonra bile olsa o bir dilimi verebilecek kadar ferâgat sahibi olabilmeye gayret et... Ki bu zâhirdedir... Dünyalıktır!.
Bütün ibadetlerinin ecir ve sevabını da, onlara ihtiyacı olanlara, kendine hiç pay ayırmayacak şekilde vermeye çalış. Bu da ukbâ ile ilgili ferâgatındır!.. Yaptıklarının karşılıklarından sıyrılışındır... Değil ki muhtaca yardım etmek!..
Daima çalış... Ama bu çalışman nefsin için değil, hepsi yaradanın birer emaneti olan mahlûkata yardım ve iyiliklerin onlara ulaşmasına vesile olmak için olsun.
Bil ki, insanlar dostu, menfaati, ihtiyaçları için isterler... Öyle ise kendine öyle bir dost seç ki, artık o, hiçbir yaratılmışa muhtaç olmayacak kudrete sahip olsun!.
Yaratılan ne vardır ki birbirine muhtaç olmasın?.. Ama onları Yaradan!..işte, O’nu “dost” seç kendine!.
Yönelişin O’na olsun... Ve ihtiyaçlarını da, eğer bîhaber, ise O’na arzet.!
Düşün, düşün ve gene düşün; düşündüğünün gerçeğine eremesen bile, hiç olmaz düşünenler arasına girersin.
Eğer, vukû bulan hâdiselerin hikmetini sezemiyorsan, hemen itiraz etmekten kaçın ve o işin sonunu beklemeye çalış!. Şüphesiz ki işin hikmetini sezinlemek o zaman daha kolaylaşır. Böylece, sen de cahilane isyanlardan korunmuş olursun.
Ne bir kusur işle; ne de af dilemek mecburiyetinde kal!.. Hatta, kimsede kusur görmemeye gayret et.
Senin, bizzat arzularınla gelişen hırsın, senin şeytanın olmuştur!.. Arzuları kalmamış bir kişinin, ihtirasları da olmadığı için, şeytanı da müslüman olur!..
İşte bu hâle gelmiş bir er kişi olduğun zaman, bütün menfaat duygularından da sıyrılmış olacağından; ne sen bir yaratılmış olanı kırarsın, ne de onların sana bir zararı dokunabilir.
Yaratılmışlar çoğunlukla, kendilerine bir iyiliğin ulaşmasına vesile olanları sever ve hakikatten uzak iseler, verileni verenden bilirler!... Sen bil ki , veren verdirten hep O’dur!.
Bu sebep iledir ki, ne bir şeyinle öğün, ne de bir şeyine güven!. Güvendiğin, inancın bile olmasın; değil ki malın mülkün, evlâd veya ahbabın!.. Başına gelebilecek en küçük bir musîbet ile o çok güvendiğin inancın, kızgın güneş altındaki damlanın buharlaşması gibi gider de senden habersiz, sen hâlâ inancım var sanıp durursun.
Efendimiz buyurur ki:

«Kendisinden başka hak ilâh olmayan Allah’a yemin ederim ki, sizden biriniz cennet ehlinin ameliyle amel etmekte devam eder.

Nihayet kendisi ile Cennet arasında bir zirâ’dan başka mesafe kalmaz!

Bu sırada yazı o kişinin önüne geçer!.. Bu defa o kişi cehennem ehlinin ameliyle âmel etmeye devam eder.

Ve yine sizden biriniz Cehennem ehlinin ameliyle amel eder, nihayet kendisiyle cehennem arasında ancak bir zirâ mesafe kalır. Bu sırada yazı önüne geçer!..

Bu defa da o kimse cennet ehlinin âmeliyle âmel eder ve cennete girer!..»

İşte bu sebepledir ki, ne bir şeyinle öğün ve ne de bir şeyine güven bu kısa süreli yaşantı devresinde.
Yaradanından sık sık af dile, istiğfar et. Ama, sözümüzü iyi anla!..
Sadece, bir papağan gibi, hep “Estağfirullah” veya “tövbe ya Rabbî” de, demiyorum!..
Gerçek tövbe, yaptığın işin hakikaten hatalı olduğunu idrâk edip, bundan pişmanlık duyduğun zaman edilmiştir.
Bunun içindir ki, Efendimiz:

«Tövbe nedâmettir»

buyurmuştur.
Eğer işlediğin kusur, bir yaratılmışa zarar vermek suretiyle olmuş ise, bu takdirde onun o zararını dahi telâfi edip, gönlünü almaya çalış... Ta ki, helâllık alabilesin.
Bir yardımda bulunmak suretiyle bir yaratılmışın sevinmesine vesile olman, şüphesiz ki her şeyden üstündür.
Gece yarısı, bir hastaya, bir saat yardım için yanında bulunman, senin binlerce gecelik yararlı ibadetin kadar hayırlıdır... Çünkü, yararlı ibadet, vaktini boşa geçirmenden hayırlıdır.
Boş vaktini bir muhtaca hasredip, onun o ihtiyacının zail olmasına çalışman suretiyle değerlendirmen ise farzdır.
Bundan dolayıdır ki, daima Yaradanın huzurunda, yaratılmışların gerçeğe yönelen hizmetinde olmaya çalış.
Hakikata ermişlerin indinde kişinin değeri, yaradanına yönelişi ve yakınlığı kadardır... Öyle ise yönelişin gerçeğe, aslına, Rabbine olsun.
Görünüş, şekil, yaş veya madde değil, idrak ve bilmektir önemli ve değerli olan. Öyle ise düşün, geçen zaman hangi gerçeği idrak etmeme vesile oldu diye. Ve cevabının üstünde dur...
Devam Edeceğiz İnşaAllah..Es-Selamün Aleyküm.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt