salih cingöz
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 23 Ocak 2008
- Mesajlar
- 323
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
GÖZYAŞIN KİRLENEN GÜVENİ YIKAYAMAZ
Siz çevrenizde en çok kime güvenirsiniz?
Peki siz çevrenizde ne kadar güvenilirsiniz?!...
Asıl önemli olan budur, oysa hep yanlışı, hatayı, sorunu ya da ‘anlamıyor’u karşıya yükleme kolaycılığına düşen biz, bulunduğumuz yere karşıdan bakamıyoruz ve problem de belki tam buradan başlıyor…
Güven, güvenilirlik, dürüst, dürüstlük, eminlik, inanılırlık…
Ve istikrar…
Ekonomiden ikili ilişkilere, bakkalınızla olan alış-verişten işyeri ve okul arkadaşlarınıza, kardeşinizden annenize her şey güven üstüne kurulan istikrarla gelişir ve kendi ayakları üstünde sapasağlam durur… Ya da YI-KI-LIR…
“İnandırıcı” olmakla, “inanılır” olmak arasında sizce nasıl bir fark vardır yahut UÇURUM, şimdi ona siz karar verin.
İnanılır olmak, güvenilir olmak, dürüst olmak, yalan söylememek, haram yememek, sözü senet olmak -ki şimdilerde senet de anlam taşımıyor- gibi özellikleri bu güne kadar defalarca duymuş ve duyurmuşuzdur.
Peki, karşınızdaki insanlar sizce sizin her sözünüze inanıyor mu yoksa inanıyormuş gibi yapıyor da siz “yedi” ya da “atlattık” diye mi düşünüyorsunuz? Diyelim ki gerçekten “yedi” hadi daha kibar söyleyelim “inandı.” Ne zamana kadar gider bu yemeler, yedirmeler?
Öyle derdi rahmetli; “Oğlum her eşek çamura bir defa çöker!”
Bir İngiliz atasözü de adeta bu sözü besler ve benim çok hoşuma gider, “Beni bir kere kandırırsan yazıklar olsun SANA, beni iki kere kandırırsan yazıklar olsun BANA!”
Ha rahmetli ha İngiliz, özü aynı değil mi?
İzlediğimiz filmleri hayata uyarlasanız, sizce ne kadar karşılığını bulurdu? Sanat abartıyı yese veya kabul etse de “hayat” yer mi, kabul eder mi?
İnanılır olmak zaman ve olaylar silsilesi ister ve gerçekten zordur ama yakaladığınız anda yıkılmanız nerdeyse mümkün değildir…
Yok eğer o yalancı çoban sizseniz ve üstelik bundan da habersizseniz, kalplerden geçenleri okuyamamak gibi bir özelliğiniz olduğuna ne kadar sevinseniz o kadar iyi</B>…
Bir sözün sizin tarafınızdan söylenildiği 3. şahıslar arasında konuşulurken orda bulunan biri ya da birileri “yok ya o böyle bir şey söylemez” veya “hayır inanmam o başka bir şey söylemek istemiştir, bence kendisine bir soralım” der…
— Senin çocuk nice zamandır borcunu ödemiyor! Denildiğinde babanızın cevabı ne olur?..
— Seninkini muhallebicide biriyle otururken görmüşler! Denildiğinde sevdiğinizin tepkisi ne olur?..
— Sanırım girdiği ihalelerden yüzde alıyor! Denildiğinde müdürünüz ya da patronunuzun tavrı ne olur?..
Biz hep birilerini masaya yatırıyoruz ama kendimizi asla. Hep birileri kötü, hep birileri yanlış, hep ‘o egoist, menfaatçi, tahammülsüz, anlayışsız, iyilik bilmez’…
Peki ya biz…
Hadi samimi olalım en azından şu an kendi kendimize…
.buralar-
.düşünmen-
.için-
.boş-
.bırakıldı-
Eğer ki şimdi üzülmüşsen ve ağlıyorsan “Reis Bey” filminde dediği gibi bil ki, “Gözyaşı Günahın Rengini Soldurmaz” ama “Evet, ya ben şu konuda aslında şurada yanlış yapıyorum” diyorsan, hemen şimdi düzelmek adına kendine "tutabileceğin" sözler ver. Bu belki de farkına vararak ya da varmadan yaktıklarını, yıktıklarını onarmak adına bir fırsattır kim bilir…
Unutma ki,
Eğer inanılır olmazsan mutlu olamazsın…
Eğer inanılır olmazsan huzurlu olamazsın…
Arzu ettiğin ideallerine ne kadar yaklaşırsan yaklaş asla sonuca ulaşamazsın…
Ve ne kadar inanılır olursan o kadar sevilir o kadar sayılırsın asla unutma…
Üstelik gözyaşın, kendi kendine kirlettiğin güvenini yıkamaya yetmez…
Şimdi;
Dem bu demdir…
Dem bu demdir…
Dem bu dem…
Sağlıklı ve mutlu haftalar hepinize.
Bedirhan Gökçe.. (Haber Kuşagı.com)
Siz çevrenizde en çok kime güvenirsiniz?
Peki siz çevrenizde ne kadar güvenilirsiniz?!...
Asıl önemli olan budur, oysa hep yanlışı, hatayı, sorunu ya da ‘anlamıyor’u karşıya yükleme kolaycılığına düşen biz, bulunduğumuz yere karşıdan bakamıyoruz ve problem de belki tam buradan başlıyor…
Güven, güvenilirlik, dürüst, dürüstlük, eminlik, inanılırlık…
Ve istikrar…
Ekonomiden ikili ilişkilere, bakkalınızla olan alış-verişten işyeri ve okul arkadaşlarınıza, kardeşinizden annenize her şey güven üstüne kurulan istikrarla gelişir ve kendi ayakları üstünde sapasağlam durur… Ya da YI-KI-LIR…
“İnandırıcı” olmakla, “inanılır” olmak arasında sizce nasıl bir fark vardır yahut UÇURUM, şimdi ona siz karar verin.
İnanılır olmak, güvenilir olmak, dürüst olmak, yalan söylememek, haram yememek, sözü senet olmak -ki şimdilerde senet de anlam taşımıyor- gibi özellikleri bu güne kadar defalarca duymuş ve duyurmuşuzdur.
Peki, karşınızdaki insanlar sizce sizin her sözünüze inanıyor mu yoksa inanıyormuş gibi yapıyor da siz “yedi” ya da “atlattık” diye mi düşünüyorsunuz? Diyelim ki gerçekten “yedi” hadi daha kibar söyleyelim “inandı.” Ne zamana kadar gider bu yemeler, yedirmeler?
Öyle derdi rahmetli; “Oğlum her eşek çamura bir defa çöker!”
Bir İngiliz atasözü de adeta bu sözü besler ve benim çok hoşuma gider, “Beni bir kere kandırırsan yazıklar olsun SANA, beni iki kere kandırırsan yazıklar olsun BANA!”
Ha rahmetli ha İngiliz, özü aynı değil mi?
İzlediğimiz filmleri hayata uyarlasanız, sizce ne kadar karşılığını bulurdu? Sanat abartıyı yese veya kabul etse de “hayat” yer mi, kabul eder mi?
İnanılır olmak zaman ve olaylar silsilesi ister ve gerçekten zordur ama yakaladığınız anda yıkılmanız nerdeyse mümkün değildir…
Yok eğer o yalancı çoban sizseniz ve üstelik bundan da habersizseniz, kalplerden geçenleri okuyamamak gibi bir özelliğiniz olduğuna ne kadar sevinseniz o kadar iyi</B>…
Bir sözün sizin tarafınızdan söylenildiği 3. şahıslar arasında konuşulurken orda bulunan biri ya da birileri “yok ya o böyle bir şey söylemez” veya “hayır inanmam o başka bir şey söylemek istemiştir, bence kendisine bir soralım” der…
— Senin çocuk nice zamandır borcunu ödemiyor! Denildiğinde babanızın cevabı ne olur?..
— Seninkini muhallebicide biriyle otururken görmüşler! Denildiğinde sevdiğinizin tepkisi ne olur?..
— Sanırım girdiği ihalelerden yüzde alıyor! Denildiğinde müdürünüz ya da patronunuzun tavrı ne olur?..
Biz hep birilerini masaya yatırıyoruz ama kendimizi asla. Hep birileri kötü, hep birileri yanlış, hep ‘o egoist, menfaatçi, tahammülsüz, anlayışsız, iyilik bilmez’…
Peki ya biz…
Hadi samimi olalım en azından şu an kendi kendimize…
.buralar-
.düşünmen-
.için-
.boş-
.bırakıldı-
Eğer ki şimdi üzülmüşsen ve ağlıyorsan “Reis Bey” filminde dediği gibi bil ki, “Gözyaşı Günahın Rengini Soldurmaz” ama “Evet, ya ben şu konuda aslında şurada yanlış yapıyorum” diyorsan, hemen şimdi düzelmek adına kendine "tutabileceğin" sözler ver. Bu belki de farkına vararak ya da varmadan yaktıklarını, yıktıklarını onarmak adına bir fırsattır kim bilir…
Unutma ki,
Eğer inanılır olmazsan mutlu olamazsın…
Eğer inanılır olmazsan huzurlu olamazsın…
Arzu ettiğin ideallerine ne kadar yaklaşırsan yaklaş asla sonuca ulaşamazsın…
Ve ne kadar inanılır olursan o kadar sevilir o kadar sayılırsın asla unutma…
Üstelik gözyaşın, kendi kendine kirlettiğin güvenini yıkamaya yetmez…
Şimdi;
Dem bu demdir…
Dem bu demdir…
Dem bu dem…
Sağlıklı ve mutlu haftalar hepinize.
Bedirhan Gökçe.. (Haber Kuşagı.com)