Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,590
- Tepki puanı
- 954
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
Gönül gözü görmeyen can gözünü neylesin...
İlim Şehrine Yolculuk.
Gönül gözü görmeyen gözünü neylesin.
Kalp,nefis,vicdan ve akıl uzun bir yolculukta beraberce yolculuk ediyorlar.
Kalp ve nefis bu yolculuk esnasında sürekli münakaşa ve didişme halindedir.
Akıl ise kalp ve nefsin hakemliğini üstlenmiştir.
Yolculuk zorlu ve çetindir. Kalp bu yolculukta lazım olabilecek levazımatın kendisinde var olduğunu bildiğinden, verilen süreyi en iyi şekilde değerlendirmek ister.
Fakat nefis öyle değildir.Her gördüğüne meyleder.
Nereden geldiğini ve nereye doğru yol aldığını umursamaz.
Etrafındaki şeylerin cazibesinden kendisini alamaz,doyumsuzdur.
Bu nedenle kalp ile aralarında sürekli bir çatışma yaşanmaktadır.
Vicdan, ikisinin arasında bir yol göstericidir, doğru karar verir, bilgedir.
Onun sayesinde bu yolculuk birlikte devam eder, gider.
Gel zaman git zaman bir gün karşılarına vesvaslar çıkar aralarında bir mücadeledir başlar.
Kalp kendini iyi savunabilecek bir durumda fakat nefis asi tavırlar sergilediğinden çok endişelidir.
Vicdan Kalbin destekçisi, dostu, sırdaşı, tesellicisi olmuştur.
Akıl, kalp ve vicdan işbirliği yaparlar ve bu vesvaslara karşı nasıl galip olabileceklerini düşünürler.
Hem aralarında hem de karşılarında bir tehlike vardır.
İşleri zor yolları uzun ve karanlıktır.
Vicdan bir pusula gösterip der ki: her zaman karşımıza çeşitli düşmanlar çıkacak, daha çok saldırılara maruz kalacağız bizim çok iyi bir donanıma ve çok iyi bir rehbere ihtiyacımız var.
Bunun için şu pusuladaki ilim şehrini bulup o şehirde gerekli donanımı almalıyız der.
Vesveseleri oyalayarak ilim şehrine ulaşırlar burası gözlerini kamaştırır .
Öyle aydınlık, öyle temiz, öyle nurludur ki, hayranlıklarını ifade etmekten aciz kalırlar.
Vesvese düşmanları korkuya kapılırlar.
İlim şehrinin askerleri onları tardeder, karşılarında ilim şehrinin askerlerini görünce her biri bir tarafa dağılır neye uğradıklarını şaşırırlar.
Reisleri: bu defa bizi alt etmeyi başardılar diye feryat eder.
Akıl, kalp ve vicdan bundan böyle gezilerini bu ilim şehrinde sürdürmeye karar verirler .
Öyle ya burası onların tam da aradıkları yerdir.
Asi yoldaşları olan nefsi ancak burada ıslah edebileceklerdir.
Bu onlar için zor ama imkansız değildir. Bunun için kararlıdırlar.
E gönül gözü görmeyen gözünü neylesin nefis kardeş burası senin kendini bütün kötülüklerden arındırabileceğin ve muhafaza olabileceğin bir şehir.
Sen aramızda yaramaz ve asi bir çocuk gibisin.
Senden vazgeçemeyiz, öyle ise sana yardımcı olacağız derler.
Böylece nefis başına buyruk olmadığını ve diğerleri ile kolay kolay başa çıkamayacağını fark etmiştir.
İlim şehrinde yaşamları devam ederken yolları bir gün fazilet çarşısına düşer.
Burada çok karlı ticaret yolları öğrenirler.
Bu ticarete göre Akıl, kalp, vicdan, nefis varlıklarını bu şehrin sahibine adayacak karşılığında ebedi saadeti kazanacaklardır.
Bire bin kazanç getiren bu ticaret çok hoşlarına gider.
Nefsi de bu karlı ticarete ikna etmeyi başarırlar.
Kendilerine ait bile olmayan fenayı verip bekayı kazanmak Üstelik fena yine ellerinde kalacak fakat sahiplerinin izni dairesinde yaşamlarını sürdüreceklerdir.
Sahipleri, Sultanları öyle cömertmiş öyle merhametliymiş ki, yola da yolculuğa da bütün sıkıntılara da değmiş doğrusu Asıl zenginliğe ve asıl mutluluğa ermişler.
Darısı bizimkilerin başına !..
Bir'e bin kazananlardan olmak dileğiyle!.
Saliha Nur Demirbaş
İlim Şehrine Yolculuk.
Gönül gözü görmeyen gözünü neylesin.
Kalp,nefis,vicdan ve akıl uzun bir yolculukta beraberce yolculuk ediyorlar.
Kalp ve nefis bu yolculuk esnasında sürekli münakaşa ve didişme halindedir.
Akıl ise kalp ve nefsin hakemliğini üstlenmiştir.
Yolculuk zorlu ve çetindir. Kalp bu yolculukta lazım olabilecek levazımatın kendisinde var olduğunu bildiğinden, verilen süreyi en iyi şekilde değerlendirmek ister.
Fakat nefis öyle değildir.Her gördüğüne meyleder.
Nereden geldiğini ve nereye doğru yol aldığını umursamaz.
Etrafındaki şeylerin cazibesinden kendisini alamaz,doyumsuzdur.
Bu nedenle kalp ile aralarında sürekli bir çatışma yaşanmaktadır.
Vicdan, ikisinin arasında bir yol göstericidir, doğru karar verir, bilgedir.
Onun sayesinde bu yolculuk birlikte devam eder, gider.
Gel zaman git zaman bir gün karşılarına vesvaslar çıkar aralarında bir mücadeledir başlar.
Kalp kendini iyi savunabilecek bir durumda fakat nefis asi tavırlar sergilediğinden çok endişelidir.
Vicdan Kalbin destekçisi, dostu, sırdaşı, tesellicisi olmuştur.
Akıl, kalp ve vicdan işbirliği yaparlar ve bu vesvaslara karşı nasıl galip olabileceklerini düşünürler.
Hem aralarında hem de karşılarında bir tehlike vardır.
İşleri zor yolları uzun ve karanlıktır.
Vicdan bir pusula gösterip der ki: her zaman karşımıza çeşitli düşmanlar çıkacak, daha çok saldırılara maruz kalacağız bizim çok iyi bir donanıma ve çok iyi bir rehbere ihtiyacımız var.
Bunun için şu pusuladaki ilim şehrini bulup o şehirde gerekli donanımı almalıyız der.
Vesveseleri oyalayarak ilim şehrine ulaşırlar burası gözlerini kamaştırır .
Öyle aydınlık, öyle temiz, öyle nurludur ki, hayranlıklarını ifade etmekten aciz kalırlar.
Vesvese düşmanları korkuya kapılırlar.
İlim şehrinin askerleri onları tardeder, karşılarında ilim şehrinin askerlerini görünce her biri bir tarafa dağılır neye uğradıklarını şaşırırlar.
Reisleri: bu defa bizi alt etmeyi başardılar diye feryat eder.
Akıl, kalp ve vicdan bundan böyle gezilerini bu ilim şehrinde sürdürmeye karar verirler .
Öyle ya burası onların tam da aradıkları yerdir.
Asi yoldaşları olan nefsi ancak burada ıslah edebileceklerdir.
Bu onlar için zor ama imkansız değildir. Bunun için kararlıdırlar.
E gönül gözü görmeyen gözünü neylesin nefis kardeş burası senin kendini bütün kötülüklerden arındırabileceğin ve muhafaza olabileceğin bir şehir.
Sen aramızda yaramaz ve asi bir çocuk gibisin.
Senden vazgeçemeyiz, öyle ise sana yardımcı olacağız derler.
Böylece nefis başına buyruk olmadığını ve diğerleri ile kolay kolay başa çıkamayacağını fark etmiştir.
İlim şehrinde yaşamları devam ederken yolları bir gün fazilet çarşısına düşer.
Burada çok karlı ticaret yolları öğrenirler.
Bu ticarete göre Akıl, kalp, vicdan, nefis varlıklarını bu şehrin sahibine adayacak karşılığında ebedi saadeti kazanacaklardır.
Bire bin kazanç getiren bu ticaret çok hoşlarına gider.
Nefsi de bu karlı ticarete ikna etmeyi başarırlar.
Kendilerine ait bile olmayan fenayı verip bekayı kazanmak Üstelik fena yine ellerinde kalacak fakat sahiplerinin izni dairesinde yaşamlarını sürdüreceklerdir.
Sahipleri, Sultanları öyle cömertmiş öyle merhametliymiş ki, yola da yolculuğa da bütün sıkıntılara da değmiş doğrusu Asıl zenginliğe ve asıl mutluluğa ermişler.
Darısı bizimkilerin başına !..
Bir'e bin kazananlardan olmak dileğiyle!.
Saliha Nur Demirbaş