Gökler Ve Yer Allah’ın Dilemesiyle Zeval Bulmaktadır
Dünyanın varlığını sürdürebilmesi için evrende var olan sayısız dengenin bozulmaması hayati önem taşır. Evrenin genişleme hızı, kütlesi, galaksilerin ve bu galaksilerde bulunan yıldız ve gezegenlerin dönüş hızları, yoğunlukları, sıcaklıkları gibi bildiğimiz ve bilmediğimiz bir çok oranın hiç bozulmadan korunması sayesinde dünya varlığını sürdürür. Her sabah güneş doğar, her akşam batar, büyük bir intizamla dört mevsim oluşur, tonlarca su gökyüzüne yükselir. Yağmurlar yağar, insanın haberi dahi olmadan yeryüzündeki sayısız denge Allah tarafından korunur. Toprağın altındaki milimetrik böceklerden, gökyüzünde uçan kuşlara kadar her canlı Allah-u Teala'nın lütfu ve ihsanı sayesinde yaşamını sürdürür. Kur’an-ı Kerim’de her şeyin ancak Allah’ın dilemesiyle varlığını sürdürdüğü şöyle bildirilmiştir:
“Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, kendisinden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim’dir, bağışlayandır.” (Fatır Suresi, 41)
20.yy’da gelişen bilim ve teknoloji, yapılan çeşitli araştırmalar ve çalışmalar dünya üzerindeki dengenin her an bozulması için sayısız sebep olduğunu ortaya koymuştur. Şüphesiz bu sebeplerin her birini yaratan da, dilediği zaman bunlardan herhangi birini harekete geçirerek dünyayı yok etmeye kadir olan da Allah'tır.
Sadece karbondioksit gazının %25'lik bir artışı bile yeryüzünde sera etkisi yapmış, meydana gelen küresel ısınma sonucunda dünyanın doğal dengesinde gözle görülür aksaklıklar oluşmuştur. Kutuplardaki buzullar erimeye başlamış, okyanusların seviyesi yükselmiş, kış her zamankinden daha ağır geçmiş, deniz sıcaklığı 0,8 derece artmış, denizlerde önemli bir denge unsuru olan mercanlar ölmeye başlamıştır. Sadece ısıdaki değişiklik, aşırı yağışlara, şiddetli fırtınalara, sel baskınlarına neden olmuş; bir çok insana felaket taşımıştır.
Üstelik karbondioksit oranı dünya üzerindeki canlılığın devamı için gerekli olan şartlardan yalnızca biridir. Bunun gibi insanlığın yok olmasına sebebiyet verebilecek etkilere sahip, daha yüzlerce şart vardır. Şaşırtıcı olan ölümün bu derece yakın olmasına rağmen bir çok insanın hala ölümü ve ahireti düşünmemesi, Allah'tan korkmaması ve hırsla dünyaya bağlanmasıdır.
Dünya kendi içinde taşıdığı birçok ölüm tehlikesiyle birlikte uzaydan da her an sayısız tehdit almaktadır. Güneşten her saniye dünyamıza ulaşan ultraviyole ışınları, dünyamızı adeta bombardıman eden göktaşları, çizdikleri yörünge nedeniyle sık sık dünyamıza yaklaşan kuyruklu yıldızlar gibi birçok tehlike dünyamıza ölümcül tehditler yağdırmaktadır.
Bilimadamları her yıl dünyaya 10000 tondan fazla göktaşının düştüğünü bildirmektedir. Sözkonusu göktaşları atmosfere girdiklerinde eriyerek parçalanmakta ve bizlere hiçbir zarar vermeden uzaya dağılmaktadır. Ve hızla dünyaya doğru gelen bu göktaşlarından insanların haberi bile olmamaktadır. Oysa bunlardan herhangi birinin dünyaya düşmesi durumunda büyük bir felaket yaşanacaktır.
Çapı 10 metreye kadar olan astroidler atmosferde yok edilmekte, bazıları ise yeryüzüne ulaşmaktadır. Bunlara çeşitli örnekler vermek mümkündür. Örneğin 1992’de 12 kg.lık bir meteor New York’da park edilmiş bir arabanın yanına düşmüş ve büyük bir delik açmıştır. Ayrıca Connecticut’da bir evin yemek odasına, Alahama’da da bir evin yatak odasına meteor düşmüştür. Bavaria’nın Nordlingen şehrinde de 25 km. çapında bir krater mevcuttur. Araştırmacılar bu kraterlerin 15 milyon yıl önce oldukça büyük bir astroid veya kamet çarpması sonucunda oluştuğunu söylemektedirler.
Asıl tehlikeyi ise dev göktaşları oluşturmaktadır. Örneğin 20.yy başında Sibirya’da Tungska’ya düşen ve 60 km. çapında olduğu tahmin edilen göktaşı 2000 kilometrekarelik ormanı yok etmiş ve Hiroşima’ya atılan bombanın 1000 katı büyüklüğünde bir patlamaya neden olmuştur. Sözkonusu göktaşının muhtemel bir felakete sebep olmasının tek nedeni düştüğü alanda nüfusun yok denecek kadar az olmasıdır. Uzmanlar, aynı göktaşının İstanbul’a düşmesi durumunda bir saniye içinde 10 milyon insan hayatını kaybedebileceğini söylemektedir. Ve insanlar ne kadar büyük bir felaketle karşı karşıya olduklarını dahi anlayamadan dünyayı terkedeceklerdir.
Bununla birlikte bir sonraki göktaşının nereye düşeceğini, ne büyüklükte olacağını ve nasıl bir hasar vereceğini kimse bilmemektedir. Bugüne kadar yapılmış olan incelemeler sonucu elde edilen bilgilerden biri Tungska astroidi büyüklüğünde bir astroidin her iki yüzyılda bir dünyaya düşme tehlikesinin olduğudur. Bu ise insana oldukça yakın bir zamanda dünyaya bu büyüklükte bir göktaşının düşme ihtimalinin ne derece yüksek olduğunu düşündürür. Yani insanın herşeyin bir önceki günle aynı olacağını düşündüğü bir anda, bir sabah hazırlanıp işe giderken, bir akşam dostları ile yemek yerken veya bir gece uyurken böyle bir felaketle karşılaşmaması için hiçbir sebep yoktur.
Yukarıda belirttiğim gibi, böyle bir göktaşının bulunduğumuz şehre düşmesi milyonlarca insanın bir anda ölmesi anlamına gelmektedir. Denize düşmesi de bir o kadar büyük tehlike oluşturmaktadır. Çünkü bu göktaşının denizde oluşturacağı dev dalgalar (tsunamiler), kıyılar boyunca binlerce kişiyi yutarak içine alabilir. Bundan daha büyük bir astroidin ise atmosferin tümünü zehirle doldurması ve bir kıtanın tümünü yok etmesine ise kaçınılmaz bir durum olarak bakılmaktadır. Böyle bir olayın tüm dünyayı etkileyeceği ve insanlığın sonu olabileceği bilimadamlarının ortak kanaatidir.
Ama tüm bunların yanısıra Cenab-ı Allah rahmetiyle bizleri bu tehlikelerden korumaktadır. Her yıl dünyamıza yönelen 10000 tondan fazla göktaşı, atmosfere girdiğinde sürtünmenin etkisiyle erimekte ve bu sayede hayati tehlike yaratmamaktadır. Ancak kuşkusuz Allah’ın ‘Rahman’ ve ‘Rahim’ sıfatlarının yanısıra ‘Kahhar’ (Kahredici) sıfatı da dilediği anda tecelli edebilir. Allah’ın “OL” demesiyle bugüne kadar görülmemiş büyüklükte bir göktaşı atmosferden içeri girebilir.
Bu noktada daha önceki yüzyıllarda dünyaya düşerek büyük tahribatlara yol açan göktaşlarının etkilerinden öğrenilenler tekrar gözden geçirilmelidir. 20 km. kadar olan küçük astroidlerin dünyaya çarpmalarında ısının azalması ve ısının değişmesi gibi nükleer rüzgar benzeri etkilere rastlanabilir. Çarpışmalar ayrıca atmosferde kimyasal değişmelere neden olur. Değişmenin şiddeti çarpan nesnenin büyüklüğüne bağlıdır. Yapılan çalışmalar 0.5 km. çaplı küçük nesnelerin bile 10 km. çaplı kraterler oluşturacağını ve havaya şimdiki miktarından 5 kat daha fazla sülfür yollayacağını göstermektedir. Daha büyük çarpışmalar ise dünya ısısını birkaç derece düşürebilir. Buharlaşan nesneden çıkan madde ozon tabakasına zarar verebilir ki bu etkiler ilk anda tüm dünyanın yok olmasına sebebiyet verecek kadar etkili olmasa da dünyayı hızlı bir ölüm sürecine sokacağı kesindir. Örneğin dünyanın yıllık ortalama sıcaklığı 15 derecedir. Güneşin uzaklığı, atmosfer gibi birçok etken bu sıcaklığın sabit tutulmasında rol oynamaktadır. Böyle bir taşın düşmesi sonucu dünyanın sıcaklığının değişmesi, üstüne üstlük atmosferde kimyasal bozulmaların olması ve ozon tabakasının zarar görmesi tüm dengenin bozulması için yeterlidir. Sadece ozon tabakasındaki incelmenin etkilerini giderebilmek için bilimadamları büyük bir çalışma ve araştırma içerisine girmişlerdir.
Şüphesiz dünyaya herhangi bir göktaşının düşmesi durumunda kimsenin meydana gelen olayları gözlemlemeye, ne şekilde oluştuğunu kavramaya çalışacak hali olmayacaktır. Birkaç saniye içinde insanların çoğu ölecek, geride kalanlar ise (eğer kalan olursa) dünyadaki yaşam şartları ortadan kalktığı için kısa bir süre sonra yok olacaktır. Tüm bu anlatılanlar elbette Allah’tan korkanlara ibret teşkil edecek gerçeklerdir. Allah’a ve ahiret gününe iman eden herkes, dünya üzerinde ancak Allah’ın rahmetiyle hayat sürdüğünü, O’nun dilemesiyle ‘göklerin ve yerin zeval bulmadığını’ bilmelidir. Geçmiş kavimlerin birçoğunun hiç beklemedikleri bir anda ve hiç ummadıkları şekilde ölümle karşılaştıkları unutulmamalıdır. Şüphesiz gaybın bilgisi yalnızca Rabbimizin katındadır.
“...Böylece Allah(ın azabı) da, onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi, yüreklerine korku saldı; ... Artık ey basiret sahipleri ibret alın.” (Haşr Suresi, 2)
Dünyanın varlığını sürdürebilmesi için evrende var olan sayısız dengenin bozulmaması hayati önem taşır. Evrenin genişleme hızı, kütlesi, galaksilerin ve bu galaksilerde bulunan yıldız ve gezegenlerin dönüş hızları, yoğunlukları, sıcaklıkları gibi bildiğimiz ve bilmediğimiz bir çok oranın hiç bozulmadan korunması sayesinde dünya varlığını sürdürür. Her sabah güneş doğar, her akşam batar, büyük bir intizamla dört mevsim oluşur, tonlarca su gökyüzüne yükselir. Yağmurlar yağar, insanın haberi dahi olmadan yeryüzündeki sayısız denge Allah tarafından korunur. Toprağın altındaki milimetrik böceklerden, gökyüzünde uçan kuşlara kadar her canlı Allah-u Teala'nın lütfu ve ihsanı sayesinde yaşamını sürdürür. Kur’an-ı Kerim’de her şeyin ancak Allah’ın dilemesiyle varlığını sürdürdüğü şöyle bildirilmiştir:
“Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, kendisinden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim’dir, bağışlayandır.” (Fatır Suresi, 41)
20.yy’da gelişen bilim ve teknoloji, yapılan çeşitli araştırmalar ve çalışmalar dünya üzerindeki dengenin her an bozulması için sayısız sebep olduğunu ortaya koymuştur. Şüphesiz bu sebeplerin her birini yaratan da, dilediği zaman bunlardan herhangi birini harekete geçirerek dünyayı yok etmeye kadir olan da Allah'tır.
Sadece karbondioksit gazının %25'lik bir artışı bile yeryüzünde sera etkisi yapmış, meydana gelen küresel ısınma sonucunda dünyanın doğal dengesinde gözle görülür aksaklıklar oluşmuştur. Kutuplardaki buzullar erimeye başlamış, okyanusların seviyesi yükselmiş, kış her zamankinden daha ağır geçmiş, deniz sıcaklığı 0,8 derece artmış, denizlerde önemli bir denge unsuru olan mercanlar ölmeye başlamıştır. Sadece ısıdaki değişiklik, aşırı yağışlara, şiddetli fırtınalara, sel baskınlarına neden olmuş; bir çok insana felaket taşımıştır.
Üstelik karbondioksit oranı dünya üzerindeki canlılığın devamı için gerekli olan şartlardan yalnızca biridir. Bunun gibi insanlığın yok olmasına sebebiyet verebilecek etkilere sahip, daha yüzlerce şart vardır. Şaşırtıcı olan ölümün bu derece yakın olmasına rağmen bir çok insanın hala ölümü ve ahireti düşünmemesi, Allah'tan korkmaması ve hırsla dünyaya bağlanmasıdır.
Dünya kendi içinde taşıdığı birçok ölüm tehlikesiyle birlikte uzaydan da her an sayısız tehdit almaktadır. Güneşten her saniye dünyamıza ulaşan ultraviyole ışınları, dünyamızı adeta bombardıman eden göktaşları, çizdikleri yörünge nedeniyle sık sık dünyamıza yaklaşan kuyruklu yıldızlar gibi birçok tehlike dünyamıza ölümcül tehditler yağdırmaktadır.
Bilimadamları her yıl dünyaya 10000 tondan fazla göktaşının düştüğünü bildirmektedir. Sözkonusu göktaşları atmosfere girdiklerinde eriyerek parçalanmakta ve bizlere hiçbir zarar vermeden uzaya dağılmaktadır. Ve hızla dünyaya doğru gelen bu göktaşlarından insanların haberi bile olmamaktadır. Oysa bunlardan herhangi birinin dünyaya düşmesi durumunda büyük bir felaket yaşanacaktır.
Çapı 10 metreye kadar olan astroidler atmosferde yok edilmekte, bazıları ise yeryüzüne ulaşmaktadır. Bunlara çeşitli örnekler vermek mümkündür. Örneğin 1992’de 12 kg.lık bir meteor New York’da park edilmiş bir arabanın yanına düşmüş ve büyük bir delik açmıştır. Ayrıca Connecticut’da bir evin yemek odasına, Alahama’da da bir evin yatak odasına meteor düşmüştür. Bavaria’nın Nordlingen şehrinde de 25 km. çapında bir krater mevcuttur. Araştırmacılar bu kraterlerin 15 milyon yıl önce oldukça büyük bir astroid veya kamet çarpması sonucunda oluştuğunu söylemektedirler.
Asıl tehlikeyi ise dev göktaşları oluşturmaktadır. Örneğin 20.yy başında Sibirya’da Tungska’ya düşen ve 60 km. çapında olduğu tahmin edilen göktaşı 2000 kilometrekarelik ormanı yok etmiş ve Hiroşima’ya atılan bombanın 1000 katı büyüklüğünde bir patlamaya neden olmuştur. Sözkonusu göktaşının muhtemel bir felakete sebep olmasının tek nedeni düştüğü alanda nüfusun yok denecek kadar az olmasıdır. Uzmanlar, aynı göktaşının İstanbul’a düşmesi durumunda bir saniye içinde 10 milyon insan hayatını kaybedebileceğini söylemektedir. Ve insanlar ne kadar büyük bir felaketle karşı karşıya olduklarını dahi anlayamadan dünyayı terkedeceklerdir.
Bununla birlikte bir sonraki göktaşının nereye düşeceğini, ne büyüklükte olacağını ve nasıl bir hasar vereceğini kimse bilmemektedir. Bugüne kadar yapılmış olan incelemeler sonucu elde edilen bilgilerden biri Tungska astroidi büyüklüğünde bir astroidin her iki yüzyılda bir dünyaya düşme tehlikesinin olduğudur. Bu ise insana oldukça yakın bir zamanda dünyaya bu büyüklükte bir göktaşının düşme ihtimalinin ne derece yüksek olduğunu düşündürür. Yani insanın herşeyin bir önceki günle aynı olacağını düşündüğü bir anda, bir sabah hazırlanıp işe giderken, bir akşam dostları ile yemek yerken veya bir gece uyurken böyle bir felaketle karşılaşmaması için hiçbir sebep yoktur.
Yukarıda belirttiğim gibi, böyle bir göktaşının bulunduğumuz şehre düşmesi milyonlarca insanın bir anda ölmesi anlamına gelmektedir. Denize düşmesi de bir o kadar büyük tehlike oluşturmaktadır. Çünkü bu göktaşının denizde oluşturacağı dev dalgalar (tsunamiler), kıyılar boyunca binlerce kişiyi yutarak içine alabilir. Bundan daha büyük bir astroidin ise atmosferin tümünü zehirle doldurması ve bir kıtanın tümünü yok etmesine ise kaçınılmaz bir durum olarak bakılmaktadır. Böyle bir olayın tüm dünyayı etkileyeceği ve insanlığın sonu olabileceği bilimadamlarının ortak kanaatidir.
Ama tüm bunların yanısıra Cenab-ı Allah rahmetiyle bizleri bu tehlikelerden korumaktadır. Her yıl dünyamıza yönelen 10000 tondan fazla göktaşı, atmosfere girdiğinde sürtünmenin etkisiyle erimekte ve bu sayede hayati tehlike yaratmamaktadır. Ancak kuşkusuz Allah’ın ‘Rahman’ ve ‘Rahim’ sıfatlarının yanısıra ‘Kahhar’ (Kahredici) sıfatı da dilediği anda tecelli edebilir. Allah’ın “OL” demesiyle bugüne kadar görülmemiş büyüklükte bir göktaşı atmosferden içeri girebilir.
Bu noktada daha önceki yüzyıllarda dünyaya düşerek büyük tahribatlara yol açan göktaşlarının etkilerinden öğrenilenler tekrar gözden geçirilmelidir. 20 km. kadar olan küçük astroidlerin dünyaya çarpmalarında ısının azalması ve ısının değişmesi gibi nükleer rüzgar benzeri etkilere rastlanabilir. Çarpışmalar ayrıca atmosferde kimyasal değişmelere neden olur. Değişmenin şiddeti çarpan nesnenin büyüklüğüne bağlıdır. Yapılan çalışmalar 0.5 km. çaplı küçük nesnelerin bile 10 km. çaplı kraterler oluşturacağını ve havaya şimdiki miktarından 5 kat daha fazla sülfür yollayacağını göstermektedir. Daha büyük çarpışmalar ise dünya ısısını birkaç derece düşürebilir. Buharlaşan nesneden çıkan madde ozon tabakasına zarar verebilir ki bu etkiler ilk anda tüm dünyanın yok olmasına sebebiyet verecek kadar etkili olmasa da dünyayı hızlı bir ölüm sürecine sokacağı kesindir. Örneğin dünyanın yıllık ortalama sıcaklığı 15 derecedir. Güneşin uzaklığı, atmosfer gibi birçok etken bu sıcaklığın sabit tutulmasında rol oynamaktadır. Böyle bir taşın düşmesi sonucu dünyanın sıcaklığının değişmesi, üstüne üstlük atmosferde kimyasal bozulmaların olması ve ozon tabakasının zarar görmesi tüm dengenin bozulması için yeterlidir. Sadece ozon tabakasındaki incelmenin etkilerini giderebilmek için bilimadamları büyük bir çalışma ve araştırma içerisine girmişlerdir.
Şüphesiz dünyaya herhangi bir göktaşının düşmesi durumunda kimsenin meydana gelen olayları gözlemlemeye, ne şekilde oluştuğunu kavramaya çalışacak hali olmayacaktır. Birkaç saniye içinde insanların çoğu ölecek, geride kalanlar ise (eğer kalan olursa) dünyadaki yaşam şartları ortadan kalktığı için kısa bir süre sonra yok olacaktır. Tüm bu anlatılanlar elbette Allah’tan korkanlara ibret teşkil edecek gerçeklerdir. Allah’a ve ahiret gününe iman eden herkes, dünya üzerinde ancak Allah’ın rahmetiyle hayat sürdüğünü, O’nun dilemesiyle ‘göklerin ve yerin zeval bulmadığını’ bilmelidir. Geçmiş kavimlerin birçoğunun hiç beklemedikleri bir anda ve hiç ummadıkları şekilde ölümle karşılaştıkları unutulmamalıdır. Şüphesiz gaybın bilgisi yalnızca Rabbimizin katındadır.
“...Böylece Allah(ın azabı) da, onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi, yüreklerine korku saldı; ... Artık ey basiret sahipleri ibret alın.” (Haşr Suresi, 2)