Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

GIYBET (1 Kullanıcı)

politrade

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eki 2006
Mesajlar
307
Tepki puanı
0
Puanları
0
Allah Teâlâ Hz. Musa’ya (a.s) şöyle vahyetmiştir:
“Kim gıybetten tövbe ederek ölürse, o cennete en son giren kimse olur. Kim de gıybette ısrar ederek ölürse, o cehenneme ilk önce giren kimse olur.”
Avf demiştir ki: “İbn Sîrîn’in yanına gittim. Haccâc hakkında bir şeyler söylemeye çalıştım. İbn Sîrîn beni şöyle uyardı:


Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Bir kısmınız diğerlerinin gıybetini yapmasın. Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bundan tiksindiniz değil mi? Öyleyse Allah’tan korkun ve birbirinizi gıybet etmeyi (arkadan çekiştirmeyi) terkedin.” ( Hucurât 49/12. )
Hz. Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: Bir adam Hz. Peygamber’in (s.a.v) yanında oturuyordu; Peygamber Efendimiz (s.a.v) ayağa kalktı, fakat adam kalkmakta zorlandı. Orada bulunanlardan bazıları, “Falanca ne kadar âciz bir kimse, oturduğu yerden kalkamıyor” dediler. Bunu işiten Hz. Peygamber (s.a.v), “Kardeşinizin etini yediniz ve onu gıybet ettiniz” diye onları uyardı.( Ebû Ya‘lâ, Müsned, nr. 6151; Beyhakî, Şuabü’l-İmân, nr. 6733; Heysemî, ez-Zevâid, 8/94; Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 7/574. )
Allah Teâlâ Hz. Musa’ya (a.s) şöyle vahyetmiştir:
“Kim gıybetten tövbe ederek ölürse, o cennete en son giren kimse olur. Kim de gıybette ısrar ederek ölürse, o cehenneme ilk önce giren kimse olur.”
Avf demiştir ki: “İbn Sîrîn’in yanına gittim. Haccâc hakkında bir şeyler söylemeye çalıştım. İbn Sîrîn beni şöyle uyardı:
‘Şüphesiz Allah Teâlâ çok adaletli bir hakimdir. Halkın hakkını Haccâc’dan aldığı gibi, Haccâc’a haksızlık edenlerin hakkını da ona haksızlık edenlerden alır. Sen yarın aziz ve celil olan Allah’ın huzuruna çıktığın zaman, senin işlediğin en küçük günah, senin için Haccâc’ın yaptığı en büyük günahtan daha şiddetli olur.’”
Anlatıldığına göre İbrahim b. Edhem (rah) bir yemeğe davet edildi, o da davete katıldı. Meclistekiler, orada bulunmayan bir adamın gıybetini yaptılar. Bunu işiten İbrahim b. Edhem, “Bunu bana, insanların gıybet edildiği bir yerde bulunarak nefsim yaptı” diyerek oradan çıkıp gitti ve nefsine ceza olarak üç gün bir şey yemedi.
Şöyle denilmiştir: İnsanların gıybetini yapan kimsenin misali; bir mancınık dikip onunla iyiliklerini doğuya batıya atan kimseye benzer. Bu kimse, bir Horasanlı’nın gıybetini yapar, bir Türk’ün gıybetini yapar, iyiliklerini sağa sola dağıtır; elinde hiçbir hayır kalmadan kalkar.
Şöyle anlatılmıştır: Kula kıyamet günü amel defteri verilir; içinde hiçbir hayır göremez. Bunun üzerine, “Benim namazım, oru*****, taatim nerede?” diye sorar; kendisine şöyle denilir: “Yaptığın ameller, gıybetini yaptığın kimselere verildi.”
Denilmiştir ki: Bir mümin gıybet edildiği zaman, Allah Teâlâ onun günahlarının yarısını affeder.
Süfyân b. Hüseyin der ki: “İyâs b. Muâviye’nin yanında oturuyordum. Birinin gıybetini ettim. İyâs bana,
‘Bu sene hiç düşmanla savaş ettin mi?’ diye sordu; ben,
‘Hayır etmedim’ dedim. İyâs,
‘Din düşmanları senden yakasını kurtardı, fakat müslümanlar dilinden kurtulamadı’ dedi.”
Denilmiştir ki: Âhirette bir kula amel defteri verilir; içinde hiç yapmadığı birçok iyilik görür; bunları yapmadığını söyleyince kendisine, “Bunlar, senin haberin yokken insanların senin hakkında yaptıkları gıybetin karşılığıdır” denilir.
Süfyân-ı Sevrî’ye, Hz. Peygamber’in (s.a.v),
“Şüphesiz Allah et düşkünü olan aileye gazap eder”( Beyhakî, Şuabü’l-İmân, nr. 5668. ) hadisi sorulduğunda, “Onlar, insanların gıybetini yaparak etlerini yiyenlerdir” demiştir.
Abdullah b. Mübârek’in yanında birinin gıybeti yapıldı. Bunun üzerine Abdullah b. Mübârek şöyle dedi: “Eğer birinin gıybetini edeceksem anne babamın gıybetini yaparım, çünkü onlar benim iyiliklerimi almaya daha çok hak sahibidirler.”
Yahya b. Muâz demiştir ki: “Bir mümin senin şu üç ahlâkından nasibini alsın: Ona bir fayda veremiyorsan zarar da verme. Onu sevindiremiyorsan üzüntüye de sokma. Kendisini övmüyorsan kimsenin yanında da kötüleme.”
Şöyle anlatılır:
Hasan-ı Basrî’ye (rah) biri gelerek, “Falan adam senin gıybetini yaptı” dedi. Bunun üzerine Hasan-ı Basrî, adama bir tabak tatlı göndererek ona, “Duyduğuma göre sen (gıybetimi yaparak) bana iyiliklerini hediye etmişsin; bu tatlıyı o hediyene karşılık olarak gönderiyorum” dedi.
Enes b. Mâlik (r.a), Hz. Peygamber’in (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Üzerindeki hayâ perdesini atıp açıkça günah işleyenin kusurunu anlatmak gıybet değildir.”( Beyhakî, Şuabü’l-İmân, nr. 9664; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 10/355; Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb, nr. 426; Süyûtî, es-Sagîr, nr. 8525. )
Cüneyd-i Bağdâdî şu hadiseyi anlatır:
“Bağdat’ta Şûnîziyye Mescidi’nde oturuyordum. Bir cenaze namazı kılmak için bekliyordum. Bağdat halkı da derecelerine göre oturmuş cenazeyi bekliyorlardı. O sırada bir fakir gördüm, üzerinde ibadet ehlinin alâmeti vardı. İnsanlardan bir şeyler dileniyordu. İçimden kendi kendime,
‘Keşke şu adam kendisini dilenmekten kurtaracak bir iş yapsaydı onun için daha güzel olurdu’ diye düşündüm. İşim bitince evime döndüm. Gece namaz, ağlama ve başka şeylerden gecelik virdim vardı. Bütün virdlerim bana ağır geldi. Uykum kaçtı. Oturdum. Oturduğum yerde uyku bastı, uyumuşum. Rüyamda o fakir adamı gördüm. Onu bir tepsi içine uzatmışlar ve bana, ‘Onun etini ye, sen onun gıybetini yaptın’ denildi. Durumu anladım ve,
‘Ben dilimle onun gıybetini etmedim; sadece içimden geçirmiştim’ dedim. O zaman bana,
‘Sen, kalbinden geçirmek şeklinde de olsa, kendisinden bu tür bir işe razı olunmayacak kimselerdensin. Git adamdan helâllik iste’ denildi.
Sabah olunca adamı aramaya başladım. Onu, yıkama esnasında su içine düşen sebze yapraklarını toplarken gördüm. Kendisine selâm verdim. Bana künyemle hitap ederek,
‘Ey Ebü’l-Kasım, bir daha böyle bir şey yapar mısın?’ diye sordu. Ben, ‘Hayır, yapmam’ dedim. Bunun üzerine derviş,
‘Allah bizi ve seni affetsin’ dedi.”
Ebû Ca‘fer-i Belhî şöyle anlatmıştır: “Yanımızda Belh’ten bir genç vardı. Gayretli ve ibadet ehli biriydi, ancak sürekli insanları gıybet ediyordu. Falanca şöyle, filanca böyle deyip duruyordu. Bir gün onu muhannes (kadın huylu) çamaşırcıların yanında gördüm. Onların yanından çıkıp geldi. Ben kendisine,
‘Ey falanca, bu halin nedir?’ diye sordum, şöyle dedi:
‘Şu insanları gıybet etmem var ya, beni bu hale düşürdü; bu muhannes kimselerin içinde kalma musibetine uğradım. Ben bunlara şu gördüğün kimse için hizmet ediyorum. Bende gördüğün o eski hallerin hepsi gitti. Yüce Allah’a dua et de bana merhamet etsin.’”
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt