GIYBET YAPAR MIYIZ?
Yazar: Emine IŞINSU
GIYBET YAPAR MIYIZ?
"Sizden biri ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi?" (49/12) diye Sorup Uyaran'ın lütfü ile...
Ölmüş kardeşimizin etini yermişiz gibi olduğumuz durum nedir? Diye düşünmemize gerek yok herhalde, değil mi, hepimiz pek iyi biliriz; bu, gıybet yaparken içine düştüğümüz durumdur. Yani başkasının ardından, onun bulunmadığı bir toplulukta, onun hakkında; kötü, alaylı, aşşağılayıcı bir tarzda konuşmaktır.
Gıybet; "hayır" için sözü olmayanların yaptığı bir şeydir... Gıybet; cahillerin, içlerinde sevgi, hoşgörü, merhamet bulunmayanların yaptığı bir boş gevezeliktir.
Çünkü hayır için sözü olmak demek; bilgiden, sevgiden, doğruluktan, iyilikten, çalışmaktan, yani bunların tümüne birden tarif ve açıklama getiren, misaller veren, doğru yolu gösteren İslâmiyet'ten, bilimden, sanattan, güzel ve yüksek fikirlerden konuşmak, demektir. Karşılıkla bir bilgi ve sevgi alış verişidir. Böyle konuşmalar insan zihnine açıklık kazandırır, gönülleri yumuşatır. Pek faydalı ve pek zevklidir. Böyle konuşmalar; eserlerde Müesssir'i sezmek, gönülden gönüle bakmak, gönülden gönüle haber vermektir. Şöyle bir güzel söz vardır: "Büyük kafalar fikirlerden, orta kafalar olaylardan, küçük kafalar insanlardan konuşur."
Her iki manasında dil; insanoğluna, yüce Yaratan tarafından verilmiş bir büyük hediyedir ki, hayrı söyleyip bildirmek için, hayırla yaratılmıştır şüphesiz. Dilimizi şunun bunun kötülüğüne kullanmak, şunu bunu alaya almak ve ayıplamak yaratılış gayemize ters düşer. Dosdoğru yolumuzu derin çukurlar, dibi görülmez uçurumlarla doldurur. Gönülleri kurutur, gözlerimize perde üstüne perde çeker ki, artık gerçekleri göremez oluruz,
yalana yalnışa bulanırız.
Merhametlilerin en hayırlısı olan Allah; "zan"dan bile kaçınmamızı ister; "Zannın bir kısmı günahtır." der. "Birbirinize kötü lakaplar yakıştırmayınız". "Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın.", "Gıybet ederek, biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin". Der ve sorar; "Sizden biri ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi?"
Evet, bir tiksinti duyuyor insan değil mi? Fakat doğrusu bu tiksintiyi; gıybet ederken ve gıybet yapanı ilgi ile dinlerken hissetmeliyiz. Ve bir de düşünmeliyiz; bizler kimi çekiştiriyoruz aslında?... Cenab-ı Hakk'ın ruhundan üflediği, Cenab-ı Hakk'm yaratılmışların en şereflisi kıldığı, Cenab-ı Hakk'ın sevdiği ve sorumlu olduğu... insan kardeşimizi!
Öyleyse bu yaptığımız haşa O'na isyan değil mi?
Biz mi daha hayırlıyız , yoksa haklarında gıybet ettiklerimiz mi? Kim, nereden bilebilir bu sualin doğrusunu?... çünkü Kur'an-ı Kerim'de buyrul-muş ki:
"Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Olabilir ki alay ettikleri topluluk, kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesin. Alay ettikleri kendilerinden hayırlı olabilir. Öz benliklerinizi ayıplamayın / kendi nefislerinizde ayıplar aramayın; birbirinize kötü lakaplar yakıştırmayın." (49/11)
Ve yine Kur'an-ı Kerim'de, Müminûn Suresinin 110 ncu Ayetinde bizleri ta can evimizden titreten şöyle bir ifade yer almıştır.
"Siz onları alaya aldınız. Öyle ki beni anmayı sizlere unutturdular. Siz onlara hep gülüyordunuz."
Rabb'im bizlere ve hiç kimseye kendisinden gaflete düşürecek kahkahalar nasip etmesin. AMİN AMİN AMİN
ALLAHA EMANET OLUN MÜMİN KARDEŞLERİM..
Yazar: Emine IŞINSU
GIYBET YAPAR MIYIZ?
"Sizden biri ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi?" (49/12) diye Sorup Uyaran'ın lütfü ile...
Ölmüş kardeşimizin etini yermişiz gibi olduğumuz durum nedir? Diye düşünmemize gerek yok herhalde, değil mi, hepimiz pek iyi biliriz; bu, gıybet yaparken içine düştüğümüz durumdur. Yani başkasının ardından, onun bulunmadığı bir toplulukta, onun hakkında; kötü, alaylı, aşşağılayıcı bir tarzda konuşmaktır.
Gıybet; "hayır" için sözü olmayanların yaptığı bir şeydir... Gıybet; cahillerin, içlerinde sevgi, hoşgörü, merhamet bulunmayanların yaptığı bir boş gevezeliktir.
Çünkü hayır için sözü olmak demek; bilgiden, sevgiden, doğruluktan, iyilikten, çalışmaktan, yani bunların tümüne birden tarif ve açıklama getiren, misaller veren, doğru yolu gösteren İslâmiyet'ten, bilimden, sanattan, güzel ve yüksek fikirlerden konuşmak, demektir. Karşılıkla bir bilgi ve sevgi alış verişidir. Böyle konuşmalar insan zihnine açıklık kazandırır, gönülleri yumuşatır. Pek faydalı ve pek zevklidir. Böyle konuşmalar; eserlerde Müesssir'i sezmek, gönülden gönüle bakmak, gönülden gönüle haber vermektir. Şöyle bir güzel söz vardır: "Büyük kafalar fikirlerden, orta kafalar olaylardan, küçük kafalar insanlardan konuşur."
Her iki manasında dil; insanoğluna, yüce Yaratan tarafından verilmiş bir büyük hediyedir ki, hayrı söyleyip bildirmek için, hayırla yaratılmıştır şüphesiz. Dilimizi şunun bunun kötülüğüne kullanmak, şunu bunu alaya almak ve ayıplamak yaratılış gayemize ters düşer. Dosdoğru yolumuzu derin çukurlar, dibi görülmez uçurumlarla doldurur. Gönülleri kurutur, gözlerimize perde üstüne perde çeker ki, artık gerçekleri göremez oluruz,
yalana yalnışa bulanırız.
Merhametlilerin en hayırlısı olan Allah; "zan"dan bile kaçınmamızı ister; "Zannın bir kısmı günahtır." der. "Birbirinize kötü lakaplar yakıştırmayınız". "Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın.", "Gıybet ederek, biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin". Der ve sorar; "Sizden biri ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi?"
Evet, bir tiksinti duyuyor insan değil mi? Fakat doğrusu bu tiksintiyi; gıybet ederken ve gıybet yapanı ilgi ile dinlerken hissetmeliyiz. Ve bir de düşünmeliyiz; bizler kimi çekiştiriyoruz aslında?... Cenab-ı Hakk'ın ruhundan üflediği, Cenab-ı Hakk'm yaratılmışların en şereflisi kıldığı, Cenab-ı Hakk'ın sevdiği ve sorumlu olduğu... insan kardeşimizi!
Öyleyse bu yaptığımız haşa O'na isyan değil mi?
Biz mi daha hayırlıyız , yoksa haklarında gıybet ettiklerimiz mi? Kim, nereden bilebilir bu sualin doğrusunu?... çünkü Kur'an-ı Kerim'de buyrul-muş ki:
"Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Olabilir ki alay ettikleri topluluk, kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesin. Alay ettikleri kendilerinden hayırlı olabilir. Öz benliklerinizi ayıplamayın / kendi nefislerinizde ayıplar aramayın; birbirinize kötü lakaplar yakıştırmayın." (49/11)
Ve yine Kur'an-ı Kerim'de, Müminûn Suresinin 110 ncu Ayetinde bizleri ta can evimizden titreten şöyle bir ifade yer almıştır.
"Siz onları alaya aldınız. Öyle ki beni anmayı sizlere unutturdular. Siz onlara hep gülüyordunuz."
Rabb'im bizlere ve hiç kimseye kendisinden gaflete düşürecek kahkahalar nasip etmesin. AMİN AMİN AMİN
ALLAHA EMANET OLUN MÜMİN KARDEŞLERİM..