Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Beyler İslam’ı bilmeden İslam’ın sosyolojik varyantları hakkında fikir yürütmeye kalkıyorlar.
Murat Bardakçı “köylü İslamı”ndan, Zülfü Livaneli “varoş İslamı”ndan bahsediyor.
Ufuk Güldemir “Büfeci İslamı” derken Engin Ardıç hiç bu konuya bigane kalır mı o da “Lümpen İslam”ından dem vuruyor.
İslam’ı modern yaşamla bağdaştırma sorunu yaşayanların eğreti ve tedirgin duruşudur bu tanımlamalarla anlatılmak istenen.
İnançlarıyla var olma kaygısı yaşayan insanların köy-kent ikilemi yaşayarak bocalamalarından daha tabi bir şey olamaz.
Garip olan toplumun inanç ve geleneklerini iyi kötü yaşamaya çalışan insanlarına başka gezegenden gelmiş muamelesi yapılıyor olmasıdır.
İslamcı kadınlar ve erkekler nasıl yerler, nasıl içerler, evlerinde acaba yatak odaları var mıdır gibi tuhaf sorulara cevap yetiştirmeye kalkanlara ne demeli?
‘Biz aslında öyle değil, şöyleyiz’ ya da ‘bakmayın bizim şöyle şöyle yaptığımıza aslında herkes gibiyiz, kimseden bir farkımız yok’ tarzındaki savunmalar eğer soruyu soran kişinin yüreğine su serpmek değilse sahip olduğu kimliğin altında ezilmektir.
Müslümanlar köylü, kasabalı ve kentli halleriyle bütün yalın kişilikleriyle orada orta yerde ve gözler önündedir.
Zaten isteseler de kendilerini gizleyip saklayamazlar.
Zira giyim kuşam, hal hareket ve tavırları onların alâmetifarikalarıdır.
Müslüman’ın gizli saklı hayatı yaşamı değil, mahrem hayatı olabilir ancak.
Herkesin bildiği mahrem mesafenin ihlal edilmesi hiçbir zaman düşünülemez.
Bu özel mesafenin dışında Müslüman bireyin bir günlük hayatını öğrenmek yorucu çalışmaları gerektirmeyecek denli kolaydır.
Hele aynı kültürel atmosferi yaşıyorsanız Müslümanların sosyal değişimlerini yerli yerince tespit edebilmeniz hiç zor olmaz.
Ne yazık ki kimi gazetelerin anlı şanlı köşe yazarları bile mütedeyyin kitleyi pencereden sokağı süzer gibi yüzeysel bir bakışla tahlil etmeye kalkmaktalar.
Dini silueti belirleyici addedip başında takke ya da yüzünde üç beş tel sakal olan bir adamı yaptığı bir magandalıktan ötürü maganda Müslüman, İslami şiddet ya da dinsel Vandalizm gibi nevzuhur isimlendirmelerle hemen ilişkilendirmek nerdeyse gelenek olmuş.
Eğer bir kasabalının yüzünde sakalı eğreti duruyorsa bu onun yeterince şehirleşememesiyle ilgili değil, gereği gibi İslami bilgilenme ve aydınlanma sürecinden geçmemesiyle alakalıdır.
Medeniliği ve şehirli tavrını insana öğreten kıyısından köşesinden kısarak ancak öğretilmesine razı olunan İslam’dır.
Şayet İslam Medine’siyle birlikte bütün medeniyet ve kültür öğeleriyle beraber öğretilip insanların idrakine sunulmuş olsaydı ne büfeci, ne varoş ne de lümpen İslamı’ndan bahsetmemize gerek kalmayacaktı.
Öteden beri köy romanlarından Türk filmlerine varıncaya kadar dindar Müslüman tiplemesinin karikatürize edilmesi aslında bilmeden dolaylı olarak ülkemizdeki din eğitimi ve bilgilendirme usullerinin karikatürize edilmesinden başka bir şey değildir.
Eğer aranırsa dindışı snopluk ve magandalığın dini içerikli lümpenlik ve magandalıktan çok daha ileri boyutta olduğu görülür.
Saçlarından tutulup üniversite kapısından sürüklenerek çıkarılan genç kızlara reva görülen muameleyi “magandalık” sözcüğünden daha iyi ne açıklayabilir?
Yeterince şehirleşememiş bu tipler hem kızların okuması için kampanyalar düzenleyip seferberlik yaparlar hem de yapay korkularını gerekçe göstererek başlarındaki örtüden dolayı genç kızları daha üniversitenin kapısından geri çevirirler.
Son günlerdeki Müslümanlar üzerine yapılan sosyolojik tanımlama ve belirlemelerden anlıyoruz ki Müslümanların iç gündemi dışa güdümlü olarak değiştirilmek istenmektedir.
Daha birkaç sene öncesine kadar başörtüsü, eğitim hakkı, İmam Hatip meselesi gibi konular tartışılıp hak ve çözüm arayışları her şeye rağmen gündemin en sıcak maddeleri olarak yer alırken, şimdilerde ‘başörtülü kadın da aldatır mı?’, ‘hangi İslamcı kanatta erkekler hangi ünlü sanatçı bayandan hoşlanıyor?’ gibi mevzularla ortalık hızla magazinleştirilmeye çalışılıyor.
Duyduk duymadık demeyin bütün gıybetseverlere hizmet verecek “Gıybet Forever” sezonu çok yakında açılıyor.
Murat Bardakçı “köylü İslamı”ndan, Zülfü Livaneli “varoş İslamı”ndan bahsediyor.
Ufuk Güldemir “Büfeci İslamı” derken Engin Ardıç hiç bu konuya bigane kalır mı o da “Lümpen İslam”ından dem vuruyor.
İslam’ı modern yaşamla bağdaştırma sorunu yaşayanların eğreti ve tedirgin duruşudur bu tanımlamalarla anlatılmak istenen.
İnançlarıyla var olma kaygısı yaşayan insanların köy-kent ikilemi yaşayarak bocalamalarından daha tabi bir şey olamaz.
Garip olan toplumun inanç ve geleneklerini iyi kötü yaşamaya çalışan insanlarına başka gezegenden gelmiş muamelesi yapılıyor olmasıdır.
İslamcı kadınlar ve erkekler nasıl yerler, nasıl içerler, evlerinde acaba yatak odaları var mıdır gibi tuhaf sorulara cevap yetiştirmeye kalkanlara ne demeli?
‘Biz aslında öyle değil, şöyleyiz’ ya da ‘bakmayın bizim şöyle şöyle yaptığımıza aslında herkes gibiyiz, kimseden bir farkımız yok’ tarzındaki savunmalar eğer soruyu soran kişinin yüreğine su serpmek değilse sahip olduğu kimliğin altında ezilmektir.
Müslümanlar köylü, kasabalı ve kentli halleriyle bütün yalın kişilikleriyle orada orta yerde ve gözler önündedir.
Zaten isteseler de kendilerini gizleyip saklayamazlar.
Zira giyim kuşam, hal hareket ve tavırları onların alâmetifarikalarıdır.
Müslüman’ın gizli saklı hayatı yaşamı değil, mahrem hayatı olabilir ancak.
Herkesin bildiği mahrem mesafenin ihlal edilmesi hiçbir zaman düşünülemez.
Bu özel mesafenin dışında Müslüman bireyin bir günlük hayatını öğrenmek yorucu çalışmaları gerektirmeyecek denli kolaydır.
Hele aynı kültürel atmosferi yaşıyorsanız Müslümanların sosyal değişimlerini yerli yerince tespit edebilmeniz hiç zor olmaz.
Ne yazık ki kimi gazetelerin anlı şanlı köşe yazarları bile mütedeyyin kitleyi pencereden sokağı süzer gibi yüzeysel bir bakışla tahlil etmeye kalkmaktalar.
Dini silueti belirleyici addedip başında takke ya da yüzünde üç beş tel sakal olan bir adamı yaptığı bir magandalıktan ötürü maganda Müslüman, İslami şiddet ya da dinsel Vandalizm gibi nevzuhur isimlendirmelerle hemen ilişkilendirmek nerdeyse gelenek olmuş.
Eğer bir kasabalının yüzünde sakalı eğreti duruyorsa bu onun yeterince şehirleşememesiyle ilgili değil, gereği gibi İslami bilgilenme ve aydınlanma sürecinden geçmemesiyle alakalıdır.
Medeniliği ve şehirli tavrını insana öğreten kıyısından köşesinden kısarak ancak öğretilmesine razı olunan İslam’dır.
Şayet İslam Medine’siyle birlikte bütün medeniyet ve kültür öğeleriyle beraber öğretilip insanların idrakine sunulmuş olsaydı ne büfeci, ne varoş ne de lümpen İslamı’ndan bahsetmemize gerek kalmayacaktı.
Öteden beri köy romanlarından Türk filmlerine varıncaya kadar dindar Müslüman tiplemesinin karikatürize edilmesi aslında bilmeden dolaylı olarak ülkemizdeki din eğitimi ve bilgilendirme usullerinin karikatürize edilmesinden başka bir şey değildir.
Eğer aranırsa dindışı snopluk ve magandalığın dini içerikli lümpenlik ve magandalıktan çok daha ileri boyutta olduğu görülür.
Saçlarından tutulup üniversite kapısından sürüklenerek çıkarılan genç kızlara reva görülen muameleyi “magandalık” sözcüğünden daha iyi ne açıklayabilir?
Yeterince şehirleşememiş bu tipler hem kızların okuması için kampanyalar düzenleyip seferberlik yaparlar hem de yapay korkularını gerekçe göstererek başlarındaki örtüden dolayı genç kızları daha üniversitenin kapısından geri çevirirler.
Son günlerdeki Müslümanlar üzerine yapılan sosyolojik tanımlama ve belirlemelerden anlıyoruz ki Müslümanların iç gündemi dışa güdümlü olarak değiştirilmek istenmektedir.
Daha birkaç sene öncesine kadar başörtüsü, eğitim hakkı, İmam Hatip meselesi gibi konular tartışılıp hak ve çözüm arayışları her şeye rağmen gündemin en sıcak maddeleri olarak yer alırken, şimdilerde ‘başörtülü kadın da aldatır mı?’, ‘hangi İslamcı kanatta erkekler hangi ünlü sanatçı bayandan hoşlanıyor?’ gibi mevzularla ortalık hızla magazinleştirilmeye çalışılıyor.
Duyduk duymadık demeyin bütün gıybetseverlere hizmet verecek “Gıybet Forever” sezonu çok yakında açılıyor.
