nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
İbadetle meşgul olmak üzere çalışmayı terk eden kimse bazı hallerde daha faziletli görülebilir. Önceki alimler, dünyada zühd sahibi olanı, helal mal kazanarak onu Allah yolunda harcayandan üstün görürlerdi. Hasan el-Basri'ye (ra), biri meslek sahibi, diğeri ibadetle meşgul olan iki adamdan hangisinin daha üstün olduğu sorulmuştu. O, şu cevabı vermiştir: Hayret bir şey! Bu iki adam denk! olabilir mi? İbadetle meşgul olan elbette daha faziletlidir.
Rivayete göre Allah Resulü (sav) de şöyle buyurmuştur: "Vaiz olarak ölüm, servet olarak takva ve iş olarak ibadet yeter". Allah Teala'ya tevekkülle, O'na güvenerek, makamını gözeterek, fakirliğine sabrederek, dünyasından çok ahiretiyle meşgul olarak ve fitneden uzak durmaya çalışarak iş hayatını terk eden kimse, Allah Teala'nın dünyadaki rızkını kefalet altına aldığını, Ahiret işinde de Vekili olduğunu iyi bilir. O, Allah Teala'nın kendisine yüklediği ahiret işiyle meşgul olurken Allah da ona yetecek dünyalığı taahhüt etmiştir.
Tevekkül sahibi bir kul ,dünya işiyle uğraşmadığında onun yerine o işi yapacak biri çıkar. Ama, Allah Teala'nın kendisine yüklediği ahiret işini, ondan başka hiç kimse ifa edemez. Allah Teala onun dünya işine kefil olmuştur. Dolayısıyla o çalışmasa da başka biri Allah Teala'nın dilediği şekilde o kimse için çalışacaktır. İşte Allah Teala'nın kefil olduğu dünya işiyle kuluna yüklediği ahiret işi arasındaki fark budur. Allah Teala, kulun kefil olduğu dünya rızkı hakkında şöyle buyurmuştur: "Nice rol var ki, rızkını taşıyamaz. Onları da sizi de Allah rızıklandırır" (Ankebut/60)
Allah Teala, kulun takdir ettiği ahiret rızkı hakkında ise şöyle buyurmaktadır: "İnfan için ancak çalıştığı vardır". (Necm/39) Tevekkül sahibi, tevhidle derinlik kazandıktan sonra söz konusu dört hususun aslında tek bir şey gibi dizildiğini Ve bir defa da vuku bulduğunu görür: j
Taksim edilmiş bi rızık belli bir zamanda verilir. Bu rızık artmadığı gibi, zamanı asla değişmez. Rızkın, ilahi hükümle belirlenmiş bir sebebi vardır ve bu da bir kitapta yazılıdır. Bu yazı da asla değişikliğe uğramaz. Rızık, Râzık olan Allah Teala'nın lütfunun eseridir. Rızkın ortaya çıkacağı zaman da belirlenmiştir. Allah Teala'nın rızık lütfü, ancak bir ortamda olur. Sebep, rızkı taksim edenin hikmeti gereğince yaratılır. Rızkın eseri ise, rızık verilenin sınırını belirler.
Tevekkül sahibi bu gerçekleri yakinen gördükten sonra, çalışacak ise bir hükümle çalışır, oturduğu zaman da bir ilme dayanarak oturur. Sonuç itibarıyla onun çalışması da oturması da birdir Çünkü o, kendi halinin ilmi dahilinde ondan beklenenin hükmünü ifa etmekte, kendini oturtanın da, çalıştıranın da hükmünü bilmektedir.
Allah Teala, eğer onu başkalarına hizmetten alarak kendi hizmetine hasretti ise, onların muamelelerinden uzaklaştırarak kendi muamelesine çekecektir. Böyle yaptığında da, rızkını kendi dilediği şekilde ve dilediği kimse vasıtasıyla verecektir. Bu kulunu, hadleri çiğnemekten koruyacaktır. O, bu meyanda şöyle buyurmuştur: "Allah Teala'nın kendilerini korumasına karşılık, kendileri de gaybı koruyanlardır'. (Nisa/34)
Allah Teala böyle bir kulunu dost edinmesi sayesinde onu haramlara düşmekten de muhafaza edecektir. Nitekim O, veli kulları hakkındaki bu korumasını haber verirken şöyle buyurmuştur: "O, salihleri dost edinir". (A'raf/196)
Kul, Mabud'u tüm meşguliyetinden dolayı insanlarla ilişki kurmayarak uzlete çektidiğinde ve kullarla ilişkiyi keserek onların Yaratan'ı olan Hakk Teala ile ilişkiye geçtiğinde büyük bir fazilete sahip olur. O, dünyadan çok ahireti düşündüğü için, Allah Resulü'nün (sav) 'ehli kifâyetillah=Allah ile yetinenler olarak haber verdiği kimselere dahil olur.
Bu hususta O'nun şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bütün tasaları tekbir tasaya çeviren kimseye, ahireti bakımından Allah Teala yeter". [0] Yine o, Allah Resulü'nün (sav) haber vermesiyle bildiğimiz ve tasalar vadisinde tehlikelerle yüzleşerek yaşayan, Allah Teala'dan uzaklaşmış kimselerden de hariç tutulmuştur.
O, bu meyanda şöyle buyurmaktadır: "Allah Teala'dan başka bir tasa ile sabahlayan kimse, O'ndan değildir". Başka bir hadiste ise şöyle buyurmaktadır: "Allah Teala, tasaları dallanıp budaklanan kimsenin hangi vadide helak olacağını umursamaz. [1]
Tevekkül sahibinin durumu, rızkını el emeğinden kazanması şeklinde ise bu dünya mülkünün hazinelerinden bir hazine olarak değerlendirilir. Sonuç itibarıyla, dünya mülkündeki kullardan bir kul olur. Allah Teala'nın yukarıdaki kula başkasının eliyle ulaştırdığı rızık, ona kendi elinden ulaşır. Ama rızkın ona verilmesiyle, onun rızık için çalışmaya sevk edilmesi sonucu değiştirmez. Rızkı veren Allah Teala'dır. Karşılaştığınız rızık, zaten karşınıza çıkacak olandır.
Tevekkül sahibi bir kul, her iki halde de Allah Teala'ya tevekkül etmekte ve her iki konumda da yalnız O'na yönelmektedir. İçinde bulunduğu halin hükmünü eda ederken, Allah Teala'nın her iki hükümdeki tercihinin güzelliğini de yakinen bilmektedir.
Allah Teala için, O'na güvenerek, O'na dayanarak ya da günahlara bulaşarak O'nun hükümlerini yapamama endişesi ile çalışmayı terk eden kimsenin güzelliği, Allah için çalışan başka bir kimsenin güzelliği gibidir. Çünkü çalışmayı terk etmek de, salih niyet gerektiren bir iştir. Allah katında insanların en faziletlisi, takva bakımından en üstte olandır. Takva bakımından en üstün olan ise, ister çalışsın ister otursun Allah Teala'yı en iyi bilendir.
Tevekkül ehlinin çalışıp çalışmaması konusundaki sözlerin özü de budur. Abdullah b. Dinar, Amr b. Meymun'un (ra) Allah Resulü'nden (sav) şu hadisi rivayet ettiğini nakletmiştir: "O buyurdu ki: 'Rabbinizin ne dediğini biliyor musunuz?' Sahabe, 'Hayır, Allah ve Resulü daha iyi bilir' dediler. Buyurdu ki: Allah Teala, Arşı üzerine istiva ettiği zaman, yarattıklarına bakar ve şöyle buyurur: Kullarım, sizler Benim yarattıklarımsınız ve Ben de sizin Rabbinizim Rızıklarınız Benim elimdedir. Onun için, sizleri mükellef kıldığım geçimlikte kendinizi fazla yormayınız ve rızkınızı Ben'den isteyiniz. Kendinizi Bana bırakınız ki ihtiyaçlarınızı size akıtayım'.
Allah Resulü (sav) bunun ardından şöyle buyurdu: 'Rabbinizin ne buyurduğunu biliyor musunuz?' 'Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler. O buyurdu ki: 'Kulum, infak et ki Ben de sana infak edeyim. Genişle ki, Ben de sana genişleteyim. Daraltma ki, Ben de seni daraltmayayım. Bil ki Arş'taki rızık kapıları, gece gündüz kapanmaz. Ben de oradan her kula niyetine, ailesine, sadakasına ve harcamasına göre rızkını indiririm'.
Her kim sadakayı çoğaltırsa, Allah da onun rızkını çoğaltır. Kim de azaltırsa, onun rızkını azaltır. Her kim cimrilik ederse, Allah Teala da ona cimrilik eder. Ey Zübeyr, Allah Teala infakı sever, cimriliğe ise buğz eder. Ye ve yedir. Sakın cimrilik etme, yoksa Allah Teala da sana cimrilik eder. İnsanları sıkıştırma, yoksa Allah Teala da seni sıkıştırır. Kardeşlere yedir, iyi insanlara saygı göster, komşu hakkını gözet ve günahkârlarla arkadaşlık etme. Böyle yaparsan, hesapsız olarak cennete girersin. Ey Zübeyr b. Avvam! Bu, Allah Teala'nın bana, benim de sana öğüdümdür. Pazarlar, kaçakların sofralarıdır. Allah Teala kendi hizmetinden kaçan, meclisinden uzaklaşan, O'nunla ilişkiyi zayıflatan ve O'nun ticaretinden kaçanları oralarda doyurur".
Allah Teala buyurdu ki: "Ben, insanları ve cinleri sadece Bana kulluk etsinler diye yarattım". (Zariyat/56) O, bu ayet-i kerimede şunu murad etmektedir: Ben, sizden bir rızık istemediğim gibi, Beni beslemenizi de istemiyorum. Arap dili bilginleri, bu ayetin yorumunda şöyle demişlerdir: Yani, kullarımın kendilerine rızık temin etmelerini istemiyorum.
Görüldüğü gibi Allah Teala, O'na kulluk ve hizmette bulunan kullarının rızık kaygısına düşmelerini istememektedir. Allah Tealâ bu konuda üç tercih zikretmiş ve kendi Zatı için de bunlardan biri olan hizmeti seçmiştir. Bu durumda kula yetmek, Allah Teala'ya düşmektedir. Kullardan birini de seçerek onu, kendi kulu kılmıştır. Kulların O'nu beslemesinden ise Münezzeh olduğunu ifade buyurmuştur.
İnsanların genelini ise, üçüncü tercih olan, kulların kendi kendilerini besleme sınıfına koymuştur. Bunun yolu da çalışmaktır. Bunu da yeryüzündeki kulları ile Zatı arasında bir misal olarak göstermiştir. Göklerde ve yerde en yüce misal O'nundur. Kullar, Allah Teala'nın huzurunda şu iki hükümden birine bağlı olarak bulunurlar:
Kul, kendisi için Rabbi'nin kulluğunu ve muamele yolunu seçmiştir. Bu durumda onun rızkı Allah'a düşer ve Allah Teala, bu kulunu dilediği şekil ve zamanda rızıklandırır. Bunlar, dünyanın değil Rahman’ın kulları olan kimselerdir.
İkinci hükme tabii olanlar ise, rızıklarını çalışma yoluyla kazanan kullardır. Allah Teala, bunların rızıklarını da, kendi çabalarının karşılığı olarak dağıtmaktadır. Onlar, bu çabaları sebebiyle Allah Teala tarafından övülmüş kimselerdir. Kulların geneli bu hükme tabidirler. Aralarında dünyanın ve nevalarının kulu olan kimseler de mevcuttur.
Allah Teala, kullarına mubah kıldığı üç şekilde de, onlarla beraberdir. O, bunları kullarıyla arasındaki ilişkiyi açıklamak için misal vermiştir. Bu misalin açıklaması şöyledir: Allah Teala, kullarından birine şöyle buyurabilir: Ey kulum, git ve Beni doyur. Çünkü sen, Benim kulumsun ve tamamıyla Bana aitsin. Canın Benim olduğu gibi, kazacın da Benim'dir.
Bu, yukarıda da izah ettiğimiz gibi, Allah Teala'nın Zatı'nı münezzeh kıldığı bir husustur. Çünkü O, buna tenezzül etmeyecek kadar Yüce'dir. Allah Teala, bunu beyan ederek, 'Onlardan Beni doyurmalarını istemiyorum' buyurmuştur. Halbuki efendiler, kölelerinden bunu rahatlıkla isteyebilirler.
Allah Teala kullarına lütufta bulunarak şöyle buyurabilir: 'Git ve karnını doyur, rızkın için çalış. Sana bunu mubah kıldım. Sana da kazancını verdim. Bu, Ben'den sana bir rızık ve lütuftur.Görüldüğü gibi bu yol, efendilerin kölelerini azat etmek üzere çalışmalarına izin vermelerine benzemektedir. Bu tür sözleşmelerde, köle miras bırakabilmektedir. Çünkü bu tür bir köle, azat edilmiş köle gibi efendisinin lütfuna mazhar olmuş bir köledir. Köle, özgürlüğüne kavuşabilmek için çalışabildiği zaman, efendisi onun kazancına dokunmazken, mülkiyetini elinde tutmaktadır.
Köle, bu tür bir hakka sahip olduğunda, efendisi de ona ihsanda bulunmuş olmaktadır. Bu durum, Allah Teala'nın kullarının geneli için geçerlidir. Çünkü O, onların gerçek efendisi, onlar da O'nun kullarıdır. Bu hükme göre Allah Teala kullarına şöyle buyurmuş olmaktadır: Ey kullarım, gidin ve çalışın, kazanç temin edip karnınızı doyurun. Ben kazancınızı size rızık kıldım ve onu size bahşettim.
Bu, Allah Teala'nın havas kullarını tenzih ettiği bir hükümdür. O, bu kullarını üstün kıldığı için, çalışmalarını istememiş ve onları sadece Zatı'nın kulluğuna tahsis etmiş, kendilerine ve halka hizmet etmeyip yalnız O'na hizmet etmelerini takdir buyurmuştur. Onların yeterliliğini üstüne almış, bunu onlara havale etmemiştir. Onların rızıklarım, kendi dilediği kullarına havale etmiştir.
Bu da Allah Teala'nın, 'Onlardan, kendi rızıklarını aramalarını istemiyorum' buyruğunun ifadesidir. "Muhakkak ki Allah, rızık verendir" (Zariyat/58) ayet-i kerimesi de buna delalet etmektedir. Yani O, başkalarını görevlendirmek suretiyle onların rızıklarını vermeyi taahhüt etmiştir.
Allah Teala'nın, 'Onlardan Beni beslemelerini istemiyorum' buyruğundaki Ya harfi Zatı'ndan kinaye olarak O'nu ifade etmektedir. Bu ise, genel değil Özel bir iradenin mevcudiyetini gösterir. O'nun buradaki iradesi, imtihan ve sevgi yönünde bir iradedir. Yani kullarından belli kimseler için söz konusu olan bir iradedir.
Tıpkı, "İnsanları ve cinleri sadece Bana kulluk etsinler diye yarattım" (Zariyat/56) buyruğunda olduğu gibi. Bu ayet de, Allah Teala'ya kulluk eden mahlukatı, yani insanların ve cinlerin iman edenlerini hedef alan hususi bir ayet olup bütün yarattıklarını kapsayan genel anlamda bir ayet değildir.
Üçüncü hüküm ise, Allah Teala'nın kuluna lütufta bulunarak, 'Bana hizmet et, seni beslemek Bana düşer, senin Bana hizmetin, kendin için çalışmanın yerini tutar" buyurmasında kendini göstermektedir. Bu hükme dahil olan kullar, Allah Teala'nın tercih ettiği kimselerdir. Allah, onları sevdiği için, sevdiği şekilde davranmalarını kolaylaştırmıştır. O, bu kullarını amel ehli arasındaki havas kullarından seçer. Bunlar, kendilerini beslemek için çalışmayan ve Allah Teala'yı layıkıyla bilen insanlardır. O, bunlar hakkında, "Yalnız Bana kulluk etmeleri için" (Zariyat/56) buyurarak, kendilerini den hiçbir rızık beklemediğini haber vermiştir. Yani bunlar, çalışmak suretiyle rızıklarını temin etmek zorunda olmayan kimseleridir. Aksi takdirde Allah Teala'nın 'Git ve çalış, senin kendini beslemek için rızık kazanmanı istiyorum, rızkını ancak bu şekilde veririm' buyurduğu diğer kullardan farkları kalmaz.
Rivayete göre Allah Resulü (sav) de şöyle buyurmuştur: "Vaiz olarak ölüm, servet olarak takva ve iş olarak ibadet yeter". Allah Teala'ya tevekkülle, O'na güvenerek, makamını gözeterek, fakirliğine sabrederek, dünyasından çok ahiretiyle meşgul olarak ve fitneden uzak durmaya çalışarak iş hayatını terk eden kimse, Allah Teala'nın dünyadaki rızkını kefalet altına aldığını, Ahiret işinde de Vekili olduğunu iyi bilir. O, Allah Teala'nın kendisine yüklediği ahiret işiyle meşgul olurken Allah da ona yetecek dünyalığı taahhüt etmiştir.
Tevekkül sahibi bir kul ,dünya işiyle uğraşmadığında onun yerine o işi yapacak biri çıkar. Ama, Allah Teala'nın kendisine yüklediği ahiret işini, ondan başka hiç kimse ifa edemez. Allah Teala onun dünya işine kefil olmuştur. Dolayısıyla o çalışmasa da başka biri Allah Teala'nın dilediği şekilde o kimse için çalışacaktır. İşte Allah Teala'nın kefil olduğu dünya işiyle kuluna yüklediği ahiret işi arasındaki fark budur. Allah Teala, kulun kefil olduğu dünya rızkı hakkında şöyle buyurmuştur: "Nice rol var ki, rızkını taşıyamaz. Onları da sizi de Allah rızıklandırır" (Ankebut/60)
Allah Teala, kulun takdir ettiği ahiret rızkı hakkında ise şöyle buyurmaktadır: "İnfan için ancak çalıştığı vardır". (Necm/39) Tevekkül sahibi, tevhidle derinlik kazandıktan sonra söz konusu dört hususun aslında tek bir şey gibi dizildiğini Ve bir defa da vuku bulduğunu görür: j
Taksim edilmiş bi rızık belli bir zamanda verilir. Bu rızık artmadığı gibi, zamanı asla değişmez. Rızkın, ilahi hükümle belirlenmiş bir sebebi vardır ve bu da bir kitapta yazılıdır. Bu yazı da asla değişikliğe uğramaz. Rızık, Râzık olan Allah Teala'nın lütfunun eseridir. Rızkın ortaya çıkacağı zaman da belirlenmiştir. Allah Teala'nın rızık lütfü, ancak bir ortamda olur. Sebep, rızkı taksim edenin hikmeti gereğince yaratılır. Rızkın eseri ise, rızık verilenin sınırını belirler.
Tevekkül sahibi bu gerçekleri yakinen gördükten sonra, çalışacak ise bir hükümle çalışır, oturduğu zaman da bir ilme dayanarak oturur. Sonuç itibarıyla onun çalışması da oturması da birdir Çünkü o, kendi halinin ilmi dahilinde ondan beklenenin hükmünü ifa etmekte, kendini oturtanın da, çalıştıranın da hükmünü bilmektedir.
Allah Teala, eğer onu başkalarına hizmetten alarak kendi hizmetine hasretti ise, onların muamelelerinden uzaklaştırarak kendi muamelesine çekecektir. Böyle yaptığında da, rızkını kendi dilediği şekilde ve dilediği kimse vasıtasıyla verecektir. Bu kulunu, hadleri çiğnemekten koruyacaktır. O, bu meyanda şöyle buyurmuştur: "Allah Teala'nın kendilerini korumasına karşılık, kendileri de gaybı koruyanlardır'. (Nisa/34)
Allah Teala böyle bir kulunu dost edinmesi sayesinde onu haramlara düşmekten de muhafaza edecektir. Nitekim O, veli kulları hakkındaki bu korumasını haber verirken şöyle buyurmuştur: "O, salihleri dost edinir". (A'raf/196)
Kul, Mabud'u tüm meşguliyetinden dolayı insanlarla ilişki kurmayarak uzlete çektidiğinde ve kullarla ilişkiyi keserek onların Yaratan'ı olan Hakk Teala ile ilişkiye geçtiğinde büyük bir fazilete sahip olur. O, dünyadan çok ahireti düşündüğü için, Allah Resulü'nün (sav) 'ehli kifâyetillah=Allah ile yetinenler olarak haber verdiği kimselere dahil olur.
Bu hususta O'nun şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bütün tasaları tekbir tasaya çeviren kimseye, ahireti bakımından Allah Teala yeter". [0] Yine o, Allah Resulü'nün (sav) haber vermesiyle bildiğimiz ve tasalar vadisinde tehlikelerle yüzleşerek yaşayan, Allah Teala'dan uzaklaşmış kimselerden de hariç tutulmuştur.
O, bu meyanda şöyle buyurmaktadır: "Allah Teala'dan başka bir tasa ile sabahlayan kimse, O'ndan değildir". Başka bir hadiste ise şöyle buyurmaktadır: "Allah Teala, tasaları dallanıp budaklanan kimsenin hangi vadide helak olacağını umursamaz. [1]
Tevekkül sahibinin durumu, rızkını el emeğinden kazanması şeklinde ise bu dünya mülkünün hazinelerinden bir hazine olarak değerlendirilir. Sonuç itibarıyla, dünya mülkündeki kullardan bir kul olur. Allah Teala'nın yukarıdaki kula başkasının eliyle ulaştırdığı rızık, ona kendi elinden ulaşır. Ama rızkın ona verilmesiyle, onun rızık için çalışmaya sevk edilmesi sonucu değiştirmez. Rızkı veren Allah Teala'dır. Karşılaştığınız rızık, zaten karşınıza çıkacak olandır.
Tevekkül sahibi bir kul, her iki halde de Allah Teala'ya tevekkül etmekte ve her iki konumda da yalnız O'na yönelmektedir. İçinde bulunduğu halin hükmünü eda ederken, Allah Teala'nın her iki hükümdeki tercihinin güzelliğini de yakinen bilmektedir.
Allah Teala için, O'na güvenerek, O'na dayanarak ya da günahlara bulaşarak O'nun hükümlerini yapamama endişesi ile çalışmayı terk eden kimsenin güzelliği, Allah için çalışan başka bir kimsenin güzelliği gibidir. Çünkü çalışmayı terk etmek de, salih niyet gerektiren bir iştir. Allah katında insanların en faziletlisi, takva bakımından en üstte olandır. Takva bakımından en üstün olan ise, ister çalışsın ister otursun Allah Teala'yı en iyi bilendir.
Tevekkül ehlinin çalışıp çalışmaması konusundaki sözlerin özü de budur. Abdullah b. Dinar, Amr b. Meymun'un (ra) Allah Resulü'nden (sav) şu hadisi rivayet ettiğini nakletmiştir: "O buyurdu ki: 'Rabbinizin ne dediğini biliyor musunuz?' Sahabe, 'Hayır, Allah ve Resulü daha iyi bilir' dediler. Buyurdu ki: Allah Teala, Arşı üzerine istiva ettiği zaman, yarattıklarına bakar ve şöyle buyurur: Kullarım, sizler Benim yarattıklarımsınız ve Ben de sizin Rabbinizim Rızıklarınız Benim elimdedir. Onun için, sizleri mükellef kıldığım geçimlikte kendinizi fazla yormayınız ve rızkınızı Ben'den isteyiniz. Kendinizi Bana bırakınız ki ihtiyaçlarınızı size akıtayım'.
Allah Resulü (sav) bunun ardından şöyle buyurdu: 'Rabbinizin ne buyurduğunu biliyor musunuz?' 'Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler. O buyurdu ki: 'Kulum, infak et ki Ben de sana infak edeyim. Genişle ki, Ben de sana genişleteyim. Daraltma ki, Ben de seni daraltmayayım. Bil ki Arş'taki rızık kapıları, gece gündüz kapanmaz. Ben de oradan her kula niyetine, ailesine, sadakasına ve harcamasına göre rızkını indiririm'.
Her kim sadakayı çoğaltırsa, Allah da onun rızkını çoğaltır. Kim de azaltırsa, onun rızkını azaltır. Her kim cimrilik ederse, Allah Teala da ona cimrilik eder. Ey Zübeyr, Allah Teala infakı sever, cimriliğe ise buğz eder. Ye ve yedir. Sakın cimrilik etme, yoksa Allah Teala da sana cimrilik eder. İnsanları sıkıştırma, yoksa Allah Teala da seni sıkıştırır. Kardeşlere yedir, iyi insanlara saygı göster, komşu hakkını gözet ve günahkârlarla arkadaşlık etme. Böyle yaparsan, hesapsız olarak cennete girersin. Ey Zübeyr b. Avvam! Bu, Allah Teala'nın bana, benim de sana öğüdümdür. Pazarlar, kaçakların sofralarıdır. Allah Teala kendi hizmetinden kaçan, meclisinden uzaklaşan, O'nunla ilişkiyi zayıflatan ve O'nun ticaretinden kaçanları oralarda doyurur".
Allah Teala buyurdu ki: "Ben, insanları ve cinleri sadece Bana kulluk etsinler diye yarattım". (Zariyat/56) O, bu ayet-i kerimede şunu murad etmektedir: Ben, sizden bir rızık istemediğim gibi, Beni beslemenizi de istemiyorum. Arap dili bilginleri, bu ayetin yorumunda şöyle demişlerdir: Yani, kullarımın kendilerine rızık temin etmelerini istemiyorum.
Görüldüğü gibi Allah Teala, O'na kulluk ve hizmette bulunan kullarının rızık kaygısına düşmelerini istememektedir. Allah Tealâ bu konuda üç tercih zikretmiş ve kendi Zatı için de bunlardan biri olan hizmeti seçmiştir. Bu durumda kula yetmek, Allah Teala'ya düşmektedir. Kullardan birini de seçerek onu, kendi kulu kılmıştır. Kulların O'nu beslemesinden ise Münezzeh olduğunu ifade buyurmuştur.
İnsanların genelini ise, üçüncü tercih olan, kulların kendi kendilerini besleme sınıfına koymuştur. Bunun yolu da çalışmaktır. Bunu da yeryüzündeki kulları ile Zatı arasında bir misal olarak göstermiştir. Göklerde ve yerde en yüce misal O'nundur. Kullar, Allah Teala'nın huzurunda şu iki hükümden birine bağlı olarak bulunurlar:
Kul, kendisi için Rabbi'nin kulluğunu ve muamele yolunu seçmiştir. Bu durumda onun rızkı Allah'a düşer ve Allah Teala, bu kulunu dilediği şekil ve zamanda rızıklandırır. Bunlar, dünyanın değil Rahman’ın kulları olan kimselerdir.
İkinci hükme tabii olanlar ise, rızıklarını çalışma yoluyla kazanan kullardır. Allah Teala, bunların rızıklarını da, kendi çabalarının karşılığı olarak dağıtmaktadır. Onlar, bu çabaları sebebiyle Allah Teala tarafından övülmüş kimselerdir. Kulların geneli bu hükme tabidirler. Aralarında dünyanın ve nevalarının kulu olan kimseler de mevcuttur.
Allah Teala, kullarına mubah kıldığı üç şekilde de, onlarla beraberdir. O, bunları kullarıyla arasındaki ilişkiyi açıklamak için misal vermiştir. Bu misalin açıklaması şöyledir: Allah Teala, kullarından birine şöyle buyurabilir: Ey kulum, git ve Beni doyur. Çünkü sen, Benim kulumsun ve tamamıyla Bana aitsin. Canın Benim olduğu gibi, kazacın da Benim'dir.
Bu, yukarıda da izah ettiğimiz gibi, Allah Teala'nın Zatı'nı münezzeh kıldığı bir husustur. Çünkü O, buna tenezzül etmeyecek kadar Yüce'dir. Allah Teala, bunu beyan ederek, 'Onlardan Beni doyurmalarını istemiyorum' buyurmuştur. Halbuki efendiler, kölelerinden bunu rahatlıkla isteyebilirler.
Allah Teala kullarına lütufta bulunarak şöyle buyurabilir: 'Git ve karnını doyur, rızkın için çalış. Sana bunu mubah kıldım. Sana da kazancını verdim. Bu, Ben'den sana bir rızık ve lütuftur.Görüldüğü gibi bu yol, efendilerin kölelerini azat etmek üzere çalışmalarına izin vermelerine benzemektedir. Bu tür sözleşmelerde, köle miras bırakabilmektedir. Çünkü bu tür bir köle, azat edilmiş köle gibi efendisinin lütfuna mazhar olmuş bir köledir. Köle, özgürlüğüne kavuşabilmek için çalışabildiği zaman, efendisi onun kazancına dokunmazken, mülkiyetini elinde tutmaktadır.
Köle, bu tür bir hakka sahip olduğunda, efendisi de ona ihsanda bulunmuş olmaktadır. Bu durum, Allah Teala'nın kullarının geneli için geçerlidir. Çünkü O, onların gerçek efendisi, onlar da O'nun kullarıdır. Bu hükme göre Allah Teala kullarına şöyle buyurmuş olmaktadır: Ey kullarım, gidin ve çalışın, kazanç temin edip karnınızı doyurun. Ben kazancınızı size rızık kıldım ve onu size bahşettim.
Bu, Allah Teala'nın havas kullarını tenzih ettiği bir hükümdür. O, bu kullarını üstün kıldığı için, çalışmalarını istememiş ve onları sadece Zatı'nın kulluğuna tahsis etmiş, kendilerine ve halka hizmet etmeyip yalnız O'na hizmet etmelerini takdir buyurmuştur. Onların yeterliliğini üstüne almış, bunu onlara havale etmemiştir. Onların rızıklarım, kendi dilediği kullarına havale etmiştir.
Bu da Allah Teala'nın, 'Onlardan, kendi rızıklarını aramalarını istemiyorum' buyruğunun ifadesidir. "Muhakkak ki Allah, rızık verendir" (Zariyat/58) ayet-i kerimesi de buna delalet etmektedir. Yani O, başkalarını görevlendirmek suretiyle onların rızıklarını vermeyi taahhüt etmiştir.
Allah Teala'nın, 'Onlardan Beni beslemelerini istemiyorum' buyruğundaki Ya harfi Zatı'ndan kinaye olarak O'nu ifade etmektedir. Bu ise, genel değil Özel bir iradenin mevcudiyetini gösterir. O'nun buradaki iradesi, imtihan ve sevgi yönünde bir iradedir. Yani kullarından belli kimseler için söz konusu olan bir iradedir.
Tıpkı, "İnsanları ve cinleri sadece Bana kulluk etsinler diye yarattım" (Zariyat/56) buyruğunda olduğu gibi. Bu ayet de, Allah Teala'ya kulluk eden mahlukatı, yani insanların ve cinlerin iman edenlerini hedef alan hususi bir ayet olup bütün yarattıklarını kapsayan genel anlamda bir ayet değildir.
Üçüncü hüküm ise, Allah Teala'nın kuluna lütufta bulunarak, 'Bana hizmet et, seni beslemek Bana düşer, senin Bana hizmetin, kendin için çalışmanın yerini tutar" buyurmasında kendini göstermektedir. Bu hükme dahil olan kullar, Allah Teala'nın tercih ettiği kimselerdir. Allah, onları sevdiği için, sevdiği şekilde davranmalarını kolaylaştırmıştır. O, bu kullarını amel ehli arasındaki havas kullarından seçer. Bunlar, kendilerini beslemek için çalışmayan ve Allah Teala'yı layıkıyla bilen insanlardır. O, bunlar hakkında, "Yalnız Bana kulluk etmeleri için" (Zariyat/56) buyurarak, kendilerini den hiçbir rızık beklemediğini haber vermiştir. Yani bunlar, çalışmak suretiyle rızıklarını temin etmek zorunda olmayan kimseleridir. Aksi takdirde Allah Teala'nın 'Git ve çalış, senin kendini beslemek için rızık kazanmanı istiyorum, rızkını ancak bu şekilde veririm' buyurduğu diğer kullardan farkları kalmaz.