Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gerçek Sanat...! (1 Kullanıcı)

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Ayın En İyi Üyesi
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,798
Tepki puanı
8,025
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Gerçek sanat

Sanatı gören gözler olmasaydı ne gökyüzü olurdu, ne yeryüzü gülerdi. ‘Sen olmasaydın...’ sözü, işin keskin, görür göz için olduğunu bildirir. Fakat halk kadın aşkından, yemek sevdasından kurtulup da nerden Allah sanatına âşık olacak?” (Hz. Mevlânâ - Mesnevi)

Gören göz, işiten kulak, söz söyleyen dil, hisseden kalp sadece dünya boyutuyla işlemeye devam etse, insanoğlu hayvanî algılayışın bir milim ötesine varamaz.

Kıymetsiz bir parça et, su, kan ve zardan ibaret bu uzuvlar görme, işitme, konuşma, hissetme mucizelerini nasıl gerçekleştirir de bize insan olma payesini bağışlar? Bunları her insanda olabilen sıradan özellikler sayıp kör, sağır, fikirsiz bir şekilde yaşayıp gider miyiz; yoksa, bu mucizevi sanatların gerçek sahibini düşünür de “insan”lık cevherimizi parlatmaya mı meylederiz?

Öyle ya! Nasıl olur da bir et parçası, çeşit çeşit kelimeler döktürerek yürekleri ve kafaları mânâ çiçekleriyle nakışlar durur?

Görmeyi sağlayan, birkaç damla su depolanmış bir baloncuk mudur göz, yoksa ışığını bir rahmet hazinesinden mi alıyor?

Ya kulağın işitmesi! Harfler, kelimeler, cümleler nasıl oluyor da kulağımızdan akarak, bin bir mânâ cevheri olarak beynimizde şekilleniyor?

“Sanatı gören göz” sadece varlıkları dış görünüşüyle algılayan gözler olabilir mi?

Göz bir eşekte de var; ama gözü onu sadece ota, samana çekiyor. Eşek, çağlar boyu adının önüne yüceltici bir sıfat edinen hiçbir beyin ve kalp atılımı sergilemedi. Demek “görme” hassasının ötesinde insana bir duyuş ve seziş kazandıran bambaşka hassalar, bambaşka cevherler var. Allah sanatına âşık olmak, yaratılış sırrını fikredebilmeyi gerektirir; görünenin ardındaki gizli soluğu hissedebilmeyi, kalp atışlarının dünya hazlarından ötede bir yörüngeye çekebilmeyi…
Sanatı gören gözler var ki gökyüzü var, yeryüzü gülümseyip duruyor.

Evet ki evet!
Efendimiz( sas) olmasaydı, ne gökyüzü olurdu, ne yeryüzü gülümserdi. O’nun bakışı, duyuşu İlahi sanatın belirmesine, parlamasına en büyük delildir.
Bu yeryüzü, şu gökyüzü, bütün emsalsiz güzellikler kendilerine bakacak sonsuzluk ışıltılı bakışlar için vardır.


Zaman-Ailem
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Ayın En İyi Üyesi
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,798
Tepki puanı
8,025
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
'İncir'de akılları hayran bırakan mucize...

'İncir'de akılları hayran bırakan mucize...

İncir meyvesinin dişi ve erkek çiçekleri ayrı ayrı ağaçlarda biterler. Gerek erkek ve gerek dişi çiçekler kapalı ve ağızlan kilitli ve hatta mühürlü bir sandık ve mahfaza halindedirler. Bunların içine dışarıdan birşey girmesi imkânsızdır.

Hâlbuki incirin meydana gelmesi ve meyvenin vücut bulması için erkek çiçeğin içindeki aşı zerreciklerinin dişi çiçeğin içine aktarılması icap eder. Bu ise, her ikisinin kapalı olması sebebiyle asli halinde adeta imkânsızdır. Bu aşılamayı ağacın nebati faaliyeti katiyyen başaramadığı gibi böceklerin ve rüzgârların da buna yardımları olamaz. Zira onların hizmeti ancak açık çiçeklerde cereyan eder. Bu nakli yapabilmek için şuur ve iradeyi haiz kasti bir hareketin, idrak sahibi bir faaliyetin harekete geçmesi lazımdır.

İşte Büyük Yaradan, sanat mucizelerinin parlak parıltılarına bir misal olmak ve bu işi vücuda getirmek üzere hususi bir memur yaratmış bu işle vazifelendirmiştir. Böylece incir gibi benzersiz bir ihsanı, hayvani ve nebati iki faaliyetin ve müşterek çalışmalarının neticesi olarak yaratmıştır. Gayet zarif, müzeyyen ve sadece bir dokunmakla ezilip ölebilecek bir küçük sinek olan bu İlahi memurun ana rahmi ve vatanı erkek çiçek tomurcuklarıdır. Bunların dışında hiçbir yerde vatan tutmasına imkân yoktur. Dişi çiçek doğup da aşılanacak kabiliyete erişince, erkek çiçek tomurcukları içine hilkatin birer birer yerleştirdiği sinek yumurtacıkları yarılır. Ve böylece seferber edilen sinek ordusu, vücutları sarı toz denilen nebati erkek tohum zerrecikleriyle sıvanmış olarak çiçeğin ağzından dışarı çıkarlar. Gariptir ki, o zamana kadar gayet muhkemce kapatılmış olan ve gayet sert bulunan çiçeğin ağzı o anda yumuşar ve geçecek orduya kapısını açar. Dışarıya çıkan sinekler ise sanki eskiden biliyorlarmış gibi hiç saptmadan doğrudan doğruya dişi çiçeklerin üzerine konarlar ve asli vatanlarına dönüyorlarmış yani tekrar yuvalarına giriyorlarmış gibi dişi çiçeklerin içine girerler.

MUHTEŞEM AŞILAMA İŞLEMİ


Her nedense, içeride bir müddet kaldıktan sonra tekrar dışarı çıkıp diğer bir çiçeğe girerler ve böylece incirin aşılanması tahakkuk etmiş ve aşılanan çiçek de meyveye inkılâp etmek üzere ağaçta sabit kalmış olur. Aksi takdirde içine sinek girmemiş olanlar, ağaç üzerinde kararıp çok geçmeden yere düşerler. Garibi şudur ki, dişi çiçeğin ağzı iğne ile delinmesi bile müşkül bir sertlikte kapalı ve sineğin vücudu da dokunmakla mahvolacak derecede zarif iken her nasılsa bu zarif mahlûk çiçeğin ağzını açıp içeriye girer. Veyahut dişi çiçek kendisine gelen bu ilah memura müsaade ederek onu içeriye alır. Vazifesini yaptıktan sonra da çıkmasına tekrar müsaade eder. Bu sefer sinek salimen diğer bir çiçeğe koşar. Böylece bir tek sinek 40’a kadar dişi çiçeği aşılar. Vazifelerini bitirenler ise artık dışarıda ayrıca yaşamaya devam edemeyerek ölürler. Kast ve iradenin tanzim ve ayarlamalarının bir neticesi olan bu harikulade mucize eserinin bundan sonraki safhaları ise daha şayanı hayret bir parlaklıktadır. Kudretinin son noktasına kadar aşılama vazifesinde istihdam edilen bu küçük memurun dışarıda ayrıca yaşamaya imkân bulamayarak vefat ettiği ve müddet-i ömrünün ancak bir iki gün olduğu yukarıda arz edilmişti. Böylece aşılama vazifesi biten bütün sinek ordusu tamamen ölmüş olacaktır. Erkek çiçekler ise içlerindeki sinek ordusunu sevk etmiş sarı tozları da sarf etmiş olduklarından vazifeleri sona erdiği için onlar da ağaçta kalmayarak kuruyup yere dökülürler. Bu vaziyette dışarıda vatan tutamayıp helak olan ve incir ağacındaki vatan-ı aslisi de dökülüp mahvolan bu ordunun gelecek sene tekrar vücut bulmasına maddeten imkân kalmaz. Çünkü incir çiçeğinden başka yerde vatan tutamayan bu mahlûkun yumurta ve zürriyetini terk edeceği çiçekler de mahvolmuştur. Bu eski çiçekler dökülüyorken ağaç üzerinde yeniden taze çiçeklerin zuhurunu ve sineklerin onlara gelecek senenin zürriyetini yani yumurta ve tohumlarını bırakmasını ise diğer bitkilere kıyasen akıl kabul etmez.

Sinek deposu çiçekler!


İşte Yüce Yaradan, bütün diğer bitkilerde eşi olmayan bir harikayı bu mübarek ağaca hediye etmiştir. Şöyle ki: Sinek hazinesi olan eski çiçeklerin vazifesi bitip de dökülürken ağaçtan çiçekler doğmaya başlar. Ve bir kısım sinekler o taze çiçeklerin içine girip yumurtalarını bırakırlar. Bu çiçekler de bütün sene ağaç üzerinde kalıpta zürriyeti gelecek seneye intikal ettiremeyecekleri için sonbaharda bu çiçeklerin içindeki yumurtalar da yarılarak sinek haline inkılâp ederler. Bu sefer yine yeni çiçekler zuhur eder ve sinekler onlara yumurta bırakır. Bu çiçekler ise bütün kış ağaçta kalırlar. İlkbaharda yapraklar doğarken bunlar da içlerindeki orduyu dışarıya sevk eder ve dökerler. Yeniden taze çiçekler zuhur eder ve neslin yumurtasını onlar alır. Bu bahar çiçeklerinin içindekiler ise, dişi çiçekleri aşılayacak olan nesildir. Böylece erkek incir üzerinde ilkbahar, sonbahar kış çiçekleri olmak üzere senede üç defa çiçek doğar ve zürriyet üç defa sinek haline gelerek nesil bu çiçeklerden birbirine aktarılır. Böylece aşı nesli devam etmiş olur. Ve ağaç hiç çiçeksiz kalmadan yani aşı ordusunun meskeni ağaç üzerinde hiç eksik olmadan nesil devam etmiş ve bu surette meyvenin aşılanması ve meydana gelmesi temin edilmiş olur. Şayet bu hallerde herhangi biri bir diğeriyle ahenkli olarak zamanında meydana gelmez veya harici bir sebep ve bir hastalık neticesi bir arızaya uğrarsa o sene mahsul tehlikeye girmiş olur. Yani vazifesini bitirmiş erkek çiçeklerin dökülme zamanında taze çiçeklerin zuhuru ve neslin onlara aktarılması ve gerek dişi çiçeklerin doğup aşılanmaya kabiliyetli hale geldikleri zamanda erkek çiçeklerin aşılama memurlarını salıvermeleri o kadar tam olarak ayar edilmiştir ki, bunlardan birisi harici bir arıza sebebiyle muayyen vakitlerinden bir hafta evvel veya bir hafta sonra meydana gelecek olurlarsa, ahenk ve şiraze bozulur ve mahsul vücut bulmaz...
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün Aleyküm mavci abimiz.
Tefekkür dolu bir paylaşımdı, Rabbimiz razı olsun, emeğinize sağlık.. Rabbimizin, en derin mucizelerinden biri de insanın yaradılışı, onun fiziki, ruhi ve kalbi anatomisidir.. Onu hem aciz yaratmış, hem de ona irade ve akıl bahşederek, varlıkların da ''emanetçisi ve halifesi'' kılmış.. İnsanlara Nemrut'un şahsında ''acziyeti'', sonunda küçücük bir canlıya yenilmeyi gösteren Rabbimiz; İbrahim (a.s)'ın şahsında da, ateşe düşecek halde iken bile bir izzet ve selamet nasip edebildiğini göstermiş.. İnsanda süfli ve ruhani birtakım temayüller var; insan ''İbrahim'' yanını daha çok donatır ise, manen yücelir de yücelir.. Lakin bir de Nemrutluğa davetiye yanını beslerse bel hüm edall seviyesinde olur.. İnsan her yönüyle kocaman bir muamma; yani zıtlıkların birleşiminde en yüce ve en şerefli bir ''Sanat Eseri..''.. Rabbimiz, kendimizi okumayı, kendimizi okuyarak Kendisine (Celle Celalühü) yaklaşmayı nasip etsin.. Yaradılışımızdaki güzelliklerin farkına varıp, bizlere verdiği değeri bizlere unutturmasın..
Düşünce deryalarına dalarak okudum.. Paylaşım için teşekkür ederim. Selam ve Dua ile inşallah.. Rabbimize emanet olunuz.
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Ayın En İyi Üyesi
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,798
Tepki puanı
8,025
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Ve Aleykumselam...

Ve Aleykumselam...

Selamün Aleyküm mavci abimiz.
Tefekkür dolu bir paylaşımdı, Rabbimiz razı olsun, emeğinize sağlık.. Rabbimizin, en derin mucizelerinden biri de insanın yaradılışı, onun fiziki, ruhi ve kalbi anatomisidir.. Onu hem aciz yaratmış, hem de ona irade ve akıl bahşederek, varlıkların da ''emanetçisi ve halifesi'' kılmış.. İnsanlara Nemrut'un şahsında ''acziyeti'', sonunda küçücük bir canlıya yenilmeyi gösteren Rabbimiz; İbrahim (a.s)'ın şahsında da, ateşe düşecek halde iken bile bir izzet ve selamet nasip edebildiğini göstermiş.. İnsanda süfli ve ruhani birtakım temayüller var; insan ''İbrahim'' yanını daha çok donatır ise, manen yücelir de yücelir.. Lakin bir de Nemrutluğa davetiye yanını beslerse bel hüm edall seviyesinde olur.. İnsan her yönüyle kocaman bir muamma; yani zıtlıkların birleşiminde en yüce ve en şerefli bir ''Sanat Eseri..''.. Rabbimiz, kendimizi okumayı, kendimizi okuyarak Kendisine (Celle Celalühü) yaklaşmayı nasip etsin.. Yaradılışımızdaki güzelliklerin farkına varıp, bizlere verdiği değeri bizlere unutturmasın..
Düşünce deryalarına dalarak okudum.. Paylaşım için teşekkür ederim. Selam ve Dua ile inşallah.. Rabbimize emanet olunuz.

Allah C.C. cümlemizden razı olsun Aliye kardeşim...
Derinlere daldıran cevabınız ve yorumunuz için teşekkürler...

İNSAN en büyük bir sanat eseridir...
Ve Kainatın küçük bir misalidir...


Yüce Yaradanımıza sonsuz teşekkürler...
Bizi İNSAN olarak yaratmış...
Ne kadar şükretsek az...

Her yaradılandan ibret almak duasıyla inşallah...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt