Gerçek sanat
Sanatı gören gözler olmasaydı ne gökyüzü olurdu, ne yeryüzü gülerdi. ‘Sen olmasaydın...’ sözü, işin keskin, görür göz için olduğunu bildirir. Fakat halk kadın aşkından, yemek sevdasından kurtulup da nerden Allah sanatına âşık olacak?” (Hz. Mevlânâ - Mesnevi)
Gören göz, işiten kulak, söz söyleyen dil, hisseden kalp sadece dünya boyutuyla işlemeye devam etse, insanoğlu hayvanî algılayışın bir milim ötesine varamaz.
Kıymetsiz bir parça et, su, kan ve zardan ibaret bu uzuvlar görme, işitme, konuşma, hissetme mucizelerini nasıl gerçekleştirir de bize insan olma payesini bağışlar? Bunları her insanda olabilen sıradan özellikler sayıp kör, sağır, fikirsiz bir şekilde yaşayıp gider miyiz; yoksa, bu mucizevi sanatların gerçek sahibini düşünür de “insan”lık cevherimizi parlatmaya mı meylederiz?
Öyle ya! Nasıl olur da bir et parçası, çeşit çeşit kelimeler döktürerek yürekleri ve kafaları mânâ çiçekleriyle nakışlar durur?
Görmeyi sağlayan, birkaç damla su depolanmış bir baloncuk mudur göz, yoksa ışığını bir rahmet hazinesinden mi alıyor?
Ya kulağın işitmesi! Harfler, kelimeler, cümleler nasıl oluyor da kulağımızdan akarak, bin bir mânâ cevheri olarak beynimizde şekilleniyor?
“Sanatı gören göz” sadece varlıkları dış görünüşüyle algılayan gözler olabilir mi?
Göz bir eşekte de var; ama gözü onu sadece ota, samana çekiyor. Eşek, çağlar boyu adının önüne yüceltici bir sıfat edinen hiçbir beyin ve kalp atılımı sergilemedi. Demek “görme” hassasının ötesinde insana bir duyuş ve seziş kazandıran bambaşka hassalar, bambaşka cevherler var. Allah sanatına âşık olmak, yaratılış sırrını fikredebilmeyi gerektirir; görünenin ardındaki gizli soluğu hissedebilmeyi, kalp atışlarının dünya hazlarından ötede bir yörüngeye çekebilmeyi…
Sanatı gören gözler var ki gökyüzü var, yeryüzü gülümseyip duruyor.
Evet ki evet!
Efendimiz( sas) olmasaydı, ne gökyüzü olurdu, ne yeryüzü gülümserdi. O’nun bakışı, duyuşu İlahi sanatın belirmesine, parlamasına en büyük delildir.
Bu yeryüzü, şu gökyüzü, bütün emsalsiz güzellikler kendilerine bakacak sonsuzluk ışıltılı bakışlar için vardır.
Zaman-Ailem
Sanatı gören gözler olmasaydı ne gökyüzü olurdu, ne yeryüzü gülerdi. ‘Sen olmasaydın...’ sözü, işin keskin, görür göz için olduğunu bildirir. Fakat halk kadın aşkından, yemek sevdasından kurtulup da nerden Allah sanatına âşık olacak?” (Hz. Mevlânâ - Mesnevi)
Gören göz, işiten kulak, söz söyleyen dil, hisseden kalp sadece dünya boyutuyla işlemeye devam etse, insanoğlu hayvanî algılayışın bir milim ötesine varamaz.
Kıymetsiz bir parça et, su, kan ve zardan ibaret bu uzuvlar görme, işitme, konuşma, hissetme mucizelerini nasıl gerçekleştirir de bize insan olma payesini bağışlar? Bunları her insanda olabilen sıradan özellikler sayıp kör, sağır, fikirsiz bir şekilde yaşayıp gider miyiz; yoksa, bu mucizevi sanatların gerçek sahibini düşünür de “insan”lık cevherimizi parlatmaya mı meylederiz?
Öyle ya! Nasıl olur da bir et parçası, çeşit çeşit kelimeler döktürerek yürekleri ve kafaları mânâ çiçekleriyle nakışlar durur?
Görmeyi sağlayan, birkaç damla su depolanmış bir baloncuk mudur göz, yoksa ışığını bir rahmet hazinesinden mi alıyor?
Ya kulağın işitmesi! Harfler, kelimeler, cümleler nasıl oluyor da kulağımızdan akarak, bin bir mânâ cevheri olarak beynimizde şekilleniyor?
“Sanatı gören göz” sadece varlıkları dış görünüşüyle algılayan gözler olabilir mi?
Göz bir eşekte de var; ama gözü onu sadece ota, samana çekiyor. Eşek, çağlar boyu adının önüne yüceltici bir sıfat edinen hiçbir beyin ve kalp atılımı sergilemedi. Demek “görme” hassasının ötesinde insana bir duyuş ve seziş kazandıran bambaşka hassalar, bambaşka cevherler var. Allah sanatına âşık olmak, yaratılış sırrını fikredebilmeyi gerektirir; görünenin ardındaki gizli soluğu hissedebilmeyi, kalp atışlarının dünya hazlarından ötede bir yörüngeye çekebilmeyi…
Sanatı gören gözler var ki gökyüzü var, yeryüzü gülümseyip duruyor.
Evet ki evet!
Efendimiz( sas) olmasaydı, ne gökyüzü olurdu, ne yeryüzü gülümserdi. O’nun bakışı, duyuşu İlahi sanatın belirmesine, parlamasına en büyük delildir.
Bu yeryüzü, şu gökyüzü, bütün emsalsiz güzellikler kendilerine bakacak sonsuzluk ışıltılı bakışlar için vardır.
Zaman-Ailem