GENÇLİK ALLAH'IN İNSANLARA VERDİĞİ BÜYÜK BİR NİMETTİR
Gençlik, Allah tarafından insanlara verilmiş büyük bir nimettir. Çünkü iyi değerlendirilirse gençlik insanın çok önemli gerçekleri kavrayacağı çok önemli hizmetler verebileceği ve bunun karşılığında da çok büyük nimetler kazanabileceği geniş bir vakti içine almaktadır.
Ancak cahiliyede pekçok konuda olduğu gibi gençlik hakkında da birtakım yanlış düşünce ve kanaatler vardır: Genel olarak gençliğin özel bir muafiyet dönemi olduğu bu vakit içinde yapılanların mazur görülebileceği gençlerin her türlü hatasının makul karşılanması gerektiği gibi… Oysa bir insan aklını ve vicdanını kullanabilecek bir olgunluğa gelmiş ise yaşı kaç olursa olsun Allah'a karşı sorumlu olur.
Örneğin çocuk yaşta birisi bile vicdanını tam anlamıyla kullandığı takdirde aklıyla Allah'ın varlığını ve gücünü tüm evren üzerindeki mutlak hakimiyetini kavrayabilir. Allah'tan gereği gibi korkup sakınabilir haramlardan uzak durup Kuran'da belirtilen sınırları koruyabilir. Allah'ın emri olan ibadetlerini yerine getirebilir. Allah'ın kendisini her yerden sarıp kuşatmakta olduğunu dua ettiği zaman bu duaya bir karşılık vereceğini her olayın O'nun kontrolünde geliştiğini O'nun izni olmadan tek bir toz tanesinin dahi yerden kalkmayacağını kavrar. Güneşin her gün O'nun izni ile doğup battığını dünyanın dönüşünün O'nun kontrolünde olduğunu gemilerin denizde O'nun emri ile akmakta olduğunu kendisine anlatıldığı zaman gereği gibi kavrayabilir. Bu durum genç bir insan için de, küçük bir çocuk için de, yaşlı bir insan için de aynıdır. Vicdanı kullanmak ne maddi duruma, ne içinde yaşanılan koşullara, ne kültüre ne de yaşa bağlıdır.
Bir insanın vicdanını devreye sokmasında ona yardım edecek en önemli şey ise düşünmesidir. Düşünen insan bulduklarını vicdanı ile değerlendirdiği takdirde rahatlıkla doğruyu ve yanlışı ayırt edebilir. Ancak cahiliyede gençler özellikle düşünmekten uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu şekilde beyinlerinin gerçekleri görüp anlamaya en açık olduğu bir dönemde farklı telkinlerle adeta hipnoz edilmektedirler. Gerçekleri okumalarına düşünmelerine engel olmak için her türlü yöntem denenmekte önlerine çeşitli akımların hazır paketleri konarak oyalanmaları sağlanmaktadır. Sürekli olarak onlara genç oldukları önlerinde uzun bir ömür olduğu hayatın tadını çıkarmaları gerektiği gibi birçok telkin verilerek gençler tümüyle devre dışı bırakılmaktadır.
Öte yandan Bediüzzaman Said Nursi gençlik döneminde insanların büyük bir çoğunluğunun aklı ile değil de duyguları ile hareket etmekte olduğundan ancak duyguların insanları gerçeklere karşı kör bir hale getirdiğinden bahsetmiştir:
"Gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür. Akibeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lezzete tercih eder."
Oysa düşünmek de vicdanı kullanmak da insanın eğlenmesini gülmesini, gençliğinin kıymetini bilmesini asla engellemez. Aksine bu dönemini en güzel, en mutlu ve en hayırlı şekilde geçirmesini sağlar. Böylece kişi ileride bu önemli dönemi bir kayıp olarak değil, büyük bir kazanç olarak karşısında bulur. Hayatının en sağlıklı ve verimli dönemini diğer birçok insandan farklı olarak düşünerek gerçeklerin farkına vararak, ileride pişmanlık duymayacağı şekilde geçirmesine vesile olur. Daha da önemlisi yaşlılığını, yani ölüme kendisini daha yakın hissettiği vakiti, beklemeden mutlak bir dürüstlük içinde Allah'ı dost edinmesini sağlar. Bediüzzaman bu dönemde kazanılanları "gençlikte kazandığın ibadetler o fani gençliğin baki meyveleridir" sözleri ile tasvir etmektedir.
Unutulmamalıdır ki, gençliğin mutlaka bir sonu vardır. Yürürken karşınıza çıkan yaşlı insanlar da bir zamanlar çok genç ve dinç insanlardı. Onlar da etraflarındaki yaşlı insanları sanki onlar hep yaşlıymış, hiç genç olmamışlar gibi değerlendiriyorlardı. Kendi gençliklerinin ebediyen kendilerinde kalacağını düşünüyorlardı. Oysa önemli olan gençlik yada yaşlılık değil gençliğin ve yaşlılığın nasıl geçirilmekte olduğudur. Eğer insan gençliğini Allah'ı unutup sürekli genç kalacağını sanarak keyif, sefahat, eğlence ve taşkınlık içinde geçirmiş ise yaşamının geri kalan kısmında tevbe edip yaptıklarından vazgeçmediği takdirde büyük kayıplarla karşı karşıya kalır. Gençliklerini ebedi zannedenlerin düştüğü büyük hatayı ve gençliğin ardından gelen pişmanlığı Said Nursi çok şöyle ifade etmiştir:
"Elhasıl, gençlik gidecek. Sefahette gitmiş ise, hem dünyada, hem âhirette, binler bela ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler ekseriyetle sû'-i istimal ile, israflar ile gelen kuruntulara dayalı hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere veya sefalethanelere ve manevî elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini anlamak isterseniz; hastahanelerden ve hapishanelerden ve kabristanlardan sorunuz. Elbette hastahanelerin ekseriyetle lisan-ı halinden, gençliğin sürüklediği israflar ve sû'-i istimalden gelen hastalıktan inleyişler, eyvahlar işittiğiniz gibi; hapishanelerden dahi, ekseriyetle gençliğin taşkınlıkla sürüklediği gayr-ı meşru dairedeki harekatın tokatlarını yiyen bedbaht gençlerin üzüntülerini işiteceksiniz… Hem nev'-i insanın ekseriyetini teşkil eden ihtiyarlardan ve hastalardan sorunuz. Elbette ekseriyet-i mutlaka ile esefler, hasretler ile "Eyvah gençliğimizi boşuboşuna, belki zararlı zayi' ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız." diyecekler. Çünkü beş-on senelik gençliğin gayr-ı meşru zevki için, dünyada çok seneler gam ve keder ve berzahta azab ve zarar ve âhirette cehennem ve sakar belasını çeken adam, en acınacak bir halde olduğu halde hiç acınmaya müstehak olamaz. Çünki zarara rızasıyla girene merhamet edilmez ve lâyık değildir." (Sözler, 147)
Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi önemli olan insanın yaşı kaç olursa olsun, tüm hayatını bir Müslümana yakışır şekilde geçirmesidir. Çünkü akıl ve vicdan sahibi her insan Rabbimize karşı sorumludur ve yapacağı küçük büyük tüm hayırları hesap gününde mutlaka karşısında bulacaktır. Allah'ı unutup, gaflet içinde geçirilen bir hayat ise insana kayıptan ve pişmanlıktan başka birşey getirmeyecektir
Gençlik, Allah tarafından insanlara verilmiş büyük bir nimettir. Çünkü iyi değerlendirilirse gençlik insanın çok önemli gerçekleri kavrayacağı çok önemli hizmetler verebileceği ve bunun karşılığında da çok büyük nimetler kazanabileceği geniş bir vakti içine almaktadır.
Ancak cahiliyede pekçok konuda olduğu gibi gençlik hakkında da birtakım yanlış düşünce ve kanaatler vardır: Genel olarak gençliğin özel bir muafiyet dönemi olduğu bu vakit içinde yapılanların mazur görülebileceği gençlerin her türlü hatasının makul karşılanması gerektiği gibi… Oysa bir insan aklını ve vicdanını kullanabilecek bir olgunluğa gelmiş ise yaşı kaç olursa olsun Allah'a karşı sorumlu olur.
Örneğin çocuk yaşta birisi bile vicdanını tam anlamıyla kullandığı takdirde aklıyla Allah'ın varlığını ve gücünü tüm evren üzerindeki mutlak hakimiyetini kavrayabilir. Allah'tan gereği gibi korkup sakınabilir haramlardan uzak durup Kuran'da belirtilen sınırları koruyabilir. Allah'ın emri olan ibadetlerini yerine getirebilir. Allah'ın kendisini her yerden sarıp kuşatmakta olduğunu dua ettiği zaman bu duaya bir karşılık vereceğini her olayın O'nun kontrolünde geliştiğini O'nun izni olmadan tek bir toz tanesinin dahi yerden kalkmayacağını kavrar. Güneşin her gün O'nun izni ile doğup battığını dünyanın dönüşünün O'nun kontrolünde olduğunu gemilerin denizde O'nun emri ile akmakta olduğunu kendisine anlatıldığı zaman gereği gibi kavrayabilir. Bu durum genç bir insan için de, küçük bir çocuk için de, yaşlı bir insan için de aynıdır. Vicdanı kullanmak ne maddi duruma, ne içinde yaşanılan koşullara, ne kültüre ne de yaşa bağlıdır.
Bir insanın vicdanını devreye sokmasında ona yardım edecek en önemli şey ise düşünmesidir. Düşünen insan bulduklarını vicdanı ile değerlendirdiği takdirde rahatlıkla doğruyu ve yanlışı ayırt edebilir. Ancak cahiliyede gençler özellikle düşünmekten uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu şekilde beyinlerinin gerçekleri görüp anlamaya en açık olduğu bir dönemde farklı telkinlerle adeta hipnoz edilmektedirler. Gerçekleri okumalarına düşünmelerine engel olmak için her türlü yöntem denenmekte önlerine çeşitli akımların hazır paketleri konarak oyalanmaları sağlanmaktadır. Sürekli olarak onlara genç oldukları önlerinde uzun bir ömür olduğu hayatın tadını çıkarmaları gerektiği gibi birçok telkin verilerek gençler tümüyle devre dışı bırakılmaktadır.
Öte yandan Bediüzzaman Said Nursi gençlik döneminde insanların büyük bir çoğunluğunun aklı ile değil de duyguları ile hareket etmekte olduğundan ancak duyguların insanları gerçeklere karşı kör bir hale getirdiğinden bahsetmiştir:
"Gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür. Akibeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lezzete tercih eder."
Oysa düşünmek de vicdanı kullanmak da insanın eğlenmesini gülmesini, gençliğinin kıymetini bilmesini asla engellemez. Aksine bu dönemini en güzel, en mutlu ve en hayırlı şekilde geçirmesini sağlar. Böylece kişi ileride bu önemli dönemi bir kayıp olarak değil, büyük bir kazanç olarak karşısında bulur. Hayatının en sağlıklı ve verimli dönemini diğer birçok insandan farklı olarak düşünerek gerçeklerin farkına vararak, ileride pişmanlık duymayacağı şekilde geçirmesine vesile olur. Daha da önemlisi yaşlılığını, yani ölüme kendisini daha yakın hissettiği vakiti, beklemeden mutlak bir dürüstlük içinde Allah'ı dost edinmesini sağlar. Bediüzzaman bu dönemde kazanılanları "gençlikte kazandığın ibadetler o fani gençliğin baki meyveleridir" sözleri ile tasvir etmektedir.
Unutulmamalıdır ki, gençliğin mutlaka bir sonu vardır. Yürürken karşınıza çıkan yaşlı insanlar da bir zamanlar çok genç ve dinç insanlardı. Onlar da etraflarındaki yaşlı insanları sanki onlar hep yaşlıymış, hiç genç olmamışlar gibi değerlendiriyorlardı. Kendi gençliklerinin ebediyen kendilerinde kalacağını düşünüyorlardı. Oysa önemli olan gençlik yada yaşlılık değil gençliğin ve yaşlılığın nasıl geçirilmekte olduğudur. Eğer insan gençliğini Allah'ı unutup sürekli genç kalacağını sanarak keyif, sefahat, eğlence ve taşkınlık içinde geçirmiş ise yaşamının geri kalan kısmında tevbe edip yaptıklarından vazgeçmediği takdirde büyük kayıplarla karşı karşıya kalır. Gençliklerini ebedi zannedenlerin düştüğü büyük hatayı ve gençliğin ardından gelen pişmanlığı Said Nursi çok şöyle ifade etmiştir:
"Elhasıl, gençlik gidecek. Sefahette gitmiş ise, hem dünyada, hem âhirette, binler bela ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler ekseriyetle sû'-i istimal ile, israflar ile gelen kuruntulara dayalı hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere veya sefalethanelere ve manevî elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini anlamak isterseniz; hastahanelerden ve hapishanelerden ve kabristanlardan sorunuz. Elbette hastahanelerin ekseriyetle lisan-ı halinden, gençliğin sürüklediği israflar ve sû'-i istimalden gelen hastalıktan inleyişler, eyvahlar işittiğiniz gibi; hapishanelerden dahi, ekseriyetle gençliğin taşkınlıkla sürüklediği gayr-ı meşru dairedeki harekatın tokatlarını yiyen bedbaht gençlerin üzüntülerini işiteceksiniz… Hem nev'-i insanın ekseriyetini teşkil eden ihtiyarlardan ve hastalardan sorunuz. Elbette ekseriyet-i mutlaka ile esefler, hasretler ile "Eyvah gençliğimizi boşuboşuna, belki zararlı zayi' ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız." diyecekler. Çünkü beş-on senelik gençliğin gayr-ı meşru zevki için, dünyada çok seneler gam ve keder ve berzahta azab ve zarar ve âhirette cehennem ve sakar belasını çeken adam, en acınacak bir halde olduğu halde hiç acınmaya müstehak olamaz. Çünki zarara rızasıyla girene merhamet edilmez ve lâyık değildir." (Sözler, 147)
Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi önemli olan insanın yaşı kaç olursa olsun, tüm hayatını bir Müslümana yakışır şekilde geçirmesidir. Çünkü akıl ve vicdan sahibi her insan Rabbimize karşı sorumludur ve yapacağı küçük büyük tüm hayırları hesap gününde mutlaka karşısında bulacaktır. Allah'ı unutup, gaflet içinde geçirilen bir hayat ise insana kayıptan ve pişmanlıktan başka birşey getirmeyecektir