Gelin Bu Milleti “Ruveybida” Elinden Kurtaralım
Asıl konuya geçmeden birkaç tespitte bulunmak uygun olacak.
“Kıyamet alametler”, –özellikle son dönemlerde– bolca duyduğumuz bir kavram.
Her gelişmeye bu “alametlerden” uyarlama yapmak kaçınılmaz oldu/oluyor günümüzde.
Kimi “dünya güzeli” ilahiyatçılar da bu durumdan rahatsız.
Rahatsız olduğu için işi kökünden çözme yolunu tutup(!); “kıyamet alametleri diye bir şey yok” deyip işin içinde çıkma yolunu tercih ediyor.
Aslında bu bir yönüyle de müşrik/münkir mantığıdır.
Kabul zor geliyorsa kolayını seç; “inkar et gitsin.”
Ya da ucu sana dokunursa “yok öyle bir şey” de çık işin içinden kolayca.
Şunu demek istiyoruz.
Bugün “mezbahaneler arası dolaşan kedi–köpek misali ekran ekran dolaşıp Müslüman Türk milletinin iman, ibadet ve ahlak ahengini ifsat etmeyi “misyon” edinmiş bu zevat, bir çoğu kendileri tarif ettiği/anlattığı için bu alametlerden bahsedilmesinden rahatsız oluyorlar.
Şöyle ya da böyle “kıyamet alametleri” Müslüman toplumu anlatan, bu toplumun “ahır zamanda” içine düşeceği “vahim” durumu tarif ediyor, ona dikkat çekiyor.
Bu yüzden her kıyamet alametini “zuhur etmiş/gerçekleşmiş görünce “Rahmet ve şefaat peygamberi” Hz. Muhammed’in (sav) bir mucizesini daha –14 asır sonra da olsa– “aynel yakın” yaşamış olmuyor muyuz?
Özet cümleyle ifade dersek.
Kıyamet alametleri ehl–i küfrü değil “ehl–i imanı” anlatıyor.
Yani Müslümanları, Müslümanların içine düşecekleri vahim durumu tarif ediyor.
Vahim diyoruz, çünkü, iman–küfür konusunda sergilenen lakaytlıktan/vurdumduymazlıktan daha vahim ne olabilir?
Öncelikle konunun bu yönüne dikkat kesilmemiz gerekir.
Bir başka tespitimiz de şu olsun.
Kıyametin vuku bulacağını Yüce Allah kesin bir ifadeyle Kur’an’da haber veriyor.
Bunu inkar etmek mümkün değil.
İnkarı küfürdür.
Madde iki.
Ne zaman kopacağını ise Peygamberimize bile bildirmemiştir.
Bu bir bakıma kişinin ölüm saatini bilmesine benzer.
İyi ki de bildirmemiş.
Bu ikisi yoksa bir tek şık kalıyor; alametleri.
Yani kıyamet mutlaka kopacak.
Vakti belli değil.
O zaman bu “mutlak hakikatin” alametleridir tek ölçü.
Neye benzer?
Şuna benzer.
Tren mutlaka gelecek.
Vakti belli değil.
Öyleyse, duyulan sesler tek delil.
Benim kulağım sağır dersen, o senin sorunun.
Ne trenin, ne rayın, ne de saatin günahı yok.
Şimdi, bu Girizgahtan sonra, asıl anlatmayı düşündüğüz konuyla ilgili bir hadis–i şerifi verelim.
Hz. Peygamber (sav) –kıyamet alametleri– başlığıyla şöyle buyurur:
Hz. Ebu Hüreyre’den (ra):
“İnsanlar öyle aldatıcı yıllar görecek ki, o yıllarda yalancılar tasdik edilecek, doğru konuşanlar yalancı ilan edilecek. Yine o yıllarda haine itimat edilecek/güvenilecek, güvenilir kimseye de hain denilecek. Bu dönemde “ruveybida adam” amme işinde söz sahibi olacak.
Ashab sordular:
Ey Allah’ın resulü! “Ruveybida” kimdir?
Cevap verdiler:
Amme işinde / halkın işlerinde söz sahibi olan değersiz insan. (İbrahim Canan, Kütüb–ü Sitte muhtasarı Terc. ve şerhi. c. 17, s. 546).
Acaba ammenin işini havale ettiğimiz ya da ammenin işlerine hala bakanlar toplumun / fertlerin sıkıntılarını çözmesi için “tercih ettiğimiz” ya da istemediğimiz halde ammenin işine bakan bu kişilerden kaçı “ruveybida” değil?
Asıl konuya geçmeden birkaç tespitte bulunmak uygun olacak.
“Kıyamet alametler”, –özellikle son dönemlerde– bolca duyduğumuz bir kavram.
Her gelişmeye bu “alametlerden” uyarlama yapmak kaçınılmaz oldu/oluyor günümüzde.
Kimi “dünya güzeli” ilahiyatçılar da bu durumdan rahatsız.
Rahatsız olduğu için işi kökünden çözme yolunu tutup(!); “kıyamet alametleri diye bir şey yok” deyip işin içinde çıkma yolunu tercih ediyor.
Aslında bu bir yönüyle de müşrik/münkir mantığıdır.
Kabul zor geliyorsa kolayını seç; “inkar et gitsin.”
Ya da ucu sana dokunursa “yok öyle bir şey” de çık işin içinden kolayca.
Şunu demek istiyoruz.
Bugün “mezbahaneler arası dolaşan kedi–köpek misali ekran ekran dolaşıp Müslüman Türk milletinin iman, ibadet ve ahlak ahengini ifsat etmeyi “misyon” edinmiş bu zevat, bir çoğu kendileri tarif ettiği/anlattığı için bu alametlerden bahsedilmesinden rahatsız oluyorlar.
Şöyle ya da böyle “kıyamet alametleri” Müslüman toplumu anlatan, bu toplumun “ahır zamanda” içine düşeceği “vahim” durumu tarif ediyor, ona dikkat çekiyor.
Bu yüzden her kıyamet alametini “zuhur etmiş/gerçekleşmiş görünce “Rahmet ve şefaat peygamberi” Hz. Muhammed’in (sav) bir mucizesini daha –14 asır sonra da olsa– “aynel yakın” yaşamış olmuyor muyuz?
Özet cümleyle ifade dersek.
Kıyamet alametleri ehl–i küfrü değil “ehl–i imanı” anlatıyor.
Yani Müslümanları, Müslümanların içine düşecekleri vahim durumu tarif ediyor.
Vahim diyoruz, çünkü, iman–küfür konusunda sergilenen lakaytlıktan/vurdumduymazlıktan daha vahim ne olabilir?
Öncelikle konunun bu yönüne dikkat kesilmemiz gerekir.
Bir başka tespitimiz de şu olsun.
Kıyametin vuku bulacağını Yüce Allah kesin bir ifadeyle Kur’an’da haber veriyor.
Bunu inkar etmek mümkün değil.
İnkarı küfürdür.
Madde iki.
Ne zaman kopacağını ise Peygamberimize bile bildirmemiştir.
Bu bir bakıma kişinin ölüm saatini bilmesine benzer.
İyi ki de bildirmemiş.
Bu ikisi yoksa bir tek şık kalıyor; alametleri.
Yani kıyamet mutlaka kopacak.
Vakti belli değil.
O zaman bu “mutlak hakikatin” alametleridir tek ölçü.
Neye benzer?
Şuna benzer.
Tren mutlaka gelecek.
Vakti belli değil.
Öyleyse, duyulan sesler tek delil.
Benim kulağım sağır dersen, o senin sorunun.
Ne trenin, ne rayın, ne de saatin günahı yok.
Şimdi, bu Girizgahtan sonra, asıl anlatmayı düşündüğüz konuyla ilgili bir hadis–i şerifi verelim.
Hz. Peygamber (sav) –kıyamet alametleri– başlığıyla şöyle buyurur:
Hz. Ebu Hüreyre’den (ra):
“İnsanlar öyle aldatıcı yıllar görecek ki, o yıllarda yalancılar tasdik edilecek, doğru konuşanlar yalancı ilan edilecek. Yine o yıllarda haine itimat edilecek/güvenilecek, güvenilir kimseye de hain denilecek. Bu dönemde “ruveybida adam” amme işinde söz sahibi olacak.
Ashab sordular:
Ey Allah’ın resulü! “Ruveybida” kimdir?
Cevap verdiler:
Amme işinde / halkın işlerinde söz sahibi olan değersiz insan. (İbrahim Canan, Kütüb–ü Sitte muhtasarı Terc. ve şerhi. c. 17, s. 546).
Acaba ammenin işini havale ettiğimiz ya da ammenin işlerine hala bakanlar toplumun / fertlerin sıkıntılarını çözmesi için “tercih ettiğimiz” ya da istemediğimiz halde ammenin işine bakan bu kişilerden kaçı “ruveybida” değil?
