Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gazze'de insan kanı sudan ucuz mu? (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Bunu söyleyen Gazzeli bir anne. Sorusunu dünyaya soruyor ve cevabını veriyor: Bir Filistinlinin kanı sudan ucuzdur.

Bir başka anneyi konuşturuyorlar. İsrail'in soykırımına eşini, babasını, biri kundakta iki çocuğunu vermiş. Son sözü "Burada biz ölmüyoruz, burada insanlık ölüyor" diyor.

İsrail bombardımanıyla evi içindeki her şeyle birlikte harap edilmiş bir kadın konuşuyor: "Önce geldiler hepimizi dipçikle bir odaya doldurdular. Sonra evin her tarafını aradılar. Başta takılarımız olmak üzere yükte hafif pahada ağır neyimiz varsa aldılar. Sonra evimizi yerle bir ettiler."

İsrailli askerler hırsızlık da yapıyor, cinayet de işliyor, çocuk da öldürüyor. Ve İsrail tüm dünyanın gözleri önünde soykırım yapıyor.

Tevrat "Öldürmeyeceksin!" diyor. Onlar bunu "Bebeğine varana dek öldüreceksin!" anlıyorlar.

Tevrat "Çalmayacaksın!" diyor. Onlar Gazzelileri öldürmekle yetinmeyip bir de gasp yapıyorlar.

Tevrat "Karşımda başka ilahların olmayacak!" diyor. Onlar "Yahve" yerine "Siyonizmi" geçiriyorlar.

Tevrat "Şabat gününü takdis etmek için onu hatırında tut!" diyor. Onlar Şabat gününde Gazeli çocukların üzerine ölüm yağdırıp soykırım gerçekleştiriyorlar.

Tevrat "Komşuna karşı yalan şehadet etmeyeceksin!" diyor. Onlar komşularını yeryüzünün en büyük ve en korkunç hapishanesinde açlığa, hastalığa ve soykırıma terk ediyorlar.

Tevrat "Komşunun evine tamah etmeyeceksin, komşunun karısına, yahut kölesine, yahut cariyesine, yahut öküzüne, yahut eşeğine, yahut komşunun hiçbir şeyine göz koymayacaksın!" diyor. Onlar komşularının topraklarını gasbediyor, ağaçlarını kesiyor, altyapılarını mahvediyor, kedilerine varana dek canlı her hedefi vahşice ölüm kusan silahlarıyla yok ediyorlar.

Gazze Yahudi ilahiyatına göre lanetli görüldüğü için Filistinlilere bırakılmıştı. Orada bir milyon beş yüz bin insan yaşıyor.

Dünyanın kilometrekare başına en yoğun insan nüfusunu barındıran yeri neresidir, biliyor musunuz?

Evet, bildiniz: Gazze. Kilometrekare başına tam 4100 kişi. Dünyada böylesine yoğun bir nüfusu barındıran bir başka memleket yok.

Geçen yıl ambargonun başlamasından bu yana zaten Gazze'de bir insanlık dramı yaşanıyordu. Ülkenin dünya ile bağlantısı kesilmişti. Su, elektrik, akaryakıt şöyle dursun, gıda ve ilaç gibi en temel insani ihtiyaçlar bile ambargo kapsamındaydı. İsrail uyguladığı ambargoyla açlığa, susuzluğa, hastalıktan kırılmaya mahkum etmişti Gazze'yi. Fakat bu da kesmemiş anlaşılan. Öldürmeden, kanını dökmeden, kan görmeden duramaz olmuş İsrail. "Alışkanlık kudurganlıktan beter" derler. Demek ki doğruymuş.

İsrailliler Gazze'ye dünyanın gözleri önünde soykırım uyguluyor. Tıpkı kendilerine M.Ö. 7. yüzyılda Asurluların, ondan yüz yıl sonra Babillilerin, M.S. 70'te Romalıların ve geçtiğimiz yüzyılda Hitler'in uyguladığı gibi.

İsrailli bakan yardımcısı geçtiğimiz hafta ayan açık Gazzelileri "Soykırım" ile tehdit etti. Tehdidin ardından İsrail ordusu sistematik bir soykırıma girişti. Bütün bunlar niye? Gazze gücümüze boyun eğmedi diye. Gazze Abbas gibi postalımızı yalamadı diye. Gazze başı dik duruyor diye. Ve yeryüzünde güce karşı boyun eğilmeyen nere var, orada İslam'ın olduğu bilindiği için.

Dünyanın jandarması ABD İsrail'i durdurmuyor. Bunu düşünmüyor bile. Hatta "dikkatli olmayı" telkin ediyor. Dünya kamuoyu bunu "dikkatli öldür" şeklinde, "soykırım yap, fakat soykırım deme" şeklinde, "öldür fakat eldiven kullan" şeklinde anlıyor.

İsrail'in katliamını dünya izlemekle yetiniyor. Tam bu sırada Başbakan Erdoğan'dan İsrail'in katliamını kınayan sözler yüreğimize su serpiyor. Bunun arkası gelir diye bekliyoruz. Gelmiyor.

İsrail ile 28 Şubat karanlığında yapılan anlaşmalar gözden geçirilmiyor. 28 Şubat'ın her alandaki tortularına bir biçimde el atılıyor. İş İsrail ile olan karanlık anlaşmalara gelince değişiyor. O alan tabu mu? Neden bu alana dokunulamıyor?

İsrail'in Türkiye ile girdiği ilişkilerin hiçbirinden Türkiye kârlı çıkmamıştır. Kârlı çıkan hep İsrail olmuştur. En kötüsü de İsrail'in cinayetlerine ortak olmaktır.

İsrail dünyaya üç şeyi bilmem kaçıncı kez öğretiyor:

1. Eşkıya dünyaya hükümdar olursa böyle olurmuş.

2. Güce tapanları güçten başka bir şey durdurmazmış.

3. Güç var ama güç ahlakı yoksa, orada insanlığın cenaze namazını kılmak lazımmış. Ve iş insanlığın cenaze namazını kılmaya gelmişse onun abdesti insan kanıyla alınırmış. Ey kayıp vicdan, hâlâ hayattaysan duy: Gazze ölmüyor, içimizdeki insan ölüyor!


Mustafa İslamoğlu
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Selamünaleyküm Hayirli Sabahlar
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Gazze'de insan kanı sudan ucuz mu?
 

MUDİR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2008
Mesajlar
384
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Allah belalarını versin daha ne diyeyim
 

MUDİR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2008
Mesajlar
384
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla. Maide suresi 12. ve 13. ayetler.

12.Andolsun, Allah İsrailoğulları'ndan kesin söz (misak) almıştı. Onlardan on iki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır."
13.Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever.
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Fitnenin Böylesi

Aynı hususu, konumuzla çok alakalı olan fitne hakkında da düşünebilirsiniz. Aslında, fitne; sapıklık, fikir karışıklığı, iftirak, bir şeye gönül kaptırmak, günah, küfür, göz alıcı güzellik, mal ve evlat, imtihan etme, işkence, musibet ve belâ gibi manalara gelmektedir. Kur'an-ı Kerim'in altmış kadar ayetinde bu kelime ya da menşei ona dayanan başka bir ifade bulunmaktadır. İki kişi arasındaki uyuşmazlığa fitne dendiği gibi dinsizliği yaymak, insanları hak yoldan döndürmek ve içtimaî bünyede terör estirmek gibi kötülükler de fitne kategorisinde mütalaa edilmektedir. Evet, iki insanı birbirine düşürmek de bir fitnedir ve çirkin bir günahtır. Fakat, fitnenin de öyle müthiş bir türü ve gazab-ı ilahiyi celbeden öyle bir derekesi vardır ki, onu diğer fitne çeşitleriyle müsavi tutmak mümkün değildir; zira o, insanı bir anda derin bir ateş çukuruna itip dünya-ahiret saadetini bitirebilir. Dolayısıyla, öyle kötü bir akıbete uğramamak için fitnenin en küçüğünden bile uzak durmak ve fitne temayülü gösteren söz ve fiiller daha küçükken onları boğarak büyük bir cürüme dönüşmelerine meydan vermemek gerekmektedir.

Nitekim, Kur'an-ı Kerim, “Fitne, adam öldürmekten daha beter bir günahtır.” (Bakara, 2/191) buyurmaktadır. Yani, her fitne adam öldürmek gibi olmasa bile, fitnenin öyle bir nev'i vardır ki, o, katilden daha şiddetlidir. Mesela, kaba kuvvet kullanarak baskı ve zulüm yoluyla dinsizliği yaymak, müslümanları öz değerlerinden uzaklaştırmaya kalkışmak ve nesilleri kendi mana köklerinden kopararak onları hem dünyada hem de ukbâda elim bir azabın içine atmak, öyle ağır bir suçtur ki; o, adam öldürmekten, bir mazlumun kanını dökmekten ve hayatını yok etmekten daha tehlikeli bir cürümdür.

Hele bir de öyle cinayetler vardır ki, onlarda fitne ile katil birbirine karışır. Mesela; biri kalkar büyük bir insanı öldürür ve ortadan kaybolur. Sonra fâili meçhul olan bu cinayet masum bir insana ya da bir zümreye fatura edilir. Dolayısıyla, bir kan davası baş gösterir. Hem maktulün tarafında olanlar hem de kendilerine suç isnad edilenler karşılıklı eza ve cefaya maruz kalırlar. Böylece, o cinayet, mukabil atf-ı cürümlerle büyür, genişler ve kocaman bir fitne halini alır. Hadise, sadece bir adam öldürme veya bir fitne çıkarmadan ibaret kalmaz; önü alınamaz iç içe fitnelere ve binlerce cinayetin işlendiği bir anarşiye dönüşür.

Maalesef, İslam tarihinde bu türden fitneler de meydana gelmiştir ve bunlar bir adam öldürmekten çok daha fecî cinayetlere sebebiyet vermiştir. Mesela; Hazreti Ömer efendimizin (radiyallahu anh) şehid edilişini sıradan bir cinayet gibi görmek mümkün değildir. Değildir; zira, Huzeyfe b. Yemân'ın ifadesine göre, Hazreti Ömer fitnelere karşı kilitli bir kapıdır; onun şehadetiyle o kapı açılmış ve hatta kırılmıştır. Evet, bir gün Hazreti Ömer, Peygamber Efendimiz'in “denizin dalgalanıp kabardığı gibi kabaran ve kuduran fitne” hakkındaki sözlerini sorunca, Hazreti Huzeyfe, “Ey mü'minlerin emiri, bu fitneden sana bir zarar yoktur. Çünkü seninle onun arasında kilitli bir kapı vardır” der. Ömer efendimiz “Kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı?” diye sorar. “Kırılacak!” cevabını alınca, “Demek ki, kıyâmete kadar bir daha da kilitlenemeyecek!” der. Bir dostu, Hazreti Huzeyfe'ye “O kapı kimdir?” sualini tevcih edince, onun verdiği cevap “O kapı, Ömer'in kendisidir.” şeklinde olmuştur. Bu itibarla, Hazreti Ömer'i öldürme sıradan bir cinayet olarak kabul edilemez; o, fitne kapısını kırma ve bir manada kıyamete kadar cereyan edecek fitnelerin önünü açma manasına gelir. Kur'ân-ı Kerim'in, haksız yere birini öldüren insanın ebedî Cehennemde kalacağını vurgularken işaret ettiği câniler de İkinci Halife'nin kanına giren Ebu Lü'lü Firuz gibi kimseler olsa gerektir.

Ne Kötü Bir Akıbet!..

Evet, “Kim bir mü'mini kasden öldürürse onun cezası, içinde ebedî kalmak üzere gireceği Cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa, 4/93) mealindeki ayet-i kerimeden hareketle İbn Abbas (radiyallahu anh) ve ondan sonra gelen Tabiîn imamlarından bazıları, adam öldüren bir kâtilin ebedî azaba müstahak olacağını söylemişlerdir. Bazı müfessirler de, bu hükümden yola çıkarak, meseleye şöyle bir yorum getirmişlerdir:

Nasıl ki, bir insanı öldüren kâtile dünyevî ceza itibarıyla kısas gerektiği gibi, o bütün insanları öldürse de yine aynı kısas gerekir; aynen öyle de, tek masumu öldürenin cezası ebedî cehennem olduğu gibi bütün insanları öldürenin cezası da sonsuz ateştir. Bu itibarla da, bir kişiyi öldüren sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur.
Vakıa, “Şu muhakkak ki, Allah Kendisine şirk koşulmasını affetmez, ama bunun altındaki diğer günahları dilediği kimse hakkında affeder.” (Nisa, 4/48) ilahî beyanı, Allah Teâla'nın, şirk dışındaki günahları dilediği takdirde affedeceğini bildirerek bir önceki âyeti takyid etmiştir. Fakat, küllî bir nazarla meseleye bakıldığında görülecektir ki, her kâtil için ebedi cehennemde kalmak söz konusu olmasa bile, cinayetin de öyle bir çeşidi vardır ki, onu işleyenin dûçar olacağı akıbet sonu gelmeyen bir azaptır.
Demek ki, gıybet ve fitne gibi günahların derekeleri ve çeşitleri olduğu gibi, maktulün kimliğine, konumuna ve cinayetin sebep olabileceği neticelere göre adam öldürmenin de farklı türleri ve suç bakımından değişik dereceleri vardır. Öldürülen kim olursa olsun, cinayet cinayettir ama bir ordu komutanını ya da devlet başkanını katletmekle sıradan bir vatandaşı öldürmek, bunların sebebiyet verecekleri hadiseler zinciri açısından eşit değildir.

Yine, herhangi bir mekanda işlenen cinayet ile haşerenin bile canına kıyılmasına müsade edilmeyen, ağaç yapraklarının koparılması dahi yasak kılınan Harem-i Şerif'te adam öldürmek aynı kefeye konulamaz. Hele insan öldürmenin öyle bir çeşidi vardır ki, işleme keyfiyeti, neticeleri ve kapı araladığı hadiseler bakımından o cinayeti işleyen kimse bütün insanları katletmiş gibi olabilir. Onun içindir ki, İbn Abbas hazretleri, ancak bir peygamberin ya da mü'minlerin idarecilerinin kanını dökmeyi bütün insanları öldürmeye denk tutmuştur. Dolayısıyla, kaderi milletinin kaderi olmuş bir insana idam sehpasını gösterenler topyekün bir milletin ölümüne ferman çıkarmış olurlar; kendini insanlığın kurtuluşuna adamış bir dava erini zehirleyenler, bütün milletin aşına, hatta Hazreti Muhammed Mustafa'nın (aleyhi ekmelüttehâyâ) çorbasına ve ashabın yemeğine zehir katmış sayılırlar. Bu da öyle büyük bir cinayettir ki, onu işleyenler mü'min bile olsalar, bütün insanlıktan helallik almayınca asla Cennet'in yolunu bulamazlar.

İşte insan bu denli büyük bir cürme girmemek için katlin en küçük görüneninden bile uzak durmalıdır. Zira, benzer tehlikeler ve aynı hüküm bugünün insanları için de söz konusudur. Nitekim, Hasan Basri hazretlerine “Bu ayet bizim için de geçerli midir?” denince, o şöyle cevap vermiştir: “Kendisinden gayrı ilah olmayan Allah Teâlâ'ya yemin ederim ki, evet geçerlidir; çünkü, İsrail oğullarının kanı bizim kanımızdan daha aziz ve değerli değildir!”
Hasılı, haksız yere adam öldürmenin her türlüsü büyük bir günahtır; fakat, onun içinde zamana, mekana, öldürülenin kimliğine ve konumuna göre farklı derekelerden bahsetmek mümkündür. Kan dökmenin haram oluşuna muhalif davrandığı, cinayet yasağını çiğnediği, öldürme işine ön ayak olduğu, diğer insanları da bu günahı işlemeye karşı cesaretlendirdiği ve böylece toplum düzeninin bozulmasına yol açtığı için bir kişiyi öldüren bir manada bütün insanları öldürmüş sayılır. Yine, Cenâb-ı Hakk'ın gazabını ve lanetini çekmesi, Cehennem ateşine sebebiyet vermesi açısından bir kişiyi öldürmekle herkesi öldürmek birdir. Kısas hakkından vazgeçmek, cinayetten el çekmek ya da bir felakete düşmesine mani olmak suretiyle bir insanın hayatını kurtaran kimse de bütün insanları kurtarmış gibidir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt