HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
GAZVET-ÜL AHZAB (Hendek Savaşı)
Resulullah (sas)'in Uhud Harbinden sonra yaptığı harbler ve Medine dahilindeki düzenlemeleri; müslümanların heybetlerinin yayılmasında, İslâm Devleti'nin yerleşmesinde büyük etkisi oldu. Nitekim bununla müslümanların nufuz etme sahası iyice genişledi ve otoriteleri büyüdü. Yarımada sakinleri onlardan korktu. Araplar, Resul'ün ismini ve onlarla savaş yapacağını duyunca onları bir korku alırdı ve arkalarını dönüp kaçarlardı. Nitekim Gatafan'de ve Devmet-ül Cendel'de olduğu gibi. Artık Kureyş, müslümanlarla karşılaşmaktan kaçınır oldular, İkinci Bedir'de olduğu gibi.
İşte bütün bunlar müslümanları Medine'de mutmain olarak ikâmet etmeye meylettirdi. Nadir oğullarının ganimetlerinin, arazilerinin, hurmalarının, evlerinin ve eşyalarının taksiminden ve dağıtımından sonra muhacirler icin yeni aydınlık üzere bir yaşam tanzim edildi. Fakat bu; müslümanların mal, mülk ve arazi sahibi olmaları, onları tamamen hayata meylettirip cihada ulaşmaktan da alıkoymuyordu. Çünkü cihad, Kıyamet'e kadar farzdır. Ancak müslümanlar, önceki hallerinden daha güzel yaşama halinde oldular. Ve yine öncekinden daha çok emniyet ve istikrar halinde oldular.
Resul (sas), daima düşmanın hainlik yapmasından sakınıyor ve temkinli oluyordu. Bakışlarını ve gözlemlerini daima Yarımada'nın her köşesinde gezdiriyordu. Arapların haberlerinden Resul'e ulaştırılıyordu. Ve düşmanla karşılaşmak için ona hazırlık fırsatını veren Arapların, onun hakkındaki görüşleri ona ulaştırılıyordu. Resul (sas) de, çizdiği proje ve kullandığı uslublarla bu hususlarda bilgiye ve yönlendirme istidadına/gücüne sahibdi.
Bilhassa, bütün Arapları her taraftan korkutan sulta/otorite Resulullah'ın eline geçtikten sonra ve Kaynuka oğulları Yahudilerini Medine'den sürgün ettikten; Gatafân, Huzeyl ve daha başkaları gibi Arab kabilelerinin bellerini kıran bir vuruşla vurduktan sonra, Yarım Ada’da müslümanların düşümanları daha çoğaldı. Bunun için Resul (sas) uyanık bir şekilde Arapların haberine takip ediyordu. Ta ki Kureyş'in ve bazı Arab kabilelerinin toplanma haberi kendisine ulaştı. Bunun üzerine onlarla karşılaşmak için hazırlanmaya başladı.
Nadir oğullları Yahudileri, Resulullah (sas)'in kendilerini Medine'den sürgün etmesinden sonra Arapları Resulullah üzerine harp etmek için toplama fikri nefislerinde iyice yerleşti. Fikirlerini yerine getirmeleri için aralarında Hüyey b. Ahtab ve Sellâm b. Ebîl Hukayk, Kinâne b. Ebîl Hukayk ve onlar ile beraber Vail oğullarından Hevze b. Kays ve Ebu Ammr olduğu halde Nadir oğulları Yahudilerinden bir gurub çıktı. Bunlar Mekke'ye Kureyş'in yanına geldiler. Oranın halkı, Huyey’e, kavmi hakkında sordular. O da dedi ki: "Ben, onları Hayber'le Medine arasında bıraktım. Onlar, orada sizin onlara katılıp Muhammed ve ashabı üzerine yürüyüp yürümeyeceğiniz hakkında tereddüt edip duruyorlar." Onlar ona Kureyza'dan sordular. O da dedi ki: "Onlar, Medine'de sizin Muhammed'i yok etmenizi hile ile bekliyorlar. Siz onlara varınca, onlar size katılırlar."
Kureyş, Medine'ye gidip hücum etme hussunda tereddüt etti. Zira Kureyş'le Muhammed (sas) arasında bir olan Allah'a "Tevhid'e" davet etmeden başka bir dava yoktu. Muhammed'in Hak üzere olması, mümkün değil mi? Onun için Kureyş, Yahudilere şöyle dediler: "Ey Yahudi topluluğu, siz ilk ehli kitabsınız ve Muhammed ile ihtilâf ettiğiniz şeyi bilirsiniz. Acaba bizim dinimiz mi hayırlı yoksa onun dini mi?" Yahudiler dediler ki: "Bilâkis sizin dininiz, onun dininden daha hayırlıdır ve siz ondan Hakka daha yakınsınız."
Yahudiler ehli Tevhid idiler, Muhammed Aleyhisselâm'ın dininin Hak Din olduğunu pekelâ biliyorlardı. Fakat onların Arapları toplama hırsı, onları bu fahiş hataya ve ebedî rezalete düşürdü. İşte Yahudiler bu kabahatlarıyla putlara ibadet etmenin Tevhidden daha iyi olduğunu açıklıyorlardı. Lâkin onlar bu fahiş hatayı yaptılar. Ve bunun benzerini de yapıyorlar.
Yahudiler, Kureyşlileri kendi görüşlerine ikna ettiklerine mutmain olduktan sonra Kays Aylân'dan Gatafân'a çıktılar. Mürre oğullarından, Fezare oğullarından, Eşça'dan, Süleym'den, Saad oğullarından, Esad'dan ve müslümanlardan intikam almak isteyenlerin hepsini çağırdılar. Yahudiler, Arab kabilelerini müslümanlardan intikam almaya teşvik etmeye ve Muhammed (sas) üzerine harb etmekte Kureyş'in yardım edeceğini, kendilerine katılacağını hatırlatmaya devam ediyorlardı. Ve zaferin onların olacağını vaadediyorlardı. Böylece Arapların Resul üzerine harb etmek için toplanmalarını sağlıyorlardı. Kabilelerden çok sayıda adam topladılar ve Medine'ye harb etmek için Kureyş'le beraber çıktılar.
Kureyş, Ebu Sufyan'ın kumandasında 4000 asker, 3000 suvari, 1500 develi ile çıktı.Gatafan, Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe'nin kumandasında bir çok adamla ve 1000 develi ile çıktılar. Eşça'da Misar b. Avf'ın önderliğinde 400 savaşçı ile çıktılar. Murre’de Haris b. Avf önderliğinde 400 savaşçı ile çıktılar. Suleym ve Bir-i Meûne halkı da 700 adamla geldiler. Bunlar toplandılar. Bunlara Saad oğulları ve Esad oğulları da katıldılar da sayıları 10.000 veya o civarda oldu. Bunların hepsi Ebu Sufyan'ın kumandasında, Medine'yi kast ederek yürüdüler.
Resul (sas)'e bu büyük kalabalığın haberi ulaşınca, Medine'de savunma şeklinde kalmayı kararlaştırdı. Selmanı Farisi şehrin etrafında hendek kazılması ve içerden onunla siper edinilmesi şeklini teklif etti. Hendek kazıldı. Resul (sas) bizzat çalıştı. Toprağı atıyor, müslümanları cesaretlendiriyor, cehd ve çalışmalarının kat kat olmasına çağırıyordu. Hendeğin kazılması altı günde tamamlandı. Evlerin düşmana taraf olan duvarlarını siper edindiler. Hendeğin dışında kalan evleri tahliye ettiler, boşalttılar. Oradaki kadınları ve çocukları içteki hazırlanan evlere getirdiler. Resul (sas), 3000 müslümanla çıktı. Arkasını Sel dağına verdi. Hendek, kendisiyle düşman arasında kaldı. Ordugâhını işte orada kurdu. Ve Resulullah için kırmızı çadır kuruldu.
Kureyş ve müttefiki olan hizbler (gruplar), müslümanlarla Uhud'da karşılaşacaklarını zannederek Uhud'a geldiler. Orada bulamayınca Medine'ye vardılar. Ummadıkları, beklemedikleri halde aniden hendekle karşılaşınca şaşırıp kaldılar. Çünkü onlar, savunma vesilelerinden bu nevi bir şeyi bilmiyorlardı. Kureyş ve Ehzab (diğer guruplar) Medine'nin dışında, hendeğin arkasında karargâhlarını kurdular. Ebu Sufyan ve beraberinde olanlar hendeği geçmeye güç yetirmeyip uzun zaman hendeğin önünde mukim olarak sabit kaldılar. Vakit kıştı, rüzgar şidetli idi ve soğuk dondurucu idi. Bu yüzden onlarda yavaş yavaş gevşeme başladı. Ve geri dönmeyi tercih etmeyi iyi bulmaya başladılar.
Hüyey b. Ahtab, onlar üzerindeki bu durumu gördü ve anlattı ki: Kureyza oğulları, Muhammed ve müslümanlarla olan ahdlerini ve sözleşmelerini bozuyorlar ve onlara katılıyorlar. Kureyza bunu ne zaman yaparlarsa müslümanların yardımları kesilir ve Medine'ye girme yolları açılır. Bu habere Kureyş ve Gatafânlılar çok sevindiler.
Hüyey, Kureyza oğullarının lideri Kaab b. Esed'e gitti. Kaab bunu hissedince ona kalesinin kapısını kapattı. Fakat Hüyey ısrar edince kapıları ona açtı. Hüyey, ona dedi ki : "Yazıklar olsun sana ey Kaab. Ben sana zamanın izzetini, şerefini ve denizler gibi dalgalanan orduları getirdim. Kureyş'in ve Gatafânlıların bütün kuvvet ve güçlü kumandanlarıyla sana geldim. Bana ahd ettiler, bana söz verdiler ki; Muhammed ve beraberinde olanların kökünün kurutulmasına kadar geri durmayacağız." Kaab, Muhammed (sas)'in ahdine vefa, sözüne sadık kaldığını hatırladı ve tereddüt etti. Onun çağırdığına gidince büyük kayba uğrayacağından da korktu. Fakat Hüyey, Muhammed (sas) tarafından Yahudilere isabet edenleri hatırlatmaya devam ediyor ve Ahzab'ın kuvvetini vasfediyor, anlatıyordu. Ta ki Kaab yumuşadı ve Hüyey'in talebini kabul etti. Muhammed (sas)'e haber vermeden tek taraflı olarak Muhammed (sas) ve müslümanlarla olan ahdini bozdu. Ve Kureyza, Ahzab'ın tarafına geçti.
Bu haber, Resul (sas) ve ashabına ulaşınca bununla sarsıldılar ve onların ahidlerinden sapmalarından korktular. Resul (sas), Evs'in efendisi Sa'b b. Muaz'ı, Hazreç'in efendisi Sa'd b. Ubade'yi, bunlar ile beraber Abdullah b. Revaha'yı ve Havvât b. Cübeyr'i bu işin aslını öğrenmek üzere gönderdi. Ve onlara tavsiye etti ki; Kureyza ahdi bozdular ise onu gizli tutsunlar ta ki insanların kalplerini korku salıp dirençleri kırılmasın. Sadece ona işaret etmek ve kinaye ile bildirmekle yetinsinler. Elçiler Kureyza oğullarına geldiklerinde, onları kendilerine ulaşan o pis haber ve kötü hal üzerinde buldular. Elçiler onları ahidlerine döndürmeye çağırınca, Kaab da elçilerinden Nadir oğulları Yahudilerini geri yurtlarına getirmelerini taleb etti. Sa'd b. Muaz (eskiden beri Kureyzalılarla anlaşmalı idi) Kureyza'yı ikna etmeyi istedi. Böylece Muhammed Aleyhisselâm hakkında birbirlerine girer oldular. Kaab, "Resulullah da kimmiş. Bizimle Muhammed arasında hiç bir ahid yoktur" diyordu.
Elçiler döndüler ve gördüklerini haber verdiler. Korku daha da şiddetlendi. Ahzab (guruplar) kendilerini hemen kıtal yapmaya hazırlıyordu. Ancak Kureyza, harb hazırlıklarını tamamlamak için Ahzab'tan (guruplardan) on gün mühlet istiyorlardı. Her ne kadar Ahzab müslümanlarla bu on gün içinde şiddetli harp yapıyorlar idiyseler de böylesi şiddetli çarpışma daha önceleri yapmamışlardı.
Nebî (sas) ile savaşmaları için askerlerini üç bölgeye ayırdılar. İbni A’ver Esseleme'nin bölüğü vadinin üst tarafından geldi. Uyeyne b. Hısn'ın bölüğü de yan taraftan geldi ve Ebu Sufyan da hendeğin karşısına dikildi. Müslümanlarda korku en büyük mertebeye ulaşmıştı. O zaman gözler çukurundan fırlamış, yürekler gırtlağa dayanmış. Öbür taraftan Ahzabın (gurubların) sevinçleri arttı, kuvvetleri desteklendi ve morelleri yükseldi de hendeğe hücum ettiler ve geçmeye zorlandılar. Nitekim Kureyşlilerden bazı süvariler Amr b. Abdi Vüdd, İkrime b. Ebu Cehil ve Dırâr b. Hattab hendeğin dar biryerini gördüler, atlarını teptiler ve hendeği geçtiler. Atlarla hendekle Sal dağı arasında dolaştılar. Ali b. Ebu Talib (ra), müslümanlardan bazı kimselerle onların atlarını atlattıkları yeri tuttular. Amr b. Vüdd, ileri çıktı ve "Bana karşı çıkan yok mu?" diye bağırmaya başladı. Ali b. Ebu Talib, onu atından inmeye davet ettiğinde Amr kibirlenerek "Niçin, ey kardeşimin oğlu? Vallahi, ben seni öldürmek istemem" dedi. Ali, "Lâkin, vallahi ben seni öldürmek isterim" dedi. İndiler ve Ali onu öldürdü. Ahzabın (gurubların) atları yenilgiye uğramış olarak kaçtılar, hatta hiç bir şey yapamadan hendeğin yeni bir yerinden kaçarak öbür tarafına geçtiler.
Fakat bu olay, o gurubların nefislerinde gevşemeye yol açmadı. Bilâkis müslümanlara korku salmada Kureyş’in ateşi daha da büyüdü. Kureyza'dan baş kaldırmalar başladı. Kendi kalelerinden Medine yakınındaki evlere inmeye başladılar. Oraların ehlini korkutmak istiyorlardı. Gam, keder şiddetlendi, dehşet büyüdü ve korku genişledi. Resul (sas), Allah'ın yardımına son derece güveniyordu.
Nuaym b. Mesud, Resulullah'a geldi. Nuaym müslüman olmuştu. Kâfirleri savaştan caydırmak üzere çalışacağını Resulullah'a arzetti. Ve Resulullah'ın emriyle Kureyza oğullarına gitti. Onlar, Nuaym'in müslüman olduğunu bilmiyorlardı. Cahiliyyede onların dostu idi. Kendisiyle onlar arasında olan sevgiden bahsetti. Sonra onlara dedi ki: "Siz Muhammed'e karşı savaş etmelerinde, Kureyş ve Gatafan'a yardım ediyorsunuz. Belki Kureyş ve Gatafan uzun zaman burda durmaya güç yetiremezler. Sizi müslümanlar ve Muhammed'le başbaşa bırakıp gidecekler. Müslümanlar da sizin başınızın belası olurlar. Elinizde güvence olmak üzere onlardan rehineler almadıkça onlarla beraber savaşa girmeyin. Hatta Kureyş ve Gatafan savaşı sona erdirinceye kadar rehineleri bırakmayın." diye nasihat etti. Ve dediklerine Kureyza'yı ikna etti. Sonra gizlice Kureyş'e gitti ve onlara şöyle dedi: "Kureyza, Muhammed'le olan ahdını bozmalarına ve yaptıklarına pişman olmuşlar. Şimdi müslümanları razı etme ve onların sevgilerini kazanma yollarını arıyorlar. Kureyş'in esrafını boyunlarını vurmaları için Muhammed'e teslim edip onların sevgilerini kazanacaklarmış." Böylece onlara nasihat etti ve dedi ki: "Eğer Yahudiler sizden, adamlarınızdan rehineler istemeye gelirlerse, sakın hiç bir kimse göndermeyin ve vermeyin."
Nuaym, Kureyşlilerle yaptığı gibi aynısını Gatafanlılarla da yaptı ve konuştu. Böylece Yahudiler hakkında Arapların nefislerine şüpheyi soktu ve yerleştirdi.
Ebu Sufyan, Kureyza'nın emiri Ka‘b'a haber gönderdi ve dedi ki: "Şu adamı (Muhammed (sas)'i) muhasara edip burada durmamız çok uzadı. Yarın siz hemen saldırıya geçiniz. Biz, sizin arkanızdayız." Ka‘b onlara cevab verdi: "Yarın Cumartesi'dir. Cumartesi günü biz harb ve iş yapmayız." Ebu Sufyan buna kızdı ve Nuaym'ın sözünü tasdik etti. Ebu Sufyan, elçiyi geri Kureyza'ya gönderdi ve dedi ki: "Bu Cumartesi'nin yerine başka Cumartesi yapın. Yarın mutlaka Muhammed'le savaşmalıyız (saldırmalıyız). Biz Muhammed ile savaşmaya çıkarız da siz de bizimle beraber olmazsanız biz sizin yemininizden ve antlaşmanızdan beriyiz. Ve Muhammed'den önce size başlarız."
Kureyza, Ebu Sufyan'ın bu kelâmını duyunca Cumartesi gününün hürmetine tecavüz edilmeyeceğini tekrarladılar. Sonra rehineler meselesine işaret ettiler. Ta ki onların bırakıp gitmeleri hususunda mutmain olurlar. Bunu Ebu Sufyan duyunca Nuaym’ın kelâmından hiç şüphesi kalmadı. Ne yapacağını düşünerek geceledi. Meseleyi Gatafanlılarla konuştu. Onlar, zaten Muhammed'in üzerine harb etmekte tamamen tereddüt ediyorlardı. Gece olunca Allah (cc) onların üzerine çok şiddetli rüzgar, çok şiddetli gök gürültüsü ve boğucu yağmur gönderdi. Çadırları yıkıldı. Çömlekleri devrildi, nefislerine de korku girdi. Müslümanların bu ortamı fırsat bilip hendeği geçip kendilerine saldırma ehvamına kapıldılar. Tuleyha kalktı, "Muhammed size şer ile başladı. Kurtuluş! Kurtuluş!" diye bağırdı.
Ebu Sufyan, "Ey Kureyş topluluğu, haydin yolcu olunuz. Ben gidiyorum" dedi. Kavim, güçlerinin yettiği hafif şeyleri alıp kaçtılar. Gatafan ve o gurublar da onlara uyup gittiler. Sabah olduğunda onlardan hiç bir kimse kalmamıştı. Resulullah (sas), bu durumu görünce müslümanlarla Medine'deki evlerine döndüler. Allah (cc) mü'minleri o savaştan korudu.
Resulullah (sas), o anda Kureyş'in şerrinden beri oldu ve Allah onu o savaştan korudu. Ancak Resulullah, Kureyza oğullarının işini bitirmenin gerekli olduğunu anladı. Çünkü onlar Resulullah'a olan ahidlerini bozdular, öldürmek için müslümanların üzerine yürüdüler. Onun için Resulullah Müezzin'e emretti ki, Müezzin insanlara seslensin ve desin ki: "Duyan ve itaat eden ikindi namazını burada değil de Kureyza oğullarının yurdunda kılsın." Ali (ra)'ın arkasından gittiler. Ta Kureyza oğullarına geldiler ve onları şiddetli bir şekilde muhasara ettiler (kuşattılar). Kuşatma müddeti 25 gece oldu. Anlaşmak için Resul'e adam gönderdiler. Sonra Sa'd b. Muaz'ın hükmüne razı oldular. Sa'd da onların savaşanlarının öldürülmesine, mallarının taksimine, çocuk ve kadınların esir edilmesine hükmetti. Hüküm infaz edildi. Bu kabile ortadan kaldırıldı. Medine şehri onlardan temizlendi.
Bu ahzabın (gurubların) hezimeti ile Resul'e yönelik Kureyş'in ciddî karşı koyma çabaları sona erdi. Kureyza oğullarına verilen hüküm ve Medine'nin etrafında bulunan ve müslümanlarla anlaşma yapıp sonra da dönüp anlaşmalarını bozan üç Yahudi kabilesine uygulanan hükümlerle de artık işin Medine'de ve Medine'nin etrafında Resulullah'ın ve müslümanların eline geçtiği açıkca belli oldu. Bu adilâne yapılan uygulamalar, Arapların müslümanlardan korkmalarını sağladı.
Resulullah (sas)'in Uhud Harbinden sonra yaptığı harbler ve Medine dahilindeki düzenlemeleri; müslümanların heybetlerinin yayılmasında, İslâm Devleti'nin yerleşmesinde büyük etkisi oldu. Nitekim bununla müslümanların nufuz etme sahası iyice genişledi ve otoriteleri büyüdü. Yarımada sakinleri onlardan korktu. Araplar, Resul'ün ismini ve onlarla savaş yapacağını duyunca onları bir korku alırdı ve arkalarını dönüp kaçarlardı. Nitekim Gatafan'de ve Devmet-ül Cendel'de olduğu gibi. Artık Kureyş, müslümanlarla karşılaşmaktan kaçınır oldular, İkinci Bedir'de olduğu gibi.
İşte bütün bunlar müslümanları Medine'de mutmain olarak ikâmet etmeye meylettirdi. Nadir oğullarının ganimetlerinin, arazilerinin, hurmalarının, evlerinin ve eşyalarının taksiminden ve dağıtımından sonra muhacirler icin yeni aydınlık üzere bir yaşam tanzim edildi. Fakat bu; müslümanların mal, mülk ve arazi sahibi olmaları, onları tamamen hayata meylettirip cihada ulaşmaktan da alıkoymuyordu. Çünkü cihad, Kıyamet'e kadar farzdır. Ancak müslümanlar, önceki hallerinden daha güzel yaşama halinde oldular. Ve yine öncekinden daha çok emniyet ve istikrar halinde oldular.
Resul (sas), daima düşmanın hainlik yapmasından sakınıyor ve temkinli oluyordu. Bakışlarını ve gözlemlerini daima Yarımada'nın her köşesinde gezdiriyordu. Arapların haberlerinden Resul'e ulaştırılıyordu. Ve düşmanla karşılaşmak için ona hazırlık fırsatını veren Arapların, onun hakkındaki görüşleri ona ulaştırılıyordu. Resul (sas) de, çizdiği proje ve kullandığı uslublarla bu hususlarda bilgiye ve yönlendirme istidadına/gücüne sahibdi.
Bilhassa, bütün Arapları her taraftan korkutan sulta/otorite Resulullah'ın eline geçtikten sonra ve Kaynuka oğulları Yahudilerini Medine'den sürgün ettikten; Gatafân, Huzeyl ve daha başkaları gibi Arab kabilelerinin bellerini kıran bir vuruşla vurduktan sonra, Yarım Ada’da müslümanların düşümanları daha çoğaldı. Bunun için Resul (sas) uyanık bir şekilde Arapların haberine takip ediyordu. Ta ki Kureyş'in ve bazı Arab kabilelerinin toplanma haberi kendisine ulaştı. Bunun üzerine onlarla karşılaşmak için hazırlanmaya başladı.
Nadir oğullları Yahudileri, Resulullah (sas)'in kendilerini Medine'den sürgün etmesinden sonra Arapları Resulullah üzerine harp etmek için toplama fikri nefislerinde iyice yerleşti. Fikirlerini yerine getirmeleri için aralarında Hüyey b. Ahtab ve Sellâm b. Ebîl Hukayk, Kinâne b. Ebîl Hukayk ve onlar ile beraber Vail oğullarından Hevze b. Kays ve Ebu Ammr olduğu halde Nadir oğulları Yahudilerinden bir gurub çıktı. Bunlar Mekke'ye Kureyş'in yanına geldiler. Oranın halkı, Huyey’e, kavmi hakkında sordular. O da dedi ki: "Ben, onları Hayber'le Medine arasında bıraktım. Onlar, orada sizin onlara katılıp Muhammed ve ashabı üzerine yürüyüp yürümeyeceğiniz hakkında tereddüt edip duruyorlar." Onlar ona Kureyza'dan sordular. O da dedi ki: "Onlar, Medine'de sizin Muhammed'i yok etmenizi hile ile bekliyorlar. Siz onlara varınca, onlar size katılırlar."
Kureyş, Medine'ye gidip hücum etme hussunda tereddüt etti. Zira Kureyş'le Muhammed (sas) arasında bir olan Allah'a "Tevhid'e" davet etmeden başka bir dava yoktu. Muhammed'in Hak üzere olması, mümkün değil mi? Onun için Kureyş, Yahudilere şöyle dediler: "Ey Yahudi topluluğu, siz ilk ehli kitabsınız ve Muhammed ile ihtilâf ettiğiniz şeyi bilirsiniz. Acaba bizim dinimiz mi hayırlı yoksa onun dini mi?" Yahudiler dediler ki: "Bilâkis sizin dininiz, onun dininden daha hayırlıdır ve siz ondan Hakka daha yakınsınız."
Yahudiler ehli Tevhid idiler, Muhammed Aleyhisselâm'ın dininin Hak Din olduğunu pekelâ biliyorlardı. Fakat onların Arapları toplama hırsı, onları bu fahiş hataya ve ebedî rezalete düşürdü. İşte Yahudiler bu kabahatlarıyla putlara ibadet etmenin Tevhidden daha iyi olduğunu açıklıyorlardı. Lâkin onlar bu fahiş hatayı yaptılar. Ve bunun benzerini de yapıyorlar.
Yahudiler, Kureyşlileri kendi görüşlerine ikna ettiklerine mutmain olduktan sonra Kays Aylân'dan Gatafân'a çıktılar. Mürre oğullarından, Fezare oğullarından, Eşça'dan, Süleym'den, Saad oğullarından, Esad'dan ve müslümanlardan intikam almak isteyenlerin hepsini çağırdılar. Yahudiler, Arab kabilelerini müslümanlardan intikam almaya teşvik etmeye ve Muhammed (sas) üzerine harb etmekte Kureyş'in yardım edeceğini, kendilerine katılacağını hatırlatmaya devam ediyorlardı. Ve zaferin onların olacağını vaadediyorlardı. Böylece Arapların Resul üzerine harb etmek için toplanmalarını sağlıyorlardı. Kabilelerden çok sayıda adam topladılar ve Medine'ye harb etmek için Kureyş'le beraber çıktılar.
Kureyş, Ebu Sufyan'ın kumandasında 4000 asker, 3000 suvari, 1500 develi ile çıktı.Gatafan, Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe'nin kumandasında bir çok adamla ve 1000 develi ile çıktılar. Eşça'da Misar b. Avf'ın önderliğinde 400 savaşçı ile çıktılar. Murre’de Haris b. Avf önderliğinde 400 savaşçı ile çıktılar. Suleym ve Bir-i Meûne halkı da 700 adamla geldiler. Bunlar toplandılar. Bunlara Saad oğulları ve Esad oğulları da katıldılar da sayıları 10.000 veya o civarda oldu. Bunların hepsi Ebu Sufyan'ın kumandasında, Medine'yi kast ederek yürüdüler.
Resul (sas)'e bu büyük kalabalığın haberi ulaşınca, Medine'de savunma şeklinde kalmayı kararlaştırdı. Selmanı Farisi şehrin etrafında hendek kazılması ve içerden onunla siper edinilmesi şeklini teklif etti. Hendek kazıldı. Resul (sas) bizzat çalıştı. Toprağı atıyor, müslümanları cesaretlendiriyor, cehd ve çalışmalarının kat kat olmasına çağırıyordu. Hendeğin kazılması altı günde tamamlandı. Evlerin düşmana taraf olan duvarlarını siper edindiler. Hendeğin dışında kalan evleri tahliye ettiler, boşalttılar. Oradaki kadınları ve çocukları içteki hazırlanan evlere getirdiler. Resul (sas), 3000 müslümanla çıktı. Arkasını Sel dağına verdi. Hendek, kendisiyle düşman arasında kaldı. Ordugâhını işte orada kurdu. Ve Resulullah için kırmızı çadır kuruldu.
Kureyş ve müttefiki olan hizbler (gruplar), müslümanlarla Uhud'da karşılaşacaklarını zannederek Uhud'a geldiler. Orada bulamayınca Medine'ye vardılar. Ummadıkları, beklemedikleri halde aniden hendekle karşılaşınca şaşırıp kaldılar. Çünkü onlar, savunma vesilelerinden bu nevi bir şeyi bilmiyorlardı. Kureyş ve Ehzab (diğer guruplar) Medine'nin dışında, hendeğin arkasında karargâhlarını kurdular. Ebu Sufyan ve beraberinde olanlar hendeği geçmeye güç yetirmeyip uzun zaman hendeğin önünde mukim olarak sabit kaldılar. Vakit kıştı, rüzgar şidetli idi ve soğuk dondurucu idi. Bu yüzden onlarda yavaş yavaş gevşeme başladı. Ve geri dönmeyi tercih etmeyi iyi bulmaya başladılar.
Hüyey b. Ahtab, onlar üzerindeki bu durumu gördü ve anlattı ki: Kureyza oğulları, Muhammed ve müslümanlarla olan ahdlerini ve sözleşmelerini bozuyorlar ve onlara katılıyorlar. Kureyza bunu ne zaman yaparlarsa müslümanların yardımları kesilir ve Medine'ye girme yolları açılır. Bu habere Kureyş ve Gatafânlılar çok sevindiler.
Hüyey, Kureyza oğullarının lideri Kaab b. Esed'e gitti. Kaab bunu hissedince ona kalesinin kapısını kapattı. Fakat Hüyey ısrar edince kapıları ona açtı. Hüyey, ona dedi ki : "Yazıklar olsun sana ey Kaab. Ben sana zamanın izzetini, şerefini ve denizler gibi dalgalanan orduları getirdim. Kureyş'in ve Gatafânlıların bütün kuvvet ve güçlü kumandanlarıyla sana geldim. Bana ahd ettiler, bana söz verdiler ki; Muhammed ve beraberinde olanların kökünün kurutulmasına kadar geri durmayacağız." Kaab, Muhammed (sas)'in ahdine vefa, sözüne sadık kaldığını hatırladı ve tereddüt etti. Onun çağırdığına gidince büyük kayba uğrayacağından da korktu. Fakat Hüyey, Muhammed (sas) tarafından Yahudilere isabet edenleri hatırlatmaya devam ediyor ve Ahzab'ın kuvvetini vasfediyor, anlatıyordu. Ta ki Kaab yumuşadı ve Hüyey'in talebini kabul etti. Muhammed (sas)'e haber vermeden tek taraflı olarak Muhammed (sas) ve müslümanlarla olan ahdini bozdu. Ve Kureyza, Ahzab'ın tarafına geçti.
Bu haber, Resul (sas) ve ashabına ulaşınca bununla sarsıldılar ve onların ahidlerinden sapmalarından korktular. Resul (sas), Evs'in efendisi Sa'b b. Muaz'ı, Hazreç'in efendisi Sa'd b. Ubade'yi, bunlar ile beraber Abdullah b. Revaha'yı ve Havvât b. Cübeyr'i bu işin aslını öğrenmek üzere gönderdi. Ve onlara tavsiye etti ki; Kureyza ahdi bozdular ise onu gizli tutsunlar ta ki insanların kalplerini korku salıp dirençleri kırılmasın. Sadece ona işaret etmek ve kinaye ile bildirmekle yetinsinler. Elçiler Kureyza oğullarına geldiklerinde, onları kendilerine ulaşan o pis haber ve kötü hal üzerinde buldular. Elçiler onları ahidlerine döndürmeye çağırınca, Kaab da elçilerinden Nadir oğulları Yahudilerini geri yurtlarına getirmelerini taleb etti. Sa'd b. Muaz (eskiden beri Kureyzalılarla anlaşmalı idi) Kureyza'yı ikna etmeyi istedi. Böylece Muhammed Aleyhisselâm hakkında birbirlerine girer oldular. Kaab, "Resulullah da kimmiş. Bizimle Muhammed arasında hiç bir ahid yoktur" diyordu.
Elçiler döndüler ve gördüklerini haber verdiler. Korku daha da şiddetlendi. Ahzab (guruplar) kendilerini hemen kıtal yapmaya hazırlıyordu. Ancak Kureyza, harb hazırlıklarını tamamlamak için Ahzab'tan (guruplardan) on gün mühlet istiyorlardı. Her ne kadar Ahzab müslümanlarla bu on gün içinde şiddetli harp yapıyorlar idiyseler de böylesi şiddetli çarpışma daha önceleri yapmamışlardı.
Nebî (sas) ile savaşmaları için askerlerini üç bölgeye ayırdılar. İbni A’ver Esseleme'nin bölüğü vadinin üst tarafından geldi. Uyeyne b. Hısn'ın bölüğü de yan taraftan geldi ve Ebu Sufyan da hendeğin karşısına dikildi. Müslümanlarda korku en büyük mertebeye ulaşmıştı. O zaman gözler çukurundan fırlamış, yürekler gırtlağa dayanmış. Öbür taraftan Ahzabın (gurubların) sevinçleri arttı, kuvvetleri desteklendi ve morelleri yükseldi de hendeğe hücum ettiler ve geçmeye zorlandılar. Nitekim Kureyşlilerden bazı süvariler Amr b. Abdi Vüdd, İkrime b. Ebu Cehil ve Dırâr b. Hattab hendeğin dar biryerini gördüler, atlarını teptiler ve hendeği geçtiler. Atlarla hendekle Sal dağı arasında dolaştılar. Ali b. Ebu Talib (ra), müslümanlardan bazı kimselerle onların atlarını atlattıkları yeri tuttular. Amr b. Vüdd, ileri çıktı ve "Bana karşı çıkan yok mu?" diye bağırmaya başladı. Ali b. Ebu Talib, onu atından inmeye davet ettiğinde Amr kibirlenerek "Niçin, ey kardeşimin oğlu? Vallahi, ben seni öldürmek istemem" dedi. Ali, "Lâkin, vallahi ben seni öldürmek isterim" dedi. İndiler ve Ali onu öldürdü. Ahzabın (gurubların) atları yenilgiye uğramış olarak kaçtılar, hatta hiç bir şey yapamadan hendeğin yeni bir yerinden kaçarak öbür tarafına geçtiler.
Fakat bu olay, o gurubların nefislerinde gevşemeye yol açmadı. Bilâkis müslümanlara korku salmada Kureyş’in ateşi daha da büyüdü. Kureyza'dan baş kaldırmalar başladı. Kendi kalelerinden Medine yakınındaki evlere inmeye başladılar. Oraların ehlini korkutmak istiyorlardı. Gam, keder şiddetlendi, dehşet büyüdü ve korku genişledi. Resul (sas), Allah'ın yardımına son derece güveniyordu.
Nuaym b. Mesud, Resulullah'a geldi. Nuaym müslüman olmuştu. Kâfirleri savaştan caydırmak üzere çalışacağını Resulullah'a arzetti. Ve Resulullah'ın emriyle Kureyza oğullarına gitti. Onlar, Nuaym'in müslüman olduğunu bilmiyorlardı. Cahiliyyede onların dostu idi. Kendisiyle onlar arasında olan sevgiden bahsetti. Sonra onlara dedi ki: "Siz Muhammed'e karşı savaş etmelerinde, Kureyş ve Gatafan'a yardım ediyorsunuz. Belki Kureyş ve Gatafan uzun zaman burda durmaya güç yetiremezler. Sizi müslümanlar ve Muhammed'le başbaşa bırakıp gidecekler. Müslümanlar da sizin başınızın belası olurlar. Elinizde güvence olmak üzere onlardan rehineler almadıkça onlarla beraber savaşa girmeyin. Hatta Kureyş ve Gatafan savaşı sona erdirinceye kadar rehineleri bırakmayın." diye nasihat etti. Ve dediklerine Kureyza'yı ikna etti. Sonra gizlice Kureyş'e gitti ve onlara şöyle dedi: "Kureyza, Muhammed'le olan ahdını bozmalarına ve yaptıklarına pişman olmuşlar. Şimdi müslümanları razı etme ve onların sevgilerini kazanma yollarını arıyorlar. Kureyş'in esrafını boyunlarını vurmaları için Muhammed'e teslim edip onların sevgilerini kazanacaklarmış." Böylece onlara nasihat etti ve dedi ki: "Eğer Yahudiler sizden, adamlarınızdan rehineler istemeye gelirlerse, sakın hiç bir kimse göndermeyin ve vermeyin."
Nuaym, Kureyşlilerle yaptığı gibi aynısını Gatafanlılarla da yaptı ve konuştu. Böylece Yahudiler hakkında Arapların nefislerine şüpheyi soktu ve yerleştirdi.
Ebu Sufyan, Kureyza'nın emiri Ka‘b'a haber gönderdi ve dedi ki: "Şu adamı (Muhammed (sas)'i) muhasara edip burada durmamız çok uzadı. Yarın siz hemen saldırıya geçiniz. Biz, sizin arkanızdayız." Ka‘b onlara cevab verdi: "Yarın Cumartesi'dir. Cumartesi günü biz harb ve iş yapmayız." Ebu Sufyan buna kızdı ve Nuaym'ın sözünü tasdik etti. Ebu Sufyan, elçiyi geri Kureyza'ya gönderdi ve dedi ki: "Bu Cumartesi'nin yerine başka Cumartesi yapın. Yarın mutlaka Muhammed'le savaşmalıyız (saldırmalıyız). Biz Muhammed ile savaşmaya çıkarız da siz de bizimle beraber olmazsanız biz sizin yemininizden ve antlaşmanızdan beriyiz. Ve Muhammed'den önce size başlarız."
Kureyza, Ebu Sufyan'ın bu kelâmını duyunca Cumartesi gününün hürmetine tecavüz edilmeyeceğini tekrarladılar. Sonra rehineler meselesine işaret ettiler. Ta ki onların bırakıp gitmeleri hususunda mutmain olurlar. Bunu Ebu Sufyan duyunca Nuaym’ın kelâmından hiç şüphesi kalmadı. Ne yapacağını düşünerek geceledi. Meseleyi Gatafanlılarla konuştu. Onlar, zaten Muhammed'in üzerine harb etmekte tamamen tereddüt ediyorlardı. Gece olunca Allah (cc) onların üzerine çok şiddetli rüzgar, çok şiddetli gök gürültüsü ve boğucu yağmur gönderdi. Çadırları yıkıldı. Çömlekleri devrildi, nefislerine de korku girdi. Müslümanların bu ortamı fırsat bilip hendeği geçip kendilerine saldırma ehvamına kapıldılar. Tuleyha kalktı, "Muhammed size şer ile başladı. Kurtuluş! Kurtuluş!" diye bağırdı.
Ebu Sufyan, "Ey Kureyş topluluğu, haydin yolcu olunuz. Ben gidiyorum" dedi. Kavim, güçlerinin yettiği hafif şeyleri alıp kaçtılar. Gatafan ve o gurublar da onlara uyup gittiler. Sabah olduğunda onlardan hiç bir kimse kalmamıştı. Resulullah (sas), bu durumu görünce müslümanlarla Medine'deki evlerine döndüler. Allah (cc) mü'minleri o savaştan korudu.
Resulullah (sas), o anda Kureyş'in şerrinden beri oldu ve Allah onu o savaştan korudu. Ancak Resulullah, Kureyza oğullarının işini bitirmenin gerekli olduğunu anladı. Çünkü onlar Resulullah'a olan ahidlerini bozdular, öldürmek için müslümanların üzerine yürüdüler. Onun için Resulullah Müezzin'e emretti ki, Müezzin insanlara seslensin ve desin ki: "Duyan ve itaat eden ikindi namazını burada değil de Kureyza oğullarının yurdunda kılsın." Ali (ra)'ın arkasından gittiler. Ta Kureyza oğullarına geldiler ve onları şiddetli bir şekilde muhasara ettiler (kuşattılar). Kuşatma müddeti 25 gece oldu. Anlaşmak için Resul'e adam gönderdiler. Sonra Sa'd b. Muaz'ın hükmüne razı oldular. Sa'd da onların savaşanlarının öldürülmesine, mallarının taksimine, çocuk ve kadınların esir edilmesine hükmetti. Hüküm infaz edildi. Bu kabile ortadan kaldırıldı. Medine şehri onlardan temizlendi.
Bu ahzabın (gurubların) hezimeti ile Resul'e yönelik Kureyş'in ciddî karşı koyma çabaları sona erdi. Kureyza oğullarına verilen hüküm ve Medine'nin etrafında bulunan ve müslümanlarla anlaşma yapıp sonra da dönüp anlaşmalarını bozan üç Yahudi kabilesine uygulanan hükümlerle de artık işin Medine'de ve Medine'nin etrafında Resulullah'ın ve müslümanların eline geçtiği açıkca belli oldu. Bu adilâne yapılan uygulamalar, Arapların müslümanlardan korkmalarını sağladı.