Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

GAYB VE MİRAC (HADIS) (1 Kullanıcı)

ayşe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Şub 2006
Mesajlar
182
Tepki puanı
0
Puanları
0
GAYB VE MİRAC




Enes b. Malik (r.a) şöyle demiştir:


«Ebu Zerr (r.a), Rasulullah (s.a.s)’in Miraç olayını şöyle haber verdiğini anlatırdı:


«Ben Mekke’de iken evimin tavanı ansızın yarıldı. Cibril (a.s) indi. Göğsümü yardıktan sonra içini zemzem suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve iman ile dolu altın bir leğen getirip içindekini göğsümün içine boşalttı ve göğsümü kapayıp üzerini mühürledi. Sonra elimden tutup beni semaya doğru çıkardı. Dünya semasına vardığımda Cibril (a.s) o semanın bekçisine:


«Aç!» dedi. Semanın bekçisi: «Kimdir o?» dedi.


Cibril:


«Cibrilim» diye seslendi. Semanın bekçisi: «Beraberinde kimse var mı?» diye sordu. Cibril: «Muhammed (s.a.s) benimle beraberdir. Semanın bekçisi Cibril’e: «Ona gelsin denildi mi?» diye sordu. Cibril: «Evet» dedi. Kapı açılınca dünya semasının üstüne çıktık. Bir de ne göreyim! Bir kimse oturmuş sağ tarafında bir takım karartılar, sol tarafında da bazı karartılar var. O kimse sağ tarafına baktığında gülüyor, sol tarafına baktığında ağlıyor. O kişi: «Hoş geldin, safa geldin salih oğlum» dedi. Cibril’e: «Bu kim?» diye sordum. Cibril: «Adem (a.s)’dır. Sağında ve solunda olan bu karartılar da çocuklarının ruhlarıdır. Sağında olanlar cennetlik, sol tarafında olan karartılar da cehennemliklerdir. Sağına bakınca güler, sol tarafına bakınca ağlar» dedi. Derken Cibril beni ikinci semaya doğru çıkardı. Bekçisine: «Aç» dedi. Bekçisi de öncekinin söylediklerini söyledikten sonra kapıyı açtı.»


Ebu Zerr Rasulullah (s.a.s)’in semalarda Adem, İdris, Musa, İsa, İbrahim (a.s)’i bulduklarını söylediyse de her birinin yerlerinin nereleri olduğunu ayrı ayrı söylemeyip yalnız Adem’i dünya semasında, İbrahim’i altıncı semada bulmuş olduklarını söyledi.


Cibril (a.s) Rasulullah (s.a.s) ile birlikte İdris (a.s)’a uğradıklarında İdris (a.s): «Hoş geldin, safa geldin Salih Nebi. Hoş geldin, safa geldin salih kardeş» demiş. Rasulullah (s.a.s) şöyle demiştir: «Bu kimdir?» diye Cibril’e sorduğumda Cibril: «Bu İdris’tir» dedi. Sonra Musa’ ya uğradım. 0 da: «Hoş geldin, safa geldin salih kardeş» dedi. Cibril’e: «Bu kim?» diye sordum. Cibril:«Bu Musa’dır» dedi. Sonra İsa’ya uğradım. O da: «Hoş geldin, safa geldin salih kardeş. Hoş geldin, safa geldin, salih Nebi» dedi. Cibril’e: «Bu kim?» dedim. Cibril: «İsa’dır» dedi. Sonra İbrahim’e uğradım: «Hoş geldin, safa geldin salih Nebi, hoş geldin, safa geldin sa lih o dedi. Cibril’e: «Bu kim?» dedim. Cibril:«Bu İbrahim (a.s)’dır» dedi.


(Muhammed b. Şihab-ı Zühri’nin İbn-i Hazm tarikinden rivayetine nazaran) İbn-i Abbas ile Ebu Habbe el-Ensari (r.a) Rasulullah (s.a.s)’in: «Sonra Cibril (a.s) beni yukarıya götüre götüre nihayet kalemlerin (kaza ve takdir) cızırtılarını duyacak yüksek bir yere çıkardı» buyurduklarını söylerlerdi.


Yine İbn-i Hazm ile Enes b. Malik (r.a) şöyle demişler:


Rasulullah (s.a.s) buyurdu ki:


« O zaman Allah Azze ve Celle Hazretleri elli vakit namaz farz etti. Bu farzı yüklenerek döndüm. Derken Musa (a.s)’a rastgeldim. «Allah ve Tekaddes Hazretleri ümmetine neyi farz etti?» diye sordu. «Elli vakit na maz farz etti» dedim. «Rabbİne dön de şefaat et, zira ümmetin güç yetiremez» dedi. Müracaat ettim. Allah-u Teala yarısını indirdi. Ben de Musa’nın yanına dönüp:«Yarısını indirdi» dedim. O yine: «Rabbine müracaat et. Zira ümmetin güç yetiremez» dedi. Bir daha müracaat ettim. Allah-u Teala kalanın yarısını da indirdi. Musa (a.s)’ın yanına yine döndüm. O yine: «Rabbine dön. Zira ümmetin buna güç yetiremez» dedi. Bir daha müracaat ettim.Allah Tebareke ve Teala: «Sayı olarak onlar beştir. Ama ecir olarak onlar ellidir. Benim nezdimde takdir olunan hüküm değiştirilmez» buyurdu. Musa’nın yanına döndüm. O yine: «Rabbine dön» dedi. Ben de: «Artık Rabbim’den utanır oldum» dedim. Sonra Cibril Sidretü’I Münteha ‘ya varıncaya kadar beni götürdü. Sidre’yi öyle (acayip ve garip) renkler kaplamıştı ki onlar nedir, bilemem? Sonra cennetin içi ne sokuldum ki içinde birçok inci kubbeler vardı. Toprağı da mis kokulu idi» (Buhari-Müslim)


HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ


1- Miraç... Akıl ve mantığın işlemez hale geldiği, insan düşüncesinin sınırlarını aşan bir buluşmadır, bu. 0 seçkin kulun, yatağından kaldırılıp döndüğünde yatağının sıcaklığını durur bulacak kadar kısa bir sürede, önce Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya, oradan da yedi kat göğü katederek Sidretü’l Münteha’ya ve yaratılmışların yegane Rabbi Allah-u Zü’l Celal’in katına ulaştıran, gayb alemlerinde zuhur eden muhteşem bir yolculuktur, bu. Değer ölçüsü Rab’den gelen ne olursa olsun, tam bir teslimiyetle tasdik olmayan herşeyi akıl ve çerçevesinde değerlendirmeye kalkan ve ufacık akıllarına sığdıramadıkları gerçekleri inkar eden nefisler, bunu da kabul etmeye cek, gülüp geçeceklerdir, elbette. Rasulullah (s.a.s) bunu ilk defa Mekkelilere söylediğinde de böyle olmamış mıydı? Hayatlarını sadece maddi değerler üzerine bina etmiş müşrikler buna inanmadıkları gibi alaya almışlar ve sadece yaratılmışları algılayabilen duyu organlarının verileriyle çalışan akılları, bu muhteşem olayı kuşatamadığı için inkar yolunu seçmişler ve «Muhammed rüya görmüş» de mişlerdi. Bu inkar hadisesi sadece müşrikler açısından geçerli olmamıştı, tabi ki. Müslüman oldukları halde Rabbe teslimiyetin ve gaybe yakinen imanın henüz kalplerine tam yerleşmediğı kimi kişiler de, mantıklarıyla değerlendirmeye kalktıkları bu olay karşısısında şaşırıp kalmışlar, tuttukları akli değerlendirme yolu onları teslimiyete değil inkara götürmüş ve bir irtidat olayı gerçekleşmişti. Bu din, böyledir. Evet, dinin getirdiği herşey akla uyar. Fakat aklı din şekillendirir, yoksa dini akıl değil. İnsanın görme, duyma, düşünme ve hissetme gibi yetenekleri, bir noktaya kadar algılama ve yorumlama gücüne sahibtir. Bundan sonrası öyle şeylerdir ki, artık akıl ve mantık burada durur ve teslimiyet, yorum yapmaksızın iman gündeme gelir. Allah’a, meleklere, ahiret gününe, ruha ve kadere olan inancımız görmekten, duymaktan ya da beş duyu ile algılamaktan kaynaklanan bir iman değildir, elbette. Fakat, birşeyin varlığına iman mutlaka onu görmeyi, tutmayı, işitmeyi gerektirmediği gibi aklın ve mantığın o şeyin varlığını ve hakikatini kuşatmasını da gerektirmez. İşte bu dinin bildirdiği gaybi ve olağan üstü haberler de böyledir. Rabbi Zü’l Celal bunlarla kullarını sınar ve bunlarla gaybe iman eden mü’minleri; herşeyi akıl ve mantık sınırlarına uydurmaya çalışan, uyduramadıklarını inkar eden kafirlerden ayırır.


2 - Miraç hadisesi hicretten yaklaşık bir sene önce olmuş ve beş vakit namaz —ki buna cuma namazı da dahildir— Miraç hadisesinde farz kılınmıştır. Rasulullah (s.a.s) hicrete kadar Mekke’de beş vakit namazı kılmasına rağ men, ilk cuma namazını hicretten sonra kılmıştır. İşte Rasulullah’ın bu şekilde davranışı fıkıh alimlerinin cuma namazı için bazı şartlarının olduğuna hükmetmelerinin delili olmuştur.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt