nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Gaflet; nefsine uyarak, Allahü teâlâyı, Onun emir ve yasaklarını unutmak demektir. Bayezid-i Bistami hazretleri; “İnsana zararı en şiddetli olan şeyin ne olduğunu bilmek istedim. Anladım ki, bu gaflettir. Gafletin insana yaptığı zararı Cehennem ateşi bile yapmaz” buyurmuştur.
İnsanların gaflete, hatta günaha, isyana, küfre dalması çeşitli sebepler yüzünden olur. Bunlar, insandan insana değişmekle beraber, cehalet, kibir ve ölümü unutmak, gafletin en büyük sebeplerindendir. Bunun için Peygamber efendimiz; (Lezzetleri yıkan, eğlencelere son veren ölümü çok hatırlayınız!) buyurmuşlardır.
Ölümü çok hatırlamak, emirlere sarılmaya ve günahlardan sakınmaya sebep olur. Haram işlemeye cesareti azaltır. Nefse uymak, İslamiyet’e uymaya mani olur. Ölümü unutmak, nefse uymaya sebep olur. Peygamber efendimiz; (Ölümü çok hatırlayınız. Onu hatırlamak, insanı günah işlemekten korur ve ahirete zararlı olan şeylerden sakınmaya sebep olur) buyurmuşlardır.
Gençlik ve sıhhat, insanı gaflete düşürebilir. İnsan, gençliğine ve sıhhatine güvenerek, dünyanın zevk ve eğlencelerine kendini kaptırabilir. Bunun için de, ibadetlerini vaktinde yapamaz, tevbe etmeyi hatırına getiremez, ahireti unutabilir, kibre, gurura sürüklenebilir. Bunun için hazret-i Ali; “Gaflet, insana gurur getirir, helake yaklaştırır” buyurmuştur. Abdülkadir-i Geylani hazretleri de; “Bütün kötülüklerin başı, kalbin Allahü teâlâdan gafil olmasıdır” buyurmuştur.
Parasına, makamına, gençliğine ve sıhhatine güvenen kimse, dünya malına, makamına kendini kaptırabilir. Ömrünü, nefsinin istek ve zevkleri için harcayabilir. Bu gaflet hali de onu, Cehenneme götürür. Zira Resulullah efendimiz; (Ümmetimin iki kötü huya yakalanmalarından çok korkuyorum. Bunlar, nefse uymak ve ölümü unutup, dünya arkasında koşmaktır) buyurmuşlardır.
Cenab-ı Hakkın emirlerine değil de, kendi düşüncelerine, nefsine tâbi olan kimse, gafil demektir. Böyle olan kimsenin kalbi paslı, kirli demektir. Pas tutmuş bir kalbde ise, Allahü teâlânın sevgisi olmaz. Bunun için İbn-i Ataullah hazretleri; "Gönlünde günahlar ve dünya sevgisi olanın, kalbi nasıl parlar? Yahut, nefsi emmarenin arzularına göre hareket eden, Allahü teâlânın rızasını nasıl kazanır? Gaflet ve günahlardan temizlenmeden, Allahü teâlânın huzuruna girmeyi nasıl ister? Çirkin işlerinden tevbe etmeyen, ince sırları anlamayı nasıl umar?" buyurmuştur.
Gafil olanın yaptığı ibadetler, hep gaflet içinde olur, sahih olsa bile, kabul olma ihtimali zayıftır. Yeme ve içmede, helale, harama dikkat etmeyen kimse, istese de kendini gafletten kurtaramaz, yaptığı ibadetlerden zevk alamaz.
Behaeddin-i Buhari hazretleri buyuruyor ki:
"Yenilecek bir gıda, bir yiyecek, her ne olursa olsun gaflet içinde, gadapla veya kerahatle hazırlansa, tedarik edilse, onda hayır ve bereket yoktur. Zira ona nefs ve şeytan karışmıştır. Böyle bir yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka bir çirkin netice meydana gelir. Gaflete dalmadan yapılan ve Allahü teâlâyı düşünerek yenen helal ve halis yiyeceklerden hayır meydana gelir. İnsanların halis ve salih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının sebebi; yemede ve içmede bu hususa dikkat etmediklerinden ve ihtiyatsızlıktandır. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşu ve hudu halinde bulunmak, zevkle ve göz yaşı dökerek namaz kılabilmek, helal lokma yemeye, Allahü teâlâyı hatırlayarak yemeği pişirmek ve yemeği Allahü teâlânın huzurunda imiş gibi yemeye bağlıdır. Vücuduna haram lokma karışmış bir kimse, namazdan tat duymaz."
Alaüddevle Semnani hazretleri ise; "İnsan vücudunda amellerin tohumu, yenilen lokmadır. Bir kimse lokmayı gaflet içinde yerse, lokma helalden de olsa, insanların ondan fayda görmesi mümkün değildir" buyurmuştur.
Ebu Bekir Tamistani hazretleri, dünyayı imar etmenin gaflet ehlinin işi olduğunu bildirerek buyurdu ki:
"Gaflet, gaflet ehlinin işi olduğu gibi, dünyaya önem vermek ve ona bel bağlayarak imar etmek de gaflet ehlinin işidir. Ancak her dünyaya çalışan gaflet ehli sayılmaz. Bir sanat ehli, yaptığı sanatla kullara faydalı olmayı niyetine almalıdır. İş böyle olunca, ona gaflet ehli denmez. Ancak dünyaya gönül verip, onu elinde toplamak isterse, dünya ehli olur ve gaflet ehli sayılır.”
Ahmed Siyahi hazretleri, oğluna nasihat ederek; “Ey oğul; Şeytanın silahı gaflet yani Allahü teâlâyı unutmaktır. Ona karşı tedbir, Allahü teâlâyı anmak ve hatırlamak, Onun büyüklüğünü düşünmektir” buyurmuştur.
Gafletten kurtulmanın çaresi ise, gafil olmayanlarla beraber olmak veya böyle olanların kitaplarını, hayatlarını okumaktır. İmam-ı Rabbani hazretleri; “Seher vakitleri istigfar etmelidir. Gafletten, nefse uymaktan lezzet almamalıdır. Dünyanın geçici lezzetlerine aldanmamalıdır. Ölümü hatırlamalı, ahiretin dehşet ve şiddetini göz önüne getirmelidir” buyurmaktadır.
İnsanların gaflete, hatta günaha, isyana, küfre dalması çeşitli sebepler yüzünden olur. Bunlar, insandan insana değişmekle beraber, cehalet, kibir ve ölümü unutmak, gafletin en büyük sebeplerindendir. Bunun için Peygamber efendimiz; (Lezzetleri yıkan, eğlencelere son veren ölümü çok hatırlayınız!) buyurmuşlardır.
Ölümü çok hatırlamak, emirlere sarılmaya ve günahlardan sakınmaya sebep olur. Haram işlemeye cesareti azaltır. Nefse uymak, İslamiyet’e uymaya mani olur. Ölümü unutmak, nefse uymaya sebep olur. Peygamber efendimiz; (Ölümü çok hatırlayınız. Onu hatırlamak, insanı günah işlemekten korur ve ahirete zararlı olan şeylerden sakınmaya sebep olur) buyurmuşlardır.
Gençlik ve sıhhat, insanı gaflete düşürebilir. İnsan, gençliğine ve sıhhatine güvenerek, dünyanın zevk ve eğlencelerine kendini kaptırabilir. Bunun için de, ibadetlerini vaktinde yapamaz, tevbe etmeyi hatırına getiremez, ahireti unutabilir, kibre, gurura sürüklenebilir. Bunun için hazret-i Ali; “Gaflet, insana gurur getirir, helake yaklaştırır” buyurmuştur. Abdülkadir-i Geylani hazretleri de; “Bütün kötülüklerin başı, kalbin Allahü teâlâdan gafil olmasıdır” buyurmuştur.
Parasına, makamına, gençliğine ve sıhhatine güvenen kimse, dünya malına, makamına kendini kaptırabilir. Ömrünü, nefsinin istek ve zevkleri için harcayabilir. Bu gaflet hali de onu, Cehenneme götürür. Zira Resulullah efendimiz; (Ümmetimin iki kötü huya yakalanmalarından çok korkuyorum. Bunlar, nefse uymak ve ölümü unutup, dünya arkasında koşmaktır) buyurmuşlardır.
Cenab-ı Hakkın emirlerine değil de, kendi düşüncelerine, nefsine tâbi olan kimse, gafil demektir. Böyle olan kimsenin kalbi paslı, kirli demektir. Pas tutmuş bir kalbde ise, Allahü teâlânın sevgisi olmaz. Bunun için İbn-i Ataullah hazretleri; "Gönlünde günahlar ve dünya sevgisi olanın, kalbi nasıl parlar? Yahut, nefsi emmarenin arzularına göre hareket eden, Allahü teâlânın rızasını nasıl kazanır? Gaflet ve günahlardan temizlenmeden, Allahü teâlânın huzuruna girmeyi nasıl ister? Çirkin işlerinden tevbe etmeyen, ince sırları anlamayı nasıl umar?" buyurmuştur.
Gafil olanın yaptığı ibadetler, hep gaflet içinde olur, sahih olsa bile, kabul olma ihtimali zayıftır. Yeme ve içmede, helale, harama dikkat etmeyen kimse, istese de kendini gafletten kurtaramaz, yaptığı ibadetlerden zevk alamaz.
Behaeddin-i Buhari hazretleri buyuruyor ki:
"Yenilecek bir gıda, bir yiyecek, her ne olursa olsun gaflet içinde, gadapla veya kerahatle hazırlansa, tedarik edilse, onda hayır ve bereket yoktur. Zira ona nefs ve şeytan karışmıştır. Böyle bir yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka bir çirkin netice meydana gelir. Gaflete dalmadan yapılan ve Allahü teâlâyı düşünerek yenen helal ve halis yiyeceklerden hayır meydana gelir. İnsanların halis ve salih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının sebebi; yemede ve içmede bu hususa dikkat etmediklerinden ve ihtiyatsızlıktandır. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşu ve hudu halinde bulunmak, zevkle ve göz yaşı dökerek namaz kılabilmek, helal lokma yemeye, Allahü teâlâyı hatırlayarak yemeği pişirmek ve yemeği Allahü teâlânın huzurunda imiş gibi yemeye bağlıdır. Vücuduna haram lokma karışmış bir kimse, namazdan tat duymaz."
Alaüddevle Semnani hazretleri ise; "İnsan vücudunda amellerin tohumu, yenilen lokmadır. Bir kimse lokmayı gaflet içinde yerse, lokma helalden de olsa, insanların ondan fayda görmesi mümkün değildir" buyurmuştur.
Ebu Bekir Tamistani hazretleri, dünyayı imar etmenin gaflet ehlinin işi olduğunu bildirerek buyurdu ki:
"Gaflet, gaflet ehlinin işi olduğu gibi, dünyaya önem vermek ve ona bel bağlayarak imar etmek de gaflet ehlinin işidir. Ancak her dünyaya çalışan gaflet ehli sayılmaz. Bir sanat ehli, yaptığı sanatla kullara faydalı olmayı niyetine almalıdır. İş böyle olunca, ona gaflet ehli denmez. Ancak dünyaya gönül verip, onu elinde toplamak isterse, dünya ehli olur ve gaflet ehli sayılır.”
Ahmed Siyahi hazretleri, oğluna nasihat ederek; “Ey oğul; Şeytanın silahı gaflet yani Allahü teâlâyı unutmaktır. Ona karşı tedbir, Allahü teâlâyı anmak ve hatırlamak, Onun büyüklüğünü düşünmektir” buyurmuştur.
Gafletten kurtulmanın çaresi ise, gafil olmayanlarla beraber olmak veya böyle olanların kitaplarını, hayatlarını okumaktır. İmam-ı Rabbani hazretleri; “Seher vakitleri istigfar etmelidir. Gafletten, nefse uymaktan lezzet almamalıdır. Dünyanın geçici lezzetlerine aldanmamalıdır. Ölümü hatırlamalı, ahiretin dehşet ve şiddetini göz önüne getirmelidir” buyurmaktadır.