Büyük tasavvuf alimlerinden ve vefat ettikten sonra da yeryüzünde tasarrufu devam eden dört büyük evliyaullahtan birisi olan Ma’ruf-iKerhî (k.s.) bir bayram arifesi camiye giderken cami avlusunda oynayan çocukları görür. İçlerinden bir küçük kız mahzun bakışlarla diğer oynayan çocuklara bakmaktadır.
Ma’ruf-i kerhi (k.s.) hazretlerinin dikkatini çeker:
-”Kızım niye sen de arkadaşların gibi oynamıyorsun” der .
Küçük kız ağlamaklı bir sesle:
-”Ben oynarsam elbiselerim kirlenir, yıkayacak ne annem, yeni elbise alacak ne de babam var.”
Maruf-i Kerhi (k.s.) hazretleri küçük kızın elinden tutup o zamanın zengin tüccarlarından Sırrı-yı Sekati’ye (k.s.) götürür.
Sırrı-yı Sekati (k.s.) Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerini görünce hemen ayağa kalkar.
”Buyurun efendim ne emriniz varsa yerine getireyim” der.
Ma’ruf-i Kerhi (k.s.) hazretleri ona küçük kızı göstererek
‘‘Ya Sırrı bu kız yetimdir; yarın bayram, giyecek yeni bir elbisesi yok ona bir elbise dikebilir misin?” der.
Sırrı-yı Sekati (k.s):
-“Baş üstüne efendim.” der ve en güzel kumaştan küçük yetim kıza bir elbise dikmeye başlar.
Bayram sabahı Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri kızı alıp Sırr’ın dükkânına gider. Sırr-yı Sekati (k.s.) onları kapıda karşılar.
-”Buyurun efendim elbise hazır”der.
Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri ellerini açıp:
-”Ya Rabbi Bu kulunun kalbinden dünya sevgisini çıkar” diye dua eder.
Maruf-e Kerhi (k.s.) daha oradan ayrılmadan Sırr-ye sakatı da bir garip haller olur. Aradan çok kısa bir zaman geçmeden;
Sırr-ı Sekati (k.s.) kendi kendine düşünür:
-”Benim bu kadar malım, mülküm var hâla terzilik yapıyorum. Vallahi, yemin olsun bütün malımı muhtaç olan fakirlere dağıtacağım.” diyerek bütün malını fakirlere dağıtır.
Hemen Tevbe-i nasuh ederek büyük mutasavvuf alimi olan Ma’ruf-i Kerhi (k.s.) hazretlerine talebe olur. Aradan uzun seneler geçer Ma’ruf-i Kerhi (k.s.) hazretlerinin vefatından sonra onun yerine geçer. Zamanla talebeleri çoğalır etrafa yayılır.
Talebeleri onu her gördüklerinde Sırrı-yı Sekati (k.s.) hazretleri hep ağlarmış.
Ona çok yakın bir talebesi sorar:
-”Efendim! biz bu kadar sene senin yanındayız hep seni ağlarken görüyoruz bunun sebebi hikmetini bize söyliyebilir misiniz?” diye sorar .
Talebelerinin ısrarlarına cevaben:
-”Ben bir gün elhamdülillah dedim. Keşke bu ‘Elhamdülillah’ kelimesini söylemeseydim diye tam otuz yıldır ağlıyorum Allah’tan (c.c.) beni affetmesi için dua ediyorum” dedi.
Talebeleri daha çok hayret etti.
-”Efendim ‘Elhamdülillah’ kelimesi Allah’ı zikir etmektir bunda bir şey yoktur ki” dediler.
Sırrı-yı Sekati (k.s.) hazretleri şöyle anlatmaya başladı:
-“Ben daha üstadımız olan Maruf-i Kerhi (k.s.) hazretlerinin talebesi olmadan evvel çok zengindim. Evde istirahat ediyordum.
Kapımı çalan bir kişi:
-”Ya Sırrı pasajda yangın çıkmış, yangın dükkânlarına doğru gidiyor.” dedi. Ben de acele ile evden çıktım.
Yolda bana rastlayan bir kişi:
-”Ya Sırrı, bütün dükkânlar yandı, yangın tam senin pasajına gelince söndü” dedi.
Ben de o zaman gayri ihtiyari ‘Elhamdülillah’ dedim.
Şimdi bu mübarek zat olan Ma’ruf-i Kerhi (k.s.) nın talebesi olduğumdan beri düşünüyorum, benim dükkânlarım yanmadığı için Allah’a hamd ederek ‘Elhamdülillah’ dedim. Demek ki o zaman kendimi tek düşünerek müslüman kardeşlerimin zararını düşünemedim” diye tekrar ağlamaya başladı.
Talebeleri de onunla beraber ağlamaya başladılar
Ve şöyle dediler:
-“Allah’ı zikir maksadıyla bir kelimeyi manasını düşünmeden söylemiş ve 30 yıldır ağladığı halde hâlâ unutamamış. Bu kadar günahlardan sonra, bizim halimiz ne olacak?”
<<<Sırrı-yı Sekati (r.a.) nın bir başka yazısı>>>
Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri tasavvuf ehli; Yüksek ver’a sahibi olan bu mübarek zatlar hürmetine afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Ma’ruf-i kerhi (k.s.) hazretlerinin dikkatini çeker:
-”Kızım niye sen de arkadaşların gibi oynamıyorsun” der .
Küçük kız ağlamaklı bir sesle:
-”Ben oynarsam elbiselerim kirlenir, yıkayacak ne annem, yeni elbise alacak ne de babam var.”
Maruf-i Kerhi (k.s.) hazretleri küçük kızın elinden tutup o zamanın zengin tüccarlarından Sırrı-yı Sekati’ye (k.s.) götürür.
Sırrı-yı Sekati (k.s.) Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerini görünce hemen ayağa kalkar.
”Buyurun efendim ne emriniz varsa yerine getireyim” der.
Ma’ruf-i Kerhi (k.s.) hazretleri ona küçük kızı göstererek
‘‘Ya Sırrı bu kız yetimdir; yarın bayram, giyecek yeni bir elbisesi yok ona bir elbise dikebilir misin?” der.
Sırrı-yı Sekati (k.s):
-“Baş üstüne efendim.” der ve en güzel kumaştan küçük yetim kıza bir elbise dikmeye başlar.
Bayram sabahı Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri kızı alıp Sırr’ın dükkânına gider. Sırr-yı Sekati (k.s.) onları kapıda karşılar.
-”Buyurun efendim elbise hazır”der.
Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri ellerini açıp:
-”Ya Rabbi Bu kulunun kalbinden dünya sevgisini çıkar” diye dua eder.
Maruf-e Kerhi (k.s.) daha oradan ayrılmadan Sırr-ye sakatı da bir garip haller olur. Aradan çok kısa bir zaman geçmeden;
Sırr-ı Sekati (k.s.) kendi kendine düşünür:
-”Benim bu kadar malım, mülküm var hâla terzilik yapıyorum. Vallahi, yemin olsun bütün malımı muhtaç olan fakirlere dağıtacağım.” diyerek bütün malını fakirlere dağıtır.
Hemen Tevbe-i nasuh ederek büyük mutasavvuf alimi olan Ma’ruf-i Kerhi (k.s.) hazretlerine talebe olur. Aradan uzun seneler geçer Ma’ruf-i Kerhi (k.s.) hazretlerinin vefatından sonra onun yerine geçer. Zamanla talebeleri çoğalır etrafa yayılır.
Talebeleri onu her gördüklerinde Sırrı-yı Sekati (k.s.) hazretleri hep ağlarmış.
Ona çok yakın bir talebesi sorar:
-”Efendim! biz bu kadar sene senin yanındayız hep seni ağlarken görüyoruz bunun sebebi hikmetini bize söyliyebilir misiniz?” diye sorar .
Talebelerinin ısrarlarına cevaben:
-”Ben bir gün elhamdülillah dedim. Keşke bu ‘Elhamdülillah’ kelimesini söylemeseydim diye tam otuz yıldır ağlıyorum Allah’tan (c.c.) beni affetmesi için dua ediyorum” dedi.
Talebeleri daha çok hayret etti.
-”Efendim ‘Elhamdülillah’ kelimesi Allah’ı zikir etmektir bunda bir şey yoktur ki” dediler.
Sırrı-yı Sekati (k.s.) hazretleri şöyle anlatmaya başladı:
-“Ben daha üstadımız olan Maruf-i Kerhi (k.s.) hazretlerinin talebesi olmadan evvel çok zengindim. Evde istirahat ediyordum.
Kapımı çalan bir kişi:
-”Ya Sırrı pasajda yangın çıkmış, yangın dükkânlarına doğru gidiyor.” dedi. Ben de acele ile evden çıktım.
Yolda bana rastlayan bir kişi:
-”Ya Sırrı, bütün dükkânlar yandı, yangın tam senin pasajına gelince söndü” dedi.
Ben de o zaman gayri ihtiyari ‘Elhamdülillah’ dedim.
Şimdi bu mübarek zat olan Ma’ruf-i Kerhi (k.s.) nın talebesi olduğumdan beri düşünüyorum, benim dükkânlarım yanmadığı için Allah’a hamd ederek ‘Elhamdülillah’ dedim. Demek ki o zaman kendimi tek düşünerek müslüman kardeşlerimin zararını düşünemedim” diye tekrar ağlamaya başladı.
Talebeleri de onunla beraber ağlamaya başladılar
Ve şöyle dediler:
-“Allah’ı zikir maksadıyla bir kelimeyi manasını düşünmeden söylemiş ve 30 yıldır ağladığı halde hâlâ unutamamış. Bu kadar günahlardan sonra, bizim halimiz ne olacak?”
<<<Sırrı-yı Sekati (r.a.) nın bir başka yazısı>>>
Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri tasavvuf ehli; Yüksek ver’a sahibi olan bu mübarek zatlar hürmetine afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu