Asr-ı saadetin nuraniyet kesbeden verasetinde meşime-i şebden zuhur etmişti fıkıh medeniyeti. Allah Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve selem) mübarek dudağına temas eden bardaktaki sütün bâkiyesinin Hazreti Ömer (radıyallahu anh) ile temsil edilmesiydi fıkıh... Dinin yarısının Hazreti Aişe (radıyallahu anha) annemizden öğrenilmesi cehdinin kıyafetiydi bu tehâlük-ü efkâr. İçtihatların zamana göre nakzedilme (!) telakkisine muhalif, fosilleşmeyecek bir medeniyetin minberi, insanlığın gıdaya muhtaç peteklerine zerkedilecek hadekaydı.
İmanın nur ve kuvvet sergilemesi fıkıhla mümkündür; hakiki imanı Asr suresi ölçüsünde iktisap edip kâinata meydan okuyabilecek bir temsil donanımına erme, ancak ve ancak fıkıh ilmi güdümünde olacaktır. Nice müfessirler, muhaddisler, ulema, tasavvuf erenleri.. ilh.. gelmiş geçmiştir; bunların içerisinde fıkıh ilmini (vehbi ikram istisna edilirse) tedris etmeden o payeye erişen olmamıştır.
Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) mübarek soyundan gelmesi hasebiyle ayrı bir kudveye mazhar İmam-ı Rabbani hazretleri, keşfe açık ve kütüb-ü sittede yer almayan sahih bir hadis-i şerifte, İmam-ı Azam hazretlerinin İslam’a fıkıh ilminin vesilesiyle fayda sağladığını açıklamıştır. Bu büyük kâmet, bidatlara karşı fıkhın şefkatli kanatları altında cedel yapmış, kendisinin de hadis-i şerifte belirtilen “Sılâ” olduğunu gizlemiştir.
Fıkıh ilminin ahkâma (dinimizin amel buudu) yönelik rükünlerini maddeler halinde sıralamak ve bunları şerh etmek ciltler dolusu bir gayret istemektedir. Nitekim bu gayrete hayatını adayan, adanmış ruhların olduğunu da ayrıca söylemekte fayda mülahaza ediyoruz. İmam Serahsi hazretlerinin otuz ciltlik “Mebsut” adlı eserini bir kuyu namzedi yerde dikte ettirdiğini; burnundan akan kanlara aldırmadan fıkıh dersine devam edilmesini; ders yolunda hayatını vakfetme azmiyle akabeye rastladığında ayağının bastığı buzları baltayla kırarak “yürü oğlum, yol senindir” deme merhametini terennüm eden annelerin muazzam teveccühünü, son karakolun kanatlarının kırık olduğu (hasta adam dedikleri hazan mevsiminde) vetirede Abdülhamid Han gibi bir müceddidin ülkenin dört bir tarafına muteber fıkıh kitaplarını dağıtarak maneviyatta ölmemize set çekmesini unutmayacağız.. unutamayacağız..! (Gözlerimizden dökülen şu çeşm damlalarının, büyüklerimizin ve fıkıh ilminin şefaatçi olması dileğimle..)
Kur’an’ın ve Sünnetin amel noktası fıkıhtır; “sadece Kur’an ve hadisin zahiri ile amel edilmez”; fıkıh ilmindeki içtihatların hayatımıza hayat olmuş ilim nuruyla amel olur.
Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, “temizlik” bahsinden “vasiyet”e kadar olan konuları şerhlerle birlikte ihata eden ve bunları gönül dünyamıza hedy eden fıkıh; sistematik zaviyeden bakıldığında ve tetkik edildiğinde bir medeniyet kurma donanımına haiz olduğu her zaman için keşfedilecektir. El verir ki bu yolun arkasında olalım, bizi bu yolun ardına bende kılan Hazreti Müheymin (celle celaluhu)’e namütenahi selam olsun..
1)İmam-ı Azam hazretlerinin “Fıkh-ı Ekber”i,
2)İmam Muhammed’in “Ez Ziyâdât”ı,
3)Kurtubi’nin ismiyle müsemma eseri,
4)Merginani’nin “El-Hidaye”si
5)Mavsili’nin “El-İhtiyar”ı
6)Abdurrahman bin Muhammed’in “Mülteka”sı veya “Damad”ı
7)Molla Hüsrev’in “Durer ve Gurer”i
8)Şurrunbilali’nin “Nur-ul İzah”ı
9)Hadimi’nin “Berika”sı
10)Mehmed Zihni Efendi’nin “Nimet-ül İslam”ı
11)Ömer Nasuhi Bilmen’in “Hukuki İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye”si..ilh..
(Daha yüzlercesiyle kıyam eden bu dev eserlerin sadece bu necip millete misafir olmuş olanlarının bir kısmını sizlere tevcih eyledik..)
Fıkıh ile medeniyetin inşasına menat olabilecek kıstasları ve manevi argümanları takdim ediyoruz:
*Temizlik, sağlığa ehemmiyet kesbetme (taharet)
*Disiplinli hayatın benimsenmesi, hayatın değerli zaman dilimleriyle taclandırılması, insanlarla birlikte olma şuuru (namaz)
*Fakirlerle hemhal olma, kibir virüsünden kurtulma, infak ve vakıf hamlesini gerçekleştirme (zekat)
*Orta seviyede yiyerek sağlığı rehabilite etme ve kalbe taht kurmuş cevherleri günyüzüne çıkarma (oruç)
*Muhtaçları hatırlama gözetimi, fakir insanların sevincini iliklerine kadar hissedebilme (kurban)
*Seyahat ederek sıhhat bulma ameliyesini hayatına hayat kılma, acziyetini yudumlayarak dünyanın ebedi olmadığını tefekkür etme (hac)
*Neslin devamını sağlam bir perspektifte dengede tutma, insanlar için yaşama, devleti yaşatma ufkunda adım atma (evlilik)
*İnsanlararası güvenin temsili, Devlet’in sağlığının ticari koşullarda huzurlu şekilde devam ettirilmesi, ucb bataklığına düşmeme azmi (şirket-ortaklık)
*İnsanın keyfiyetinin faydaya açık olan bütün pencerelerinin haykırılması, karşılıklı güvenin dağıtılması, düşmanlığın sindirilmesi, karşılıklı esenlik duygularının sigorta edilmesi (alış-veriş)
*Dünya nizamının sağlanması, haksızın hakkını bulması veya hakkın hatırının en zirve noktada tutulması, sonsuz özgürlük duygusunun dünyada olmadığının tahşidatının yapılması, ceza verirken dahi merhamet merdivenlerinin basamaklarında hareket edilmesi (ukubât)
*Kesb edilmiş maddi varidatın zayi olmaması adına meccani hediyenin sunulması, ölümü gülerek karşılamanın bir ifadesi, hayatın son anında dahi insanlara diğergamca yaklaşım sunabilme (vasiyet)
Asr-ı Saadet’te tonunu bularak yola çıkan bu medeniyet şimendiferi Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı’ya kadar yol almış.. geçip uğradığı her yere maslahat sunmuştur. İslamın ruhundan kaynağını almış bu semere-i beyzanın kıyamete kadar pörsümeden yola devam edeceği de muhakkaktır. (İçtihat, içtihadı neshetse dahi önce verilmiş olan içtihat hükmünü yitirmez. Nitekim İmam Şafii hazretlerinin içtihatlarının çoğu, İmam Azam hazretlerinin önceki içtihatlarıdır.)
Hicr suresinin dokuzuncu ayetinde Kur’an’ın kıyamete kadar muhafazası buyrulmakta, kitap-sünnet-icma ve kıyasın bölünemeyeceğine işari tefsirde yer verilmektedir.
Hitama erdireceğimiz haftalık soluğumuzun konuyla irtibatı olan yönünde, muhterem büyüğümüzün Fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh hakkındaki beyanlarını sizlere naklediyoruz:
“Hususîyle Fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh (Fıkıh Metodolojisi), hem ciddî bir mesâînin ürünü olmaları, hem de insanlık tarihinde emsalsizlikleri itibarıyla o kadar engin ve zenginleşmeye açık kaynaklardır ki, bu kaynaklara sahip olan milletler en hayâtî şeylere sahip olmuş sayılırlar. Her medeniyetin iftihar ettiği, nev’i şahsına münhasır bazı değerler vardır. Fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh da, bizim medeniyetimizin en belirgin değerlerindendir. Öyle ki, eğer geçmişimiz itibarıyla bizim medeniyetimize bir isim bulmak icap etseydi, ona "Fıkıh" veya "Usûl-ü Fıkıh" medeniyeti demek uygun olurdu; kapıları ardına kadar düşünceye, hikmete, felsefeye açık Fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh medeniyeti.. Yunan (ve Grek) medeniyetleri birer felsefe medeniyeti, Babil ve Harran medeniyetleri birer irfan (Gnostisizm) medeniyeti, bugünkü Avrupa bir "bilim ve teknoloji medeniyeti" olmasına mukabil, asırlardır devam edegelen bizim medeniyetimiz, düşünce, akıl, mantık ve muhakeme yörüngesiyle herkese açık bir Fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh medeniyetidir.” (Kendi Dünyamıza Doğru, sayfa 90)
Allah kime hayır murad ederse, onu dinde fakih kılar. Allah, bizi bu medeniyetin yolcusu olmayı nasip eylesin!
Gürsel ÇOPUR
İmanın nur ve kuvvet sergilemesi fıkıhla mümkündür; hakiki imanı Asr suresi ölçüsünde iktisap edip kâinata meydan okuyabilecek bir temsil donanımına erme, ancak ve ancak fıkıh ilmi güdümünde olacaktır. Nice müfessirler, muhaddisler, ulema, tasavvuf erenleri.. ilh.. gelmiş geçmiştir; bunların içerisinde fıkıh ilmini (vehbi ikram istisna edilirse) tedris etmeden o payeye erişen olmamıştır.
Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) mübarek soyundan gelmesi hasebiyle ayrı bir kudveye mazhar İmam-ı Rabbani hazretleri, keşfe açık ve kütüb-ü sittede yer almayan sahih bir hadis-i şerifte, İmam-ı Azam hazretlerinin İslam’a fıkıh ilminin vesilesiyle fayda sağladığını açıklamıştır. Bu büyük kâmet, bidatlara karşı fıkhın şefkatli kanatları altında cedel yapmış, kendisinin de hadis-i şerifte belirtilen “Sılâ” olduğunu gizlemiştir.
Fıkıh ilminin ahkâma (dinimizin amel buudu) yönelik rükünlerini maddeler halinde sıralamak ve bunları şerh etmek ciltler dolusu bir gayret istemektedir. Nitekim bu gayrete hayatını adayan, adanmış ruhların olduğunu da ayrıca söylemekte fayda mülahaza ediyoruz. İmam Serahsi hazretlerinin otuz ciltlik “Mebsut” adlı eserini bir kuyu namzedi yerde dikte ettirdiğini; burnundan akan kanlara aldırmadan fıkıh dersine devam edilmesini; ders yolunda hayatını vakfetme azmiyle akabeye rastladığında ayağının bastığı buzları baltayla kırarak “yürü oğlum, yol senindir” deme merhametini terennüm eden annelerin muazzam teveccühünü, son karakolun kanatlarının kırık olduğu (hasta adam dedikleri hazan mevsiminde) vetirede Abdülhamid Han gibi bir müceddidin ülkenin dört bir tarafına muteber fıkıh kitaplarını dağıtarak maneviyatta ölmemize set çekmesini unutmayacağız.. unutamayacağız..! (Gözlerimizden dökülen şu çeşm damlalarının, büyüklerimizin ve fıkıh ilminin şefaatçi olması dileğimle..)
Kur’an’ın ve Sünnetin amel noktası fıkıhtır; “sadece Kur’an ve hadisin zahiri ile amel edilmez”; fıkıh ilmindeki içtihatların hayatımıza hayat olmuş ilim nuruyla amel olur.
Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, “temizlik” bahsinden “vasiyet”e kadar olan konuları şerhlerle birlikte ihata eden ve bunları gönül dünyamıza hedy eden fıkıh; sistematik zaviyeden bakıldığında ve tetkik edildiğinde bir medeniyet kurma donanımına haiz olduğu her zaman için keşfedilecektir. El verir ki bu yolun arkasında olalım, bizi bu yolun ardına bende kılan Hazreti Müheymin (celle celaluhu)’e namütenahi selam olsun..
1)İmam-ı Azam hazretlerinin “Fıkh-ı Ekber”i,
2)İmam Muhammed’in “Ez Ziyâdât”ı,
3)Kurtubi’nin ismiyle müsemma eseri,
4)Merginani’nin “El-Hidaye”si
5)Mavsili’nin “El-İhtiyar”ı
6)Abdurrahman bin Muhammed’in “Mülteka”sı veya “Damad”ı
7)Molla Hüsrev’in “Durer ve Gurer”i
8)Şurrunbilali’nin “Nur-ul İzah”ı
9)Hadimi’nin “Berika”sı
10)Mehmed Zihni Efendi’nin “Nimet-ül İslam”ı
11)Ömer Nasuhi Bilmen’in “Hukuki İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye”si..ilh..
(Daha yüzlercesiyle kıyam eden bu dev eserlerin sadece bu necip millete misafir olmuş olanlarının bir kısmını sizlere tevcih eyledik..)
Fıkıh ile medeniyetin inşasına menat olabilecek kıstasları ve manevi argümanları takdim ediyoruz:
*Temizlik, sağlığa ehemmiyet kesbetme (taharet)
*Disiplinli hayatın benimsenmesi, hayatın değerli zaman dilimleriyle taclandırılması, insanlarla birlikte olma şuuru (namaz)
*Fakirlerle hemhal olma, kibir virüsünden kurtulma, infak ve vakıf hamlesini gerçekleştirme (zekat)
*Orta seviyede yiyerek sağlığı rehabilite etme ve kalbe taht kurmuş cevherleri günyüzüne çıkarma (oruç)
*Muhtaçları hatırlama gözetimi, fakir insanların sevincini iliklerine kadar hissedebilme (kurban)
*Seyahat ederek sıhhat bulma ameliyesini hayatına hayat kılma, acziyetini yudumlayarak dünyanın ebedi olmadığını tefekkür etme (hac)
*Neslin devamını sağlam bir perspektifte dengede tutma, insanlar için yaşama, devleti yaşatma ufkunda adım atma (evlilik)
*İnsanlararası güvenin temsili, Devlet’in sağlığının ticari koşullarda huzurlu şekilde devam ettirilmesi, ucb bataklığına düşmeme azmi (şirket-ortaklık)
*İnsanın keyfiyetinin faydaya açık olan bütün pencerelerinin haykırılması, karşılıklı güvenin dağıtılması, düşmanlığın sindirilmesi, karşılıklı esenlik duygularının sigorta edilmesi (alış-veriş)
*Dünya nizamının sağlanması, haksızın hakkını bulması veya hakkın hatırının en zirve noktada tutulması, sonsuz özgürlük duygusunun dünyada olmadığının tahşidatının yapılması, ceza verirken dahi merhamet merdivenlerinin basamaklarında hareket edilmesi (ukubât)
*Kesb edilmiş maddi varidatın zayi olmaması adına meccani hediyenin sunulması, ölümü gülerek karşılamanın bir ifadesi, hayatın son anında dahi insanlara diğergamca yaklaşım sunabilme (vasiyet)
Asr-ı Saadet’te tonunu bularak yola çıkan bu medeniyet şimendiferi Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı’ya kadar yol almış.. geçip uğradığı her yere maslahat sunmuştur. İslamın ruhundan kaynağını almış bu semere-i beyzanın kıyamete kadar pörsümeden yola devam edeceği de muhakkaktır. (İçtihat, içtihadı neshetse dahi önce verilmiş olan içtihat hükmünü yitirmez. Nitekim İmam Şafii hazretlerinin içtihatlarının çoğu, İmam Azam hazretlerinin önceki içtihatlarıdır.)
Hicr suresinin dokuzuncu ayetinde Kur’an’ın kıyamete kadar muhafazası buyrulmakta, kitap-sünnet-icma ve kıyasın bölünemeyeceğine işari tefsirde yer verilmektedir.
Hitama erdireceğimiz haftalık soluğumuzun konuyla irtibatı olan yönünde, muhterem büyüğümüzün Fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh hakkındaki beyanlarını sizlere naklediyoruz:
“Hususîyle Fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh (Fıkıh Metodolojisi), hem ciddî bir mesâînin ürünü olmaları, hem de insanlık tarihinde emsalsizlikleri itibarıyla o kadar engin ve zenginleşmeye açık kaynaklardır ki, bu kaynaklara sahip olan milletler en hayâtî şeylere sahip olmuş sayılırlar. Her medeniyetin iftihar ettiği, nev’i şahsına münhasır bazı değerler vardır. Fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh da, bizim medeniyetimizin en belirgin değerlerindendir. Öyle ki, eğer geçmişimiz itibarıyla bizim medeniyetimize bir isim bulmak icap etseydi, ona "Fıkıh" veya "Usûl-ü Fıkıh" medeniyeti demek uygun olurdu; kapıları ardına kadar düşünceye, hikmete, felsefeye açık Fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh medeniyeti.. Yunan (ve Grek) medeniyetleri birer felsefe medeniyeti, Babil ve Harran medeniyetleri birer irfan (Gnostisizm) medeniyeti, bugünkü Avrupa bir "bilim ve teknoloji medeniyeti" olmasına mukabil, asırlardır devam edegelen bizim medeniyetimiz, düşünce, akıl, mantık ve muhakeme yörüngesiyle herkese açık bir Fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh medeniyetidir.” (Kendi Dünyamıza Doğru, sayfa 90)
Allah kime hayır murad ederse, onu dinde fakih kılar. Allah, bizi bu medeniyetin yolcusu olmayı nasip eylesin!
Gürsel ÇOPUR