nihalim
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 3 Eki 2006
- Mesajlar
- 2,593
- Tepki puanı
- 2
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
- Konum
- *meftun*
- Web Sitesi
- www.hatim-online.com
FAZLA SÖZE NE HACET…
Kelimeler doğru kullanıldığı takdirde kendimizi ifade edebilmenin en güzel yoludur. Fakat ben, kelimelerin de bir kaderi olduğunu düşünmüşümdür hep…
Mesela her kelimeye nasip olmaz düzgün ve faydalı bir cümleye konuk olmak. Ya utanç dolu bir cümleye özne olursa ya da talihsizce kurulmuş hayırsız bir işe nesnelik yaparsa… Ağzımızdan çıkacak her kelimenin mesuliyeti olduğuna inandığımız hassas bir dinin mensuplarıyız, o yüzden gereksiz yere israf, kelimeye yapılan en büyük zulüm sayılmıştır bizde...
Söz sözden açılmışken Hz. Peygamber(s.a.v)’in miracı geldi aklıma. Küçükken okumuştum ve çok etkilenmiştim, hikâye edildiğine göre Peygamber Efendimiz miraçta iken bir kuyuya rastlar ve dikkatini çeker çünkü onu diğer kuyulardan farklı kılan bir özellik var. İçinde ki su dışarı çıkar çıkmaz tekrar içeri girmeye çalışır ama başarılı olamaz, bu hadise birkaç kez tekrarlanır. Bunun üzerine Nur Nebi(s.a.v), Hz. Cebrail’den hikmeti sorar: “kuyu dünyada ki insanların ağzıdır, içinden çıkan su, onların sarf ettikleri sözlerdir, nasıl ki bu su geri dönmek istese de dönemiyor. Sözler de aynen öyledir, bir kere ağızdan çıktı mı bir daha geri dönemez.” Yine Peygamberimiz(s.a.v)’in mübarek hayatın da bunun en güzel örneklerini görmekteyiz, “Ya hayır söyle ya sus!” buyurarak nasıl davranmamız gerektiğini uygulamalı olarak bize göstermiştir.
Çoğu zaman karşımızdakini anlayabilmek ve derdimizi onlara anlatabilmek adına kullanırız kelimeleri. Kimi zaman ise tepkimizi belli etmek için uygun kılıflar giydiririz kelimelerimize. Tonlarımız ise ortama göre değişiklik arz eder; mesela kızmamız gereken bir ortam da edebe uymak adına sessizlik hakkımızı kullanabiliriz. Bu da bir ifade tarzıdır aslında… Kimi zaman ne olduğunu anlayamadan kelime kıtlığı yaşarız, o kadar kelime öğrenmişizdir ama bizi ifade edecek iki kelimeyi yan yana getirmeyi beceremeyiz nedense…
Mutluluğumuz ve hüznümüz bir nevi onlara bağlı. Gün içinde moralinizin bozulduğunu düşünün, sağlıklı bir insan kendi kendinin moralini bozamayacağına göre, karşı taraftan bir etki söz konusudur. Bununda aşağı yıkarı %90lık bir dilimi sözlü etkilerdir. Ya birisinden azar işitmişizdir, ya hakkımızda birilerinden kötü bir söz duymuşuzdur ya da bizi üzecek kötü bir haber almışızdır vs… Bunun tam tersi de olmuş olabilir, kısacası mutluluğumuzun sebepleri de sözlü etkileşimden geçebilir.
Böyle düşündüğümüz zaman kelimelerin hayatımızda ne kadar büyük yer kapladığını fark edebiliriz. Gerek hayra vesile olmak, gerek bir müjde vermek, gerek sevgimizi ifade edebilmek adına bayramlık kıyafetler giydiririz kelimelerimize.
Çünkü özel anlar özel kelimelerle ifade edilebilir ancak öyle sıradan kelimelerle geçiştirilemez. Her halde kelimeler dünyasının en şanslılarıdır onlar;
Peki kendisinden köşe bucak kaçtığımız kelimelerin kaderine ne demeli?
Duyduğumuzda bile tüylerimizin diken diken olduğu, onun olduğu yerde başka hiçbir sözün geçmediği kısacası sevilmeyen talihsiz kelimelerde vardır. Ölüm gibi…
İyi veya kötü kimse yakıştırmaz o kelimeyi kendine ve sessiz cümleler geçer varlığının olduğu yerde… Kısacası kelimelerdir bizi değerli veya değersiz kılan o yüzden konuşan insan makbul görülmüş her toplumda; bunun sınırını ise “ya hayır” ya da “susmak” şeklinde belirlemiş gönüller sultanı…
Hanı diyorum ki, bu dünya da konuşmak hoş ya herkesin toplandığı o mahşer yerinde, Rabbimizin sorduğu sualler karşısında kelimeler tükenirse, işte o zaman hiç konuşmamış olmayı mı dilerdik sizce?…
alıntı(yazan kardeşimin emeğine sağlık...)
Kelimeler doğru kullanıldığı takdirde kendimizi ifade edebilmenin en güzel yoludur. Fakat ben, kelimelerin de bir kaderi olduğunu düşünmüşümdür hep…
Mesela her kelimeye nasip olmaz düzgün ve faydalı bir cümleye konuk olmak. Ya utanç dolu bir cümleye özne olursa ya da talihsizce kurulmuş hayırsız bir işe nesnelik yaparsa… Ağzımızdan çıkacak her kelimenin mesuliyeti olduğuna inandığımız hassas bir dinin mensuplarıyız, o yüzden gereksiz yere israf, kelimeye yapılan en büyük zulüm sayılmıştır bizde...
Söz sözden açılmışken Hz. Peygamber(s.a.v)’in miracı geldi aklıma. Küçükken okumuştum ve çok etkilenmiştim, hikâye edildiğine göre Peygamber Efendimiz miraçta iken bir kuyuya rastlar ve dikkatini çeker çünkü onu diğer kuyulardan farklı kılan bir özellik var. İçinde ki su dışarı çıkar çıkmaz tekrar içeri girmeye çalışır ama başarılı olamaz, bu hadise birkaç kez tekrarlanır. Bunun üzerine Nur Nebi(s.a.v), Hz. Cebrail’den hikmeti sorar: “kuyu dünyada ki insanların ağzıdır, içinden çıkan su, onların sarf ettikleri sözlerdir, nasıl ki bu su geri dönmek istese de dönemiyor. Sözler de aynen öyledir, bir kere ağızdan çıktı mı bir daha geri dönemez.” Yine Peygamberimiz(s.a.v)’in mübarek hayatın da bunun en güzel örneklerini görmekteyiz, “Ya hayır söyle ya sus!” buyurarak nasıl davranmamız gerektiğini uygulamalı olarak bize göstermiştir.
Çoğu zaman karşımızdakini anlayabilmek ve derdimizi onlara anlatabilmek adına kullanırız kelimeleri. Kimi zaman ise tepkimizi belli etmek için uygun kılıflar giydiririz kelimelerimize. Tonlarımız ise ortama göre değişiklik arz eder; mesela kızmamız gereken bir ortam da edebe uymak adına sessizlik hakkımızı kullanabiliriz. Bu da bir ifade tarzıdır aslında… Kimi zaman ne olduğunu anlayamadan kelime kıtlığı yaşarız, o kadar kelime öğrenmişizdir ama bizi ifade edecek iki kelimeyi yan yana getirmeyi beceremeyiz nedense…
Mutluluğumuz ve hüznümüz bir nevi onlara bağlı. Gün içinde moralinizin bozulduğunu düşünün, sağlıklı bir insan kendi kendinin moralini bozamayacağına göre, karşı taraftan bir etki söz konusudur. Bununda aşağı yıkarı %90lık bir dilimi sözlü etkilerdir. Ya birisinden azar işitmişizdir, ya hakkımızda birilerinden kötü bir söz duymuşuzdur ya da bizi üzecek kötü bir haber almışızdır vs… Bunun tam tersi de olmuş olabilir, kısacası mutluluğumuzun sebepleri de sözlü etkileşimden geçebilir.
Böyle düşündüğümüz zaman kelimelerin hayatımızda ne kadar büyük yer kapladığını fark edebiliriz. Gerek hayra vesile olmak, gerek bir müjde vermek, gerek sevgimizi ifade edebilmek adına bayramlık kıyafetler giydiririz kelimelerimize.
Çünkü özel anlar özel kelimelerle ifade edilebilir ancak öyle sıradan kelimelerle geçiştirilemez. Her halde kelimeler dünyasının en şanslılarıdır onlar;
Peki kendisinden köşe bucak kaçtığımız kelimelerin kaderine ne demeli?
Duyduğumuzda bile tüylerimizin diken diken olduğu, onun olduğu yerde başka hiçbir sözün geçmediği kısacası sevilmeyen talihsiz kelimelerde vardır. Ölüm gibi…
İyi veya kötü kimse yakıştırmaz o kelimeyi kendine ve sessiz cümleler geçer varlığının olduğu yerde… Kısacası kelimelerdir bizi değerli veya değersiz kılan o yüzden konuşan insan makbul görülmüş her toplumda; bunun sınırını ise “ya hayır” ya da “susmak” şeklinde belirlemiş gönüller sultanı…
Hanı diyorum ki, bu dünya da konuşmak hoş ya herkesin toplandığı o mahşer yerinde, Rabbimizin sorduğu sualler karşısında kelimeler tükenirse, işte o zaman hiç konuşmamış olmayı mı dilerdik sizce?…
alıntı(yazan kardeşimin emeğine sağlık...)