“"Fatiha süresi için çok şey yazıldı ve söylendi. Bunlar ciltler dolusu kitaba ancak sığar. Yazılanlar, birde yazılmayanlar var ki onu da ancak Allah–u Teala bilir diyeceğiz. Fatiha, her gün kıldığımız beş vakit namazlarda ve diğer bütün namazlarımızın her rekâtında okuduğumuz bir suredir. Allah katında ve Resulullah'ın hayatında önemli olduğu içindir ki, her rekatta okunuyor. Önemine binaen, her müminin onun hakkında kısa da olsa aşağıda yazacağımız bilgilere sahip olması gereklidir."
1–Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla (başlıyorum)
2–Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
3– O (Allah), rahmandır, rahimdir.
4–Din (ceza) gününün malikidir (sahibidir).
5–(Ey Allah'ım!) Ancak Sana kulluk eder ve ancak Sen'den yardım bekleriz.
6– Bize doğru yolu göster.
7– Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna (ulaştır); gazaba uğramışların (Yahudilerin) ve sapmışların (Hıristiyanların) yoluna değil.
FATİHA SURESİNİN TEFSİRİ
Fatiha Suresi Mekke'de nazil olmuştur. Besmele ile birlikte yedi ayettir. Fatiha Suresi, Kur'an–ı Kerimin kıraatine (okunmasına) başlangıç teşkil ettiği için fatiha denilmiştir. Fatiha Suresinin başka isimleri de bulunmaktadır. Kur'an–ı Kerim’in özünü kapsadığı için "Ümmül Kur'an", "Ümmül Kitab" gibi isimlerle anılmaktadır. Ayrıca yedi ayetten meydana geldiği ve namazların her rekâtında okunduğu için "Seb'ul Mesani" de denilmiştir.
Fatiha Suresi, Allah–ü Teala'yı öven, O'nun mukaddes vasıflarını haber veren ve O'na kulluğu anlatan en önemli duayı içine alan bir suredir.
1–Rahman ve Rahim olan Allahü Teala'nın adıyla bu mübarek sureyi okumaya başlarım. Bu ayet–i kerime besmele–i şerife adını alan ve kainatın yaratıcısının üç mukaddes ismini içeren, her okunacak ve yapılacak mühim ve meşru işe kendisiyle başlanması o işin hayrına, bereketine ve muvaffakiyetine vesile olan bir ayettir.
Allah (Celle Celaluhu): Hakiki (gerçek) ve mutlak (kayıtsız şartsız) olarak "Var" ve "bir" olan; eşi, benzeri ve ortağı asla bulunmayan yüce Rabbimizin has (özel) ve en büyük ismi şerifidir.
Rahman: Bu dünyada hem müminlere, hem de kâfirlere acıyarak merhamet eden, şefkat gösteren ve rızık verendir.
Rahim: Ahirette ise sadece mü'minlere merhametiyle muamele edendir.
2–Hamd, medh ve övgü âlemlerin, bütün mahlûkatın Rabbi, sahibi ve idarecisi olan Allahü Teala'ya aittir.
3–O Allahü Teala ki, Rahman ve Rahim'dir.
4–Din (ceza) gününün tek sahibidir. Kıyamet günü ve o günde olacak bütün işler Allah–ü Teala'nın kudret elindedir. (O'nun dilemesiyledir).
5–Ey Allah'ım! Yalnız Sana kulluk eder, Senin büyüklüğünü kalben düşünür, tam huşu ile ancak sana itaat ve kullukta bulunuruz. Ve ancak Sen'den yardım dileriz. Ancak Sana sığınır. Sadece Sen'den lütuf ve yardım bekleriz.
6–Ey Rabbimiz! Bizleri doğru yola ilet. Bize doğru yolu bildir. Bizi İslam yoluna uymaya muvaffak kıl.
7–Ya Rabbim bizi; o kendilerine nimet vermiş, kendilerine İslamiyet'i, zühd ve takvayı nasip etmiş olduğun kimselerin yoluna ilet. Bize hidayet nasıp et. Hidayete ermiş kulların gibi biz de doğru yolu takibe muvaffak olalım. Ya Rabbim! Bizi; gazaba uğramış, ilahi rahmetten uzaklaşmış, şiddetli bir şekilde cezalandırılmış kimselerin (Yahudilerin) yoluna değil. Ve de sapmışların, doğru olan İslam'ın yolunu bırakıp çıkmaz yollara girmiş kimselerin (Hıristiyanların) yoluna değil. Takip edenlerini hidayetten mahrum bırakan, felaket çukuruna düşüren bir yola bizi sevk etme. Ey Allah'ım! Peygamberlerin Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hürmetine duamızı kabul buyur. AMİN!
Amin kelimesi, Kur'an–ı Kerim'den değildir. Fakat Fatiha Suresi'nin sonunda bunu söylemek sünnettir. Bu kelime "Ya Rabbi! Bizden kabul et, dualarımızı kabul buyur" manasını ifade eder.
“Kur'an sırasına göre sonlarda yer alan, müminlerin kısa sureler olarak bildikleri ve bir başka tabirlerle namaz sureleri denen sürelerdendir. Hiç şüphesiz her Kur'an ayeti ve suresine namaz suresi denilebilir. Ancak, bu surelerin gerek kısalığı gerekse ezberinin kolay olması nedeni ile bu şekilde anıla gelmiştir. Bu surelerden biri Kur'an'ın yüz beş (105) inci sırasında olan Fil suresidir.”
Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla (başlıyorum).
1–Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi?
2–Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı?
3–Onların üstüne ebabil kuşları gönderdi.
4–O kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyorlardı.
5–Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi.
SURENİN TEFSİRİ
Fil Suresi Mekke'de nazil olmuştur. Beş ayettir. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in doğumundan elli gün önce meydana gelen Fil Vakası'ndan bahsettiği için bu ismi almıştır.
Ey Habibim! Görmedin mi, yani görmüş gibi bilmedin mi? Yani elbette Rabbinin fil sahiplerine, Kâbe'yi Muazzama'yı yıkmak için gelen o zalim kavme neler yaptığını, Onların başına gelenleri Allah–ü Teala'nın bildirmesi ile bildin.
O kudreti sonsuz olan Âlemlerin Rabbi, o fil sahiplerinin kurdukları tuzağı, onların Kâbe hakkında aldıkları yıkma kararını başlarına yıkmadı mı? Onları bozgunluk içinde bırakmadı mı? Evet, Allah–ü Teala, o fil sahiplerini cezalandırmak için onların üzerlerine bölük bölük kuşlar (Ebabil kuşları) gönderdi. Onları cezalandırarak yok etmek için kuş ordularını onların üzerine gönderdi.
O kuşlar onların üzerine "siccil"den (pişmiş tuğladan) yapılmış taşlar atıyorlardı. Zülüm ordusundan her kime bir taş isabet ediyorsa, başından giriyor, ayağından çıkıyordu. Kuşların attığı taşın isabet ettiği kişi ya anında ölüyor, yada ağır bir hastalığa yakalanarak, helak olmasına sebep oluyordu.
Allah–ü Teala Kâbe'ye düşmanlık gösteren o hain topluluğu ezilmiş, çiğnenmiş ekinler haline getirdi. Hepsi de kutsal değerlere düşmanlığı sonucunda darmadağın oldular. Allah–ü Teala'nın kahrına uğramış oldular
* * *
Habeşliler, Yemen'i ele geçirince Ebrehe adındaki komutan buranın valisi oldu. Oda, diğer Habeşliler gibi Hıristiyan'dı. Arabistan'ı yakından tanıdı, idaresindeki halkın hac ve ziyaret için Mekke'ye gittiklerini ve Kâbe'ye hürmet ettiklerini müşahede etti. Bu durum onun nefsine ağır geldi. Kâbe'nin itibarını azaltmak ve insanları kendisine meylettirmek için ondan daha cazip ve görkemli bir kilise yapmaya karar verdi. Habeş kralının da yardımıyla kısa sürede San'a şehrine görkemli bir kilise yapıldı. Kulleys adını verdiği bu kiliseyi altın ve gümüşlerle süsledi. Bütün çevre ülkelere ve şehirlere haber göndererek, bundan böyle insanların Kabe yerine Kulleysi ziyaret etmeleri çağrısında bulundu. Bütün uğraşılarına rağmen, insanları bu kiliseye çekemedi. Hatta bir gece Kulleys'e gizlice giren bir Arap hakaret olsun diye kilisenin içine pisledi. Bu duruma çok öfkelenen Ebrehe, bu hakaretin intikamını almak için Kâbe'yi yıkmaya ve taş üstünde taş bırakmamaya yemin etti.
Ebrehe, atmış bin kişilik ordusuyla Mekke'ye doğru yola çıktı. Taife geldiği zaman adamlarından bir kaçını keşif için gönderdi. Onlar da Mekkelilere ait hayvan sürülerini önlerine katıp getirdiler. Bu hayvanlar arasında Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dedesi olan Abdulmüttalib'in de iki yüz devesi bulunuyordu.
Haberi alan Abdülmuttalib yanına birkaç kişi alarak doğruca Ebrehe'nin yanına gitti. Gelen kişinin boylu boslu, iri yapılı, heybetli biri olduğunu gören Ebrehe, ona büyük hürmet gösterdi. Ebrehe tercümanı aracılığıyla Abdülmuttalib'e sordu:
–Ne için geldin? Abdülmuttalib develeri için geldiğini bildirince Ebrehe:
–Bende seni büyük bir zat sanmıştım. Senin dinine ve ceddine ait olan Kâbe'yi yıkmaya gelen bir komutandan sen develerini istiyorsun, dedi. Abdülmuttalib:
–Ben develerin sahibiyim. Develeri isterim. Kâbe'nin de sahibi var. Onu koruyacak olan odur, cevabını verdi. Ebrehe:
–Bana karşı onu koruyacak bir güç göremiyorum, deyince Abdülmuttalib:
–Orası beni ilgilendirmez. İste sen, iste Kâbe! dedi. Bu konuşmanın ardından Ebrehe develerin verilmesini emretti. Abdülmuttalib develerini alıp Mekke'ye geri döndü. Başına toplanan ahaliyi "Bu evin sahibi onu korur, korkmayınız" diye teselli etti. İnsanlara dağlara çekilmelerini söyledi. Kendisi de Kâbe'ye gidip şöyle dua etti:
"Allah'ım! Kulların kendi malını, evini, ehlini korur. Sen'de bu evini, kendi ehlini haçlı ordusuna karşı koru. Onların haçlı kuvvetleri Sen'in kuvvetine asla galip gelemeyecektir. Onlar cahilliklerinden Sen'in Harem'ine karşı yürüdüler. Sen'in büyüklüğünü düşünemediler."
Abdülmuttalib ağlayarak Rabbine niyazda bulundu. Daha sonra hep birlikte dağa çekilip Hıristiyan Habeş ordusunun akıbetini beklemeye başladılar.
Ebrehe, 17 Muharrem Pazar günü sabahı ordusunu düzene soktu, askerinin önüne Mahmud isimli meşhur fili geçirerek Mekke'ye doğru harekete geçti. Kâbe'ye yaklaştıkları sırada o meşhur fil aniden çöküverdi. Ne yaptılarsa fili yerinden kaldıramadılar. Filin yönünü başka tarafa çevirdiklerinde, fil hızla o tarafa gidiyor, fakat Mekke'ye çevrilince yere çöküyordu.
Askerler fil ile uğraştıkları bir sırada deniz tarafından aniden çıkan Ebabil kuşlarının hücumuna uğradılar. Dağ kırlangıçları denilen bu hayvanlar, ağızlarına bir adet, ayaklarına da iki adet olmak üzere mercimekten büyük, nohuttan küçük kızgın taşlar yüklenmişlerdi.
Ebrehe'nin ordusunun üzerine gelen kuşlar, ağızları ve ayaklarında ki; taşları bırakmaya başladı. Kibirli Ebrehe ve kalabalık ordusu, büyük bir paniğe kapıldı, bir o yana, bir bu yana kaçışmaya başladılar. Habeş ordusunun çoğunluğu, üzerlerine düşen kızgın taşlardan helak oldu. Yaralananlarda zor şartlar altında, düşe kalka Yemen'e varabildiler. Yemen'e varanlarda fazla yaşamadı birer birer öldüler. Ebrehe de yaralılar arasında idi. Yemen'e vardığında, vücudu parça parça dökülmeye başlamıştı. Her geçen gün daha da ağırlaşarak, bedeni küçücük kaldı ve kalbi parçalanarak can verdi.
Meşhur fil sağ kalmıştı, fakat o-nunda gözü görmüyor, ayakları tutmuyordu.
* * *
Mekke'de bıraktıkları artıklara gelince? Habeş ordusundan kalan askerlerin leşleri, Allah–ü Teala tarafından gönderilen bir sel ile temizlendi. Araplar, bu hadisenin meydana geldiği seneye "Fil Yılı" adını verdiler.
Namazlarımızda sıkça okuduğumuz Fil süresi, bu ibret verici kıssayı haber vermektedir. Bu sure din düşmanlarını uyarırken, Allah–ü Teala'nın kudretini gözler önüne sermektedir. Ayrıca Peygamber Efendimizi teselli ederek, Allah–ü Teala'nın mukaddes kıldığı Kâbe'ye saldıranların helak olduğu gibi, Allah–ü Teala'nın âlemlere rahmet olarak gönderdiği Habib'ine ve onun tebliğ ettiği dine saldıranların da helak olacağını bildirmektedir.
1–Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla (başlıyorum)
2–Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
3– O (Allah), rahmandır, rahimdir.
4–Din (ceza) gününün malikidir (sahibidir).
5–(Ey Allah'ım!) Ancak Sana kulluk eder ve ancak Sen'den yardım bekleriz.
6– Bize doğru yolu göster.
7– Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna (ulaştır); gazaba uğramışların (Yahudilerin) ve sapmışların (Hıristiyanların) yoluna değil.
FATİHA SURESİNİN TEFSİRİ
Fatiha Suresi Mekke'de nazil olmuştur. Besmele ile birlikte yedi ayettir. Fatiha Suresi, Kur'an–ı Kerimin kıraatine (okunmasına) başlangıç teşkil ettiği için fatiha denilmiştir. Fatiha Suresinin başka isimleri de bulunmaktadır. Kur'an–ı Kerim’in özünü kapsadığı için "Ümmül Kur'an", "Ümmül Kitab" gibi isimlerle anılmaktadır. Ayrıca yedi ayetten meydana geldiği ve namazların her rekâtında okunduğu için "Seb'ul Mesani" de denilmiştir.
Fatiha Suresi, Allah–ü Teala'yı öven, O'nun mukaddes vasıflarını haber veren ve O'na kulluğu anlatan en önemli duayı içine alan bir suredir.
1–Rahman ve Rahim olan Allahü Teala'nın adıyla bu mübarek sureyi okumaya başlarım. Bu ayet–i kerime besmele–i şerife adını alan ve kainatın yaratıcısının üç mukaddes ismini içeren, her okunacak ve yapılacak mühim ve meşru işe kendisiyle başlanması o işin hayrına, bereketine ve muvaffakiyetine vesile olan bir ayettir.
Allah (Celle Celaluhu): Hakiki (gerçek) ve mutlak (kayıtsız şartsız) olarak "Var" ve "bir" olan; eşi, benzeri ve ortağı asla bulunmayan yüce Rabbimizin has (özel) ve en büyük ismi şerifidir.
Rahman: Bu dünyada hem müminlere, hem de kâfirlere acıyarak merhamet eden, şefkat gösteren ve rızık verendir.
Rahim: Ahirette ise sadece mü'minlere merhametiyle muamele edendir.
2–Hamd, medh ve övgü âlemlerin, bütün mahlûkatın Rabbi, sahibi ve idarecisi olan Allahü Teala'ya aittir.
3–O Allahü Teala ki, Rahman ve Rahim'dir.
4–Din (ceza) gününün tek sahibidir. Kıyamet günü ve o günde olacak bütün işler Allah–ü Teala'nın kudret elindedir. (O'nun dilemesiyledir).
5–Ey Allah'ım! Yalnız Sana kulluk eder, Senin büyüklüğünü kalben düşünür, tam huşu ile ancak sana itaat ve kullukta bulunuruz. Ve ancak Sen'den yardım dileriz. Ancak Sana sığınır. Sadece Sen'den lütuf ve yardım bekleriz.
6–Ey Rabbimiz! Bizleri doğru yola ilet. Bize doğru yolu bildir. Bizi İslam yoluna uymaya muvaffak kıl.
7–Ya Rabbim bizi; o kendilerine nimet vermiş, kendilerine İslamiyet'i, zühd ve takvayı nasip etmiş olduğun kimselerin yoluna ilet. Bize hidayet nasıp et. Hidayete ermiş kulların gibi biz de doğru yolu takibe muvaffak olalım. Ya Rabbim! Bizi; gazaba uğramış, ilahi rahmetten uzaklaşmış, şiddetli bir şekilde cezalandırılmış kimselerin (Yahudilerin) yoluna değil. Ve de sapmışların, doğru olan İslam'ın yolunu bırakıp çıkmaz yollara girmiş kimselerin (Hıristiyanların) yoluna değil. Takip edenlerini hidayetten mahrum bırakan, felaket çukuruna düşüren bir yola bizi sevk etme. Ey Allah'ım! Peygamberlerin Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hürmetine duamızı kabul buyur. AMİN!
Amin kelimesi, Kur'an–ı Kerim'den değildir. Fakat Fatiha Suresi'nin sonunda bunu söylemek sünnettir. Bu kelime "Ya Rabbi! Bizden kabul et, dualarımızı kabul buyur" manasını ifade eder.
“Kur'an sırasına göre sonlarda yer alan, müminlerin kısa sureler olarak bildikleri ve bir başka tabirlerle namaz sureleri denen sürelerdendir. Hiç şüphesiz her Kur'an ayeti ve suresine namaz suresi denilebilir. Ancak, bu surelerin gerek kısalığı gerekse ezberinin kolay olması nedeni ile bu şekilde anıla gelmiştir. Bu surelerden biri Kur'an'ın yüz beş (105) inci sırasında olan Fil suresidir.”
Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla (başlıyorum).
1–Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi?
2–Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı?
3–Onların üstüne ebabil kuşları gönderdi.
4–O kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyorlardı.
5–Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi.
SURENİN TEFSİRİ
Fil Suresi Mekke'de nazil olmuştur. Beş ayettir. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in doğumundan elli gün önce meydana gelen Fil Vakası'ndan bahsettiği için bu ismi almıştır.
Ey Habibim! Görmedin mi, yani görmüş gibi bilmedin mi? Yani elbette Rabbinin fil sahiplerine, Kâbe'yi Muazzama'yı yıkmak için gelen o zalim kavme neler yaptığını, Onların başına gelenleri Allah–ü Teala'nın bildirmesi ile bildin.
O kudreti sonsuz olan Âlemlerin Rabbi, o fil sahiplerinin kurdukları tuzağı, onların Kâbe hakkında aldıkları yıkma kararını başlarına yıkmadı mı? Onları bozgunluk içinde bırakmadı mı? Evet, Allah–ü Teala, o fil sahiplerini cezalandırmak için onların üzerlerine bölük bölük kuşlar (Ebabil kuşları) gönderdi. Onları cezalandırarak yok etmek için kuş ordularını onların üzerine gönderdi.
O kuşlar onların üzerine "siccil"den (pişmiş tuğladan) yapılmış taşlar atıyorlardı. Zülüm ordusundan her kime bir taş isabet ediyorsa, başından giriyor, ayağından çıkıyordu. Kuşların attığı taşın isabet ettiği kişi ya anında ölüyor, yada ağır bir hastalığa yakalanarak, helak olmasına sebep oluyordu.
Allah–ü Teala Kâbe'ye düşmanlık gösteren o hain topluluğu ezilmiş, çiğnenmiş ekinler haline getirdi. Hepsi de kutsal değerlere düşmanlığı sonucunda darmadağın oldular. Allah–ü Teala'nın kahrına uğramış oldular
* * *
Habeşliler, Yemen'i ele geçirince Ebrehe adındaki komutan buranın valisi oldu. Oda, diğer Habeşliler gibi Hıristiyan'dı. Arabistan'ı yakından tanıdı, idaresindeki halkın hac ve ziyaret için Mekke'ye gittiklerini ve Kâbe'ye hürmet ettiklerini müşahede etti. Bu durum onun nefsine ağır geldi. Kâbe'nin itibarını azaltmak ve insanları kendisine meylettirmek için ondan daha cazip ve görkemli bir kilise yapmaya karar verdi. Habeş kralının da yardımıyla kısa sürede San'a şehrine görkemli bir kilise yapıldı. Kulleys adını verdiği bu kiliseyi altın ve gümüşlerle süsledi. Bütün çevre ülkelere ve şehirlere haber göndererek, bundan böyle insanların Kabe yerine Kulleysi ziyaret etmeleri çağrısında bulundu. Bütün uğraşılarına rağmen, insanları bu kiliseye çekemedi. Hatta bir gece Kulleys'e gizlice giren bir Arap hakaret olsun diye kilisenin içine pisledi. Bu duruma çok öfkelenen Ebrehe, bu hakaretin intikamını almak için Kâbe'yi yıkmaya ve taş üstünde taş bırakmamaya yemin etti.
Ebrehe, atmış bin kişilik ordusuyla Mekke'ye doğru yola çıktı. Taife geldiği zaman adamlarından bir kaçını keşif için gönderdi. Onlar da Mekkelilere ait hayvan sürülerini önlerine katıp getirdiler. Bu hayvanlar arasında Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dedesi olan Abdulmüttalib'in de iki yüz devesi bulunuyordu.
Haberi alan Abdülmuttalib yanına birkaç kişi alarak doğruca Ebrehe'nin yanına gitti. Gelen kişinin boylu boslu, iri yapılı, heybetli biri olduğunu gören Ebrehe, ona büyük hürmet gösterdi. Ebrehe tercümanı aracılığıyla Abdülmuttalib'e sordu:
–Ne için geldin? Abdülmuttalib develeri için geldiğini bildirince Ebrehe:
–Bende seni büyük bir zat sanmıştım. Senin dinine ve ceddine ait olan Kâbe'yi yıkmaya gelen bir komutandan sen develerini istiyorsun, dedi. Abdülmuttalib:
–Ben develerin sahibiyim. Develeri isterim. Kâbe'nin de sahibi var. Onu koruyacak olan odur, cevabını verdi. Ebrehe:
–Bana karşı onu koruyacak bir güç göremiyorum, deyince Abdülmuttalib:
–Orası beni ilgilendirmez. İste sen, iste Kâbe! dedi. Bu konuşmanın ardından Ebrehe develerin verilmesini emretti. Abdülmuttalib develerini alıp Mekke'ye geri döndü. Başına toplanan ahaliyi "Bu evin sahibi onu korur, korkmayınız" diye teselli etti. İnsanlara dağlara çekilmelerini söyledi. Kendisi de Kâbe'ye gidip şöyle dua etti:
"Allah'ım! Kulların kendi malını, evini, ehlini korur. Sen'de bu evini, kendi ehlini haçlı ordusuna karşı koru. Onların haçlı kuvvetleri Sen'in kuvvetine asla galip gelemeyecektir. Onlar cahilliklerinden Sen'in Harem'ine karşı yürüdüler. Sen'in büyüklüğünü düşünemediler."
Abdülmuttalib ağlayarak Rabbine niyazda bulundu. Daha sonra hep birlikte dağa çekilip Hıristiyan Habeş ordusunun akıbetini beklemeye başladılar.
Ebrehe, 17 Muharrem Pazar günü sabahı ordusunu düzene soktu, askerinin önüne Mahmud isimli meşhur fili geçirerek Mekke'ye doğru harekete geçti. Kâbe'ye yaklaştıkları sırada o meşhur fil aniden çöküverdi. Ne yaptılarsa fili yerinden kaldıramadılar. Filin yönünü başka tarafa çevirdiklerinde, fil hızla o tarafa gidiyor, fakat Mekke'ye çevrilince yere çöküyordu.
Askerler fil ile uğraştıkları bir sırada deniz tarafından aniden çıkan Ebabil kuşlarının hücumuna uğradılar. Dağ kırlangıçları denilen bu hayvanlar, ağızlarına bir adet, ayaklarına da iki adet olmak üzere mercimekten büyük, nohuttan küçük kızgın taşlar yüklenmişlerdi.
Ebrehe'nin ordusunun üzerine gelen kuşlar, ağızları ve ayaklarında ki; taşları bırakmaya başladı. Kibirli Ebrehe ve kalabalık ordusu, büyük bir paniğe kapıldı, bir o yana, bir bu yana kaçışmaya başladılar. Habeş ordusunun çoğunluğu, üzerlerine düşen kızgın taşlardan helak oldu. Yaralananlarda zor şartlar altında, düşe kalka Yemen'e varabildiler. Yemen'e varanlarda fazla yaşamadı birer birer öldüler. Ebrehe de yaralılar arasında idi. Yemen'e vardığında, vücudu parça parça dökülmeye başlamıştı. Her geçen gün daha da ağırlaşarak, bedeni küçücük kaldı ve kalbi parçalanarak can verdi.
Meşhur fil sağ kalmıştı, fakat o-nunda gözü görmüyor, ayakları tutmuyordu.
* * *
Mekke'de bıraktıkları artıklara gelince? Habeş ordusundan kalan askerlerin leşleri, Allah–ü Teala tarafından gönderilen bir sel ile temizlendi. Araplar, bu hadisenin meydana geldiği seneye "Fil Yılı" adını verdiler.
Namazlarımızda sıkça okuduğumuz Fil süresi, bu ibret verici kıssayı haber vermektedir. Bu sure din düşmanlarını uyarırken, Allah–ü Teala'nın kudretini gözler önüne sermektedir. Ayrıca Peygamber Efendimizi teselli ederek, Allah–ü Teala'nın mukaddes kıldığı Kâbe'ye saldıranların helak olduğu gibi, Allah–ü Teala'nın âlemlere rahmet olarak gönderdiği Habib'ine ve onun tebliğ ettiği dine saldıranların da helak olacağını bildirmektedir.