Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Fatih sultan mehmet ve iki papaz (1 Kullanıcı)

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
İstanbul’un fethinden sonra Fatih bütün mahkumları serbest bıraktırmıştı. Fakat bu mahkumların içinden iki papaz zindandan çıkmak istemediklerini söyleyerek dışarı çıkmadılar. Papazlar Bizans imparatorunun halka yaptığı zulüm ve işkence karşısında ona adalet tavsiye ettikleri için hapse atılmışlardı. Onlar da bir daha hapisten çıkmamaya yemin etmişlerdi. Durum Fatih’e bildirildi. O, asker göndererek, papazları huzuruna davet etti. Papazlar hapisten niçin çıkmak istemediklerini Fatih’e de anlattılar. Fatih o dünyaya kahreden iki papaza şöyle hitap etti: “Sizlere şöyle bir teklifim var: Sizler İslam adaletinin tatbik edildiği memleketimi geziniz, Müslüman hakimlerin ve Müslüman halkımın davalarını dinleyiniz. Bizde de sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm görürseniz, hemen gelip bana bildiriniz ve sizler de evvelki kararınız gereğince uzlete çekilerek hâlâ küsmekte haklı olduğunu ispat ediniz.” Fatih’in bu teklifi papazlar için çok cazip gelmişti. Hemen padişahtan aldıkları tezkere ile İslam beldelerine seyahate çıktılar. İlk vardıkları yerlerden biri Bursa idi... Bursa’da şöyle bir hadiseyle karşılaştılar: Bir Müslüman bir Yahudi’den bir at satın almış, fakat hiçbir kusuru yok diye satılan at hasta imiş. Müslüman’ın ahırına gelen atın hasta olduğu daha ilk akşamdan anlaşılmış. Müslüman sabırsızlıkla sabahın olmasını beklemiş, sabah olunca da erkenden atını alıp kadının yolunu tutmuş. Fakat olacak ya, o saatte de kadı henüz dairesine gelmemiş olduğundan bir müddet bekledikten sonra adam kadının gelmeyeceğine hükmederek atını alıp ahırına götürmüş. Atını alıp götürmüş ama at da o gece ölmüş.
Hadiseyi daha sonra öğrenen kadı, atı alan Müslüman’ı çağırtıp meseleyi şu şekilde halletmiş:
- Siz ilk geldiğinizde ben makamımda bulunsa idim, sağlam diye satılan atı sahibine iade eder, paranızı alırdım. Fakat ben zamanında makamımda bulunamadığımdan hadisenin bu şekilde gelişmesine mademki ben sebep oldum, atın ölümünden doğan zararı benim ödemem lazım, deyip atın parasını Müslüman’a vermiş.
Papazlar İslam adaletinin bu derece ince olduğunu görünce parmaklarını ısırmışlar ve hiç zorlanmadan bir kimsenin kendi cebinden mal tazmin etmesi karşısında hayret etmişler. Mahkemeden çıkan papazların yolu İznik’e uğramış. Papazlar orada şöyle bir mahkeme ile karşılaşmışlar: Bir Müslüman diğer bir Müslüman’dan bir tarla satın alarak ekin zamanı tarlayı sürmeye başlar. Karasabanla tarlayı sürmeye çalışan çiftçinin sabanına biraz sonra ağzına kadar dolu bir küp altın takılmaz mı? Hiç heyecan bile duymayan Müslüman bu altınları küpüyle tarlayı satın aldığı öbür Müslüman’a götürüp teslim etmek ister: “Kardeşim ben senden tarlanın üstünü satın aldım, altını değil. Eğer sen tarlanın içinde bu kadar altın olduğunu bilseydin herhalde bu fiyata bana satmazdın. Al şu altınlarını.” Tarlanın ilk sahibi ise daha başka düşünmektedir. O da şöyle söyler: “Kardeşim yanlış düşünüyorsun. Ben sana tarlayı olduğu gibi, taşı ile toprağı ile beraber sattım. İçini de dışını da bu satışla beraber sana verdiğimden, içinden çıkan altınları almaya hiçbir hakkım yoktur. Bu altınlar senindir dilediğini yap.” Tarlayı alanla satan anlaşamayınca mesele kadıya, yani mahkemeye intikal eder. Her iki taraf iddialarını kadının huzurunda da tekrarlarlar. Kadı, her iki şahsa da çocukları olup olmadığını sorar. Onlardan birinin kızı birinin de oğlunun olduğunu öğrenir ve oğlanla kızı nikahlayarak altını çeyiz olarak verir. Papazlar daha fazla gezmelerinin lüzumsuz olduğunu anlayıp doğru İstanbul’a Fatih’in huzuruna gelirler ve şahit oldukları iki hadiseyi de aynen nakledip şöyle derler: “Bizler artık inandık ki, bu kadar adalet ve birbirinin hakkına saygı ancak İslam dininde vardır. Böyle bir dinin salikleri başka dinden olanlara bile bir kötülük yapamazlar. Dolayısıyla biz zindana dönme fikrimizden vazgeçtik, sizin idarenizde hiç kimsenin zulme uğramayacağına inanmış bulunuyoruz.”
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Selamünaleyküm Ablacım...
Emeğinize sağlık ALLAH razı olsun.
Adalet duygusunun bu denli hassas işlendiği ve hak geçmesinden bu derece sakınan salih kişilerden eylesin Mevlam inşaallah...

ALLAHa emanet olunuz ablacım...
selametle kalınız...
 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
Selamünaleyküm Ablacım...
Emeğinize sağlık ALLAH razı olsun.
Adalet duygusunun bu denli hassas işlendiği ve hak geçmesinden bu derece sakınan salih kişilerden eylesin Mevlam inşaallah...

ALLAHa emanet olunuz ablacım...
selametle kalınız...

ve aleyküm selam kardeşim,amin...
ALLAH razı olsun,selametle...
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38

Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.


Osmanlı İmparatorluğu'nun 600 yıldan fazla bir zaman boyunca sürdürdüğü hakimiyet, kuşkusuz ki İslam Ahlakının yaşanması vesilesiyle oluşmuştu. Osmanlı padişahlarının, İslam Ahlakının bir gereği olarak göstermiş oldukları merhametli ve adaletli yönetim anlayışı günümüzde özleniyor.

Dünyadaki birçok ülkede adaletsizlik hüküm sürüyor.

Peki neden adalet tam anlamıyla uygulanmıyor?

Adaletin yeryüzünde gerçekten uygulanabilmesi için, insanların adalet uğruna kendi çıkarlarını bir kenara bırakabilecekleri bir ahlaka sahip olmaları gerekmektedir. Bu ahlak, insanlar arasında herhangi bir ayrım gözetmeksizin tüm insanları kapsayan, imkanları hakka uygun bir biçimde paylaştıran, güçlülerin değil haklıların üstün olduğu bir dünya oluşturmayı hedefleyen Kuran Ahlakıdır. Yüce Allah'ın Kuran-ı Kerim'de insanlara bildirdiği bu üstün ahlak, sadece haktan ve doğrulardan yana, katıksız bir adaleti emretmektedir.



Allah razı olsun kardeşim,
Emeğinize sağlık,
Selam ve baki dua ile kalın.

93270140eb0.gif
97906724wb4.gif

 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46

Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.


Osmanlı İmparatorluğu'nun 600 yıldan fazla bir zaman boyunca sürdürdüğü hakimiyet, kuşkusuz ki İslam Ahlakının yaşanması vesilesiyle oluşmuştu. Osmanlı padişahlarının, İslam Ahlakının bir gereği olarak göstermiş oldukları merhametli ve adaletli yönetim anlayışı günümüzde özleniyor.

Dünyadaki birçok ülkede adaletsizlik hüküm sürüyor.

Peki neden adalet tam anlamıyla uygulanmıyor?

Adaletin yeryüzünde gerçekten uygulanabilmesi için, insanların adalet uğruna kendi çıkarlarını bir kenara bırakabilecekleri bir ahlaka sahip olmaları gerekmektedir. Bu ahlak, insanlar arasında herhangi bir ayrım gözetmeksizin tüm insanları kapsayan, imkanları hakka uygun bir biçimde paylaştıran, güçlülerin değil haklıların üstün olduğu bir dünya oluşturmayı hedefleyen Kuran Ahlakıdır. Yüce Allah'ın Kuran-ı Kerim'de insanlara bildirdiği bu üstün ahlak, sadece haktan ve doğrulardan yana, katıksız bir adaleti emretmektedir.



Allah razı olsun kardeşim,
Emeğinize sağlık,
Selam ve baki dua ile kalın.

93270140eb0.gif
97906724wb4.gif


ALLAH RAZI olsun değerli kardeşim.katkınız için de teşekkürler.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt