FAİZ
İslâm alimleri faizi; "Ödünç olarak verilen bir miktar para için alacaklarının aleyhinde borçlu tarafından ödenmesi şart koşulan bir fazlalık" olarak tarif etmişlerdir. Hiç bir emek harcamadan ve alın '.eri dökmeden para kazanmağa vesile olduğu, faiz alana karşı fazlalığı verenin husumet ve nefretini mucib olduğu ve müslümanlar arasında sırf Allah için yapılması lazım gelen yardımlaşmaları ortadan kaldırdığı için, dinimiz faiz almayı menetmiş ve bu hareketi ve bu hareketi büyük günah olarak göste. mistir. Aralarında az, çok fark olmakla beraber, bütün dinler, faizle ödünç vermeyi men etmektedir. Bu yasağa rağmen faiz, zamanımıza kadar hayatta kalabilmiştir, ilahi kitabımız Kur'an-ı Kerim'de faiz, sadece yasak edilmekle iktifa edilmemiş, aynı zamanda faizi bertaraf edecek vasıta ve çareler de gösterilmiştir.
Cenâb-ı Hakk Bakara Suresi âyet 275 de yanlış bir görüşle faizciliği alış verişe benzeten, bu büyük günahı irtikâb edenlerin durumunu kesin ve şiddetli bir ifade ile bildirmektedir:
"Faiz yiyen kimseler, kendisini şeytan çarpmış olan; nasıl kalkarsa, mezarlarından öyle kalkarlar. Bu halde olmaları, "alış-veriş, aynen faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alış verişi helâl ve faizi (ribayı) haram kılmıştır. Bundan böyle kim kendisine Rabb'inden bir öğüt gelip faiz yemekten sakınırsa daha önce aldığı faiz ona bağışlanır, geri alınmaz ve bundan sonra onun işi (affedilişi) Allah'a aittir. Kim de haram olan bu ribayı helâl diye yemeğe dönerse, işte onlar cehennemliktirler, o ateşte ebedi olarak kalacaklardır."
Sevgili Peygamberimiz de bir hadis-i şeriflerinde; "Para yardımı menfaat içinse faiz gibi haramdır; faizde, alan, veren müsavidir."Bir başka hadis-i şerifte de; "İnsanlara bir zaman gelecek ki, faiz yemeyen kalmayacak, yemese bile faiz kokusu bulunacak" buyurmuşlardır.
Ayrıca Buhâri ve Müslim'e Peygamberi Hûda (SAV) Efendimizin şu sözlerine rastlanmaktadır: "Allah faizi yiyene ve zaruret olmadan yedirene, faiz senedini yazana ve bu muameleye şahitlik yapana lanet etti". Serahsi, Mebsut sahife 110 'daki bir hadisi şeriflerinde de: "Bir dirhem riba-faiz kişinin otuz üç defa zina etmesinden daha fenadır. Eti haramla beslenen ancak ateşe layıktır".
Bir yerde halkın yarısı tok, yarısı aç olursa; yoksulların elinden çok fenalıklar çıkar, Karnı tok, sırtı pek olandan fenalık gelmez. Gelse de azdır. Fakat aç, açık, yoksul olanlar her fenalığı yapabilirler. Meşhur sözdür "Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar". Bu sebepledir ki, halka hizmetin, Hakk'a hizmet olduğunu bilip daima halkın geçimini temin edecek işler bulanlar, hayr-u hasenatı devamlı yapanlar, borçlulara ödünç vererek onların tefecilerin eline düşmesine mâni olanlar, bir çok kötülüklerin Önüne geçmiş olurlar.
Sevgili Peygamberimiz muharebelerde eşini, oğlunu kaybetmiş kadın ve yalnız kalmış validelere, yetimlere daima yardım ederdi... bunlardan başka maiyetinde olan binlerce ashabı, birbiriyle kardeş yapmıştı. Onun zamanında fakirlikten, yetimlikten kimsesizlik yüzünden inleyip sürünen kimse görülmedi. Ne kadar fakir varsa, hepsini bir daireye toplamıştı. Burayı bir "Yatılı Mektep" haline koymuştu. Tesirli sözleriyle onları birer adam, kâmil birer insan yapmıştı. Sevgili Peygamberimizin en büyük arzusu halkın gönlünü kazanması idi. O, halka o kadara iyilik yapardı ki, fakirlik, bakımsızlık, babasızlık yüzünden doğan hayırsızlıklar ve kötülüklerden kendi zamanlarında eser kalmadı.
İmâm-ı Azam Hazretleri giyinmesini sever ve bunun sebebi olarak "Haceti olan beni görsün, istesin" derdi.
İmâmı Azam Hazretleri bir gün, ödünç vermiş olduğu bir parayı vaktinde getirmeyen alacaklıdan kendisi istemeye gider. Kapısı önüne varıp kapıyı çalınca kapı gölgesinde durmayıp yola çıkar. Borçlu gelip özür dileyerek borcunu verdikten sonra : "Güneş çok sıcak, niçin gölgemizde bulunmadınız?" sualine, "Belki verdiğim şu paranın faizi olurdu" diye mukabelede bulundu, İşte faizin mahiyeti budur.
İslâm alimleri faizi; "Ödünç olarak verilen bir miktar para için alacaklarının aleyhinde borçlu tarafından ödenmesi şart koşulan bir fazlalık" olarak tarif etmişlerdir. Hiç bir emek harcamadan ve alın '.eri dökmeden para kazanmağa vesile olduğu, faiz alana karşı fazlalığı verenin husumet ve nefretini mucib olduğu ve müslümanlar arasında sırf Allah için yapılması lazım gelen yardımlaşmaları ortadan kaldırdığı için, dinimiz faiz almayı menetmiş ve bu hareketi ve bu hareketi büyük günah olarak göste. mistir. Aralarında az, çok fark olmakla beraber, bütün dinler, faizle ödünç vermeyi men etmektedir. Bu yasağa rağmen faiz, zamanımıza kadar hayatta kalabilmiştir, ilahi kitabımız Kur'an-ı Kerim'de faiz, sadece yasak edilmekle iktifa edilmemiş, aynı zamanda faizi bertaraf edecek vasıta ve çareler de gösterilmiştir.
Cenâb-ı Hakk Bakara Suresi âyet 275 de yanlış bir görüşle faizciliği alış verişe benzeten, bu büyük günahı irtikâb edenlerin durumunu kesin ve şiddetli bir ifade ile bildirmektedir:
"Faiz yiyen kimseler, kendisini şeytan çarpmış olan; nasıl kalkarsa, mezarlarından öyle kalkarlar. Bu halde olmaları, "alış-veriş, aynen faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alış verişi helâl ve faizi (ribayı) haram kılmıştır. Bundan böyle kim kendisine Rabb'inden bir öğüt gelip faiz yemekten sakınırsa daha önce aldığı faiz ona bağışlanır, geri alınmaz ve bundan sonra onun işi (affedilişi) Allah'a aittir. Kim de haram olan bu ribayı helâl diye yemeğe dönerse, işte onlar cehennemliktirler, o ateşte ebedi olarak kalacaklardır."
Sevgili Peygamberimiz de bir hadis-i şeriflerinde; "Para yardımı menfaat içinse faiz gibi haramdır; faizde, alan, veren müsavidir."Bir başka hadis-i şerifte de; "İnsanlara bir zaman gelecek ki, faiz yemeyen kalmayacak, yemese bile faiz kokusu bulunacak" buyurmuşlardır.
Ayrıca Buhâri ve Müslim'e Peygamberi Hûda (SAV) Efendimizin şu sözlerine rastlanmaktadır: "Allah faizi yiyene ve zaruret olmadan yedirene, faiz senedini yazana ve bu muameleye şahitlik yapana lanet etti". Serahsi, Mebsut sahife 110 'daki bir hadisi şeriflerinde de: "Bir dirhem riba-faiz kişinin otuz üç defa zina etmesinden daha fenadır. Eti haramla beslenen ancak ateşe layıktır".
Bir yerde halkın yarısı tok, yarısı aç olursa; yoksulların elinden çok fenalıklar çıkar, Karnı tok, sırtı pek olandan fenalık gelmez. Gelse de azdır. Fakat aç, açık, yoksul olanlar her fenalığı yapabilirler. Meşhur sözdür "Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar". Bu sebepledir ki, halka hizmetin, Hakk'a hizmet olduğunu bilip daima halkın geçimini temin edecek işler bulanlar, hayr-u hasenatı devamlı yapanlar, borçlulara ödünç vererek onların tefecilerin eline düşmesine mâni olanlar, bir çok kötülüklerin Önüne geçmiş olurlar.
Sevgili Peygamberimiz muharebelerde eşini, oğlunu kaybetmiş kadın ve yalnız kalmış validelere, yetimlere daima yardım ederdi... bunlardan başka maiyetinde olan binlerce ashabı, birbiriyle kardeş yapmıştı. Onun zamanında fakirlikten, yetimlikten kimsesizlik yüzünden inleyip sürünen kimse görülmedi. Ne kadar fakir varsa, hepsini bir daireye toplamıştı. Burayı bir "Yatılı Mektep" haline koymuştu. Tesirli sözleriyle onları birer adam, kâmil birer insan yapmıştı. Sevgili Peygamberimizin en büyük arzusu halkın gönlünü kazanması idi. O, halka o kadara iyilik yapardı ki, fakirlik, bakımsızlık, babasızlık yüzünden doğan hayırsızlıklar ve kötülüklerden kendi zamanlarında eser kalmadı.
İmâm-ı Azam Hazretleri giyinmesini sever ve bunun sebebi olarak "Haceti olan beni görsün, istesin" derdi.
İmâmı Azam Hazretleri bir gün, ödünç vermiş olduğu bir parayı vaktinde getirmeyen alacaklıdan kendisi istemeye gider. Kapısı önüne varıp kapıyı çalınca kapı gölgesinde durmayıp yola çıkar. Borçlu gelip özür dileyerek borcunu verdikten sonra : "Güneş çok sıcak, niçin gölgemizde bulunmadınız?" sualine, "Belki verdiğim şu paranın faizi olurdu" diye mukabelede bulundu, İşte faizin mahiyeti budur.