Teşrifi ile O'nun şâd oldu hep gönüller;
Öttü güller üstünde tatlı dilli büllüller!
Dağ ve taş bütün varlık gönül gönül uçuştu,
Allâh'a habib olan Ebû'l-Kâsım'a koştu
Muştular doldu taştı beklenen geldi diye,
O Muhammed'ül-Emin âleme güldü diye!
Şâh edildi aylara Rabiu'l-evvel ayı,
Âlem yeniden buldu muhabbet ve safâyı!
Bir başka mucizeydi teşrif ettiği seher;
Başa sona tâc oldu O son yüce Peygamber!
Tam ondört burç yıkıldı kisrânın sarâyından,
Gelen Ahmed'di zirâ Hüdâ'nın civârından
Putlar yere devrildi secde ile ey âdem,
Ve bin yıllık alevler söndü bir demde o dem!
Çünkü "Kaabe kavseyn ev ednâ" aldı seheri;
Eşsiz zıyâsı hayrân bıraktı güneşleri!
Aşk seli oldu dağlar, cümle deryâlar ümmet;
Yerden göğe her şeyde O'nunla taştı rahmet!
İlâhi, meclûbudur, mecnûnudur felekler,
Cebrail baş ucunda halka halka melerler!
O senin nûrun yâ Rabb, ebedilik cânıdır
Gül yüzüne hayrânız canların cânânıdır!
Her şey O'nun aşkına on sekir bin âleme,
İzhâr oldu rengârenk nûr döküldü lâleme
Cemâdât dahi âşık O mâşuk, nihâyet;
Mâşuk ki Allâh âşık başka söze ne hâcet!
Varlık O'na ezelden tâ ebede dek hayrân,
Seyretmeye doyan yok, ne ilâhi bir seyrân!
Ey gönül! "Levlâke" ye mazhar-ı izzet olan,
Ufkunda müjde müjde nûr-i hidâyet olan;
O muazzam Nebi'nin gül ismini zikreyle;
Selâm'dan getirdiği sünnetini fikreyle!
Gelmeseydin ey Nebi varamazdık sabala;
Mağlub olur kalırdık düşdüğümüz siyâha!
Ne rahimsin; "ümmeti" diyordun doğduğun gün,
Öldüğün günde bile ümmetini düşündün!
Dünyâ ukbâ demedin hepsini hibe ettin,
Birgün ümmetin için mirâca dahi gittin
Gayri biz bunca lutfa tâkat getiremeyiz?
Sana sunmadan cânı Hakk'a götüremeyiz!
Coşkun şelâlelerle gönlümüz, yanık çınar,
Sensiz öze göz olmaz oradan akan pınar!
İsteriz ey yüce nûr; sonsuz nûrunu bizler,
Dizildi sıra sıra kalpler şefâat gözler!
Fâni idi tükendi methine âciz kalem
Sûkûti ile sustu söze çâresiz kalem
O güzel gülşeninden uzakta tutma beni,
Ya Rasûlallâh meded, gönlüm arzular seni!
Öttü güller üstünde tatlı dilli büllüller!
Dağ ve taş bütün varlık gönül gönül uçuştu,
Allâh'a habib olan Ebû'l-Kâsım'a koştu
Muştular doldu taştı beklenen geldi diye,
O Muhammed'ül-Emin âleme güldü diye!
Şâh edildi aylara Rabiu'l-evvel ayı,
Âlem yeniden buldu muhabbet ve safâyı!
Bir başka mucizeydi teşrif ettiği seher;
Başa sona tâc oldu O son yüce Peygamber!
Tam ondört burç yıkıldı kisrânın sarâyından,
Gelen Ahmed'di zirâ Hüdâ'nın civârından
Putlar yere devrildi secde ile ey âdem,
Ve bin yıllık alevler söndü bir demde o dem!
Çünkü "Kaabe kavseyn ev ednâ" aldı seheri;
Eşsiz zıyâsı hayrân bıraktı güneşleri!
Aşk seli oldu dağlar, cümle deryâlar ümmet;
Yerden göğe her şeyde O'nunla taştı rahmet!
İlâhi, meclûbudur, mecnûnudur felekler,
Cebrail baş ucunda halka halka melerler!
O senin nûrun yâ Rabb, ebedilik cânıdır
Gül yüzüne hayrânız canların cânânıdır!
Her şey O'nun aşkına on sekir bin âleme,
İzhâr oldu rengârenk nûr döküldü lâleme
Cemâdât dahi âşık O mâşuk, nihâyet;
Mâşuk ki Allâh âşık başka söze ne hâcet!
Varlık O'na ezelden tâ ebede dek hayrân,
Seyretmeye doyan yok, ne ilâhi bir seyrân!
Ey gönül! "Levlâke" ye mazhar-ı izzet olan,
Ufkunda müjde müjde nûr-i hidâyet olan;
O muazzam Nebi'nin gül ismini zikreyle;
Selâm'dan getirdiği sünnetini fikreyle!
Gelmeseydin ey Nebi varamazdık sabala;
Mağlub olur kalırdık düşdüğümüz siyâha!
Ne rahimsin; "ümmeti" diyordun doğduğun gün,
Öldüğün günde bile ümmetini düşündün!
Dünyâ ukbâ demedin hepsini hibe ettin,
Birgün ümmetin için mirâca dahi gittin
Gayri biz bunca lutfa tâkat getiremeyiz?
Sana sunmadan cânı Hakk'a götüremeyiz!
Coşkun şelâlelerle gönlümüz, yanık çınar,
Sensiz öze göz olmaz oradan akan pınar!
İsteriz ey yüce nûr; sonsuz nûrunu bizler,
Dizildi sıra sıra kalpler şefâat gözler!
Fâni idi tükendi methine âciz kalem
Sûkûti ile sustu söze çâresiz kalem
O güzel gülşeninden uzakta tutma beni,
Ya Rasûlallâh meded, gönlüm arzular seni!