Ezana hürmet
Belh şehrinde,
sâlih bir müslüman vardır.
Ezana çok saygılıdır.
Ne zaman (Ezan sesi) işitse,
ânında işini bırakıp, diz üstü oturur.
Ezanı, saygı ve hürmetle dinler.
Sonunda (Salevât) okur.
Bir ömür bu böyle gider.
Nihâyet ömrü biter.
Ve vefat eder.
Techiz ve tekfini yapılır.
Namazı kılınır.
Sonra, tabutunu omuzlayan cemaat,
kabristana doğru yola koyulur.
İşte o zaman enteresan
bir şey olur.
Şöyle ki;
Tabut, eller üstünde giderken,
(Ezan sesi işitilir birden)
Müezzin (ilk tekbîri) ukuyunca
tabut havada öylece durur.
Bir milim gitmez.
Cemaat şaşkına döner.
Bu hâl, (Ezan) bitene kadar
devam eder.
Bitince, yürür tekrar.
Nihâyet kabre varırlar.
Defnini yaparlar.
Cemaatte, hâl ehli bir zat vardır.
Kalb gözü açıktır.
Gönlünü çevirir mevtânın kabrine.
Vâkıf olur kabir ahvâline.
Görür ki,
Münker-Nekîr melekleri,
hiddetle gelir, şiddetle
suale çekerler:
Rabbin kim? Dînin nedir?
O anda,
Hak katından bir hitab erişir:
Ey melekler! Bu kulumu incitmeyin.
Onu hiddetle sorguya çekmeyin!
O, benim ismimi nasıl aziz
tuttuysa, siz de onu
aziz tutun!
alıntıdır