Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ezân-ı Muhammedî ve Ezana Saygı (1 Kullanıcı)

dervisveysel

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
361
Tepki puanı
0
Puanları
0
Minarelerin sesi, asırlardır milletimizin sesi olagelmiştir. Biz, o seslerin çağlayanlar gibi üzerimize döküldüğü bir dünyada doğup büyüdük. O altın seslerle güne başladık, onlarla gün boyu yaşadık, onlarla oturup kalktık ve hâlâ onlarla oturup kalkıyoruz. Aslında o sesler, günde beş defa bize, kim olduğumuzu ve nasıl bir konumda bulunduğumuzu hatırlatır; biz de onlarla derlenir-toparlanır ve varoluş gayemize, gerçek insanî ufka yöneliriz.”


Ezan, lügatte “bilmek ve bir şeyi bildirmek, ilan etmek, duyurmak”1 demektir. Tövbe sûresinde: “Haccın en büyük günü, Allah ve Resûlü’nden insanlara şunu ilan edin ki; Allah da, Resûlü de müşriklerden beridir…” ayetinde “ezan” kelimesi bu manâda kullanılmıştır.2 Şer’î manâda ise ezan, farz namazlarının vaktini bildiren, nasla belirlenmiş belli lafızlardan müteşekkil bir semavî ilandır.3

Mana ve muhtevası yönüyle ezan, hem tevhid, hem İslâm hem de namaz için bir çağrıdır. Yani ezan vasıtasıyla insanlar bir taraftan namaza çağrılırken; diğer taraftan İslâm’ın temel ilkelerini oluşturan esaslar da duyurulur. Allah’ın varlığı-birliği, ondan başka ilah olmadığı, Hz. Muhammedin O’nun elçisi olduğu ve asıl kurtuluşun Allah’a kullukta; hususiyle en cami kulluk namazda aranması gerektiği açıklanır. Diğer bir tabirle ezanda çok öz ifadelerle İslâm’ın itikat ve amele ait temel esasları özetlenmiştir. Bu yönüyle ezan, İslâm’ın temelidir. Mehmet Akif de, bu noktadan hareketle; “Bu ezanlar ki şehadetleri, dinin temeli / Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli,” demiştir.

Yer kürenin güneş karşısındaki konumu ve kendi çevresinde dönüşü ile namaz vakitlerinin oluştuğu göz önünde bulundurulursa, müslümanların yaşadığı her ülkede günde beş defa okunanan ezanların, kesintisiz devam ettiği, ilahî mesajın günün her anında bütün bir aleme yayıldığı görülür ve duyulur. Yahya Kemal, “Ezan-ı Muhammedî” şiirinde cihan-ı Muhammedî’nin ona dar geldiğini, yüz binlerce minâreden yükselen ezan seslerinin, gökyüzünü de nura gark ettiğini belirtir:

Emr-i bülendsin ey ezân-ı Muhammedî,
Kâfî değil sadâna cihân-ı Muhammedî.

Gök nûra gark olur nice yüzbin minareden,
Şehbal açınca rûh-i revân-ı Muhammedî

Sultan Selîm-i Evvel’i râmetmeyib ecel
Fethetmeliydi âlemi şân-ı Muhammedî...

Ervâh cümleten görür Allâhü Ekber’i
Akseyleyince Arş’a lisân-ı Muhammedî.

Üsküp’te kabr-i mâdere olsun bu nev-gazel,
Bir tuhfe-i bedî’ü beyân-ı Muhammedî...

Bu ilahî sadâ “bir yandan kulaklarımıza çarpıp bizi semâvîliğe çağırdığı aynı anda, diğer yandan da göklerin derinliklerine doğru yankılanarak ‘Sözlerin en temiz ve en güzel olanı O’na yükselir.’ (Fatır, 10) fehvasınca semâ kapılarını aşar ve gider tâ ötelere, ötelerin de ötesine ulaşırlar. Bu seslerin büyüsüyle hemen herkes, olduğundan ve bulunduğundan daha farklı yeni bir duruşa geçer; yeni bir duyuş, yeni bir sezişle öteleri daha anlamlı bir temaşaya koyulur. Öyle ki, bu seslerin ulaştığı hemen her yer âdeta ruhânîlerin metâfı hâline gelir. Arz’a, ruhânîlerle beraber itminan ve sekîne iner, bu esnada habis ruhlarsa kuyruklarını kısar ve saklanacak yer ararlar. Arz u semâda bir velvele olur; kimileri ona koşar, kimileri de ondan kaçar. Yarasalar rahatsız olur, güvercinler ona dem tutmaya durur. Gönüller pür heyecan şahlanır, nefislerse yeisle yutkunur. Herhalde semâ sakinleri de yerdekilere gıpta etmeye dururlar.”4 İşte Yüce Resûl, şeytanların ezan okunurken gösterdikleri bu tepkiyi şöyle ifade etmektedir: “Namaz için ezan okunduğu zaman, sesli sesli yellenerek, şeytan ezanı duyamayacağı yere kadar uzaklaşır. Ezan bitince ise, tekrar geri gelir şeytan. Kamet getirmeye başlanınca yine kaçar. Kamet bitince tekrar geri dönüp, namazda kişi ile kalbinin arasına girip, vesvese atar. Şunu hatırla, bunu düşün vb. gibi aklında daha önce hiç olmayan şeylerle vesveseye vermeye başlar. Öyle ki buna kapılan kişi kaç rekat kıldığını bilmeyecek hale gelir.”5

Bir şairimizin de dediği gibi:

Ezanlar! Kovun tüm şeytanları ülkemizden!
Silinsin yadı beynamazlığın töremizden!..

Ezanla ilgili bu genel girişten sonra, asıl ezanın başlangıcı ve ezanla ilgili bilmemiz gerekli olan diğer konulara geçebiliriz. Ezan nasıl başlamıştır? Ezana nasıl saygılı olunmalı ve ezan nasıl dinlenilmelidir? Ezan anında ve ezandan sonra neler yapılmalıdır?

Davet için usul arayışları
Namaz vaktinin girdiğini bildirmek üzere ezan okuma, usul olarak belirlenmeden önce, Müslümanlar, Mescid-i Nebevî’de bir araya toplanıp namaz vaktini beklerlerdi. Bazen de geldiklerinde namaz kılınmış olurdu. Bu bir şekle ve disipline bağlanmalıydı. Peygamberimiz bir gün, ashabını toplayarak Müslümanları namaza çağırmak için ne yapmak gerektiğini onlarla istişare etti. Bazıları şöyle dedi; “Namaz vakti gelince bir bayrak dikelim! Onu görenler birbirlerine haber versinler.”6 Fakat Allah Resûlü bunu beğenmedi. Bir başkası boru öttürülmesini veya çan çalınmasını teklif etti. Peygamber Efendimiz bu tekliflerin de hiç birini kabul etmedi. Ashab-ı Kirâm, bir ara çan çalmayı uygun gördüler. Hatta Hz. Ömer, çan için gerekli olan iki ağaç parçasını satın almayı da üzerine almıştı. Fakat bu yöntem de uygulanmadı. Bunun üzerine yüksekçe bir yerde ateş yakalım denilince; Kainatın Efendisi bu tavsiyeyi, uygulamanın Mecûsîlere ait olduğunu söyleyerek kabul etmedi. Zira İslâm toplumu, Mecûsîlere veya bir başka topluluğa ne iç yapısı ne de dışıyla hiçbir şekilde benzeyemezdi. “Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır”7 buyuran Allah Resûlü (s.a.s.)’in bu teklifleri kabul etmesi düşünülemezdi.

Arayışlar devam ediyordu. Herkes bir arayış ve bekleyiş içindeydi. Aradıklarını bulamıyorlardı. Fakat araştırmaya devam ediyorlardı.8 Her arayışın güçlü bir fiilî duâ olduğunu biliyorlardı. Henüz bekledikleri de Resûlüllah’a bildirilmemişti. Davet için getirdikleri teklifler de, taklitten öteye gitmiyordu. Halbuki taklit, taklit edilen şeyi hatırlatır. Taklit edilen şeyin aslına ait ritüelleri, manâyı veya manâsızlıkları akla getirir. Kaldı ki “sapıklıkları üzere devam etmekte olan milletlere dinî nişaneler konusunda muhalefet etmek gerekir.”9 Bundan dolayı teklif edilen yöntemler kabul görmemişti. Aynı zamanda taklitle bir yere varılamazdı. Taklit, hakikate giden yol olamazdı. Dolayısıyla Müslümanları namaza çağırmak için öyle bir yol bulunmalıydı ki, güzelliği, etkileyiciliği ve evrenselliği ile insanlığı kuşatsın. İnanan çok şey anlar ve imanla dolarken, inanmayan hiç olmazsa bir şey anlasın. Gözleri, gönülleri hakka bağlasın. Allah’a kulluk haricinde, her şeyden zihinleri arındırsın. Kalpleri ibadete hazırlasın. İnsanı vicdanının derinlikleriyle yakalayıp mescide bağlasın. İnsan, dinlerken ağlasın..Ağlarken içi şuur bağlasın. Yüce divana kulluğa durduğunda, içinde, huşû ve huzur çağlasın. Yoksa insanlar, çan ve boru öttürme vs. gibi teklif edilen şekillerin herhangi birisiyle de namaza çağrılabilirdi.

İşte “İlahî hikmet, ezanın sadece bir duyuru aracı olarak kalmamasını; aksine dinî şeâirden biri olmasını, okunduğunda gaflet halinde olanlara dini hatırlatıcı bir özellik içermesini, bir topluluğun onu kabul etmesi halinde Allah’ın dinine boyun eğdikleri manâsına gelici bir mahiyet arz etmesini gerektirmiştir. Bu sebeplerden dolayı ezanın, Allah’ın zikri, kelime-i şehadet ve namaza çağrı ifadelerini içermesi vacip olmuştur. Böylece ezana, kendisiyle ne kastedildiği herkesçe anlaşılan bir muhteva kazandırılmıştır.” 10

Sonuçta bu arayış ve kavlî-fiilî duâlara, hızlı bir icabette bulunulmuştu. Bu bekleyiş ve arayışlar sırasında ezan, sadık bir rüya ile Abdullah b. Zeyd’e öğretilmişti.11 Aynı zamanda İslâm alimleri, Maide sûresinin 58. ayetinin de, ezanın sırf rüya ile değil, Kur’ân’ın nassı ile de sabit olduğunu gösterdiğini belirtmişlerdir.12 Bu ayette “O kafirleri de dost edinmeyiniz ki namaza çağırdığınız zaman o ezan veya namazı eğlence ve oyun yerine tutar, alay ederler.” buyrulmaktadır. Bu ayet ezanın dayanağıdır. Ayrıca ezanla alay edip hafife almanın küfür olduğuna delalet eder.13 Abdullah b. Zeyd’in gördüğü rüyayı Hz. Ömer (r.a) da görmüştü. Bu iki sahabenin ezanla ilgili rüyaları, onlara ilahî bir ihsan ve ikramdı. Bu bir tevafuktu. Allah Resûlü’nün: “Bu rüya haktır, inşaallah” demesi de bu ikramın bir teyididir. Burada insanın aklına “ezanın bu şekilde teşriinin hikmeti nedir?” diye bir soru gelebilir. Buna şu şekilde cevap verebiliriz. Bizim bildiğimiz bilmediğimiz pek çok hikmet vardır. Bir hikmeti de şu olabilir: Ezan, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in şahsını da yücelttiği için, hikmet-i ilahi onun, başka bir müminin diliyle meşru olmasını dilemiştir. Böyle bir takdirden dolayı ne ilahî hikmeti, ne de O’nun mutlak iradesini asla sorgulayamayız. Allah, hak ve hakikati kullarına nasıl duyuracağını, nasıl öğreteceğini, en iyi bilendir. “...Şüphesiz ki Allah ne dilerse yapar.” (Hac, 18)
 

dervisveysel

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
361
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Ezân-ı Muhammedî ve Ezana Saygı

feryalll yazdı:
ezana saygı göstermeliyiz.mesela yatarken kalkmalıyız kendimize çeki düzen vermeliyiz.sabah okunurken bide haberimiz olduğu halde yataktan kalkmıyoruz.B) bunlar çok önemli hatırlattığınız için teşekkürler veysel kardeşim.selametle


doğru kardeşim yalnız bir husus daha var en önemli saygı ezan'a icabet etmekle olur bu kutlu davete ALLAH (c.c.) en iyi şekilde uymayı nasip etsin..amin
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: Ezân-ı Muhammedî ve Ezana Saygı

Ezân-ı Muhammedî okunurken, müezzinin dedikleri aynen tekrarlanmalıdır. Tabi ki bu tekrar kuru bir tekrar olmamalı. Kalpteki derin imandan kaynaklanan, daima şuurdan beslenen, bir iman tazeleme ameliyesi şeklinde olmalıdır. Allah Resûlü (s.a.s.) emir buyurdukları gibi: “İmanınızı ‘Lâilâhe illâllah’ ile, yani ‘Allah tan başka ilah yoktur’ kelime-i tevhidiyle yenileyin.”35 İnsan her an yenilenmeye muhtaç. İnsan nisyanla ma’lul, her an hatırlamaya muhtaç. O’nun yüce adını, sözüne sertaç etmeye muhtaç. Zikrini kalbine mi’rac etmeye muhtaç. Kitabını kendine minhaç etmeye muhtaç. O’nu anmaya her an aç. Bu açlığı duyabilmek, biz kullara mi’rac.

İşte ezan lafızlarının tekrarı, böyle rûhânî bir coşku ve neşve içinde yapılmalıdır. Bu, ezana ve ezandaki hakikate, hem sevgi, hem de saygının gerçek bir ifadesidir. Ezan cümlelerinin neşveyle tekrarı, imanımıza iman katmak, içimizdeki imanî hakikatlerin gelişmesine güzel bir zemin hazırlamaktır. Ezandan sonra ise okunması sünnet olan duâ şöyledir: “Allah’tan başka ilah olmadığına, ortağı bulunmadığına ve Muhammedin (s.a.s.) onun kulu ve Resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah’tan Rab, Muhammed (s.a.s.) den Resûl, İslâm’dan din olarak razı oldum.36 Ey bu eksiksiz tam davetin ve kılınan namazın sahibi Allah’ım! Muhammed’e‚ Vesîle’yi ve fazîleti ver. O’nu, vaad ettiğin makâm-ı Mahmûd’u ver.”

Kim ezandan sonra böyle duâ ederse, ona Kıyâmet günü mutlaka şefaatim helal olur.”
 

gurbetten

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2006
Mesajlar
1,474
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
Konum
ALMANYA/MANISA
RE: Ezân-ı Muhammedî ve Ezana Saygı

Allah'ın anıldığı meclislere katıl

Ey oğul!

Katılacağın meclisleri kendin ara bul. Allah'ın anıldığı meclisleri bulunca hemen oturuver. Çünkü âlim isen ilmin artar, cahil isen yeni bir şeyi öğrenmiş olursun. Oraya inen rahmetten sen de payını alırsın. Allah'ın anılmadığı meclislere hiç katılma. Çünkü âlim de olsan, cahil de olsan zarar görürsün. Ayrıca oraya inecek olan İlâhî gazaptan sen de nasibini alırsın.

LOKMAN IN OGLUNA ÖGÜTLERI

ZERDA ABLAM YAZDI ELLERINE SAGLIK PAYLA$MAK ISTEDIM
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt