Bu kısa cümle, Furkan suresinin 28. ayetinin mealidir.
Dünya hayatında seçtiği yanlış arkadaşlar, kurduğu isabetsiz dostluklar yüzünden öteki dünyada azapla, hüsranla karşılaşacak olanların pişmanlıklarını, yakınıp–dövünmelerini ifade eden bir cümle, bir Kur’an ayeti…
İnsan yaşadığı kötü hayatın, içinde debelendiği bataklığın, kıyılarında yüzdüğü günah deryalarının, kul hakkı yiyerek, yetim–yoksul hakkı yiyerek, çıkarı için, üç kuruşluk menfaat için zalimlerin yanında yer alıp, bir ömür zulmü alkışlayarak doldurduğu simsiyah bir amel defteri ile ölümle buluştuktan sonra “keşke”ler bir fayda sağlamayacak. Henüz hayatta iken, tevbeye, istiğfara mühlet varken, yolu düzeltmeye, dosdoğru yola girmeye fırsat varken; “keşke, falancayı dost edinmeseydim” deyip, zararın bir yerinden dönmek lazım.
Bütün bu uğraşılarımız da elbette bunun içindir. Ama hayatta olduğu halde, sağırlıkta ısrar eden, körlükte ısrar eden, Kur’an ifadesiyle; “ben babalarımın izini takip ederim” deyip yaşadığı hayatı Kur’an ve sünnet ölçüsüne vurmayanlar için de fazla yapacak bir şeyimiz yok.
Herkesin düşünmesi lazım, falanca ile arkadaşlığım beni kimlerin arkadaşlığına götürüyor? Onun vesilesi ile tanıştığım yeni yeni insanlar hangi yolun yolcuları, kul hakkı, yetim hakkı, mazlum hakkı konusundaki fikirleri nelerdir? Falancanın vesilesi ile tanıştığım dünya nasıl bir dünya, o dünyanın mensupları mesela, benim milletim, benim devletim, benim dinim, Kur’an’ım, benim iman ettiğim bütün peygamberlerin ve hassaten alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa hakkında ne düşünüyorlar?
Falancanın dostluğu benim Allah ve Resulullah muhabbetimi artırıyor mu? Vatan, bayrak, bağımsızlık aşkımı ziyadeleştiriyor mu? Yaşadığım, ecdadımdan miras aldığım Anadolu coğrafyasının dağını, yaylasını, ovasını kendi evimin bahçesi gibi koruyup kıskanmamı öğütlüyor mu? Yoksa falancanın dostluğu; bu mübarek vatan topraklarımızı can düşmanlarımızla, ırz düşmanlarımızla paylaşmaya beni iknaya mı çabalıyor?
Yarın, o büyük hesap gününde, cehennemin korkunç, yürekleri ağızlara getiren kükreyişi ile karşılaştıktan sonra; “keşke, falancayı dost edinmeseydim” deyip, dünyada iken can–ciğer dost olduklarınızla kavgaya tutuşmanız elbette ki azabınızdan hiçbir şey eksiltmeyecektir.
“O gün zalim, ellerini ısırarak diyecek ki: “Ne olurdu, Resulle birlikte bir yol tutsaydım. Ah, ne olurdu, falancayı dost edinmeseydim. Zikir/Kur’an bana geldikten sonra, o saptırdı beni ondan. Şeytan, insan için bir rezil edicidir.” (Furkan: 27–29).
“Kim Rahman’ın Zikri’ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.
Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hâlâ hidayet üzere olduklarını sanırlar.
Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” der
Onlara, “(Bu temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız” denir” (Zuhruf: 36–39) Defalarca altı çizilmesi gereken bir uyarı var burada:
“Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa hala hidayet üzere olduklarını sanırlar”.Asıl tehlike işte burada.
Kişiler, gruplar, şeytanların izine düşmüş onları santim santim takip ettikleri halde, doğru gittiklerini zannediyorlar. Bu tanıma giren kitleler ne yazık ki uyarılardan istifade edemiyorlar, çünkü; “biz doğru yoldayız “ diyorlar.
Yarın; ”keşke, falancayı dost edinmeseydim” dememek için, bugünden dost seçimini isabetli yapalım ve ne olur kitabımızı satır satır, cümle cümle okuyup anlamaya çalışalım.
Dünya hayatında seçtiği yanlış arkadaşlar, kurduğu isabetsiz dostluklar yüzünden öteki dünyada azapla, hüsranla karşılaşacak olanların pişmanlıklarını, yakınıp–dövünmelerini ifade eden bir cümle, bir Kur’an ayeti…
İnsan yaşadığı kötü hayatın, içinde debelendiği bataklığın, kıyılarında yüzdüğü günah deryalarının, kul hakkı yiyerek, yetim–yoksul hakkı yiyerek, çıkarı için, üç kuruşluk menfaat için zalimlerin yanında yer alıp, bir ömür zulmü alkışlayarak doldurduğu simsiyah bir amel defteri ile ölümle buluştuktan sonra “keşke”ler bir fayda sağlamayacak. Henüz hayatta iken, tevbeye, istiğfara mühlet varken, yolu düzeltmeye, dosdoğru yola girmeye fırsat varken; “keşke, falancayı dost edinmeseydim” deyip, zararın bir yerinden dönmek lazım.
Bütün bu uğraşılarımız da elbette bunun içindir. Ama hayatta olduğu halde, sağırlıkta ısrar eden, körlükte ısrar eden, Kur’an ifadesiyle; “ben babalarımın izini takip ederim” deyip yaşadığı hayatı Kur’an ve sünnet ölçüsüne vurmayanlar için de fazla yapacak bir şeyimiz yok.
Herkesin düşünmesi lazım, falanca ile arkadaşlığım beni kimlerin arkadaşlığına götürüyor? Onun vesilesi ile tanıştığım yeni yeni insanlar hangi yolun yolcuları, kul hakkı, yetim hakkı, mazlum hakkı konusundaki fikirleri nelerdir? Falancanın vesilesi ile tanıştığım dünya nasıl bir dünya, o dünyanın mensupları mesela, benim milletim, benim devletim, benim dinim, Kur’an’ım, benim iman ettiğim bütün peygamberlerin ve hassaten alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa hakkında ne düşünüyorlar?
Falancanın dostluğu benim Allah ve Resulullah muhabbetimi artırıyor mu? Vatan, bayrak, bağımsızlık aşkımı ziyadeleştiriyor mu? Yaşadığım, ecdadımdan miras aldığım Anadolu coğrafyasının dağını, yaylasını, ovasını kendi evimin bahçesi gibi koruyup kıskanmamı öğütlüyor mu? Yoksa falancanın dostluğu; bu mübarek vatan topraklarımızı can düşmanlarımızla, ırz düşmanlarımızla paylaşmaya beni iknaya mı çabalıyor?
Yarın, o büyük hesap gününde, cehennemin korkunç, yürekleri ağızlara getiren kükreyişi ile karşılaştıktan sonra; “keşke, falancayı dost edinmeseydim” deyip, dünyada iken can–ciğer dost olduklarınızla kavgaya tutuşmanız elbette ki azabınızdan hiçbir şey eksiltmeyecektir.
“O gün zalim, ellerini ısırarak diyecek ki: “Ne olurdu, Resulle birlikte bir yol tutsaydım. Ah, ne olurdu, falancayı dost edinmeseydim. Zikir/Kur’an bana geldikten sonra, o saptırdı beni ondan. Şeytan, insan için bir rezil edicidir.” (Furkan: 27–29).
“Kim Rahman’ın Zikri’ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.
Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hâlâ hidayet üzere olduklarını sanırlar.
Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” der
Onlara, “(Bu temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız” denir” (Zuhruf: 36–39) Defalarca altı çizilmesi gereken bir uyarı var burada:
“Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa hala hidayet üzere olduklarını sanırlar”.Asıl tehlike işte burada.
Kişiler, gruplar, şeytanların izine düşmüş onları santim santim takip ettikleri halde, doğru gittiklerini zannediyorlar. Bu tanıma giren kitleler ne yazık ki uyarılardan istifade edemiyorlar, çünkü; “biz doğru yoldayız “ diyorlar.
Yarın; ”keşke, falancayı dost edinmeseydim” dememek için, bugünden dost seçimini isabetli yapalım ve ne olur kitabımızı satır satır, cümle cümle okuyup anlamaya çalışalım.