AHSEN-I FIGAN
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 22 Nis 2007
- Mesajlar
- 1,021
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
BUNU BİL EY NEFSİM.!!!
Her şey bitmiş gibi nazlanıyorsun ey nefis! Sanki cennetten müjde geldi.
Cehennemden hâlâs oldun, bu ne hâl?
Hiçbir şey bitmiş değil. Ölüm vakti gelinceye kadar ibadet ve taat gerek
insana.
Hiçbir şey bitmiş değil ey nefis!
Kum saati, son tanesini bırakmadı diğer kutba.
Bomboş kalmadı daha gözlerin. Çukuruna kaçmış gözlerin bir noktaya dikilmiş halde fersiz
kalmadı.
Belki daha vakit var.
Hiçbir şey bitmiş değil.
Ne günahların için af fermanı yazıldı, ne cennetten bir muştu üveyki kondu
pencerene, ne de gaybten bir ses duydun 'Kurduldun! ' diye. Duysan bile
nereden biliyorsun bunların şeytanın hileleri olmadığını.
Öyleyse ne diye kibir dağlarında dolaşırsın? Niçin inmiyorsun kulluk
düzlüğüne, kalb diyarına. Başını niçin secdeye koyup inlemezsin, 'Yâ Rabbi
günahlarımı affet! ' diye.
Hiçbir şey bitmiş değil.
Çilen tamamlanmadı. Sıkıntıların son bulmadı. Gevşeme…
Metafizik gerilimini sağlam tut ve onu dâima muhafaza et.
Ama senin bundan nasibin pek azdır. Zîrâ sen haddi aşmayı, ihlâs ve
samimiyetle ibadete tercih edersin. Ve başını alıp nice yâd ellere gidersin.
Bunun için bir ömür boyu kayıptasın, hedersin ve baştan aşağı kedersin....
Hiçbir şey bitmiş değil.
Bitti zannediyorsan, sen bittin. Gözyaşların bitti. İniltin tükendi.
Gafletin hüşyâr gözlerini yendi. Kapandı basiretin. Gülerken sûretin,
kömürleşti sîretin...
Hiçbir şey bitmiş değil.
Daha çok inilti ve efgânın var önünde. Hem nice inilti örgülü, dokulu
mahzenlerin. Ve o dehlizler içinde akan nice kuruntu ve gözyaşı sellerin....
Düşme!
Sürçme!
Dikkat et!
Ve her şey bitti deme.
Sakın ipi göğüslediğini söyleme. O bir vehim. Kopan parçaları lehim bile
etmedin. Bunlar basit lehim işi değil. Kaynak işi. Hem de sağlam bir
kaynak...
Sen kaynağı unuttun. Yanlış yolu tuttun, bir yudum suya hasretken.
Dudakların mânâdan kupkuru. Daha da kuruması için şehveti seçtin, malı,
menalı, şöhret-i kâzibeyi seçtin. Ve serap dolu şişeleri veya seraptan
şişeleri ağzına diktin ve solduran korları, ateşleri, alevleri içtin…
Halbuki yolunda nice engeller var daha. Ama bir tek vaha yok.
Araman gerekirken o vahayı; sen bitmeyi seçtin. Ve baş aşağı gittin bir ömür
boyu.
Aşk kanatlarını çıkardın veya yoldun iki omuz başlarından.. bir Tuba ağacını
kökler gibi cennet bayırlarından. Sonra onu bir kenara attın.
Sonra yeis kanatlarını, kin ve öfke şahballarını taktın. Yani kendini
şeytana sattın. Ardından kendini yedin bitirdin. İçindeki bütün iyilik ve
güzellik duygularını ısırdın, kopardın, çiğnedin ve benliğinden yaban otları
gibi dışarı attın. Sonra tükürdün bir de....
Halbuki ümidin Bir'de, Tek'te, Yâr'da, Dost ve Enîs'teydi.
Lâkin özün, kalbin; sisteydi, pustaydı, kaostaydı o an....
Sen ışığı bırakıp karanlığı seçtin böylece. Karanlık ve zifir içtin.... Yani
hevâ ve heves ektin öz tarlana. Evvelki hâlince yakîn toplaman gerekirken
yaktın kendini, kin biçtin, öfke biçtin.
Hiçbir şey bitmiş değil ey nefis!
Sana ulaşsın bu sesim, kısık nefesim.
Sakın aldanma!
Başını secdeden kaldırma. İnle bir ömür boyu. Kopkoyu semavî bir renk,
Hakk'ın boyasıyla boyan. Seni solduramasın ne vehim, ne şüphe, ne zaman, ne
mekân...
Ezanla uyan mahşer günü.
Sana rehberlik etsin Hz. Muhammed Mustafa (sas) . Seni alsın, tutsun
elinden, geçirsin haşr, mahşer ve mîzan ilinden. Cennetü'l-Firdevs'e
erdirsin. Orada âb-ı hayat, kevser içirsin, mest ü hayran kendinden
geçirsin.
Böylece dünya sancısı, ardından kabir, haşir, mahşer, sırat sancısı, korkusu
dinsin.
O zaman belki bir parça 'oh' diyebilirsin. Her acı bitti, her elem yok oldu,
ızdırablar son buldu, diyebilirsin.
Ama şimdi,
hiçbir şey bitmiş değil.
Bunu bil!!!!
Her şey bitmiş gibi nazlanıyorsun ey nefis! Sanki cennetten müjde geldi.
Cehennemden hâlâs oldun, bu ne hâl?
Hiçbir şey bitmiş değil. Ölüm vakti gelinceye kadar ibadet ve taat gerek
insana.
Hiçbir şey bitmiş değil ey nefis!
Kum saati, son tanesini bırakmadı diğer kutba.
Bomboş kalmadı daha gözlerin. Çukuruna kaçmış gözlerin bir noktaya dikilmiş halde fersiz
kalmadı.
Belki daha vakit var.
Hiçbir şey bitmiş değil.
Ne günahların için af fermanı yazıldı, ne cennetten bir muştu üveyki kondu
pencerene, ne de gaybten bir ses duydun 'Kurduldun! ' diye. Duysan bile
nereden biliyorsun bunların şeytanın hileleri olmadığını.
Öyleyse ne diye kibir dağlarında dolaşırsın? Niçin inmiyorsun kulluk
düzlüğüne, kalb diyarına. Başını niçin secdeye koyup inlemezsin, 'Yâ Rabbi
günahlarımı affet! ' diye.
Hiçbir şey bitmiş değil.
Çilen tamamlanmadı. Sıkıntıların son bulmadı. Gevşeme…
Metafizik gerilimini sağlam tut ve onu dâima muhafaza et.
Ama senin bundan nasibin pek azdır. Zîrâ sen haddi aşmayı, ihlâs ve
samimiyetle ibadete tercih edersin. Ve başını alıp nice yâd ellere gidersin.
Bunun için bir ömür boyu kayıptasın, hedersin ve baştan aşağı kedersin....
Hiçbir şey bitmiş değil.
Bitti zannediyorsan, sen bittin. Gözyaşların bitti. İniltin tükendi.
Gafletin hüşyâr gözlerini yendi. Kapandı basiretin. Gülerken sûretin,
kömürleşti sîretin...
Hiçbir şey bitmiş değil.
Daha çok inilti ve efgânın var önünde. Hem nice inilti örgülü, dokulu
mahzenlerin. Ve o dehlizler içinde akan nice kuruntu ve gözyaşı sellerin....
Düşme!
Sürçme!
Dikkat et!
Ve her şey bitti deme.
Sakın ipi göğüslediğini söyleme. O bir vehim. Kopan parçaları lehim bile
etmedin. Bunlar basit lehim işi değil. Kaynak işi. Hem de sağlam bir
kaynak...
Sen kaynağı unuttun. Yanlış yolu tuttun, bir yudum suya hasretken.
Dudakların mânâdan kupkuru. Daha da kuruması için şehveti seçtin, malı,
menalı, şöhret-i kâzibeyi seçtin. Ve serap dolu şişeleri veya seraptan
şişeleri ağzına diktin ve solduran korları, ateşleri, alevleri içtin…
Halbuki yolunda nice engeller var daha. Ama bir tek vaha yok.
Araman gerekirken o vahayı; sen bitmeyi seçtin. Ve baş aşağı gittin bir ömür
boyu.
Aşk kanatlarını çıkardın veya yoldun iki omuz başlarından.. bir Tuba ağacını
kökler gibi cennet bayırlarından. Sonra onu bir kenara attın.
Sonra yeis kanatlarını, kin ve öfke şahballarını taktın. Yani kendini
şeytana sattın. Ardından kendini yedin bitirdin. İçindeki bütün iyilik ve
güzellik duygularını ısırdın, kopardın, çiğnedin ve benliğinden yaban otları
gibi dışarı attın. Sonra tükürdün bir de....
Halbuki ümidin Bir'de, Tek'te, Yâr'da, Dost ve Enîs'teydi.
Lâkin özün, kalbin; sisteydi, pustaydı, kaostaydı o an....
Sen ışığı bırakıp karanlığı seçtin böylece. Karanlık ve zifir içtin.... Yani
hevâ ve heves ektin öz tarlana. Evvelki hâlince yakîn toplaman gerekirken
yaktın kendini, kin biçtin, öfke biçtin.
Hiçbir şey bitmiş değil ey nefis!
Sana ulaşsın bu sesim, kısık nefesim.
Sakın aldanma!
Başını secdeden kaldırma. İnle bir ömür boyu. Kopkoyu semavî bir renk,
Hakk'ın boyasıyla boyan. Seni solduramasın ne vehim, ne şüphe, ne zaman, ne
mekân...
Ezanla uyan mahşer günü.
Sana rehberlik etsin Hz. Muhammed Mustafa (sas) . Seni alsın, tutsun
elinden, geçirsin haşr, mahşer ve mîzan ilinden. Cennetü'l-Firdevs'e
erdirsin. Orada âb-ı hayat, kevser içirsin, mest ü hayran kendinden
geçirsin.
Böylece dünya sancısı, ardından kabir, haşir, mahşer, sırat sancısı, korkusu
dinsin.
O zaman belki bir parça 'oh' diyebilirsin. Her acı bitti, her elem yok oldu,
ızdırablar son buldu, diyebilirsin.
Ama şimdi,
hiçbir şey bitmiş değil.
Bunu bil!!!!