Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,591
- Tepki puanı
- 957
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
“Evvelim Sen idin Rabbim, âhirim de Sen ol!..”
“De ki:
Ehad’dir.” (el-İhlâs, 1)
Ehad’dir. Ehadiyetle tecellî eder de her insanı kendine has yaratır. Ehad’dir, herkese birebir muhatap olur. “Allâh’a giden yollar, nefesler sayısıncadır.” sırrınca her kuluna, sanki “bir tek onun Rabbi” imiş gibi davranır.
“
Samed’dir.” (el-İhlâs, 2)
Her şey O’na muhtaçtır, O ise hiç kimseye ihtiyaç duymaz. Ve ben Sana muhtacım! Doğduğum, ayıldığım günden beri… Ey, her ihtiyaç listesinin başına adını yazdığım biricik ihtiyacım! Rûhum nasıl da çekilmek istiyor Sana doğru… Bıraksam ansızın patlayan bir şükûfe gibi açılacak Sen’in âlemine… Ayaklarım külçe gibi nefisle bağlı olmasa böyle… Sen’de yok olsam, Sana ersem, Sana varsam her şeyim tamam olacak. Sen (benim) olmadığın da hiçbir şeyim yok, her şeyim eksik.
“Açlık kapısını çalın.” buyurmuş Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-... “Aç bulunmaya dikkat edin!” demekmiş bu. Ne duyarsam, ne öğrenirsem, rûhuma hangi gıdayı sunarsam sunayım “hel min mezîd” (Daha yok mu?) desin, tatmin olmasın, azıcık bir mâneviyâtla… Yâ Samed!..
“Doğmamıştır, doğurmamıştır, hiçbir şey O’na denk değildir.” (el-İhlâs, 3-4)
Ey kendisi doğmamış ve kimseyi doğurmamış olan, ama insanda ikisiyle de tecellî eden Allâh’ım!.. Bizden sâdır olanlar ve sâdır oluşumuz, salâh üzerine olsun. Maddî ve mânevî eserlerimiz Sen’den “eser” (iz) olsun.
“Siz nerede olursanız olun O sizinle beraberdir.” (el-Hadîd, 4)
Rabbim, beni maiyyet (beraberlik) sırrına erdir.
Hüzne boğan yalnızlık hissinden (“Âşıkın hâl-i dil-i zârını
bilir.”);
Günaha meyletmeye sebep yalnızlıktan (“Hem-râhım ol ey mâh”)
Değersizlik ve dolayısıyla sorumsuzluk veren ıssızlıktan, yalnızlıktan kurtar beni… (“Şu dünyada çeşit çeşit insan var/Kimi yalnız, kiminin kalbi dünyalar kadar.”)
“O sizinle beraberdir, siz kiminle berabersiniz?” çağrını duyur gönül kulağıma… Nereye uzaklaşırsam, ipin olsun boynumdaki, dönüp geleyim sana…
Ey, açlığın nûru!.. Ey, az bir çabaya çokça verim lutfeden Kerîm!
Ey, tanıyamayacağım kadar farklı ve özel diyerek şeytanın beni kendisinden uzak tuttuğu yakînim; tanımamak sevmeye mâni mi?
Sevdikçe tanıyor insan, belki... Sevdikçe fark ediyor özelliğini, farklılığını... Sevmeyince ilgi duymuyor. İlgilenmeyince tanımıyor. Bir meselesi olmuyor. Sevmeye ric’at! Sevmeye ric’at!
“Ve Biz, O’na şah damarından daha yakınız.” (Kâf,16)
Hazret-i Ali’ye birisi:
“-Hadi yoksa?” diye soruyor, “hadi yoksa âhiret, ölümden sonra hayat?”
Hazret-i Ali:
“-Gam değil,” buyuruyor, “zira ben zarara uğramış olmam iyi yaşamakla... Ama ya varsa? O zaman senin hâlin ne olur?”
Allâh’a ait bir hayatın güveninden gelen esneklik, tebessüm... Şahdamarından daha yakın bir hayatın işareti... Elimi şahdamarıma koyup dinliyorum, derinlerden gelen çığlığını rûhumun:
“Evvelim Sen idin, âhirim Sen ol!..”
alıntı
“De ki:
“
Her şey O’na muhtaçtır, O ise hiç kimseye ihtiyaç duymaz. Ve ben Sana muhtacım! Doğduğum, ayıldığım günden beri… Ey, her ihtiyaç listesinin başına adını yazdığım biricik ihtiyacım! Rûhum nasıl da çekilmek istiyor Sana doğru… Bıraksam ansızın patlayan bir şükûfe gibi açılacak Sen’in âlemine… Ayaklarım külçe gibi nefisle bağlı olmasa böyle… Sen’de yok olsam, Sana ersem, Sana varsam her şeyim tamam olacak. Sen (benim) olmadığın da hiçbir şeyim yok, her şeyim eksik.
“Açlık kapısını çalın.” buyurmuş Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-... “Aç bulunmaya dikkat edin!” demekmiş bu. Ne duyarsam, ne öğrenirsem, rûhuma hangi gıdayı sunarsam sunayım “hel min mezîd” (Daha yok mu?) desin, tatmin olmasın, azıcık bir mâneviyâtla… Yâ Samed!..
“Doğmamıştır, doğurmamıştır, hiçbir şey O’na denk değildir.” (el-İhlâs, 3-4)
Ey kendisi doğmamış ve kimseyi doğurmamış olan, ama insanda ikisiyle de tecellî eden Allâh’ım!.. Bizden sâdır olanlar ve sâdır oluşumuz, salâh üzerine olsun. Maddî ve mânevî eserlerimiz Sen’den “eser” (iz) olsun.
“Siz nerede olursanız olun O sizinle beraberdir.” (el-Hadîd, 4)
Rabbim, beni maiyyet (beraberlik) sırrına erdir.
Hüzne boğan yalnızlık hissinden (“Âşıkın hâl-i dil-i zârını
Günaha meyletmeye sebep yalnızlıktan (“Hem-râhım ol ey mâh”)
Değersizlik ve dolayısıyla sorumsuzluk veren ıssızlıktan, yalnızlıktan kurtar beni… (“Şu dünyada çeşit çeşit insan var/Kimi yalnız, kiminin kalbi dünyalar kadar.”)
“O sizinle beraberdir, siz kiminle berabersiniz?” çağrını duyur gönül kulağıma… Nereye uzaklaşırsam, ipin olsun boynumdaki, dönüp geleyim sana…
Ey, açlığın nûru!.. Ey, az bir çabaya çokça verim lutfeden Kerîm!
Ey, tanıyamayacağım kadar farklı ve özel diyerek şeytanın beni kendisinden uzak tuttuğu yakînim; tanımamak sevmeye mâni mi?
Sevdikçe tanıyor insan, belki... Sevdikçe fark ediyor özelliğini, farklılığını... Sevmeyince ilgi duymuyor. İlgilenmeyince tanımıyor. Bir meselesi olmuyor. Sevmeye ric’at! Sevmeye ric’at!
“Ve Biz, O’na şah damarından daha yakınız.” (Kâf,16)
Hazret-i Ali’ye birisi:
“-Hadi yoksa?” diye soruyor, “hadi yoksa âhiret, ölümden sonra hayat?”
Hazret-i Ali:
“-Gam değil,” buyuruyor, “zira ben zarara uğramış olmam iyi yaşamakla... Ama ya varsa? O zaman senin hâlin ne olur?”
Allâh’a ait bir hayatın güveninden gelen esneklik, tebessüm... Şahdamarından daha yakın bir hayatın işareti... Elimi şahdamarıma koyup dinliyorum, derinlerden gelen çığlığını rûhumun:
“Evvelim Sen idin, âhirim Sen ol!..”
alıntı