Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Evvab (1 Kullanıcı)

BULENT TUNALI

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
2,307
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Konum
BURSA-m.k.paşa
Web Sitesi
www.bilsankimya.com
Ni’mel abdu! İnnehu evvebun...
“O ne güzel kuldu! Daima Allah’a yönelirdi.”
Allah Tebareke ve Teâlâ, Kur-an’ı Kerim’de Davut, Süleyman ve Eyyüb (a.s.) kıssalarını birbiri ardınca zikrederek, imtihanlarına gösterdikleri sabrı övmüş ve onları ‘evvab’ olarak nitelemiştir.
Bu kıssalara baktığımız zaman bu dünyanın keder, üzüntü ve meşakkatlerle dolu bir yer olduğunu, Allah’a yakınlaşmanın da adeta, bu meşakkatlere sabırla orantılı olduğunu anlıyoruz. Hani tabiri caizse, her düştüğünde annesinin kucağına koşan çocuğun hali gibi, her üzüntü ve kederde Allah’a yönelmemiz gerektiğine işaret edilmiştir.
Evvab, Müfredat’ta, günahları terk edip, emirleri yerine getirerek Yüce Allah’a dönen, irade ve seçime dayalı dönüş yapan kişi olarak açıklanmıştır. Ayrıca Elmalı’da Mücahit, ‘evvab’ kelimesini “Ey dağlar! Onunla beraber tespih edin” (Sure-i Sebe 34/10) ayetine istinaden, “müsebbih” yani “çok tespih eden” manasında da tefsir ettiğine yer vermiştir.
Fahruddin Er-Razi de Tefsir-i Kebirde: “Evvab, Allah Teâlâ’ya çok dönen tövbekâr” demek olduğuna göre çok tövbe edenin âdeti, çok zikir, tespih ve takdis etmektir. Allah’a çok dönen, rücu eden, her işde Allah’a başvuran yani ‘evvab’ olan herkesin ‘güzel bir kul’ olması gerektiği sabit olmuş olur.” Diyerek, kalbe gayret veren şu rivayeti bizlere anlatmıştır:
“Cenab-ı Hakk’ın Hz. Süleyman (a.s.) hakkındaki, “O ne güzel kuldu!” (Sad, 30) ifadesiyle yine bir keresinde Hz. Eyyûb (a.s.) hakkında aynı ifade nazil olunca, ümmet-i Muhammed’in (ashabın) kalbindeki keder büyüdü ve “Cenab-ı Hakk’ın Hz. Eyyûb a.s hakkındaki bu ayet, onun için büyük bir şerefi ifade eder. Böylesi bir şerefi elde edebilmemiz için, Süleyman a.s un mülkü gibi bir mülk elde etmeye, kalksak buna gücümüz yetmez. Eğer Eyyûb a.s gibi, bir belayı taşımak istesek, buna da gücümüz yetmez. Şu halde böylesi bir şerefi elde etmemiz nasıl mümkün olur acaba?” dediler.
Bunun üzerine Cenab-ı Hakk, “O ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır!” (Hac-78) ayetini indirdi. İşte bu ayet, “Sen güzel bir kul olmazsan da, ben güzel bir Mevla’yım. Dolayısı ile eğer senden lüzumsuz hatalı şeyler sadır olursa, lütuf ve fazl bendendir. Eğer senden bir kusur sadır olursa, rahmet ve kolaylık bendendir.”
Allah’tan gelip, Allah’a doğru yapılan yolculuk da, insan zaruretler ve ihtiyaçlarla çevrilip kuşatılmıştır. Tabiatındaki acz ve çaresizliğin telafisi için başını her kaldırdığında, aslında tecelli eden; “Nereye dönerseniz Allah’ın veçhi oradadır” (Bakara, 115) ayeti kerimesidir.
Hakk’dan gelip yine Hakk’a dönme serüveninde, insanın kendi zannı haricinde bir başınalığı ya da kendi hükümranlığı yoktur. Ne bu dünyaya gelişi ne de bu âlemden gidişi kendi iradesinde değildir. Kaldı ki bu dünya için olan iradesi bile, bir yere kadardır. Böyleyken, yüzünü Allah’a çevirmekten, O’na yönelmekten başka zaten bir çaresi de yoktur. Bu bağlamda Sure-i Rad-15 de: “Göklerde ve yerde bulunanlar da, onların gölgeleri de, sabah akşam ister istemez sadece Allah’a secde ederler” buyrulmuştur.
Yine aynı manada Sure-i Fussilet-11’de: “Hak Teâlâ semaya ve arza tav’an ve kerhen geliniz dedi, ikisi de itaat ediciler olarak geldik dediler.” Buradan da anlaşıldığı üzere tüm mevcudatın yuları neticede Hakk’ın elindedir. İstesek de istemesek de, vakit tamam olduğu zaman ‘gel’ emrine kayıtsız kalmak söz konusu değildir. Mesnev-i Şerif insanın bu hakikate reaksiyonunu ne güzel sınıflandırmıştır.
“Kerhen gelin!” akılların yularıdır; Tav’an gelin!” âşıkların baharıdır.
Kendini müstağni sanarak, yeryüzünde ileri geri hamlelerle ya da semaya yükselerek, kendi iradesi ile bir şeyler gayretinde olan insan, kendi mülkü sandığı mekânlarında Hakk’ın emrinde fani olduğunu neticede görüp kabullenecektir. Allah, akıl ve irade sahiplerini “kerhen geliniz” emri ile çekerken, teslim olmuş müttakîler ve âşıkları için ise; “geliniz!” bahara kavuşma iştiyakı ile tav’an koşulan bir emir, olmuştur.
Hayatı yaşarken acısıyla tatlısıyla, zorluk ve güzellikleri ile karşılaşıldığında hülasa her hal-ü kârda Allah’a yönelenleri “evvabin” zümresi olarak belirtilmiş ve “O ne güzel kuldu” diyerek övülmüştür. Bu övgüye mazhar olan enbiya-ı kiram, gelen her imtihan karşısında, yönelecek yeri bilmiş, çok tespih ve niyaz ederek âlemlerin sahibine sığınmıştır. Kim bilir belki de, bu dünyada muhatap olduğumuz tüm sıkıntı ve zorluklar sadece bizim Allah’a yönelmemizi temin etmek içindir.
Verdiği mücadelede, güçlükler karşısında Resul-ü Ekrem Nebiyi Muhterem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimize Âli İmran, 20 ayetinde: “Eslemtu vechiye lillah-Ben yüzümü-kendimi- Allah’a teslim ettim.” demesi öğütlenmiştir.
Daima, her hal-ü kârda Allah’a dönmenin, yönelmenin bir başka hali de, İbrahim (a.s.) da:
“Şüphesiz ki ben, hanif (batıl dinleri bırakıp, Allah’ı birleyici) olarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.” (Sure-i Enam, 79) ifadesi ile belirtilmiştir.
Habibullah ve Halilullah; bu iki peygamberin dualarında “evvab-dönülmesi gereken yere dönen, Allah’ın rızasına çokça yönelen” açıklamalarının tam karşılığını buluyoruz.
Bize övülen, örnek davranış olarak sunulan ‘evvab’ sıfatını bir de:
“Nerede olursanız O sizinle beraberdir.” (Hadid, 4)
“Allah Teâlâ her şeyi kaplamıştır.” (Nisa, 126)
“O her an yaratma halindedir.” (Rahman, 29)
Ayetlerinin ışığı altında tefekkür ederken Mesnev-i Şerif’in bir beytin de:
“Her an-ı gayri münkasimde; size Rabbinizden ‘elestu bi-Rabbikum?’ gelir”
Diyen, Hz. Pir’e kulak vermek gerek… Her an yeni bir iş, yeni bir oluş, yenileniş içinde olan âlemde ‘ahd-ü misak’ında bir nevi yenilenmesi söz konusu yani.
Aklıselim, kalbi selim olarak bakacak olursak, fani olanın ebedi olana, zayıf ve güçsüz olanın tek hâkim ve kuvvet sahibi olana her an, ihlâs ve samimiyetle yönelmesinden daha güzel ve daha doğru ne olabilir. Ayeti kerimeyi okurken, teoride pek âlâ, pek güzel, diye katıldığımız konuya ne yazık ki, hayatı yaşarken pratikde aynı marifeti ortaya koyamıyor, kendi fani aklımız, aciz imkânlarımız üzerinden soruna yaklaşıyoruz.
Bitkiler bile varlıklarını sürdürebilmek için yüzlerini “siracen vehhaca - parlak kandil” tasvir edilen güneşe dönerlerken, kendi enaniyeti ile mağrur ya da aklıselimden mahrum insan, hedef şaşırarak kendine karışıklıklar yaratmaktadır.

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt