Muhyiddin Arabi Hazretleri insanları nikaha teşvik edip evlenenlere yardımcı olmanın fazileti hakkında şöyle buyurur; “En üstün sadak-i cariye (hayrı devam eden iyilikler), evliliğe vesile olmaktır. Zira onların neslinden gelen kimselerin yaptıkları her iyilikten vesile olana da bir ecir vardır.”
İnsan neslinin temiz bir şekilde devamı için aile hayatı ve nikah Allah tarafından emredilmiştir. Rum suresinde Rabbimiz (c.c) bu konuda şöyle buyurur: “Kaynaşmanız için size kendi (cins)’inizden eşler yaratıp aranızda muhabbet ve merhamet kurması O’nun ayetlerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünenler için muhakkak ki ibretler vardır.” (Rum, 21)
Muhyiddin Arabi Hazretleri insanları nikaha teşvik edip evlenenlere yardımcı olmanın fazileti hakkında şöyle buyurur; “En üstün sadak-i cariye (hayrı devam eden iyilikler), evliliğe vesile olmaktır. Zira onların neslinden gelen kimselerin yaptıkları her iyilikten vesile olana da bir ecir vardır.”
Aile, toplumsal ahlakı ve refahı sağlamada en önemli unsurdur. Aile yuvasının sağlam temeller üzerine kurulması ve devamı için evlenmek isteyenlere imkan sağlamak gerekir.
Tarihimizde evlilik işlerine vesile olmanın önemini kavrayanlar, yetim,dul ve imkanı olmayanlar için evlendirme vakıfları kurmuşlar Kösem Sultan gibi. Günümüzde de bu yönde Allah rızası için evlilikleri teşvik etme gayretinde olmalıyız.
Hz. Davud’un (a.s) namazı
İmandan sonra en önemli amel olan namaz, aynı zamanda bütün peygamberlere ve ümmetlerine farz olan bir ibadettir. Davut (a.s), “Rabbim! Hangi kullarını daha çok seversin?” diye münacatta bulununca Cenab-ı Hak (c.c.) “Namazı güzel kılan müminleri severim” buyurur. (Ebu Nuaym-İbnü’l Cevzi, Allah Dostları)
Marifetname’de belirtildiğine göre annesinin, “Yavrum geceleri fazla uyuma. Çünkü fazla gece uykusu kişiyi kıyamete fakir bırakır” diye nasihat ettiği Davut Peygamber’i (a.s), Efendimiz (s.a.v) de şu sözlerle över: “Allah’ın yanında en sevgili gece namazı Davud’un namazıdır. O gecenin yarısını uyur, sonra kalkar ibadet eder, sonra tekrar dinlenirdi.” (Müslim, Sıyam, 189)
Bağışlanacağına dair ümitli olmak
Aklı oyun ve eğlencede olan bir gencin hikayesini Sabit b. Elsem-i Bünani şöyle anlatır: “Annesi sürekli bu gence öğütlerde bulunur ve ‘Oğlum, senin bir günün vardır, o günü aklından çıkarma!’ der. Bir gün genç ölüm döşeğine düşer. Annesi onun üzerine kapanır, ‘Yavrucuğum işte benim seni her daim oyun ve eğlenceden sakındırmak için bahsettiğim o gün işte bugündür’ der. Oğlu, ‘Ey anneciğim! Benim ihsanı ve keremi bol bir Rabbim var. Ben öyle ümit ediyorum ki Rabbim beni bugün o ihsanlarının bir kısmından mahrum etmeyecek’ cevabını verir:” Sabit b. Eslem-i Bünani bu hadise üzerine demiştir ki; “Allah Teala o gence kendisine duyduğu hüsnü zannından yani Rabbi’nden güzel beklentiler içinde olmasından dolayı mağfiret etti.” (Ölüm ve Sonrası, İmam-ı Gazali)
Efendimiz (s.a.v) Mevlamız’ın; “Ben kulumun zannı üzerineyim o halde beni dilediği gibi düşünsün” buyruğunu bizlere ulaştırmıştır. Allah Teala’dan ümidini kesmeyen ve günahlarından dolayı da korkan kullara Rabbimiz’in umduğunu vereceğini ve korktuğundan emin kılacağını haber vermiştir.
Efendimiz (s.a.v) insanlarla bir arada olmayı öğütler
İnsan, fıtratı gereği yalnızlığı pek sevmez. Diğer insanlara karışarak, kendisini toplumdan uzak tutmak istemez. Bir arada yaşama isteği bazen farklı sıkıntılara sebep olabilir. Peygamberimiz (s.a.v), insanlarla beraber olup onlardan gelen sıkıntılara sabredebilmenin, insanlara karışmayıp bu sıkıntılardan uzak durmaktan daha faziletli bir davranış olduğunu söyler. İnsanlarla bir arada bulunurken onlara ahlaklarına göre güzel davranmak, kötü işlerinde muhalefet etmek gerektiğini de Hz. Ali (r.a.) bir konuşmasında şöyle vurgular; “Konuşmalarınızla ve bedenlerinizle insanlarla beraber olun, ancak Allah’ı razı etmeyecek işlerde kalpleriniz ve amellerinizle onlardan ayrılın. Çünkü insana kazandığı vardır ve kişi kıyamette sevdiği ile beraberdir.” (Darimi, Mukaddime, 30)
Yavuz Sultan Selim’in Veliler Yanındaki Edebi
Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim Han, velilerin huzuruna girdiği zaman büyük bir edep ve alçak gönüllülük gösterirdi. Gerekmedikçe konuşmazdı onların yanında. Nitekim Şam’da yetişen büyük velilerden Muhammed Bedahşi Hazretleri’ni ziyaretlerinde hiç konuşmamış, sadece dinlemiş ve sonra da huzurdan öylece ayrılmıştı. Beraberinde bulunanlar, yiğit bir padişah olan Yavuz’un bu haline hayret ederek “Sultanı, sadece dinlediniz. Ne hikmettir ki bir kelam bile söylemediniz?” diye sorunca Yavuz Selim Han, “Büyük evliyaullahın meclisinde cihan padişahı da olsa, onlar konuşurlarken başkalarının konuşması uygun düşmez. Biz sultan ise de böyle maneviyat sultanlarının himmetlerine her zaman muhtacız. Şayet huzurunda konuşmam gerekseydi bunu belli ederler ve söz söylememi sağlarlardı” der. (İbret ışıkları, O. N. Topbaş)
Kalplerimizi Allah’tan Uzak Koyan Üç Örtü
Kalplerimiz üç örtüyle örtülüdür. Bu örtüler kalkmadığı müddetçe kulun kalbinin Allah’a ulaşamayacağını söyleyen İbrahim b. Edhem Hazretleri bunları şöyle sıralar: “Eldekine sevinmek, kaybedilene üzülmek, övülmeyi sevmek. Elindekine sevinirsen, hırslı birisi olursun. Hırslı kimse ise istediğini alamamış, mahrum kimsedir. Kaybettiğine üzülürsen, kızan birisi olursun. Kızan ise azaba yakalanır. Övgülere sevinirsen, kendini beğeniyorsun demektir. Kendine beğenmek ise amelleri boşa çıkarır.” (Ebu Talib el Mekki, Kûtü’l-Kulûb)
Kaynak : Semerkand Aile Dergisi – Kasım 2007
İnsan neslinin temiz bir şekilde devamı için aile hayatı ve nikah Allah tarafından emredilmiştir. Rum suresinde Rabbimiz (c.c) bu konuda şöyle buyurur: “Kaynaşmanız için size kendi (cins)’inizden eşler yaratıp aranızda muhabbet ve merhamet kurması O’nun ayetlerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünenler için muhakkak ki ibretler vardır.” (Rum, 21)
Muhyiddin Arabi Hazretleri insanları nikaha teşvik edip evlenenlere yardımcı olmanın fazileti hakkında şöyle buyurur; “En üstün sadak-i cariye (hayrı devam eden iyilikler), evliliğe vesile olmaktır. Zira onların neslinden gelen kimselerin yaptıkları her iyilikten vesile olana da bir ecir vardır.”
Aile, toplumsal ahlakı ve refahı sağlamada en önemli unsurdur. Aile yuvasının sağlam temeller üzerine kurulması ve devamı için evlenmek isteyenlere imkan sağlamak gerekir.
Tarihimizde evlilik işlerine vesile olmanın önemini kavrayanlar, yetim,dul ve imkanı olmayanlar için evlendirme vakıfları kurmuşlar Kösem Sultan gibi. Günümüzde de bu yönde Allah rızası için evlilikleri teşvik etme gayretinde olmalıyız.
Hz. Davud’un (a.s) namazı
İmandan sonra en önemli amel olan namaz, aynı zamanda bütün peygamberlere ve ümmetlerine farz olan bir ibadettir. Davut (a.s), “Rabbim! Hangi kullarını daha çok seversin?” diye münacatta bulununca Cenab-ı Hak (c.c.) “Namazı güzel kılan müminleri severim” buyurur. (Ebu Nuaym-İbnü’l Cevzi, Allah Dostları)
Marifetname’de belirtildiğine göre annesinin, “Yavrum geceleri fazla uyuma. Çünkü fazla gece uykusu kişiyi kıyamete fakir bırakır” diye nasihat ettiği Davut Peygamber’i (a.s), Efendimiz (s.a.v) de şu sözlerle över: “Allah’ın yanında en sevgili gece namazı Davud’un namazıdır. O gecenin yarısını uyur, sonra kalkar ibadet eder, sonra tekrar dinlenirdi.” (Müslim, Sıyam, 189)
Bağışlanacağına dair ümitli olmak
Aklı oyun ve eğlencede olan bir gencin hikayesini Sabit b. Elsem-i Bünani şöyle anlatır: “Annesi sürekli bu gence öğütlerde bulunur ve ‘Oğlum, senin bir günün vardır, o günü aklından çıkarma!’ der. Bir gün genç ölüm döşeğine düşer. Annesi onun üzerine kapanır, ‘Yavrucuğum işte benim seni her daim oyun ve eğlenceden sakındırmak için bahsettiğim o gün işte bugündür’ der. Oğlu, ‘Ey anneciğim! Benim ihsanı ve keremi bol bir Rabbim var. Ben öyle ümit ediyorum ki Rabbim beni bugün o ihsanlarının bir kısmından mahrum etmeyecek’ cevabını verir:” Sabit b. Eslem-i Bünani bu hadise üzerine demiştir ki; “Allah Teala o gence kendisine duyduğu hüsnü zannından yani Rabbi’nden güzel beklentiler içinde olmasından dolayı mağfiret etti.” (Ölüm ve Sonrası, İmam-ı Gazali)
Efendimiz (s.a.v) Mevlamız’ın; “Ben kulumun zannı üzerineyim o halde beni dilediği gibi düşünsün” buyruğunu bizlere ulaştırmıştır. Allah Teala’dan ümidini kesmeyen ve günahlarından dolayı da korkan kullara Rabbimiz’in umduğunu vereceğini ve korktuğundan emin kılacağını haber vermiştir.
Efendimiz (s.a.v) insanlarla bir arada olmayı öğütler
İnsan, fıtratı gereği yalnızlığı pek sevmez. Diğer insanlara karışarak, kendisini toplumdan uzak tutmak istemez. Bir arada yaşama isteği bazen farklı sıkıntılara sebep olabilir. Peygamberimiz (s.a.v), insanlarla beraber olup onlardan gelen sıkıntılara sabredebilmenin, insanlara karışmayıp bu sıkıntılardan uzak durmaktan daha faziletli bir davranış olduğunu söyler. İnsanlarla bir arada bulunurken onlara ahlaklarına göre güzel davranmak, kötü işlerinde muhalefet etmek gerektiğini de Hz. Ali (r.a.) bir konuşmasında şöyle vurgular; “Konuşmalarınızla ve bedenlerinizle insanlarla beraber olun, ancak Allah’ı razı etmeyecek işlerde kalpleriniz ve amellerinizle onlardan ayrılın. Çünkü insana kazandığı vardır ve kişi kıyamette sevdiği ile beraberdir.” (Darimi, Mukaddime, 30)
Yavuz Sultan Selim’in Veliler Yanındaki Edebi
Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim Han, velilerin huzuruna girdiği zaman büyük bir edep ve alçak gönüllülük gösterirdi. Gerekmedikçe konuşmazdı onların yanında. Nitekim Şam’da yetişen büyük velilerden Muhammed Bedahşi Hazretleri’ni ziyaretlerinde hiç konuşmamış, sadece dinlemiş ve sonra da huzurdan öylece ayrılmıştı. Beraberinde bulunanlar, yiğit bir padişah olan Yavuz’un bu haline hayret ederek “Sultanı, sadece dinlediniz. Ne hikmettir ki bir kelam bile söylemediniz?” diye sorunca Yavuz Selim Han, “Büyük evliyaullahın meclisinde cihan padişahı da olsa, onlar konuşurlarken başkalarının konuşması uygun düşmez. Biz sultan ise de böyle maneviyat sultanlarının himmetlerine her zaman muhtacız. Şayet huzurunda konuşmam gerekseydi bunu belli ederler ve söz söylememi sağlarlardı” der. (İbret ışıkları, O. N. Topbaş)
Kalplerimizi Allah’tan Uzak Koyan Üç Örtü
Kalplerimiz üç örtüyle örtülüdür. Bu örtüler kalkmadığı müddetçe kulun kalbinin Allah’a ulaşamayacağını söyleyen İbrahim b. Edhem Hazretleri bunları şöyle sıralar: “Eldekine sevinmek, kaybedilene üzülmek, övülmeyi sevmek. Elindekine sevinirsen, hırslı birisi olursun. Hırslı kimse ise istediğini alamamış, mahrum kimsedir. Kaybettiğine üzülürsen, kızan birisi olursun. Kızan ise azaba yakalanır. Övgülere sevinirsen, kendini beğeniyorsun demektir. Kendine beğenmek ise amelleri boşa çıkarır.” (Ebu Talib el Mekki, Kûtü’l-Kulûb)
Kaynak : Semerkand Aile Dergisi – Kasım 2007