Zeyd Açıkalın
Kimisi dillere destan evlenir, 40 gün 40 gece konuşulur, kimisi sadesinden hoşlanır. Ama her koşulda zor iştir evlenmek. Önce kız istenir, söz kesilir, sonra yüzükler alınır; ardından sıra evliliğe gelir. Sadece işin bu kısmına gelene kadar öyle masraflar yapılır ki. Takılar, takımlar, hediyeler, şunlar, bunlar... Kimsenin oğlu-kızı kıymetsiz değildir ya!
Düğün hazırlıkları başlar, planlar yapılır, önce bir ev lâzımdır.
Türkiye şartlarında ve büyük şehir ortalamalarında 2 oda 1 salon için 500 milyona kiralık bir ev bulunsa, varsa 700 milyon da emlâkçı komisyonu, 500 milyon da depozito ile 1,5 milyar masraf… Faturanın ilk hanesine 1,5 milyar lira evi tutmak için harcanan para, diye yazılır.
Tabii evi tutarken gelin ve damadın dışında söz savuranlar da cabası… Onların kızı küçücük bir evde oturamaz. Rahata alışmıştır, sıkılır küçük evde; kaloriferli olmalıdır, öyle uğraşamaz sobayla… Üçüncü, dördüncü ve hatta beşinci kişilerden gelen telkinlerle en sonunda tutulmuştur ev. Arada kala kala; “başkalarının” gönlünü hoş etmek gibi bir zorunluluk hissederek…
Sıra evin içinin döşenmesine gelir. Yatak, yemek ve oturma odası ortalama 2’şer milyardan 6 milyar da evin içi için harcanır. Buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinesi ve televizyon da parça başına 1 milyardan 4 milyar lira olursa, fatura 11,5 milyar lirayı bulur. Perde, tencere, tava, halı, elektrik süpürgesi, tabak, çatal, bıçak, ütü, ütü masası derken 2,5 milyar lira da oradan eklenir ve fatura 14 milyarı bulur.
En son ve şık modelleriyle, en cazibelileriyle döşenmelidir ev. Nihayetinde eve misafir geldiğinde, önce çaktırmadan bir süzmelidir misafir, gizli gizli hayran kalmalıdır tabak-çanaklara, koltuklara, perdelere, dantellere…
Sonra… Gelinlik ve damatlık için düşülür yollara. Gelinlik ve damatlık için de ortalama 2 milyar lira harcanır. Fatura tutarı da artık 16 milyar liradır.
En görkemlisi olsun istenir gelinliğin, en harikası. Öyle ya, bir kere evlenilecektir, hayatta bir defa giyilecektir o gelinlik. Görenler, görür görmez hayran kalmalıdırlar. Gözleri kamaşmalıdır herkesin. Modeli benzersiz olmalıdır, kumaşı en kalitelisi…
Sıra gelir düğün için seçilecek mekânı bulmaya.
Bunun için de ortalama 3 milyardan başlar 20–30 milyara kadar çıkar fatura. Keseye uygun olarak 3 milyara bir yer tutulduğunu var sayarsak, bizim düğün faturası da 19 milyar olur.
Öyle ya, herkes görmelidir bu zarafeti, herkes konuşmalıdır! Hele bir de yemeli içmeli bir düğünse bu, en kral çeşitleri olmalıdır, göz doldurmalıdır. Havaî fişekler atılmalıdır tabiî ki, zaten her şeye para verilmiştir, ona da harcansındır artık, bir takım fişek için 100 milyonun lafı mı olur!
Sıra balayında.
Genç çift balayı indirimli tatil köylerinde 1 hafta için 1 milyar harcamayı göze almak zorundadır. Tabii, balayına gidecek halleri kaldıysa.
Öyle ya, o da olmazsa olmaz bir yerde.
Eder 20 milyar lira.
Sonunda onlar erer muradına(!) başkaları çıkar kerevetine.
Balayı dönüşü.
Sanki bir rüyadır ve uyanılmıştır rüyadan.
Çabuk biter balayı. Bin bir özenle hazırlanmış evin içinde, hayat yeniden başlar.
Belki de asıl hayat dedikleri şeydir bu.
Ve taksitler, taksitler, taksitler.
Aman Allah’ım, hiç bitmeyecek gibi sanki!
“Keşke şunu şöyle yapsaydık; canım en azından bunu böyle yapmasaydık keşke; zaten şu da şunun ısrarı üzerine oldu, yoksa hiç niyetim yoktu almaya; tüh, buna boşuna para vermişiz; hep onların yüzünden zaten! O kadar üstelediler alacaksınız diye, yok şu şöyle dermiş, bunun gelininin evinde böyleymiş, onun damadı şu kadar harcama yapmış, onların nesi eksikmiş; şu marka olmalıymış, bilmem ne modeli yakışırmış, of!”
Velhâsıl, zor iştir evlenmek.
Hele bir de evliliğin manasını sadece “ev”lenmek olarak algılayanlar için hepten çekilmezdir bu durum.
Borç ödemekten sıkılan ve haliyle iki yakası bir araya gelmeyen yeni ve genç çift, bu sebeple birbirinden uzaklaşacaktır belki de. Aynı evde yan yana yaşamaya devam etseler de, “birlikte” ve “birbirleri için” yaşamadıkları aşikâr olacaktır.
Yan yana, ama ayrı ayrı dünyalarda.
Aynı evin içinde, ama farklı hayallerin, uhdelerin peşinde.
Başkalarının hayatlarına, bakış açılarına endekslenmiş bir hayat çizgisinde.
Alacakları kararlar, anne-babalarının dillerinde olan bir “çift.”
Memnuniyetsizlik…
Kızlarını, borcun harcın derdiyle dertlendiren bir damada ne denir ki.
Peki ya, oğullarını onda borca harca sokturan, bitmek tükenmek bilmeyen istekleriyle kız ve ailesine ne denir?
Zor iştir evlenmek.
Bayansan endamlı, alımlı, güzel, eğitimli olacaksın (Hani kendi kızını bazı sebeplerden okutmamış aileler, ama gelin alırken neredeyse diploma isteyecekler!), on parmağında on marifet olacak… Sosyal (olmasa daha iyi olur, bunu bir düşünmeleri lâzım), konuşkan (Aslında sessiz olması tercih sebebidir)…
Erkeksen makamın, paran, evin, araban olacak.
Yüksek bir makamın yoksa da hiç değilse iyi bir gelirin olacak (Bu nasıl olacaksa?), tipin düzgün, yakışıklı, şöyle boylu poslu bir damat lazım! Diploma şart!
Kızın elini sıcak sudan soğuk suya değdirmeyeceksin, sultanlar gibi bakacaksın, bir dediğini iki etmeyeceksin, ne derse alacaksın, kızın ailesinin isteklerini emir telâkki edeceksin!
“Tek taş”ını anında takacaksın kızın parmağına! Şöyle bir “Vay canına!” dedirteceksin.
Kısacası, “dört dörtlük(!)” olacaksınKarşındakiler mükemmel değiller, ama öyle olduklarını zannetseler gerek.
Zor iştir evlenmek.
Makamın-mevkiin, paran-pulun-namın yoksa pek talihin yok; edebin, ahlâkın, samimiyetin, hoşluğun, içtenliğin olsa da…
Ailenin sosyal statüsü yoksa hepten yandın! Maddî durumunuz iyi değilse bir de, sen unut evlenmeyi.
“İki gönül bir olunca, samanlık seyran olur,” deseler de, masal gibi gelir bana savunulan bu tez!
İki gönül “bir” olmuyor işte, olamıyor, oldurmuyorlar
Üçüncü, beşinci, bilmem kaçıncı kişiler girmese işin içine, olacak da… Olamıyor.
Böyle mi olmalı hâlbuki?
“Zaman içinde halledersiniz, siz temellerinizi sağlam tutun, hallolur gider,” demeli büyükler. Yuva kurana destek olmalılar da köstek değil..
Falancanın filancanın ne diyeceğini umursamadan, halince vaktince çabuklaştırmalılar.
Mütevazı olmak bir sanattır hakikatte, sergilemeyi bilmeliler.
Evlenen gençlerin amacı, sadece “ev”lenmek ya da mazur görün “kocalanıp, karılanmak” değilse, işi yokuşa sürmeden israfsız bir kanaatle girmeliler dünya evine.
Zor iştir evlenmek.
Hem cennetlenmek var ucunda, hem de cehennemleşmek
BİZİM AİLE DERGİSİ
Kimisi dillere destan evlenir, 40 gün 40 gece konuşulur, kimisi sadesinden hoşlanır. Ama her koşulda zor iştir evlenmek. Önce kız istenir, söz kesilir, sonra yüzükler alınır; ardından sıra evliliğe gelir. Sadece işin bu kısmına gelene kadar öyle masraflar yapılır ki. Takılar, takımlar, hediyeler, şunlar, bunlar... Kimsenin oğlu-kızı kıymetsiz değildir ya!
Düğün hazırlıkları başlar, planlar yapılır, önce bir ev lâzımdır.
Türkiye şartlarında ve büyük şehir ortalamalarında 2 oda 1 salon için 500 milyona kiralık bir ev bulunsa, varsa 700 milyon da emlâkçı komisyonu, 500 milyon da depozito ile 1,5 milyar masraf… Faturanın ilk hanesine 1,5 milyar lira evi tutmak için harcanan para, diye yazılır.
Tabii evi tutarken gelin ve damadın dışında söz savuranlar da cabası… Onların kızı küçücük bir evde oturamaz. Rahata alışmıştır, sıkılır küçük evde; kaloriferli olmalıdır, öyle uğraşamaz sobayla… Üçüncü, dördüncü ve hatta beşinci kişilerden gelen telkinlerle en sonunda tutulmuştur ev. Arada kala kala; “başkalarının” gönlünü hoş etmek gibi bir zorunluluk hissederek…
Sıra evin içinin döşenmesine gelir. Yatak, yemek ve oturma odası ortalama 2’şer milyardan 6 milyar da evin içi için harcanır. Buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinesi ve televizyon da parça başına 1 milyardan 4 milyar lira olursa, fatura 11,5 milyar lirayı bulur. Perde, tencere, tava, halı, elektrik süpürgesi, tabak, çatal, bıçak, ütü, ütü masası derken 2,5 milyar lira da oradan eklenir ve fatura 14 milyarı bulur.
En son ve şık modelleriyle, en cazibelileriyle döşenmelidir ev. Nihayetinde eve misafir geldiğinde, önce çaktırmadan bir süzmelidir misafir, gizli gizli hayran kalmalıdır tabak-çanaklara, koltuklara, perdelere, dantellere…
Sonra… Gelinlik ve damatlık için düşülür yollara. Gelinlik ve damatlık için de ortalama 2 milyar lira harcanır. Fatura tutarı da artık 16 milyar liradır.
En görkemlisi olsun istenir gelinliğin, en harikası. Öyle ya, bir kere evlenilecektir, hayatta bir defa giyilecektir o gelinlik. Görenler, görür görmez hayran kalmalıdırlar. Gözleri kamaşmalıdır herkesin. Modeli benzersiz olmalıdır, kumaşı en kalitelisi…
Sıra gelir düğün için seçilecek mekânı bulmaya.
Bunun için de ortalama 3 milyardan başlar 20–30 milyara kadar çıkar fatura. Keseye uygun olarak 3 milyara bir yer tutulduğunu var sayarsak, bizim düğün faturası da 19 milyar olur.
Öyle ya, herkes görmelidir bu zarafeti, herkes konuşmalıdır! Hele bir de yemeli içmeli bir düğünse bu, en kral çeşitleri olmalıdır, göz doldurmalıdır. Havaî fişekler atılmalıdır tabiî ki, zaten her şeye para verilmiştir, ona da harcansındır artık, bir takım fişek için 100 milyonun lafı mı olur!
Sıra balayında.
Genç çift balayı indirimli tatil köylerinde 1 hafta için 1 milyar harcamayı göze almak zorundadır. Tabii, balayına gidecek halleri kaldıysa.
Öyle ya, o da olmazsa olmaz bir yerde.
Eder 20 milyar lira.
Sonunda onlar erer muradına(!) başkaları çıkar kerevetine.
Balayı dönüşü.
Sanki bir rüyadır ve uyanılmıştır rüyadan.
Çabuk biter balayı. Bin bir özenle hazırlanmış evin içinde, hayat yeniden başlar.
Belki de asıl hayat dedikleri şeydir bu.
Ve taksitler, taksitler, taksitler.
Aman Allah’ım, hiç bitmeyecek gibi sanki!
“Keşke şunu şöyle yapsaydık; canım en azından bunu böyle yapmasaydık keşke; zaten şu da şunun ısrarı üzerine oldu, yoksa hiç niyetim yoktu almaya; tüh, buna boşuna para vermişiz; hep onların yüzünden zaten! O kadar üstelediler alacaksınız diye, yok şu şöyle dermiş, bunun gelininin evinde böyleymiş, onun damadı şu kadar harcama yapmış, onların nesi eksikmiş; şu marka olmalıymış, bilmem ne modeli yakışırmış, of!”
Velhâsıl, zor iştir evlenmek.
Hele bir de evliliğin manasını sadece “ev”lenmek olarak algılayanlar için hepten çekilmezdir bu durum.
Borç ödemekten sıkılan ve haliyle iki yakası bir araya gelmeyen yeni ve genç çift, bu sebeple birbirinden uzaklaşacaktır belki de. Aynı evde yan yana yaşamaya devam etseler de, “birlikte” ve “birbirleri için” yaşamadıkları aşikâr olacaktır.
Yan yana, ama ayrı ayrı dünyalarda.
Aynı evin içinde, ama farklı hayallerin, uhdelerin peşinde.
Başkalarının hayatlarına, bakış açılarına endekslenmiş bir hayat çizgisinde.
Alacakları kararlar, anne-babalarının dillerinde olan bir “çift.”
Memnuniyetsizlik…
Kızlarını, borcun harcın derdiyle dertlendiren bir damada ne denir ki.
Peki ya, oğullarını onda borca harca sokturan, bitmek tükenmek bilmeyen istekleriyle kız ve ailesine ne denir?
Zor iştir evlenmek.
Bayansan endamlı, alımlı, güzel, eğitimli olacaksın (Hani kendi kızını bazı sebeplerden okutmamış aileler, ama gelin alırken neredeyse diploma isteyecekler!), on parmağında on marifet olacak… Sosyal (olmasa daha iyi olur, bunu bir düşünmeleri lâzım), konuşkan (Aslında sessiz olması tercih sebebidir)…
Erkeksen makamın, paran, evin, araban olacak.
Yüksek bir makamın yoksa da hiç değilse iyi bir gelirin olacak (Bu nasıl olacaksa?), tipin düzgün, yakışıklı, şöyle boylu poslu bir damat lazım! Diploma şart!
Kızın elini sıcak sudan soğuk suya değdirmeyeceksin, sultanlar gibi bakacaksın, bir dediğini iki etmeyeceksin, ne derse alacaksın, kızın ailesinin isteklerini emir telâkki edeceksin!
“Tek taş”ını anında takacaksın kızın parmağına! Şöyle bir “Vay canına!” dedirteceksin.
Kısacası, “dört dörtlük(!)” olacaksınKarşındakiler mükemmel değiller, ama öyle olduklarını zannetseler gerek.
Zor iştir evlenmek.
Makamın-mevkiin, paran-pulun-namın yoksa pek talihin yok; edebin, ahlâkın, samimiyetin, hoşluğun, içtenliğin olsa da…
Ailenin sosyal statüsü yoksa hepten yandın! Maddî durumunuz iyi değilse bir de, sen unut evlenmeyi.
“İki gönül bir olunca, samanlık seyran olur,” deseler de, masal gibi gelir bana savunulan bu tez!
İki gönül “bir” olmuyor işte, olamıyor, oldurmuyorlar
Üçüncü, beşinci, bilmem kaçıncı kişiler girmese işin içine, olacak da… Olamıyor.
Böyle mi olmalı hâlbuki?
“Zaman içinde halledersiniz, siz temellerinizi sağlam tutun, hallolur gider,” demeli büyükler. Yuva kurana destek olmalılar da köstek değil..
Falancanın filancanın ne diyeceğini umursamadan, halince vaktince çabuklaştırmalılar.
Mütevazı olmak bir sanattır hakikatte, sergilemeyi bilmeliler.
Evlenen gençlerin amacı, sadece “ev”lenmek ya da mazur görün “kocalanıp, karılanmak” değilse, işi yokuşa sürmeden israfsız bir kanaatle girmeliler dünya evine.
Zor iştir evlenmek.
Hem cennetlenmek var ucunda, hem de cehennemleşmek
BİZİM AİLE DERGİSİ