K
kırıkkalp
Eskidendi güzel olan her şey. Büyüklerimizden bize miras kalan güzellikleri züppe çocuklar gibi hoyratça harcadık. Hiç düşünmedik biz ne yapıyoruz diye. Bir kerecik olsun sorgulamadık. Kirlettik ne varsa çevremizde.
Aşklarımız vardı bizim. Yaşamaya çekindiğimiz. Sevdik mi bir biz bilirdik bir de sevdiğimiz. Şimdilerde her aşk her ağızda sakız. Şiirlerde kaldı şimdi bunlar. Eskidendi sevmeler sevilmeler. Televoleler yoktu hayatımızda o zamanlar. Çorap değiştirir gibi sevgili değiştirmezdi insanlar. İki aşığı ancak ölüm ayırırdı. Şimdilerde ise fındık kabuğunu doldurmayacak bahaneler.
Bayramlarımız vardı bizim. Sabahları erken kalkıp namaza gittiğimiz. Büyüklerimizin ellerini öperdik hürmetle, küçüklerimizin gözlerini öperdik muhabbetle. Annelerimizin, teyzelerimizin yaptıkları baklavaları yerdik afiyetle. Şimdilerde ise öğlen kalkar olduk bayram günlerinde. Bırakın büyüklerimizi ziyaret etmeyi telefonla bile arayıp sormuyoruz. Google’dan indirdiğimiz süslü mesajlarla geçiştirir olduk bayram ziyaretlerini. Annelerimiz, teyzelerimiz köşedeki pastaneden alır oldu baklavaları. Eskidendi güzel olan her şey.
Arkadaşlarımız vardı bizim. Dertlerinin derdimiz olduğu, derdimizin dertleri olduğu arkadaşlarımız vardı. Annemize babamıza hatta sevgilimize bile anlatamadıklarımızı dostlarımıza anlatırdık. Şimdilerde ise itiraf sitelerine yazıyoruz dertlerimizi. Facebook’tan medet umar hale geldik. Başımız sıkıştımı dostumuzun kapısını çalardık. Gecikmiş ödemelerimizi çoğu zaman dostlarımız öderdi bize fark ettirmeden. Şimdilerde ise her cepte üç dört tane kredi kartı. Bankamatikte alır aldık soluğu paraya sıkıştığımızda.
Eskidendi güzel olan her şey. Büyüklerimizin yaşlı gözlerle anlattıklarını kahkahalarla dinler olduk. Ne büyük büyüklüğünü ne de küçük küçüklüğünü bilir oldu. At izi, it izine karıştı deyim yerindeyse. Mevlanalar, Yunuslar yetiştiren bu millet nasıl oldu da bu kadar kirlendi. Sonunda başardılar emperyalist güçler. Kaleyi içten feth ettiler. Atalarımızın kemikleri sızlıyordur şimdi mezarlarda. Alparslan böyle olacağını bilseydi fetheder miydi Anadolu’yu. Fatih İstanbul’un Sodom ve Gomore’yi geçeceğini bilseydi fetheder miydi İstanbul’u? Ütopyalar ürettik durduk zihnimizde. Bu keşmekeşten kaçabilmek için hayali yerler tasarladık kafamızda. Karanlığa küfür ettik durmadan.
Bir ışık yakmayı denemedik hiç bir zaman. Kirlettik ne varsa çevremizde. Kaybettik ruhumuzu ve bulmak için hiç bir çaba harcamadık. Neyzenin neyi üflemesi gibi bizim de ruhumuzu üfleyecek bir şeyler olmalı. Hz. İsa’nın ölüyü diriltmesi gibi bizim de ölmüş ruhlarımızı diriltecek mucizeler olmalı. Bu bilmecenin mutlaka bir cevabı olmalı. Aslında ruhumuz kaybolmuş filan değil. Bizim davranışlarımızdan korkan ruhumuz bir liman aradı durdu. En emin yer olarak da vicdanımızı gördü ve oraya saklandı. Fırtına dinmeden de çıkmamaya kararlı. Onu ordan çıkarmanın tek yolu ise vicdanımızın sesini gür sesle haykırmaktır.
(alıntı)
Aşklarımız vardı bizim. Yaşamaya çekindiğimiz. Sevdik mi bir biz bilirdik bir de sevdiğimiz. Şimdilerde her aşk her ağızda sakız. Şiirlerde kaldı şimdi bunlar. Eskidendi sevmeler sevilmeler. Televoleler yoktu hayatımızda o zamanlar. Çorap değiştirir gibi sevgili değiştirmezdi insanlar. İki aşığı ancak ölüm ayırırdı. Şimdilerde ise fındık kabuğunu doldurmayacak bahaneler.
Bayramlarımız vardı bizim. Sabahları erken kalkıp namaza gittiğimiz. Büyüklerimizin ellerini öperdik hürmetle, küçüklerimizin gözlerini öperdik muhabbetle. Annelerimizin, teyzelerimizin yaptıkları baklavaları yerdik afiyetle. Şimdilerde ise öğlen kalkar olduk bayram günlerinde. Bırakın büyüklerimizi ziyaret etmeyi telefonla bile arayıp sormuyoruz. Google’dan indirdiğimiz süslü mesajlarla geçiştirir olduk bayram ziyaretlerini. Annelerimiz, teyzelerimiz köşedeki pastaneden alır oldu baklavaları. Eskidendi güzel olan her şey.
Arkadaşlarımız vardı bizim. Dertlerinin derdimiz olduğu, derdimizin dertleri olduğu arkadaşlarımız vardı. Annemize babamıza hatta sevgilimize bile anlatamadıklarımızı dostlarımıza anlatırdık. Şimdilerde ise itiraf sitelerine yazıyoruz dertlerimizi. Facebook’tan medet umar hale geldik. Başımız sıkıştımı dostumuzun kapısını çalardık. Gecikmiş ödemelerimizi çoğu zaman dostlarımız öderdi bize fark ettirmeden. Şimdilerde ise her cepte üç dört tane kredi kartı. Bankamatikte alır aldık soluğu paraya sıkıştığımızda.
Eskidendi güzel olan her şey. Büyüklerimizin yaşlı gözlerle anlattıklarını kahkahalarla dinler olduk. Ne büyük büyüklüğünü ne de küçük küçüklüğünü bilir oldu. At izi, it izine karıştı deyim yerindeyse. Mevlanalar, Yunuslar yetiştiren bu millet nasıl oldu da bu kadar kirlendi. Sonunda başardılar emperyalist güçler. Kaleyi içten feth ettiler. Atalarımızın kemikleri sızlıyordur şimdi mezarlarda. Alparslan böyle olacağını bilseydi fetheder miydi Anadolu’yu. Fatih İstanbul’un Sodom ve Gomore’yi geçeceğini bilseydi fetheder miydi İstanbul’u? Ütopyalar ürettik durduk zihnimizde. Bu keşmekeşten kaçabilmek için hayali yerler tasarladık kafamızda. Karanlığa küfür ettik durmadan.
Bir ışık yakmayı denemedik hiç bir zaman. Kirlettik ne varsa çevremizde. Kaybettik ruhumuzu ve bulmak için hiç bir çaba harcamadık. Neyzenin neyi üflemesi gibi bizim de ruhumuzu üfleyecek bir şeyler olmalı. Hz. İsa’nın ölüyü diriltmesi gibi bizim de ölmüş ruhlarımızı diriltecek mucizeler olmalı. Bu bilmecenin mutlaka bir cevabı olmalı. Aslında ruhumuz kaybolmuş filan değil. Bizim davranışlarımızdan korkan ruhumuz bir liman aradı durdu. En emin yer olarak da vicdanımızı gördü ve oraya saklandı. Fırtına dinmeden de çıkmamaya kararlı. Onu ordan çıkarmanın tek yolu ise vicdanımızın sesini gür sesle haykırmaktır.
(alıntı)