Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

eski ramazanları özleyenlere.. (1 Kullanıcı)

sumeyra_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ağu 2006
Mesajlar
142
Tepki puanı
0
Puanları
0
Rüya gibi temcidler..

‘Temcid’ derdi dedem. Biz sahura değil, temcide kalkardık. Sahur kelimesini, emin değilim; ama galiba lise yıllarımda duydum. Ramazan nasıl bir heyecanla, gümbürtüyle gelirdi yarabbi! Anlattım sanıyorum başka yazılarda, en çok on haneli bir köyceğiz...


Ramazandan ramazana ezan okunan, beyaz badanalı küçücük bir cami. İlk değişiklik bu olurdu. Köye, yılda bir kere bir yabancı gelirdi, imam. Onu ağırlama telaşına girerdi ahali. Caminin duvarına çıkar akşam ezanı okurdu imam. Biz, uzaktan bir siluet gibi görürdük onu. Garip gelirdi, yılda bir ay duyduğumuz ezan sesi. Ezanla birlikte uzak, çok uzak tepelerin ardından bir top gümbürtüsüdür duyulur; o ses, dağları, bayırları, obaları yara yara dağılır giderdi. Ardından bir sessizliğe bürünürdü evler, gaz lambalarının yarı aydınlık ışığında rüya gibi bir gece başlardı.

Biz çocuklar ağız birliği eder, kulağını kuruturduk evdekilerin: Bizi de temcide kaldırın, bizi de!.. Temcid, uykuyla uyanıklık arasında gördüğümüz rüya gibi bir şeydi bizim için. Gerçek olamazdı... Nasıl gerçek olsun ki! Derin, uzun bir uykuya dalardık, ısrarlarımıza dayanamayıp belki de ertesi gün mızırdanıp kulaklarını kurutmamızdan korktukları için uyandırırlardı. Uykunun derin sularından güç bela gözlerimizi açınca, o solgun ışıkta duvara yansıyan uzun gölgeleri görürdük. Beyaz başörtülü nine, yengeler, amcalar... Tatlı bir telaş, bir acele hali... Sonra o unutulmaz koku... Nefis bir tereyağı ve armut hoşafı kokusu.

Evet, çocukluğumun ramazanlarından en belirgin hatırladığım şey, bu kokulardır. Her temcidde tereyağlı erişte yapılır ve yanında mutlaka armut hoşafı olurdu. Başka neler yenirdi hatırlamıyorum şimdi, ama sahurda kahvaltı diye bir şey bilinmezdi o zamanlar. İşte biz çocuklar, uzun gölgeler, fısıltılı konuşmalar ve bu kokularla uyanırdık o derin uykulardan. Uyanırdık, dedim ama gözlerimiz açılmazdı, o halde yarı uykulu sofraya oturur, bir filmi seyrediyor yahut gerçekle rüya arasında yaşıyor gibi bir şeyler yediğimizin bile farkında olmadan tekrar uykuya dalardık. Sabah olduğunda, gece yaşadıklarımızın gerçek olup olmadığından emin olamazdık. Hayal meyal şeyler gibi gelirdi, evet bir şeyler oldu, ama neydi? Biz uyandık mı, ne yedik içtik?.. Velhasıl bir oyundu bizim için, rüya gibi bir şeydi, doyumsuzdu temcidler.

Her ramazan, solgun ışıklar altında tereyağlı erişte ve hoşaf kokusuyla gelir bana. Duvara yansıyan beyaz başörtülü kadınlar, fısıltılı (sahi neden fısıltıyla konuşulur, neden onca acele edilirdi temcidlerde?) konuşmalar... Çocuklukta seyredilmiş unutulmaz bir film gibi... Bunca yıl geçmesine rağmen öyle serin, öyle canlı ve öyle yakın duruyor ki bu görüntüler, elimi uzatsam tutuverecekmişim gibi geliyor. Öyle doğal, öyle sadeydi ki her şey, sofrada bir kıymık fazlalık olmazdı. Ezana, iftara, oruca zarifçe, çocuksu bir saygı vardı. O gölgeler, o fısıltılar bu saygıdan mıydı? Namaza duran kadınlar, beyaz başörtüleriyle karanlığın içinde melekleşir giderdi. Ve biz çocuklar, ‘ramazan’ diye bir ay geldiğinde, adeta yaşayageldiğimiz dünyanın yanı başında başka bir dünya, başka bir hayat kurulduğunu, bir aylığına o iki dünya arasında gidip geldiğimizi sanırdık. Günlerimiz, bu gidiş gelişin şaşkınlığı içinde, biraz da o günlere has hoşgörü sınırlarını zorlayıp nazlanarak, olup biteni kavramaya çalışmakla gelip geçerdi.

Bu gece, zaman ve mekan itibarıyla o günlerden çok, ama çok uzakta bir yerde, yine bir sahur (artık temcid demiyoruz!) yapacağız. Yazık ki soframızda erişte ve armut hoşafı olmayacak. O yarı aydınlık duvarlara uzun gölgeler de yansımayacak. O kalabalık, o fısıltılar da... Burada, bizde, sizde, başkalarında, o zengin temcid sofraları (temcid pilavı sözü nereden gelir düşünün) kurulmuyor artık. Varsa yoksa kahvaltı, herkeste, her evde aynı. Kimi evlerde de hiç kalkılmıyor sahura, sahur yapmadan oruç tutuyor çoğu insan. Büyük mahrumiyet! Şimdiki çocukların bir sahur hatırası bile olmayacak. Temcid pilavı, erişte, hoşaf yok! O bildik kahvaltılar bize hangi rüyayı yaşatacak? Belki de işin bütün büyüsü, o beyaz başörtülü suskun kadınlardaydı. Sahurda kalkıp tereyağlı erişte yapacak kadınlar yok artık. Hayatımızın bütün büyüsü, onlarla birlikte toparlanıp gitti...



23.09.2006



alıntıdır_zaman_ali çolak..
 

islamicforce

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eyl 2006
Mesajlar
74
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: eski ramazanları özleyenlere..

Paylasim icin tesekkürler.. eski ramazanlari özleyen biri olarak cok hosuma gitti bu :) Allah razi olsun.. B)B)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt