Ertelemek ancak inkarda artıştır...(Tevbe Suresi, 37)
Şeytanın insanların bazılarına verdiği sinsi telkinlerden biri, “din ahlakını yaşamayı erteleme”ye yöneliktir. Şeytanın telkinine kanan bir kişi, sonsuz hayatını etkileyecek bu konuyu ileride kolayca telafi edebileceği bir vakti olduğunu düşünür. Bir saat sonra, bir hafta sonra, bir ay sonra, gelecek yıl veya yaşı daha ilerlediğinde yapabileceğinden kendince emin olduğu için Kuran ahlakını yaşamayı ertelemekte bir sakınca görmez. Oysa Yüce Allah’ın her insana dünya hayatında tanıdığı süre bir gün mutlaka sona erecektir ve bu sürenin bir yıl mı, bir ay mı, bir gün sonra mı ya da şimdi mi sona ereceği yalnızca Allah Katında bellidir. Bu nedenle din ahlakına göre yaşamayı ertelemek büyük bir gaflettir.
Bir bilgi yarışması düşünün. Yarışmayı kazanana çok büyük miktarda ödül verilecek olsun. Acaba yarışmacı, yarışma sırasında nasıl davranır? Soruları dinleyip cevaplarını düşünmek yerine etrafına bakınıp oyalanır, bulunduğu yerin dekorunu veya beraber yarıştığı insanların elbisesini, ses tonunu, saçını mı eleştirir yoksa sorunun cevabını düşünüp çözmek için çaba mı harcar? Elbette sorunların cevabını vermek için bir çaba harcar. İşte dünya hayatı da tıpkı bu yarışma gibidir. Bir gün sona erecek ve her canlı mutlaka ölümü tadacaktır. O halde her insana düşen; dünya hayatına aldanarak boş işlerle oyalanmak değil, ömrünün her an, her saniyesini Allah rızasına uygun şekilde geçirmektir.
Geçen Zamanı Geri Döndürmek Mümkün Değildir
İnsanın nefsinde, yapmak istediklerini, içinden geçenleri daha sonraki bir zamana bırakma eğilimi vardır. Genellikle bu yapıya sahip bir insan, yapacağı bir işi; tembellik, üşenme, aciliyetini anlamama gibi pek çok sebepten ötürü ileri bir tarihe ya da son ana kadar ertelemeye çalışır. Günlük hayatta ertelenen bazı sıradan işler, bir kişinin yapmasa bile zararlarını göze alabileceği türden işler olabilir. Ancak asıl önemli olan kişinin din ahlakını yaşama konusundaki hassasiyetidir. Din ahlakını gereği gibi kavrayamamış bazı insanlar, Allah'a ve Kuran'a inandıklarını, ancak ibadetleri ileri yaşlarında yerine getireceklerini söylerler. Örneğin farz ibadetlerden olan hacca gitmek, oruç tutmak, 5 vakit namaz kılmak bu kişiler tarafından yaşlılık dönemine ertelenir. Oysa bir kişinin şeytanın telkini ile Kuran ahlakını yaşamayı ertelemesi, geri dönülüp düzeltilmesi mümkün olmayan bir ertelemedir.
Ölüm Gerçeğini Akıldan Çıkarmamak Gerekir
İnsanların birçoğu "bunu yarın yaparım" derken, yarına kadar yaşayacağından ve her şeyin kendi planladığı gibi gideceğinden emin olarak hareket eder. Ancak burada içine düşülen en büyük yanılgı, kaderinde yazılı olan "yarın"da kendisi için nelerin yazılı olduğunu bilmediği halde, kişinin bu planı kesin bir eminlik içinde yapabilmesidir. Allah Kuran'da buna karşı insanları şöyle uyarır:
"Hiçbir şey hakkında: "Ben bunu yarın mutlaka yapacağım" deme. Ancak: "Allah dilerse" (inşaAllah yapacağım de)... " (Kehf Suresi, 23-24)
Elbette insanların bir gün sonrası için plan yapmaları, bu ayet doğrultusunda yapıldığı takdirde gayet normaldir. Ancak burada yanlış olan, insanın plan yapması değil, sonsuz hayatını etkileyecek en önemli konuyu ertelemesidir. Çünkü ölüm insanın karşısına hiç beklemediği bir anda çıkar. Neşe içinde eğlenirken, kalabalık bir alışveriş merkezinde dolaşırken, sabaha karşı yatağında uyurken, işe gitmek üzere evinden ayrılırken veya hayatı boyunca hazırlandığı bir sınava girerken ölüm insanı aniden yakalayabilir.
Bediüzzaman Said Nursi de bir sözünde, insanın yarını için hiçbir garantisi olmadığını, bunun bilinci ile sorumluluklarını yerine getirmede hiçbir gecikme olmaması gerektiğini şu şekilde vurgulamıştır:
"Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde sened yok ki, ona mâliksin. Öyle ise hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil. Hiç olmazsa günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikî istikbal (gerçek gelecek, ahiret) için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye at. Hem bil ki: Her yeni gün, sana hem herkese, bir yeni âlemin kapısıdır."(Sözler, s. 246, (yeni tanzim, s. 431))
Değerli Üstad Said Nursi’nin de hatırlattığı gibi her insanın yaşadığı anın değerini bilmesi gerekir. İnsanın "ben şimdi gençliğimi yaşayayım, nasıl olsa yaşlanınca ibadetlerimi de yapar, ahireti de kazanırım" düşüncesiyle Allah'a karşı olan sorumluluğunu bile bile ertelemesi büyük bir gaflettir ve kişinin ahiret hayatını kaybetmesine neden olabilir. Allah; "Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azab hazırlamışızdır." (Nisa Suresi, 18) ayetiyle insanlara bu gerçeği hatırlatmıştır.
Şeytanın insanların bazılarına verdiği sinsi telkinlerden biri, “din ahlakını yaşamayı erteleme”ye yöneliktir. Şeytanın telkinine kanan bir kişi, sonsuz hayatını etkileyecek bu konuyu ileride kolayca telafi edebileceği bir vakti olduğunu düşünür. Bir saat sonra, bir hafta sonra, bir ay sonra, gelecek yıl veya yaşı daha ilerlediğinde yapabileceğinden kendince emin olduğu için Kuran ahlakını yaşamayı ertelemekte bir sakınca görmez. Oysa Yüce Allah’ın her insana dünya hayatında tanıdığı süre bir gün mutlaka sona erecektir ve bu sürenin bir yıl mı, bir ay mı, bir gün sonra mı ya da şimdi mi sona ereceği yalnızca Allah Katında bellidir. Bu nedenle din ahlakına göre yaşamayı ertelemek büyük bir gaflettir.
Bir bilgi yarışması düşünün. Yarışmayı kazanana çok büyük miktarda ödül verilecek olsun. Acaba yarışmacı, yarışma sırasında nasıl davranır? Soruları dinleyip cevaplarını düşünmek yerine etrafına bakınıp oyalanır, bulunduğu yerin dekorunu veya beraber yarıştığı insanların elbisesini, ses tonunu, saçını mı eleştirir yoksa sorunun cevabını düşünüp çözmek için çaba mı harcar? Elbette sorunların cevabını vermek için bir çaba harcar. İşte dünya hayatı da tıpkı bu yarışma gibidir. Bir gün sona erecek ve her canlı mutlaka ölümü tadacaktır. O halde her insana düşen; dünya hayatına aldanarak boş işlerle oyalanmak değil, ömrünün her an, her saniyesini Allah rızasına uygun şekilde geçirmektir.
Geçen Zamanı Geri Döndürmek Mümkün Değildir
İnsanın nefsinde, yapmak istediklerini, içinden geçenleri daha sonraki bir zamana bırakma eğilimi vardır. Genellikle bu yapıya sahip bir insan, yapacağı bir işi; tembellik, üşenme, aciliyetini anlamama gibi pek çok sebepten ötürü ileri bir tarihe ya da son ana kadar ertelemeye çalışır. Günlük hayatta ertelenen bazı sıradan işler, bir kişinin yapmasa bile zararlarını göze alabileceği türden işler olabilir. Ancak asıl önemli olan kişinin din ahlakını yaşama konusundaki hassasiyetidir. Din ahlakını gereği gibi kavrayamamış bazı insanlar, Allah'a ve Kuran'a inandıklarını, ancak ibadetleri ileri yaşlarında yerine getireceklerini söylerler. Örneğin farz ibadetlerden olan hacca gitmek, oruç tutmak, 5 vakit namaz kılmak bu kişiler tarafından yaşlılık dönemine ertelenir. Oysa bir kişinin şeytanın telkini ile Kuran ahlakını yaşamayı ertelemesi, geri dönülüp düzeltilmesi mümkün olmayan bir ertelemedir.
Ölüm Gerçeğini Akıldan Çıkarmamak Gerekir
İnsanların birçoğu "bunu yarın yaparım" derken, yarına kadar yaşayacağından ve her şeyin kendi planladığı gibi gideceğinden emin olarak hareket eder. Ancak burada içine düşülen en büyük yanılgı, kaderinde yazılı olan "yarın"da kendisi için nelerin yazılı olduğunu bilmediği halde, kişinin bu planı kesin bir eminlik içinde yapabilmesidir. Allah Kuran'da buna karşı insanları şöyle uyarır:
"Hiçbir şey hakkında: "Ben bunu yarın mutlaka yapacağım" deme. Ancak: "Allah dilerse" (inşaAllah yapacağım de)... " (Kehf Suresi, 23-24)
Elbette insanların bir gün sonrası için plan yapmaları, bu ayet doğrultusunda yapıldığı takdirde gayet normaldir. Ancak burada yanlış olan, insanın plan yapması değil, sonsuz hayatını etkileyecek en önemli konuyu ertelemesidir. Çünkü ölüm insanın karşısına hiç beklemediği bir anda çıkar. Neşe içinde eğlenirken, kalabalık bir alışveriş merkezinde dolaşırken, sabaha karşı yatağında uyurken, işe gitmek üzere evinden ayrılırken veya hayatı boyunca hazırlandığı bir sınava girerken ölüm insanı aniden yakalayabilir.
Bediüzzaman Said Nursi de bir sözünde, insanın yarını için hiçbir garantisi olmadığını, bunun bilinci ile sorumluluklarını yerine getirmede hiçbir gecikme olmaması gerektiğini şu şekilde vurgulamıştır:
"Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde sened yok ki, ona mâliksin. Öyle ise hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil. Hiç olmazsa günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikî istikbal (gerçek gelecek, ahiret) için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye at. Hem bil ki: Her yeni gün, sana hem herkese, bir yeni âlemin kapısıdır."(Sözler, s. 246, (yeni tanzim, s. 431))
Değerli Üstad Said Nursi’nin de hatırlattığı gibi her insanın yaşadığı anın değerini bilmesi gerekir. İnsanın "ben şimdi gençliğimi yaşayayım, nasıl olsa yaşlanınca ibadetlerimi de yapar, ahireti de kazanırım" düşüncesiyle Allah'a karşı olan sorumluluğunu bile bile ertelemesi büyük bir gaflettir ve kişinin ahiret hayatını kaybetmesine neden olabilir. Allah; "Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azab hazırlamışızdır." (Nisa Suresi, 18) ayetiyle insanlara bu gerçeği hatırlatmıştır.