ENTROPİ VE DÜNYA GÖRÜŞÜ
Arda Kılıç
... - Je finis par trouver sacré le désordre de mon esprit - ... 4 Nisan 2002
Bunalıyoruz..!
İki asırdır şairlerin ayağına basıp çığlık çığlığa haykıran buhran, meydanlarımızdan caddelerimize, caddelerimizden evlerimize, akıllarımıza ve ruhlarımıza “Nacua Vacuum” dercesine sirayet etmiş, pençesini vücûdlarımıza geçirmiş durumda. Kurtuluş çabası için her çırpınışımız bizi biraz daha dibe çekiyor. Medya denilen beyin tecavüz merkezlerinin tiksinti verici iğvâ ve manipülasyonları, devâsâ şirketlerin tıkır tıkır işleyen çarklarında dişliden öte bir mânâ ifade etmeyen insanlar, en kalbî samimiyetinden bile buram buram riyâ tüten dostlar, nasıl olup da anlaşamadığına şaşırdığımız halde asıl nasıl olup da halen bir nebze olsun anlaşma simülasyonları kurabildiğine şaşırmamız gereken ferdler arasında her türlü ruhsuzluk, neşesizlik, çilesizliğin atmosfer tabakası gibi kuşattığı bir dünyada yaşıyoruz. Artık ne yalancı bir lüks ve pislikler masasına meze olmuş sanattan ruhumuzun yarasını sarmasını bekleyebiliriz ne de bunama hezeyanlarını aratmayan felsefeden yolumuzun rotasını. Din mi; o çoktan eğer hâlâ kaldıysa vicdanlarda mahbus ve dört duvar arasına mahkûm!
İlimse sadistçe bir zevkle gözlerini kapamış ve ancak 3. Dünya dedikleri sefaletler panayırında bulunmaz Hind kumaşı...
Tam da bu noktada ciddileşmek gerek: Suyun dibini boylamış bir insanın tek bir an içinde vereceği bir karar vardır; ya kumlara son kuvvetiyle ayaklarını vurup su üstüne çıkacak ve kurtulacak, ya bir saniye daha gecikip damarlarını patlatarak geberip gidecektir. Bütün bu ümitsizlik manzarasında, ya evlerimize çekilip perdelerimizi indireceğiz ve “Kızılderililer gibi soykırıma tâbi tutularak” sessiz bir ölüme razı tavrımızla dünyanın ümidini kendimizde tüketeceğiz, ya da...
Ya da’sı şu: Çağın nabzını yakalamış ve oluş ızdırabını hakikatin hakikatine nisbetle heykelleştirmiş adamın dediği gibi « Artık anlıyoruz! Allah dünyamızdan çekilmiştir!»...
Ruhların kurulu binalarını yerinden oynatan bu depreme çare olarak sunulanlara bakınız: Entropik dünya görüşü...
Bindiği araba, ruh devasını yakalayamayıp tüm oluşunu bir madde tesellisine teslim edip tosladığı duvarda paramparça olunca, ben zaten inecektim deyip vaziyeti kurtarmak!
Gûyâ karşı çıktığının tersinden tasdikçisi makamından bir inkılap olarak değil de sarsıntısız ufak bir iç muhasebeyle temelsiz binayı tadil etmek... Bu meselenin üzerinde niçin bu kadar çok duruyoruz?
Gelinim sen anla nev’inden Türkiye’de de yeni ilim keşiflerinden dünya görüşü kotarmaya çalışanlar hangi iş üzerinde olduklarını anlasınlar diye... Bugüne kadar hep tellakların değişip hamamların değişmediğinden bahsederken, bizzat kendilerinin makyajlı eski tellak olduklarını anlasınlar diye...
Tabîi hoş şeyler, heyecan veriyor insana atom-altı parçacıkların davranışları, geriye döndürülemez tabiat hamleleri, fraktal geometriler filan... Kabak çekirdeğinden öğle yemeği, broşürden fikir kitabı, maydanozdan çınar ağacının yerini tutmasını bekler gibi bir hal içerisinde ahlakını ve şehrini idealleştirememiş, böyle bir dâvası da yok gibi görünen, Kant’ın tabiriyle hiçbir şeyi değiştirmeyerek her şeyi değiştirebileceğini zanneden fikre bulanmış ilim parçaları, gerek varlığımızın ve bilgimizin ilk prensipleri, gerekse davranış ve hareketlerimizin esas kanunlarını vermek bakımından havada kalmaktadır.
Hâlâ yağmur suyundan içip cinnet geçirmemiş olanlara bir umutsuzluk kaynağı daha mı?
En kötü karmaşada, en dipsiz kaosta bile bir “ordo ab chaos”, tüm nizamsızlığına rağmen bir “Kün!” emriyle yerli yerine oturacak dünyanın malzemesi vardır. Fakat bir bomba patladığında, ne kırılan cam parçalarını tek tek yapıştırarak eski camın yerine takılabilir ne de ölenler geri gelir. Öyle ya, hükm-ü kazâ tecelli etmiş, zamanın kılıcı infaz etmiştir, ölenle olana çare bulunmaz. Dünyanın merkezinde ruhları çatlatacak bombalar patlamıştır!
Yeni gelen keşif dalgalarının arka planını fikirlerinin zabtına geçirmek isteyenler birçok yeni kavramla tanış oluyorlar: Kaos, Başlangıç Şartlarına Hassas Bağımlılık, Dinamik Sistemler, Non-linnerlik, Kelebek Etkisi, Entropi...vs.
Artık anlıyoruz ki kainat, Dekart’ın anladığı, Nivton’un tanımladığı kadar düzenli değil. Esasında düzenli de düzenden askerî disiplin nizamına benzer bir şey anlayanlar için başıbozukluk derecesinde dağınık. Dünyayı İlâhî ve dünyevî diye ayırırsanız, tabiatı bir hammadde deposu olara görürseniz, tarihi düşman kardeşler Liberalizma ve Komünizmanın ortaklaştırıcı görüşü olarak doğrusal bir fonksiyonda elma tartar gibi şu kadar zamanda bu kadar ilerleme diye ele avuca gelir bir keyfiyet zannederseniz, “Sağlıklı bir insan iyi işleyen saat gibidir..” diye insanın ne mükemmel bir makine olduğundan dem vurup sonra kendi b.kunda boncuk arayıp bilgisayarla insan zekasını mukayese ederseniz, Nivton’un rezil panteizmiyle Allah’ın dünyayı yaratıp oyuncak fare gibi kurduktan sonra kendi haline terk edip kendi köşesine çekildiğini (bir gün eminim metafizik bir Haçlı Seferi düzenleyip – hâşâ – bulunduğu yerden alıp getirme divaneliğine de kalkışırlar) söylerseniz, kendi öz disiplininiz olan Termodinamikte bile çuvallarsınız.
Entropi hadisesi de II. Kanunla alakalı. Sıfırıncı kanunu geçersek – dişe dokunur bir şey söylemez – I. Kanun kainatın yaradılışından bu yana enerji miktarının sabit olduğunu söyler, ancak dönüştürülebilir. II. Kanun ise enerjinin kemiyeti yanında, keyfiyet değerinin sürekli azalma eğiliminde olduğunu, kullanılabilirden kullanılamaza, düzenliden düzensize doğru aktığını söyler. Tabiata her müdahale, her düzenleme çabası burada meydana getirdiği düzene karşılık başka bir yerde entropi artışına sebep olur. Malum Kelebek Etkisi; Kandehar’da kanat çırpan bembeyaz bir kelebek “Yüce Pirin Dergahı”nı başına yıkar.
Son tahlilde, bu ilmî kisveli topyekun varoluşun Üçüncü Dalga Krizi, daha öncekilerdeki gibi ancak dine yanaşarak aşılabilecektir. Bu kriz, mefluç Hıristiyanlık iyiden iyiye iğdiş edildiğinden ‘İslam olmasın da ne olursa olsun’uyla ve derin tarih bağlarıyla Yudaizm ile İslam’ın hesaplaşmasına hallolunacaktır.
Dünya, mevcut haliyle kendini ötelerin şefkatli emziriciliğinden kesmiş, ötelerle dünyanın göbek bağı olan Kudüs’ü kopartmıştır. Dikkat buyurulsun, bu hilkat garibesi ucube çocuk yaratıcısıyla güreş tuttuğunu söyleyecek kadar cinnet halindedir. Ümitsizlik mi? Asla..!
... – Je m’habituai ŕ l’hallucination simple: Je voyais trčs franchement une mosquée ŕ la place d’une usine - ...