sessiz geveze
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 28 May 2007
- Mesajlar
- 46
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Peygamber Aleyhusselatı vesselamın en yakını insanlar bile 'sarp
yokuş'u aşamazken Akabe'de ettikleri iki biatla onu ve Mekkeli
mü'minleri Medine'ye buyur eden Ensar'ın destansı yardımı ne dillerden
düşecek, ne de hafızaların unuttukları arasına girecek cinstendir.
Bütün dünyayı karşılarına alacaklarını bile bile Medineli mü'minlerin
Peygamber aleyhissalâtu vesselamla birlikte Mekkeli mü'minleri
Medine'ye davet ederek bütün geçimlerini üstlenmeleri, evlerini
paylaşmaları, Bedir başta olmak üzere bütün savaşlara dahil olmaları
elbette ne dillerden düşer, ne de unutulur gider.
Bilakis, en başta Rabbü'l-âlemîn'in Kelam-ı Ezelîsi olarak Kur'ân-ı
Hakîm'de övülür Medineli mü'minler.
Ve çağlar boyu, mü'minlerin dilinde övülür durur.
Gelin görün ki, bu övgüler yapılırken evvelemirde akıllara Ensarın
erkekleri gelir. Böyle olması da normaldir; çünkü Asr-ı Saadete dair
bütün kitaplar elbette öncelikle yaşanan savaşlardan söz eder ve
savaşların asıl muhatabı erkekler olduğu için de Ensar denildiğinde
ilk önce akla gelen erkekler olur. Diğer taraftan bu erkeklerle
birlikte Ümmü Süleym gibi, Ümmü Nuseybe gibi bazı Ensar kadınları da
evvelemirde akla geliyorsa, yine savaşlar sebebiyledir. Çünkü onlar,
Resûlullah ile birlikte savaşa dahi katılmayı talep etmiş; yaralılara
bakmak üzere sefere dahil edilmelerine mukabil, savaşın kızıştığı
zamanlarda bizzat savaşa da dehalet etmişlerdir.
Buna karşılık, Ensar deyince, çok az hanım sahabi ismi gelir akla.
Ortalama siyer bilgisine sahip bir mü'min zihnini birazcık zorlasa
rahatlıkla yüzün üzerinde Ensar erkeğinin ismini sayabilir durumda
iken, sıra Ensar kadınlarına gelince çok azı rakamı ona kadar
çıkarabilir.
Oysa, 'Ensar' diye bir topluluk var olabilmişse ve biraz çabayla yüzün
isminde Ensar erkeğinin ismi bindörtyüzotuz yıl sonra bile mü'minlerce
sayılabilir durumda ise, bu, bir açıdan, pek çoğunun isimlerini
bilmediğimiz Ensar kadınları sayesindedir. Bir diğer deyişle,
Medine'nin kadınları da 'Ensar' olabildiği için erkekleri 'Ensar'
olabilmiştir.
Hendek günlerine dair bir hatıra, bana hep bunu düşündürür. İçerdiği
mucize itibarıyla Bediüzzaman'ın Mu'cizat-ı Ahmediye Risalesi'nde de
zikredilen bu olay, Medineli erkek sahabilerin nasıl bir eşle, nasıl
bir ev ortamıyla ve nasıl bir aile hayatıyla bu sapasağlam duruşu
gerçekleştirebildiklerinin nişanesidir.
Mâlûm, bütün hiziplerin birleşip hep beraber Medine'ye doğru yola
çıkmak üzere oldukları haber alındığında, Selman-ı Farisî'nin kabul
gören teklifiyle, mü'minler Medine'yi savunmak üzere etrafına hendek
kazmaya girişirler. Muhacir olsun Ensar olsun, bütün erkek sahabiler
gün boyu hendek kazma işiyle meşguldür. Diğer taraftan, o yıl nisbeten
kıtlığın hüküm sürdüğü bir yıldır. O yüzden, sahabiler hendek kazarken
açlıklarını hissetmemek için karınlarına taş bağlamaktadır.
Hendek kazılan bu günlerin birinde, babası Uhud'da şehit olan ve yedi
kızkardeşine bakma yükü kendisine kalan genç Cabir b. Abdullah, hendek
kazarken gömleği bir parça açıldığında Resûlullah sırtında kaburga
kemiklerinin rahatça sayılır hale geldiğini farkeder ve Resûlullah
aleyhissalâtu vesselamı bu kadar zayıflamış halde gördüğü için
ziyadesiyle üzülür. Akşam eve geldiğinde üzüntüsünü hanımına açar ve
evde Resûlullah'a ikram edebilecekleri birşey olup olmadığını sorar.
Yalnızca bir koyunları ve bir ölçek arpaları kalmıştır. Cabir o gece
koyunu keser, ertesi sabah da hanımından kuzuyu pişirip eldeki arpayı
da öğütüp ekmek yapmasını ister.
Sonrası bilinen mu'cizedir. Cabir o gün hava karardığında Resûlullah'ı
evlerinde beraberce yemek yemeye davet eder, Resûlullah ise bütün
sahabileri Cabir'in evine davet eder. Dörtyüzün üzerinde insanın evine
davet edildiğini gören, evde ise yalnızca bir koyun ve bir ölçek arpa
unundan yapılmış ekmek olduğunu bilen Cabir paniklemiş haldedir.
Aceleyle eve koşar ve karısına bütün erkek sahabilerin akşam yemeği
için kendi evlerine geliyor olduğunu haber verir. Cabir'i paniklemiş
halde gören karısı, ona, "Onları evimize sen mi davet ettin,
Resûlullah mı?" diye sorar. "Resûlullah davet etti" cevabı üzerine de,
"O halde bırak gelsinler, Resûlullah bizden daha iyi bilir" diyerek
Cabir'i sakinleştirir.
Resûlullah aleyhissalâtu vesselam geldiğinde evde yaşananlar, bir
büyük mucizedir: Yalnızca bir koyun ve bir parça ekmekle dörtyüzün
üzerinde insan doyar, üstelik geride hâlâ ev halkına yetecek kadar
yiyecek vardır.
Bu olay, elbette en başta Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın risalet
davasındaki hakkaniyetine şahitlik eden bir büyük mucizedir.
Yine bu olay, Cabir'in şahsında Ensar'ın nasıl Kur'ân'ın da övdüğü
üzere îsar hasletiyle donanmış olduklarının, nasıl "başkalarının
nefislerini kendi nefislerine tercih ettiklerinin, nasıl bir feragat
nümunesi olduklarının nişanesidir.
Ve yine bu olay, Cabir'in hanımının şahsında, Ensar kadınlarının nasıl
bir îsar ve feragatle, dahası nasıl bir iman ve yakînle donanmış
olduklarının nişanesidir.
Durumu kendisine arzettiğinde hanımının Cabir'e verdiği karşılık, onun
Resûlullah'ı davet fikrine iştiraktir zira. Hanımı, "Geride şu kadar
yetim kardeşinle kendimize yetecek doğru dürüst bir yiyecek yokken..."
diye başlayan bir söylemle Cabir'in niyetinin önüne duygusal setler
inşa etmemiştir.
Bilakis, Resûlullah'ın herkesi davet etmesi üzerine paniklemesi
karşısında, Resûlullah'a olan iman ve itimadını da belgeleyen bir
feraset sergilemiştir.
Bu tek örnek dahi, bugünün Ensar gibi olamayan mü'minlerinin tıkandığı
kritik bir noktanın habercisi gibidir.
Ensar gibi olabilmek, tekil bir durum değildir.
Ensar hanımları sayesindedir ki Medine'nin erkekleri Ensar
olabilmiştir.
Ama erkekler bu vâkıaya bakıp kendilerine mazeret üretmesinler.
Zira, evlenirken Ensar ruhlu bir hanım arayıp aramamak neticede bir
bilinç ve bir tercih meselesidir.
B)B)B)B)
yokuş'u aşamazken Akabe'de ettikleri iki biatla onu ve Mekkeli
mü'minleri Medine'ye buyur eden Ensar'ın destansı yardımı ne dillerden
düşecek, ne de hafızaların unuttukları arasına girecek cinstendir.
Bütün dünyayı karşılarına alacaklarını bile bile Medineli mü'minlerin
Peygamber aleyhissalâtu vesselamla birlikte Mekkeli mü'minleri
Medine'ye davet ederek bütün geçimlerini üstlenmeleri, evlerini
paylaşmaları, Bedir başta olmak üzere bütün savaşlara dahil olmaları
elbette ne dillerden düşer, ne de unutulur gider.
Bilakis, en başta Rabbü'l-âlemîn'in Kelam-ı Ezelîsi olarak Kur'ân-ı
Hakîm'de övülür Medineli mü'minler.
Ve çağlar boyu, mü'minlerin dilinde övülür durur.
Gelin görün ki, bu övgüler yapılırken evvelemirde akıllara Ensarın
erkekleri gelir. Böyle olması da normaldir; çünkü Asr-ı Saadete dair
bütün kitaplar elbette öncelikle yaşanan savaşlardan söz eder ve
savaşların asıl muhatabı erkekler olduğu için de Ensar denildiğinde
ilk önce akla gelen erkekler olur. Diğer taraftan bu erkeklerle
birlikte Ümmü Süleym gibi, Ümmü Nuseybe gibi bazı Ensar kadınları da
evvelemirde akla geliyorsa, yine savaşlar sebebiyledir. Çünkü onlar,
Resûlullah ile birlikte savaşa dahi katılmayı talep etmiş; yaralılara
bakmak üzere sefere dahil edilmelerine mukabil, savaşın kızıştığı
zamanlarda bizzat savaşa da dehalet etmişlerdir.
Buna karşılık, Ensar deyince, çok az hanım sahabi ismi gelir akla.
Ortalama siyer bilgisine sahip bir mü'min zihnini birazcık zorlasa
rahatlıkla yüzün üzerinde Ensar erkeğinin ismini sayabilir durumda
iken, sıra Ensar kadınlarına gelince çok azı rakamı ona kadar
çıkarabilir.
Oysa, 'Ensar' diye bir topluluk var olabilmişse ve biraz çabayla yüzün
isminde Ensar erkeğinin ismi bindörtyüzotuz yıl sonra bile mü'minlerce
sayılabilir durumda ise, bu, bir açıdan, pek çoğunun isimlerini
bilmediğimiz Ensar kadınları sayesindedir. Bir diğer deyişle,
Medine'nin kadınları da 'Ensar' olabildiği için erkekleri 'Ensar'
olabilmiştir.
Hendek günlerine dair bir hatıra, bana hep bunu düşündürür. İçerdiği
mucize itibarıyla Bediüzzaman'ın Mu'cizat-ı Ahmediye Risalesi'nde de
zikredilen bu olay, Medineli erkek sahabilerin nasıl bir eşle, nasıl
bir ev ortamıyla ve nasıl bir aile hayatıyla bu sapasağlam duruşu
gerçekleştirebildiklerinin nişanesidir.
Mâlûm, bütün hiziplerin birleşip hep beraber Medine'ye doğru yola
çıkmak üzere oldukları haber alındığında, Selman-ı Farisî'nin kabul
gören teklifiyle, mü'minler Medine'yi savunmak üzere etrafına hendek
kazmaya girişirler. Muhacir olsun Ensar olsun, bütün erkek sahabiler
gün boyu hendek kazma işiyle meşguldür. Diğer taraftan, o yıl nisbeten
kıtlığın hüküm sürdüğü bir yıldır. O yüzden, sahabiler hendek kazarken
açlıklarını hissetmemek için karınlarına taş bağlamaktadır.
Hendek kazılan bu günlerin birinde, babası Uhud'da şehit olan ve yedi
kızkardeşine bakma yükü kendisine kalan genç Cabir b. Abdullah, hendek
kazarken gömleği bir parça açıldığında Resûlullah sırtında kaburga
kemiklerinin rahatça sayılır hale geldiğini farkeder ve Resûlullah
aleyhissalâtu vesselamı bu kadar zayıflamış halde gördüğü için
ziyadesiyle üzülür. Akşam eve geldiğinde üzüntüsünü hanımına açar ve
evde Resûlullah'a ikram edebilecekleri birşey olup olmadığını sorar.
Yalnızca bir koyunları ve bir ölçek arpaları kalmıştır. Cabir o gece
koyunu keser, ertesi sabah da hanımından kuzuyu pişirip eldeki arpayı
da öğütüp ekmek yapmasını ister.
Sonrası bilinen mu'cizedir. Cabir o gün hava karardığında Resûlullah'ı
evlerinde beraberce yemek yemeye davet eder, Resûlullah ise bütün
sahabileri Cabir'in evine davet eder. Dörtyüzün üzerinde insanın evine
davet edildiğini gören, evde ise yalnızca bir koyun ve bir ölçek arpa
unundan yapılmış ekmek olduğunu bilen Cabir paniklemiş haldedir.
Aceleyle eve koşar ve karısına bütün erkek sahabilerin akşam yemeği
için kendi evlerine geliyor olduğunu haber verir. Cabir'i paniklemiş
halde gören karısı, ona, "Onları evimize sen mi davet ettin,
Resûlullah mı?" diye sorar. "Resûlullah davet etti" cevabı üzerine de,
"O halde bırak gelsinler, Resûlullah bizden daha iyi bilir" diyerek
Cabir'i sakinleştirir.
Resûlullah aleyhissalâtu vesselam geldiğinde evde yaşananlar, bir
büyük mucizedir: Yalnızca bir koyun ve bir parça ekmekle dörtyüzün
üzerinde insan doyar, üstelik geride hâlâ ev halkına yetecek kadar
yiyecek vardır.
Bu olay, elbette en başta Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın risalet
davasındaki hakkaniyetine şahitlik eden bir büyük mucizedir.
Yine bu olay, Cabir'in şahsında Ensar'ın nasıl Kur'ân'ın da övdüğü
üzere îsar hasletiyle donanmış olduklarının, nasıl "başkalarının
nefislerini kendi nefislerine tercih ettiklerinin, nasıl bir feragat
nümunesi olduklarının nişanesidir.
Ve yine bu olay, Cabir'in hanımının şahsında, Ensar kadınlarının nasıl
bir îsar ve feragatle, dahası nasıl bir iman ve yakînle donanmış
olduklarının nişanesidir.
Durumu kendisine arzettiğinde hanımının Cabir'e verdiği karşılık, onun
Resûlullah'ı davet fikrine iştiraktir zira. Hanımı, "Geride şu kadar
yetim kardeşinle kendimize yetecek doğru dürüst bir yiyecek yokken..."
diye başlayan bir söylemle Cabir'in niyetinin önüne duygusal setler
inşa etmemiştir.
Bilakis, Resûlullah'ın herkesi davet etmesi üzerine paniklemesi
karşısında, Resûlullah'a olan iman ve itimadını da belgeleyen bir
feraset sergilemiştir.
Bu tek örnek dahi, bugünün Ensar gibi olamayan mü'minlerinin tıkandığı
kritik bir noktanın habercisi gibidir.
Ensar gibi olabilmek, tekil bir durum değildir.
Ensar hanımları sayesindedir ki Medine'nin erkekleri Ensar
olabilmiştir.
Ama erkekler bu vâkıaya bakıp kendilerine mazeret üretmesinler.
Zira, evlenirken Ensar ruhlu bir hanım arayıp aramamak neticede bir
bilinç ve bir tercih meselesidir.
B)B)B)B)