Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

...ene'l aşk...kalp O'nun için değilse niye vardı... (1 Kullanıcı)

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
“Suyu bildin mi Çelebim?”
“Lütfedip bildirirsen Lalam”
“Su, hayatın aynıdır. Hayat sudan ibarettir. Can olan ne varsa nebatatta, hayvanatta ve adem oğlunda, suyu çekip aldığında ondan hayatı da alırsın…”
“Doğrudur Lalam”

“Su temizler, tâhirdir. Susuz kalan nesne kirlenir. İnsan kendini de nefsini de su ile temizlemelidir”
“Hakikattir, Lalam”

“Ve dahi su muallaktır, kalb gibi. Durduğu gibi durmaz, değişir. Gâhi buhar olur göğe uçar, gâhi buz olur yerinde kâvi kalır.”
“Ben su gibi miyim Lalam?”
“Senin özün topraktır ve dahi tabiatın 'ebu tûrab' olsa gerektir.”

Çelebi bir nice zamandır zihnini meşgul eden düşüncelerde yüzüp giderken beş vaktin beşinde de bulunması gereken yerde birkaç defa yokluğunu hissettirmişti. Ders esnasında da zihni bir yerde takılıp kalıyordu. Geçip giden o hadiselerden sonra sükûnete ermişken Çelebi’nin bu hali Lalasını endişelendirmişti.

“Toprağı bildin mi Çelebim ?”
“Lütfederseniz öğrenirim Lalam.”

“Toprak, suyun vatanıdır, hayatın var olduğu, varlığın kendini bulduğu yer. Toprak cesettir, su ona can verir. Ademoğlu topraktandır”
“Lalam öyle buyurursun da lakin ben etten kemikten bir beden görürüm. Toprak nerdedir.”
“Çelebim günlerdir bunu mu düşünür?”
“Çok şey düşünürüm amma bu sualime cevap değildir ?”
“Sualine cevap da vardır. Bilmez misin, ol Hüdai ‘Nebi idin dahi Adem dururken mâ ü tin içre’ der. İnsanı yoktan var eden onu balçıktan halk etmiştir. Balçık, su ve topraktandır. Dersin ki Çelebim etten ve kemiktenim, lakin söyle bakalım bu dediklerinin özü nedir, kökü nerdendir ve dahi sonunda yine neye dönerler?”
“Lalam lütfedip izah ederse…”

“O bedeni et ve kemik haline getiren su ve topraktır. Toprakta yetişen, su ile büyüyen nebatat ve dahi topraktan bitenlerle kanlanıp canlanan hayvanat değil midir yediğin içtiğin? Etini et yapan topraktan gelen değil midir? Can çıkıp gittiği vakit o beden yine toprak olmayacak mıdır? Ve sen bilmez misin, her şey aslına döner. Ol can dediğin de ruhtur. Ruh, toprak ve sudan evveldir. ”

Çelebi sustu, yersiz bir gerginlige neden olmuştu. Gerçi hocası alışıktı böyle çıkışlarına ama kendini elevermek istemiyor gibi geri çekildi. Yine göğsünü daraldığını hissetti, midesinde de yanma vardı, yüzü ekşidi. İzin isteyip odadan ayrıldı.
Sarayburnu’nda gitmeyi adet edindiği çınar ağacının altında durdu. Ne zaman gelse buraya sanki kendisiyle birlikte zamanda dururdu. Hayata ara verir, düşünür, hesap yapar, ağlar, söylenir, güler, bazan küfreder ve sonra bu mola bittiğinde hayata kaldığı yerden devam ederdi.
Geride bıraktığı günleri ayları yaşanmışlıkları düşündü burda, kimi yerde güldü kimi yerde ağladı. “Ben ne yapmışım” dedi, “Bunu nasıl söylemişim” dedi. Çocukluğundan beri sesiz, sakin, kendi halinde biri olarak bilinirdi. Ama son üç ay yapmadığı kalmamıştı. Bereket ki saltanat ailesine mensuptu. Der-saadet yaptıklarına tahammül etmiş, edemediği yerde çok sevdiği Lala’sını devreye sokmuştu. Çok şükür artık her şey sütlimandı. Gerçi annesi onun için aklı gidip geliyor, demişti ya; buna çok güldüğünü hatırladı. Sonra yüzü asıldı, başka bir şeyi daha hatırlamıştı. O acem kızını köşkün hizmetinden çıkarıp tekrar saraya gönderen Lala’sına “Emrini geri al yoksa kelleni alırım” diye haber yollamış, o da “kellemiz size fedadır, lakin bir kaşı karaya feda değildir” cevabını vermişti. Sırçalı köşke geldiğinde mutfak işlerine bakan bu Acem kızı okuma yazma bildiğinden Lala’nın hizmetine bakmış, mektup ve yazışmalarla ilgilenmişti. Lala’nın yanında ayrı bir kıymeti vardı. Fakat bu kız Çelebi’nin gönlüne düşünce ve Çelebi kızdan bir karşılık görmeyince her şey değişti. İçinden çıkamadığı bir labirentte dolaşıp durdu, dolaştıkça hırçınlaştı. Acem kızının saraya tekrar gönderilmesiyle bu fırtına sakinleşmişti biraz. Bir gün Lalası “Mecazlarla uğraşma, aşkın hakikati varken” dediğinde “Anlat Lalam” dedi…

* * *
“Ateşi bildin mi Çelebim”
“En çok onu bildim Lalam”
“Getirenden mi bildin, gönderenden mi?”
“Kendimden bildim Lalam?”

“Nice haldir bu, söyle bakalım”
“Şöyle ki Lalam, ateş zahirde ışıktır, alevdir, hârdır. Aydınlık gibi gelir evvelinde, gözünü gönlünü alır ve dahi sonunda da aklını başından. Birdenbire sarar dört yanını…”
“Acem sarmaşığı gibi mi Çelebim?”
“Acem sarmaşığı gibi Lalam. Öyle bir ateşdir ki ahirinde pervaneler gibi düşersin avucuna… Amma Lalam bildim ki hepsi bendendir… Baktığım zaman, görmeyi murat ettiğim şeyi gördüm; duymayı murat ettiğim şeyi duydum. Alevler sardıkça her yanımı, daha da sarsın istedim. Anladım ki Lalam, ateş bendedir benim gözümde, gönlümde, idrâkimde. Başı da sonu da bende.”

“Sendendir de oğul, yine de gönderenden bi-haber, getirenden de gafil olma. Ol ateş-i aşk ki bazen hezimettir bazen ganimet; kimine ferasettir kimine dalalet. Sen onu kendinden ve dahi getirenden bilirsin. Kamil insan getirenden bilmez gönderenden bilir. Getirene meyl etmez, gönderene meyl eder. Ondandır ki muhabbeti Mevla’dan bilir, muhabbetle ancak O’na yönelir. Mevla’da fani olur, aşkta son mertebede budur Çelebim”

“Erenler nasıl fâni olmuşlar Lalam”
“Bizler toprağız Çelebim, içimizde can taşırız, su dahi bize hayat verir, toprak gibi filizler veririz. Bir yanımız hayattır, hayattan geçemeyiz. Ol demir de topraktandır ve lakin toprak gibi değildir, kâvidir, cevheri kuvvetlidir, kendini arındırıp saflaşmıştır. Ol erenler demir gibidir, insandaki cesedî yönlerden sıyrılmışlardır, nefsi arzular bedenî arzulardır, bed huylar, kem sözler, kötü davranışlar insan olmamızdandır. Bunlardan sıyrılan saflaşır, saf olan kıymetlenir. İşte ilahi aşk saf cevherde şekillenir, Ol Erhame’r rahimin, “Yere göğe sığmadım, mümün kulumun kalbine sığdım.” buyurur ve bu hal yalnızca kalb-i selim yani teslim olmuş, saflaşmış bir kalp için mümkündür. İşte bu hal ile fani olunduğunda erenler kendi benliklerinden geçerler. Hallac-ı Mansur’un “ene’l hak” dediği bu hal üzredir. Ve dahi aslında “ene’l aşk” dense yeridir.

“Lalam ben aşk dedim helak oldum, ol erenlerden Mansur böyle bir kelam eder de nasıl helak olmaz?”
“Sabır, Çelebim sabır… Onun da cevabı var.“

Çelebi Lalasının bir sualden kaçtığını daha önce hiç görmemişti, şaşırdı ama anladı ki bu işin ardı var. Beraber pazar yerini dolaşmaya çıktılar, sonra Lala bir demirci dükkanının önünde durdu. Çelebi’yi yanına alıp dükkandan içeri girdi. Demirci hürmetle selamladı içeri girenleri ve yer gösterip işine devam etti. Lala, merakı yüzünden okunan Çelebi’ye, ustanın elindeki demiri gösterdi.
“Bu demir midir Çelebim?”
“Öyledir Lalam”
“Peki bu ateş midir?”
“Öyledir Lalam”
Sonra usta demiri kor ateşin içine soktu, ateşi harladı. Beklediler… Çelebi “Lalam” diye söze girecek oldu, Lalası “Sabır Çelebim, sabır” deyip susturdu. Sabırla demir ateşin içinde kızardı, korlaştı. O zaman Lala ustaya işaret etti, usta da demiri ateşten çıkarıp Çelebi’ye doğru uzatı.
“Çelebim bu demirin ucundaki kor mudur ve dahi ondan çıkan da ateş midir?”
“Öyledir, Lalam”
“Peki bu demir, “ben ateşim” dese yalan mıdır?”
“Bu hal üzre doğrudur Lalam”
Lala’nın işaretiyle usta demiri suya soktu ve bir süre su içinde tutarak soğuttu. Çıkardığında demir eski halini almıştı.
“İşte Çelebim, erenler bu demir gibidir, ol Mansur da bu demir gibidir. Onlar ilahi aşk içinde sabır ile pişerler öyle bir dem olur ki cisminden sıyrılır, Sevgili de fani olurlar. Demirin ateşte fani olup “ben ateşim” demesi gibi Mansur da “ene’l hak”der. Amma o halde çıkınca demirin suya girip yeniden dirilmesi gibi, cismani ve insani hale döndüğünde ol kişi “ene’l hak” dese sözü yalandır ve dahi katli vacitir. ”

“Lalam, anladım ki demir ateşe teslim oldu bundan dolayı ateşle var oldu. Bende teslim olmuş bir kalp yoktu Lalam, ben onun için küle döndüm. Ben devayı getirenden bildim, gönderenden bilmedim. Sebeblere takılıp kaldım Lalam, müsebbib olanı yani sevilmeye en layık olanı göremedim…Halbuki kalp O’nun için değilse niye vardı…”

Adige Batur / Zemheri Edebiyat 6. Sayı
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün Aleyküm Can Kardeşim..

Can'ın yaradılışını, Can'ın sevgi, ümit ve rahmet ile beslenişini, Can'ın Rabbi ile hasbihalini, yaradılış unsurlarımızdan olan dört elementin, ene'lere, ruhlara nasıl tesir eylediğini ve Marifetullah yolunda bizlere bizleri gösteren aynalar olduğunu aktaran güzel bir münazara idi.. Emeğinize, gönlünüze sağlık. Rabbimiz c.c razı olsun.. Ateş, bizlere sevimsizdir, lakin yaradılışımızdaki hammaddelerdendir, yaradılış safhalarımızdandır.. O, ta elest bezminde bizlerin gönüllerine har ve nar olmaya geldi.. Hakk c.c aşkının her daim ''BİR ve ÖNDE'' olması için... Sevginin daimi olması için, güven vermesi için kalbe yerleşmesi gereken ebedi unsur ''ateş''.. Ateş bu dünyada gönüllerde yerini almalı ki, ahirette bizi yine kendisinden korusun.. Sonsuz azap yurdundan.. Bitimsiz alevlerden..

Rahman c.c kalp istikametimizi, yoluna çevirsin.. Kendisini hakkıyla bilenlerden, tanıyanlardan ve unutmayanlardan eylesin.. Her azamıza bir irade verilmiş ama kalp bundan hariç.. Kalp, hangi sevgi ile dolu ise, meyli o yönedir.. Kalplerimiz, Bir'in mekanı..
Dahası O, kalplerin Gerçek Sahibi.. Mekanlar da sahiplerinin sevgisini ister.. Sevgilisi, Rahman ve Rahim olan bir Dost'u..
Rabbimize emanetimsiniz güzel kardeşim. Beğeniyle ve tefekkürle okuduğum bu güzel paylaşım için teşekkür ederim.. Baki Selam ve Dua ile inşallah..B)

 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
ve aleykum selam Can kardeşim,
MaşaAllah bu değerli cümleleri zevkle ve düşünerek okudum, ben teşekkür ederim. gönlünüze sağlık versin Rabbim.
Yoktan var eden, varlığını arz ve semaya aksettiren, kalplerin ancak O'nun adıyla durulduğu, değişip dururken her şey baş döndürücü hızla, Selam İnşirah ve Muhabbetine kendini teslim eyleyenlere bir teskin-i kalb ihsan eyleyen "Vedud", unutulmuşsa bir kalb'te orası yürek olabilmiş midir...
ağızdan ağıza dolaşan kirlenmiş kelimelerden ibaret sananlar aşkı, bir an'a zaman'a sığabilen, gönlün dışarısında gezdirilen bir madde sananlar yanıldı.. çünkü O gönlü yarattı, tecelligahı yaptı, kulu Gerçeğin Sahibi'ni bildikçe orası şad olacak, hilkatine doğru yol alacak, inşaallah.
Dediğiniz gibi bu dünyada nar olan, ahirette pınar olup rahmetten uzak kalmamanın sevinciyle coşmaz mı:) ki azap O'nun rahmetinden uzak kalmaktır.
ve peygamber duası:
"Allahümme yâ mukallibe’l-kulûb, sebbit kalbî alâ dînike"
Sevilmeye en layık olan, Muhabbeti halkeden'e emanetimsiniz güzel kardeşim,
selam ve dua ile...B)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt