Gülüşü Yaralı
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 6 Şub 2008
- Mesajlar
- 5,741
- Tepki puanı
- 3
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- ha bura :)
- Web Sitesi
- www.facebook.com
En acı günlerde yetişmiş İslam alimi,
Mehmet Akif Ersoy!..
3 Kasım 1928'de harf inkılâbı kanunu kabul edilince, çiftliklerdeki bütün ağaçların sökülüp sadece kiraz yetiştirilmesi istenircesine bir manzara meydana çıktı.
Cevizler, elmalar, armutlar ve üzümler başlarındaki meyvelerle birlikte sökülüp atılırken, sadece kiraza şans tanındı. Yani sadece "Avrupalı tip" kalıp, geridekiler ya yok olacak veya yokmuş gibi hareket edeceklerdi. Artık Kur'an yazısını öğretmek veya öğrenmek mümkün olmadığı gibi, bu yazıya bağlı bütün ilimler de kütüphane denilen yerlerde bekleyecek, eski yazıyı bilmeyenlerin üzerinde bir kilit olup belki ebediyen saklanacaktı.
Mesela Şekspir'in Hamlet'i yüz yıllarca evvel yazıldı. Bugünkü İngilizler lügate bakmadan Şekspir'in eserlerini okurken, 1936'da vefat eden Mehmet Akif'in Safahat'ını anlayamaz duruma geldik. Dilimizi öyle tahrip ettiler ki Atatürkçüler, Atatürk'ün Nutku'nu, dindarlar Bediüzzaman'ın Risale-i Nur'unu, milliyetçiler de Safahat'ı anlayamaz duruma geldi.
14 asırlık İslam tarihi içinde Müslümanlar tatlı ve acı günler yaşamıştır. En acı günlerinde en büyük adamlarını yetiştirmiştir. Osmanlıların en karanlık günlerinde Allah'ın lütfettiği Namık Kemal, Ahmet Naim, Elmalılı Hamdi Yazır, Bediüzzaman Said Nursi ve Mehmed Akif Ersoy yetişmedi mi?
İslamiyet Allah'ın dini... Ve Allah dinini koruyor.
"Kur'an ayaklar altında çiğnensin mi ilahi
Ayatının üstünde yürünsün mü ilahi
Haç Kâbe'nin altında görülsün mü ilahi
Nihayet yıkılıp gitsin mi koskoca bir din.
Çektirme ilahi çektirme bize bu kadar zilleti âmin"
O devir böyleydi. Böyle devirlerde Allah o güçlü insanları gönderiyor.
Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif isimli kitabında diyor ki: "Otuz üç senedir Mehmet Akif'in bir tek bayağı halini görmedim. Onun iç yüzüne baktığım vakit gökyüzüne, denize bakar gibi ferahlardım. Onun 63 senelik hayatının siyah ve pis tek bir dakikası yoktur."
Şuurlu Müslüman'ın varlığının sebebi, İslamiyet'i öğrenmek, anlamak, yaşamaktır. Mehmet Akif "demir hafızdı", yani Kur'an-ı Kerim'i hiç hata yapmadan okurdu.
Müfessirdi. Böylece hayatının her noktasını ayet ve hadislere uydurduğundan her an İslamiyet'i yaşadı. Mehmet Akif, yaşı ilerledikten sonra, Kur'an'ı unutmamak için, her sabah soğuk suyla duşunu yapar, sonra ezbere bir cüz okurdu. Mısır'da bazen bütün Ramazan hatimle teravih kıldırırmış.
Akif şöyle bir kıssa anlatır;
"Adamın biri eviyle arkadaş olmuş demiş ki, 'Ey evim, seni yapan, bu hale getiren benim. Yıkılacağın zaman haber ver de ben çıkayım, öyle yıkıl.'
Bir gün evin bir yeri çatlamış, adam bir avuç çamur alıp, orayı kapatmış. Bir başka gün, başka yeri çatlamış, yine bir avuç çamurla kapatmış. Aylar yıllar böyle geçmiş. Bir gün ev, adamın başına göçmüş. Adam, "Ey ev, seninle anlaşma yapmamış mıydık? Yıkılacağın zaman hani haber verecektin? Neden sözünde durmadın?"
Ev demiş ki: "Ben ne zaman ağzımı açsam, bir avuç çamurla kapattın, başka nasıl haber verebilirdim?"
Devlet, ordu, üniversite, tüccarlar... Hepsi halkın içinden çıkıyor. Halk çöktü mü, hepsi birden çöker. Bir milletin tarihi âlimlerin mürekkebiyle, sanatkârların teriyle, askerlerin kanıyla yazılır. Devlet, ünitelerinde bozulmalar varsa o sarayın taşları teker teker düşüyor demektir. Demek ki devlet bünyesindeki her anormallik o sarayın yıkılacağına alamettir. Akif, bu kıssada Osmanlı'yı anlatıyor. Bana göre bu zamanda Safahat'ı anlayan, İslamiyet'i anlar.
Hekimoğlu İSMAİL
Cevizler, elmalar, armutlar ve üzümler başlarındaki meyvelerle birlikte sökülüp atılırken, sadece kiraza şans tanındı. Yani sadece "Avrupalı tip" kalıp, geridekiler ya yok olacak veya yokmuş gibi hareket edeceklerdi. Artık Kur'an yazısını öğretmek veya öğrenmek mümkün olmadığı gibi, bu yazıya bağlı bütün ilimler de kütüphane denilen yerlerde bekleyecek, eski yazıyı bilmeyenlerin üzerinde bir kilit olup belki ebediyen saklanacaktı.
Mesela Şekspir'in Hamlet'i yüz yıllarca evvel yazıldı. Bugünkü İngilizler lügate bakmadan Şekspir'in eserlerini okurken, 1936'da vefat eden Mehmet Akif'in Safahat'ını anlayamaz duruma geldik. Dilimizi öyle tahrip ettiler ki Atatürkçüler, Atatürk'ün Nutku'nu, dindarlar Bediüzzaman'ın Risale-i Nur'unu, milliyetçiler de Safahat'ı anlayamaz duruma geldi.
14 asırlık İslam tarihi içinde Müslümanlar tatlı ve acı günler yaşamıştır. En acı günlerinde en büyük adamlarını yetiştirmiştir. Osmanlıların en karanlık günlerinde Allah'ın lütfettiği Namık Kemal, Ahmet Naim, Elmalılı Hamdi Yazır, Bediüzzaman Said Nursi ve Mehmed Akif Ersoy yetişmedi mi?
İslamiyet Allah'ın dini... Ve Allah dinini koruyor.
"Kur'an ayaklar altında çiğnensin mi ilahi
Ayatının üstünde yürünsün mü ilahi
Haç Kâbe'nin altında görülsün mü ilahi
Nihayet yıkılıp gitsin mi koskoca bir din.
Çektirme ilahi çektirme bize bu kadar zilleti âmin"
O devir böyleydi. Böyle devirlerde Allah o güçlü insanları gönderiyor.
Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif isimli kitabında diyor ki: "Otuz üç senedir Mehmet Akif'in bir tek bayağı halini görmedim. Onun iç yüzüne baktığım vakit gökyüzüne, denize bakar gibi ferahlardım. Onun 63 senelik hayatının siyah ve pis tek bir dakikası yoktur."
Şuurlu Müslüman'ın varlığının sebebi, İslamiyet'i öğrenmek, anlamak, yaşamaktır. Mehmet Akif "demir hafızdı", yani Kur'an-ı Kerim'i hiç hata yapmadan okurdu.
Müfessirdi. Böylece hayatının her noktasını ayet ve hadislere uydurduğundan her an İslamiyet'i yaşadı. Mehmet Akif, yaşı ilerledikten sonra, Kur'an'ı unutmamak için, her sabah soğuk suyla duşunu yapar, sonra ezbere bir cüz okurdu. Mısır'da bazen bütün Ramazan hatimle teravih kıldırırmış.
Akif şöyle bir kıssa anlatır;
"Adamın biri eviyle arkadaş olmuş demiş ki, 'Ey evim, seni yapan, bu hale getiren benim. Yıkılacağın zaman haber ver de ben çıkayım, öyle yıkıl.'
Bir gün evin bir yeri çatlamış, adam bir avuç çamur alıp, orayı kapatmış. Bir başka gün, başka yeri çatlamış, yine bir avuç çamurla kapatmış. Aylar yıllar böyle geçmiş. Bir gün ev, adamın başına göçmüş. Adam, "Ey ev, seninle anlaşma yapmamış mıydık? Yıkılacağın zaman hani haber verecektin? Neden sözünde durmadın?"
Ev demiş ki: "Ben ne zaman ağzımı açsam, bir avuç çamurla kapattın, başka nasıl haber verebilirdim?"
Devlet, ordu, üniversite, tüccarlar... Hepsi halkın içinden çıkıyor. Halk çöktü mü, hepsi birden çöker. Bir milletin tarihi âlimlerin mürekkebiyle, sanatkârların teriyle, askerlerin kanıyla yazılır. Devlet, ünitelerinde bozulmalar varsa o sarayın taşları teker teker düşüyor demektir. Demek ki devlet bünyesindeki her anormallik o sarayın yıkılacağına alamettir. Akif, bu kıssada Osmanlı'yı anlatıyor. Bana göre bu zamanda Safahat'ı anlayan, İslamiyet'i anlar.
Hekimoğlu İSMAİL