Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,590
- Tepki puanı
- 954
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
Emri Bil Maruf ve Hanımların Sorumluluğu
Hiç şüphesiz dini vaaz eden
’tır. Neyin nasıl olması gerektiği peygamberler aracılığı ile beyan edilmiştir. Din, yaşanması içindir, nasıl yaşanacağı, hükümlerin nasıl uygulanacağı peygamberler aracılığı ile öğretilmiştir. Bu nedenle Peygamberlerin dindeki fonksiyonu sadece kendi yaşadıkları dönem ile ilgili değildir. Her peygamberin hayatından günümüze düşen mesajlar mutlaka vardır. Bununla beraber son peygamber Hz. Muhammed (sav) ise tüm çağlarda örnek ve önderdir. Din peygamberlerden öğrenilir. Aynı zamanda peygamberlerden sonra icat edilerek ibadet kastı taşıyan her türlü ibadet şekline bidat denmiştir.
Her toplumun kendine has geleneği, örfleri vardır. İslam, kendi çizgilerine ters düşmediği müddetçe toplumun zenginliği olarak gördüğü örfe karşı çıkmaz. Peygamberlerin gönderildiği topluluklarda geleneğin din gibi hakim olduğu, din ile gelenek çakıştığında dinin değil de geleneğin tercih edildiği ve bu konuda “Onlara, "
'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Peygamber'e gelin" denildiğinde onlar, "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz din bize yeter" derler. Peki ya babaları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı?” (Maide 104) bu benzer ayetlerin bu konuya işaret ettiği bilinmektedir.
Biz büyüklerimizden böyle gördük mantığı ile dinin öğretisine karşı savaşıldığı, Kur’an’ın haber verdiği tarihi bir gerçektir…Ne yazık ki toplumumuzda da gelenek ile din çakıştığında din kılıfı adı altında çoğu kez gelenek baskın gelebiliyor…Bu art niyet taşımasa bile dinde caiz olan bir duruma karşı çıkış şeklinde olduğunda imani açıdan tehlikeli bir durum arz edebilir. Din, bu konuda ölçü verir; geleneğe uyabilirsin ama dinin emirlerine aykırı olmadığı müddetçe…
Yine dinde önemli ölçülerden biride İfrat ve tefrit olayıdır. Yanı aşırılık yasaklandığı gibi, aynı zamanda hükümlere uçurumun kenarında imiş gibi ucundan tutunmakta yasaklanmıştır..
Gerek geleneklerin öncelenmesinde ve gerekse ifrat ve tefrit olayında toplumumuzda bir çok konuda sıkıntının varlığı söz konusudur. İfrat ve tefrit ya da gelenek ile din çarpışması konusunda yaşanılan sıkıntılardan biri de emri bil maruf hususunda hanımlara düşen vazife konusunda ki algılardır. Maalesef Vahdet ile tek bir mercilerinin olması gereken Müslümanların, parça parça tefrika içerisinde olmaları sorunlara köklü ve kalıcı çözüm getiremiyor.Bu yazımız da kardeşlerimize kimi hatırlatmalar yaparken öncelikle bu konularda nerede durduğumuzu belirtmesi için ayetler ışığında amellerimizi nerelere dayandırdığımızı izaha gayret edip,diğer yandan varsa yanlış bizi doğruyu izah etmeleri açısından işin ehline (bizi duyan varsa) sözü bırakmaktır.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda vardır. Kur’an’ı kerimde “ Ey iman edenler” diye başlayan ayetlerin muhatap aldığı kitle sadece erkekler değildir. Erkek ve kadını ayrı ayrı ilgilendiren konularda hitap daha da özelleşmiş “İman eden hanımlara da söyle” “ İman eden erkekler ve iman eden kadınlar” olarak hitap edilmiştir. Yazımızın konusu olan emri bil maruf, hanım erkek her kesime farz olan bir ibadettir. peygamberimiz (sav) bir hadis de şöyle buyurdular “ Kim bir kötülük görürse eliyle düzeltsin.Gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin. Gücü yetmiyorsa kalbiyle buğz etsin ama bu imanın en zayıf noktasıdır”.(Müslim)… Hadisin muhatabı tüm müminlerdir.
Hiçbir mümin gördüğü bir yanlış karşısında kayıtsız kalamaz. Bugün yer yüzünde fitne bu denli yaygınlaştıysa, bunun bir sorumlusu da emri bil maruf neyhi anil münker görevini hakkıyla ifa edememiş kadın, erkek tüm müminlerdir. Bu konuda delilleri çoğaltmak mümkündür.
Ne yazık ki kadının, emri bil maruf ibadetini yapması konusunda yerleşik bazı algılar sadece geleneğe dayanmaktadır. Ne gereği var?. Erkek yok mu da kadın yapacak?. O evde otursun eşinin işlerini yapsın yeter vb gibi bir çok algı kadınları irşad görevinden uzaklaştırabiliyor. Elbette ki kadının birincil mekanı vakarla evde oturmasıdır ama bilinçsizce eve hapis edilen kadınlar televizyon kolik bir kafa yapısına mahkum oldular. Kendilerine imtihan için verilmiş olan hayatlarını el işleriyle, dizilerle, günlerle tüketmeleri kendileri açısından hüsrandır. Bu durum sadece hanımlardan kaynaklanan bir durum değildir. Bir çok aile yapısında erkek ev oturmasına izin verirken, hanımların ders ortamlarına gitmelerine,irşad faaliyetinde bulunmalarına ne yazık ki mani oluyorlar. Pikniklere izni olan bir hanımın hayır kurumlarına ve ya hayır işlerine gitmesine izin verilmediğine bir çok kişide şahit oluyoruz. Dışarıda milyon çocuk, milyonlarca hanım vahiysiz ölü bir hayat yaşarken,
’tan, kitaptan uzaklara savrulurken, Öne sürülen gerekçeler yukarıda bahsi geçen gibi ilmi dayanaktan yoksun gerekçelerdir…
Bu konuda birkaç hususu sıralamak istiyoruz.
1: Emri bil maruf hanımlarında yüklenmesi gereken bir ibadettir!.Gerektiği yerde, zaruri bir durum varsa açık alan, gerektiği yerde radyo vb iletişim araçlarında şeri ölçüleri baz alarak konuşmalarında bir mahsur yoktur... Fakat bu gelenek açısından alışılmış bir durum olmadığından oldukça sert tepkilerle yüz yüze kalına biliniyor “Elinin hamuru ile ne işi var” mantığıyla, yapılan amel tahkir edile biliniyor. Başka bir örnek vermek gerekirse, ücra bölgelere gidildiğinde şöyle bir durum ile karşı karşıya kalınabiliniyor;Buraya çok sık hoca, bilgili birileri gelmiyor. Acaba uygun bir biçimde, beylerimizin de duyacağı bir şekilde konuşur musunuz?. Sözüyle karşılaşıldığında yapılması gereken nedir?. Sesin asıl değil içtihaden avret olmasını, asıl gibi değerlendirerek hayır mı denilmelidir. Yoksa maslahata binaen şeri ölçüler dikkate alınarak konuşmalı mıdır?. Bura da
’ın koyduğu konuşma ölçülerine dikkat edildiği halde, konuşulmasının haramlığına dair delillerin varlığından haberdar olanlar bilmeyenleri bilgilendirmelidir. Bu durumda konuşma yapabilirliğin dayanaklarından sadece bir tanesi, Hz. Aişe annemizin , erkek sahabelere dini konuları sorduklarında izah etmesi örnek gösterile bilinir.
Nitekim
(cc) konuşurken sesinizi eğip bükmeyin diye buyuruyor konuşmayın demiyor “Eğer (
’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın”(Ahzap.32). Konuşmanın kendisi değil, konuşmanın şeklinin yasak oluşu ayette dikkatlerimize sunulmuştur.
Bu konuda ifrat ve tefrit açısından örneklendirmek gerekirse. Kimileri hanımın sesi avrettir diyerek sadece din anlatıldığı yerde karşı çıkıyor fakat kendilerinin korunup gözetilmesinden mesul oldukları hanımlarının, nikahlarının caiz olduğu akraba erkeklerle konuşmasında hiçbir mahsur görmüyor ki bu bir tezattır. Ve ya hanımın çarşı pazar alış verişine ses çıkarmayanlar, hanım biri bir ayet hatırlattığı vakit işi haram noktasına götürebilecek kadar tepki koyabiliyor. Kimileri de hanım sesi avret değil diyerek, neredeyse teganni ile konuşmayı bile mubah görecek bir yaklaşımda…Her iki anlayış ta kabulümüz olamaz.
2:Hanımlar dini nasihatleri kendi hem cinslerine ve arkadan gelen nesile ulaştırmak için kendi aralarında organize olamazlar mı?. Böyle bir durumda etrafında toplanılan bir ablanın varlığı dinin hangi emrine göre yasaktır?. Kadından halife olmaz kuralını, hanımdan ders idare edici,hanımları organize edici bile olmaz diye okuyanlar yaptıkları eleştirilerin altını, sağlam delillerle doldurması gerekmektedir.Oysa ki
(cc) Toplumda var olması istenen mümin hanıma, toplumda hangi kurallarla var olması gerektiğini de beyan etmiştir.,.Şöyle ki;
A: Dışarı çıkacağın vakit hicap hükmünde olan, ölçüleri tesettür hükmüne uygun olan kıyafetini giy. Ahzap:59.
B: Dışarı çıkacağın vakit cahiliye kadınları gibi süslerini, ziynetlerini gösterme. Ahzap.33
C: Yürüyüşüne endam katma ve süslerin bilinsin diye ayaklarını yere vurma: Nur 31…
Konuşurken sesini kıvırtma: Ahzap.32…Ölçüler bu ve benzer ayetler ışığında belirlenmiştir.
Ayrıca İslam’ın hakim olmadığı yerlerde kimin neye gücü yetiyorsa şeri ölçüler içerisinde sorumluluklarını yerine getirmeleri farzı ayındır.
Hanımlar bu ortamda neler yapabilir?!...Öncelikle Tevhid ilmini kendi hem cinslerine ulaştırmakla görevlidirler. Ders halkaları kurularak düzenli müfredatları olan kademeli ders programlarına ya öncülük etmeliler ya da talebe olmalıdırlar… Çocuklara yönelik çocuk kulüpleri oluşturulup çocuklar yine İman bilincini önceleyerek ders müfredatları oluşturup düzenli bir şekilde çocukların erdemli yetişmesinde etkin rol alarak,
’a karşı sorumluluklarını ifa etmelidirler. Okuyan, soran, sorgulayan, üreten bir durumda olmak zorunluluğu vardır… Eşim böyle diyor diye değil, delilleriyle amellerini yerine getirecek bilincini kuşanmaları gerekir.
Genç kızlar için düzenlenecek vakıf/dernek gibi kurumların gençlik kollarında Tevhid eksenli eğitime gayret sarf edilmeli ve onların saliha birer eş, fedakar birer ana, ve her şeyden öncelikli
’tan başkasına boyun eğmeyen, la bilinci ile her türlü yanlışa kıyam ederek dik durabilen birer kul yetişmelerinde erkeklerden daha çok hanımların sorumluluğu vardır diye düşünüyoruz
SABİHA ATEŞ ALPAT
Hiç şüphesiz dini vaaz eden
Her toplumun kendine has geleneği, örfleri vardır. İslam, kendi çizgilerine ters düşmediği müddetçe toplumun zenginliği olarak gördüğü örfe karşı çıkmaz. Peygamberlerin gönderildiği topluluklarda geleneğin din gibi hakim olduğu, din ile gelenek çakıştığında dinin değil de geleneğin tercih edildiği ve bu konuda “Onlara, "
Biz büyüklerimizden böyle gördük mantığı ile dinin öğretisine karşı savaşıldığı, Kur’an’ın haber verdiği tarihi bir gerçektir…Ne yazık ki toplumumuzda da gelenek ile din çakıştığında din kılıfı adı altında çoğu kez gelenek baskın gelebiliyor…Bu art niyet taşımasa bile dinde caiz olan bir duruma karşı çıkış şeklinde olduğunda imani açıdan tehlikeli bir durum arz edebilir. Din, bu konuda ölçü verir; geleneğe uyabilirsin ama dinin emirlerine aykırı olmadığı müddetçe…
Yine dinde önemli ölçülerden biride İfrat ve tefrit olayıdır. Yanı aşırılık yasaklandığı gibi, aynı zamanda hükümlere uçurumun kenarında imiş gibi ucundan tutunmakta yasaklanmıştır..
Gerek geleneklerin öncelenmesinde ve gerekse ifrat ve tefrit olayında toplumumuzda bir çok konuda sıkıntının varlığı söz konusudur. İfrat ve tefrit ya da gelenek ile din çarpışması konusunda yaşanılan sıkıntılardan biri de emri bil maruf hususunda hanımlara düşen vazife konusunda ki algılardır. Maalesef Vahdet ile tek bir mercilerinin olması gereken Müslümanların, parça parça tefrika içerisinde olmaları sorunlara köklü ve kalıcı çözüm getiremiyor.Bu yazımız da kardeşlerimize kimi hatırlatmalar yaparken öncelikle bu konularda nerede durduğumuzu belirtmesi için ayetler ışığında amellerimizi nerelere dayandırdığımızı izaha gayret edip,diğer yandan varsa yanlış bizi doğruyu izah etmeleri açısından işin ehline (bizi duyan varsa) sözü bırakmaktır.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda vardır. Kur’an’ı kerimde “ Ey iman edenler” diye başlayan ayetlerin muhatap aldığı kitle sadece erkekler değildir. Erkek ve kadını ayrı ayrı ilgilendiren konularda hitap daha da özelleşmiş “İman eden hanımlara da söyle” “ İman eden erkekler ve iman eden kadınlar” olarak hitap edilmiştir. Yazımızın konusu olan emri bil maruf, hanım erkek her kesime farz olan bir ibadettir. peygamberimiz (sav) bir hadis de şöyle buyurdular “ Kim bir kötülük görürse eliyle düzeltsin.Gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin. Gücü yetmiyorsa kalbiyle buğz etsin ama bu imanın en zayıf noktasıdır”.(Müslim)… Hadisin muhatabı tüm müminlerdir.
Hiçbir mümin gördüğü bir yanlış karşısında kayıtsız kalamaz. Bugün yer yüzünde fitne bu denli yaygınlaştıysa, bunun bir sorumlusu da emri bil maruf neyhi anil münker görevini hakkıyla ifa edememiş kadın, erkek tüm müminlerdir. Bu konuda delilleri çoğaltmak mümkündür.
Ne yazık ki kadının, emri bil maruf ibadetini yapması konusunda yerleşik bazı algılar sadece geleneğe dayanmaktadır. Ne gereği var?. Erkek yok mu da kadın yapacak?. O evde otursun eşinin işlerini yapsın yeter vb gibi bir çok algı kadınları irşad görevinden uzaklaştırabiliyor. Elbette ki kadının birincil mekanı vakarla evde oturmasıdır ama bilinçsizce eve hapis edilen kadınlar televizyon kolik bir kafa yapısına mahkum oldular. Kendilerine imtihan için verilmiş olan hayatlarını el işleriyle, dizilerle, günlerle tüketmeleri kendileri açısından hüsrandır. Bu durum sadece hanımlardan kaynaklanan bir durum değildir. Bir çok aile yapısında erkek ev oturmasına izin verirken, hanımların ders ortamlarına gitmelerine,irşad faaliyetinde bulunmalarına ne yazık ki mani oluyorlar. Pikniklere izni olan bir hanımın hayır kurumlarına ve ya hayır işlerine gitmesine izin verilmediğine bir çok kişide şahit oluyoruz. Dışarıda milyon çocuk, milyonlarca hanım vahiysiz ölü bir hayat yaşarken,
Bu konuda birkaç hususu sıralamak istiyoruz.
1: Emri bil maruf hanımlarında yüklenmesi gereken bir ibadettir!.Gerektiği yerde, zaruri bir durum varsa açık alan, gerektiği yerde radyo vb iletişim araçlarında şeri ölçüleri baz alarak konuşmalarında bir mahsur yoktur... Fakat bu gelenek açısından alışılmış bir durum olmadığından oldukça sert tepkilerle yüz yüze kalına biliniyor “Elinin hamuru ile ne işi var” mantığıyla, yapılan amel tahkir edile biliniyor. Başka bir örnek vermek gerekirse, ücra bölgelere gidildiğinde şöyle bir durum ile karşı karşıya kalınabiliniyor;Buraya çok sık hoca, bilgili birileri gelmiyor. Acaba uygun bir biçimde, beylerimizin de duyacağı bir şekilde konuşur musunuz?. Sözüyle karşılaşıldığında yapılması gereken nedir?. Sesin asıl değil içtihaden avret olmasını, asıl gibi değerlendirerek hayır mı denilmelidir. Yoksa maslahata binaen şeri ölçüler dikkate alınarak konuşmalı mıdır?. Bura da
Nitekim
Bu konuda ifrat ve tefrit açısından örneklendirmek gerekirse. Kimileri hanımın sesi avrettir diyerek sadece din anlatıldığı yerde karşı çıkıyor fakat kendilerinin korunup gözetilmesinden mesul oldukları hanımlarının, nikahlarının caiz olduğu akraba erkeklerle konuşmasında hiçbir mahsur görmüyor ki bu bir tezattır. Ve ya hanımın çarşı pazar alış verişine ses çıkarmayanlar, hanım biri bir ayet hatırlattığı vakit işi haram noktasına götürebilecek kadar tepki koyabiliyor. Kimileri de hanım sesi avret değil diyerek, neredeyse teganni ile konuşmayı bile mubah görecek bir yaklaşımda…Her iki anlayış ta kabulümüz olamaz.
2:Hanımlar dini nasihatleri kendi hem cinslerine ve arkadan gelen nesile ulaştırmak için kendi aralarında organize olamazlar mı?. Böyle bir durumda etrafında toplanılan bir ablanın varlığı dinin hangi emrine göre yasaktır?. Kadından halife olmaz kuralını, hanımdan ders idare edici,hanımları organize edici bile olmaz diye okuyanlar yaptıkları eleştirilerin altını, sağlam delillerle doldurması gerekmektedir.Oysa ki
A: Dışarı çıkacağın vakit hicap hükmünde olan, ölçüleri tesettür hükmüne uygun olan kıyafetini giy. Ahzap:59.
B: Dışarı çıkacağın vakit cahiliye kadınları gibi süslerini, ziynetlerini gösterme. Ahzap.33
C: Yürüyüşüne endam katma ve süslerin bilinsin diye ayaklarını yere vurma: Nur 31…
Ayrıca İslam’ın hakim olmadığı yerlerde kimin neye gücü yetiyorsa şeri ölçüler içerisinde sorumluluklarını yerine getirmeleri farzı ayındır.
Hanımlar bu ortamda neler yapabilir?!...Öncelikle Tevhid ilmini kendi hem cinslerine ulaştırmakla görevlidirler. Ders halkaları kurularak düzenli müfredatları olan kademeli ders programlarına ya öncülük etmeliler ya da talebe olmalıdırlar… Çocuklara yönelik çocuk kulüpleri oluşturulup çocuklar yine İman bilincini önceleyerek ders müfredatları oluşturup düzenli bir şekilde çocukların erdemli yetişmesinde etkin rol alarak,
Genç kızlar için düzenlenecek vakıf/dernek gibi kurumların gençlik kollarında Tevhid eksenli eğitime gayret sarf edilmeli ve onların saliha birer eş, fedakar birer ana, ve her şeyden öncelikli
SABİHA ATEŞ ALPAT