Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Emanet"...!! (1 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
…zordur emanet demek, zordur onu düşünmek, zordur onu konuşmak, zordur onu yaşamak ama aynı zamanda hatadır onu hafızalardan silip unutmak, onu konuşmamak, onu düşünmemek…

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah’a salât ve selam O’nun biricik Resul’üne olsun…

Yazının başlığından da anlaşılacağı gibi konumuz gençlik ve emanet. Genç olmanın, üniversiteli gençler olarak toplumda yaşamanın bizlere yüklemiş olduğu sorumluluktan bahsedeceğiz. Küreselleşen dünyada giderek modernizmin batağına saplanan, pasifleşen, görmemeye, duymamaya ve düşünmemeye itilen üniversiteli gençliğin emanet kavramını sorgulamasının bu bataktan kurtulmasının ilk adımı olacağını düşünüyorum. Bu anlamda emanet olgusunu sık sık gündeme taşımak çok ciddi önem arz etmekte. Bu eksende düşünerek konuya başlayalım.

Emanet sözcüğünün aslı “emn” köküdür. Emn sözlüklerde güvenmek, korku ve endişeden emin olmak, ruhun sükûnet bulması anlamlarına gelmektedir. Aynı kökten gelen “iman,” “inanma,” Allah’ın gönderdiği inanç ilkelerinden emin olma; mü’min ise iman ederek güvenliğe erişmiş kişi demektir.

Emanet; insanın güvenilir olması, kendisine bir şeyin emanet edilebilir olması demektir. Bunun anlamı şudur; emanet maddi olsun manevi olsun bir şeyi ya da bir değeri gönül huzuruyla ve güvenle başkasına teslim etme ve aynı gönül huzuru ve eminlikle geri almaktır. Emanet ayrıca güvenilen bir kimseye geçici olarak koruması için bırakılan şeydir. Hukuk ilminde ve halk arasında bu son mana daha yaygındır.

Emanet sözcüğünün kelime anlamı kısaca bu şekilde ifade edilebilir. Lakin benim bu yazımda ifade etme niyetinde olduğum husus; emanet sözcüğünün temel manasında takılıp kalmak yerine bu manadan yola çıkarak onun kapsamına inmek. Emanet sözcüğü neleri kapsar? Hayatı algılayışımıza ve yaşayışımıza emanet anlayışımız ne derece yön verir? Bunun üzerinde durup biraz düşünmek istiyorum. Tabii bunu konuşmadan önce, emanet denildiğinde zihnimizde canlanan duygu ve düşüncelerin olması gereken emanet olgusu ile örtüşüp örtüşmediğini tespit yoluna gitmemiz gerekmekte.

Emanet kavramı sizlere neleri çağrıştırmaktadır hiç düşündünüz mü? Ben, emanet dediğimde, bu kelime-i kübra hakkında tefekküre daldığımda, yüreğimin derinliklerinde bir sızı hissediyorum. Gözyaşlarımı tutamıyorum kimi zaman. “Allah’ım biz neler yapıyoruz böyle?” diyorum. “Ne olur bize küsüp rahmetini ve bereketini çekme üzerimizden!” diye dua ve niyazlarda bulunmak zorunda hissediyorum kendimi. Öyle ya emanet…

Emanet sözcüğü çok derin manalar barındırır özünde. Mesela Üstat Mevdudi bu kelime ile ilgili şunları söyler: “Emanet sözcüğü Allah, toplum ve bireyler tarafından kişilere tevdi edilen her şeyi içine alır. Diğer bir deyişle emanet; Allah’ın tekliflerinin tamamını kapsar, tamamını içine alır.”

İşte bu sebeple emanet denilince akla hayatın öncesi, hayatın kendisi ve sonrası, hayatın sahibi, hayatın yükünü taşıyanlar ve bu hayata yük olanlar, yaşamışlar, yaşıyor olanlar ve yaşayacak olanlar… Kısacası hayat ve hayat ile ilgili olan her şey gelmelidir. Allah gelmelidir, Kitap gelmelidir, Resul gelmelidir, insan gelmelidir ve tabii ki imtihan yani sorumluluk yani emanet gelmelidir. Emanet sözcüğü işte böyle büyük bir kelimedir. Bu nedenle zordur emanet demek, zordur onu düşünmek, zordur onu konuşmak, zordur onu yaşamak ama aynı zamanda hatadır onu hafızalardan silmek, onu konuşmamak, onu düşünmemek.

Üstat Mevdudi’nin deyimiyle emanet denildiğinde akla ilk Allah gelmeli. Öyle ya… Nasıl gelmesin? Hem öyle bir gelir ki; emanet algısı düzgün olan onu karşısında hisseder, başını kaldıramaz, utanır. Nasıl utanmasın ki? Biz O’na ne sözler vermiştik. O’nu Rab kabul etmiştik, bize bıraktığı emanete sahip çıkacağımıza, yeryüzünün halifesi olacağımıza söz vermiştik…

Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dediği vakit, "Pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz!" dediler. (Bunu) kıyamet günü "Bizim bundan haberimiz yoktu." demeyesiniz diye (yapmıştık). Araf 172

Yahut atalarımız daha önce şirk koşmuşlardı. Biz onlardan sonra gelen bir nesil idik, şimdi o batıl yolu tutanların yaptıkları yüzünden bizi helâk mi edeceksin, demeyesiniz diye (yapmıştık). Araf 173

Ve işte biz, ayetleri böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz ki, belki dönerler. Araf 174

Neden böyle bir antlaşma! Ya da neden hatırlamıyoruz gibi sorular çok gereksiz sorular olduklarından oraya hiç girmek istemiyorum. Çünkü bizim Kelime-i Şehadeti getirmemiz yani iman iddiasında bulunmamız zaten başlı başına bir antlaşma, bir ahitleşmedir. Allah’ım Rab olan sadece sensin ve rablik sadece sana yakışır, demektir. İlah sensin ve ilahlık sadece sana yakışır, demektir. Ben sana kul olmak istiyorum, demektir.

Demek istediğim şudur: Her ne olursa olsun Allah’a bir söz vermiş olduğumuz gerçekliğinden kaçmamız mümkün değildir. O’na itaat etmek zorundayız; çünkü O en yücedir. En yüce olana verilen söz de en yücedir. En yüce olana yapılan itaatsizlik ise en çirkin ve en büyük itaatsizliktir. Bu sebeple verilen bu sözün arkasında durup sorululuğumuzu bilmek bizim en yüce vazifemizdir. Emanet denildiğinde aklımıza gelmesi gereken diğer bir şey de yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’dir. Allah Resulü (s.a.v ) şöyle buyuruyor: “Size bir şey bırakıyorum ki O’na sarıldığınız müddetçe sapıklığa düşmezsiniz.” (Buhari, Müslim, İbni Mac’e).

Biz Allah’a söz verirken aslında zaten kendi içinde de Allah (c.c) tarafından emanet olarak adlandırılan yüce kitabımıza sahip çıkacağımıza ve onu yaşayıp yaşatacağımıza söz vermiş oluyoruz. Hem de ilelebet. Hem de eğip bükmeden, hem de seçmece yapmadan. İşimize geldiği gibi yorumlamadan, O’nu kendimize uydurmaya çalışarak değil, kendimiz O’na tabi olmaya çalışarak. Bir kısmına değil tamamına inanarak. Kendimize birkaç ayeti slogan seçip, diğerlerini ihmal pahasına o sloganlarla konuşarak değil, kendimizi Kitabın tamamının muhatabı kabul edip kitabı yaşamaya çalışarak.

İçinde bulunduğumuz mekân neresi olursa olsun, hangi zamanda yaşıyorsak yaşayalım, kaç yaşında olursak olalım, birlikte olduğumuz insanlar kim olursa olsun onu yaşamaya çalışmalıyız. Esas duruşumuzu bozmadan, gömleği yırtmadan, sabırla ve aşkla yolumuza hız kesmeden devam etmeliyiz. Bu hayat şartları bizi ideallerimizden, hedeflerimizden, söylemlerimizden ve eylemlerimizden vazgeçirmemelidir. Çünkü O bizim malımız değildir. Biz O’nu emanet aldık. O’nun herhangi bir ayetinden ödün verme hakkımız yoktur ama bunun yerine kendimizden, zevklerimizden, isteklerimizden, hatta canımızdan fedakârlık yapma durumumuz vardır.

Ayrıca onu öğrenmeye, anlamaya ve düşünmeye çalışmalıyız. Akledip ve hayata geçirilip yaşanması için gönderilen Kitabımızı sadece güzel seslilerden dinlemekle, en güzel yazılarla yazılmış, en güzel tablolarla süslenmiş olarak duvarlara asmakla O’na olan sorumluluğumuzu yerine getirmiş olmayız. Tamamını ezberleyip özel günlerde bir açılış ya da bir kapanış marşı olarak okumakla O’na olan sorumluluklarımızı yerine getirmiş olmayız. Ya da O’nu sadece tilavet ederek hiç düşünmeden, anlamadan defalarca hatim yapmakla O’na olan sorumluluğumuzu yerine getirmiş olmayız. Bu bir karpuzun sadece kabuğunu kemiren fakat içindeki lezzeti tatmamakta direten bir ahmaktan başkasının işi olamaz. O’nun içini açıp o lezzeti tatmak icab eder. Kur’an’a sahip çıkmak bu şekilde olur.

Emanet sözcüğünün kapsama alanına giren diğer bir şey ise Allah Resulü (s.a.v)’dir. Emanet deyince aklımıza bu dinin sarsılmaz bir şekilde aynı heybeti, aynı şerefi ve aynı çekiciliği ile bugünlere kadar gelmesine vesile olacak bireyler yetiştiren Resul gelmelidir. O’nun ve ashabının bu dinini tebliğ ederken çektikleri sıkıntılar gelmelidir. Onların sahip oldukları Allah ve Kur’an tasavvuru akla gelmelidir. Günümüzün yan gel yat Müslümanlığından, ye, iç, gez, toz Müslümanlığından ne kadar farklı ve ne kadar uzak bir anlayışa ve yaşayışa sahip oldukları akla gelmelidir.

Ama Allah Resul’ü(s.a.v) “Emanet yerine getirilmezse toplumsal kıyameti bekleyin.” buyuruyor. Ayrıca Allah, sahip olduklarımızın Allah ve Resul’ünden veya onun yolundaki herhangi bir cihaddan daha sevgili olduğu takdirde azapla korkutuyor. Dahası bu emaneti korumamızı, korumanın aslında pek kolay bir iş olmadığını da söyleyerek, adeta yan gel yat Müslümanlığını sahneye davet ediyor.

Biz bu Kur'ân'ı bir dağa indirseydik, Allah'ın korkusundan onu baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri düşünsünler diye insanlara veriyoruz. Haşr suresi 21

İşte şimdi sormak gerek; Hangimiz Kur’an’ın ağırlığını veya Allah’a verdiğimiz sözün ağırlığını üzerimizde hissediyoruz? Yoksa Leyla için ağlamıyor da ağlar gibi görünmeye mi çalışıyoruz? Sormalıyız kendimize. Emanet kavramı dendiğinde akla gelmesi gereken bir başka unsur ise sözü veren, emaneti korumakla görevli olan, Resul’ün(s.a.v ) izinden gitmekle vazifeli, kâinat tiyatrosunun baş aktörü insandır.

Bir zamanlar Rabbin meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım." demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabbin): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." Dedi. Bakara 30

Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. En’am 165

Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O gerçekten çok zalim ve çok cahildir. Ahzap 72

Emanetlerini ve ahidlerini gözetirler. Şahitliklerini yaparlar. Namazlarım korurlar. İşte onlar cennetlerde ağırlanırlar. Mearic 32-35

O’nu insan yüklendi. Çünkü onu yüklenebilecek güç, kapasite ve akıl kendisindeydi. Bunu Allah ayetiyle sabitlemişti: “Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez.” Bakara 286

İşte insan sahip olduğu aklı ve iradesini kullanabileceği ölçüde beşerlikten âdemliğe yükselebilecekti. Bir başka ifade ile aklını kullanabildiği ölçüde dağdan şehre inecek ve medeni sıfatını alacaktı. Ama insan aklını ve iradesini uygun şekilde kullanmamaya diretirse işte o zaman ayette belirtildiği gibi kendi kendine zulmetmiş olacaktı.

Allah bize adaletin, sevginin merhametin, özgürlüğün ve tevhidin tarafını tutmamızı tavsiye etmenin yanı sıra bunun seçimini yapmayı tamamen bizim özgür irademize bırakmıştır.

Allah bizi bu şekilde sınamak istemektedir. Bu sınavı kazanma arzusuyla yanıp tutuşan bizler bilmeliyiz ve örnek almalıyız ki bir zamanlar kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanan bir millet yaşadı ve onlardan sonra da böyle bir millet gelecek ki emaneti zayi edecekler. İşte o millet biz olmayalım inşaallah. Bilhassa üniversite gençliği ve tüm iman iddiasında bulunanlar bu emanete, bu servete sahip çıkalım ve emanete ihanet eden hainlerden olmayalım…

Ey mü'minler! Allah'a, Peygamber'e hıyanet etmeyiniz. Yoksa üstlendiğiniz emanetlere bile bile hıyanet etmiş olursunuz. Enfal 27

Selam ve dua ile…

B)idrak'ın yüceliğine eremiyorsanız
inkar'ın basitliğinden sıyrılınızB)
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Güncelleme



Ey mü'minler! ALLAH'a, Peygamber'e hıyanet etmeyiniz. Yoksa üstlendiğiniz emanetlere bile bile hıyanet etmiş olursunuz. Enfal 27

Cum'anız mübarek olsun
Selam ve dua ile…
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt