Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ektiğimizi Biçiyoruz ! (1 Kullanıcı)

kaniirfan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ocak 2009
Mesajlar
647
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Biz tarih yapma açısından oldukça şanslı, ama koruma ve ibret alma bahsinde bir hayli şanssız bir milletiz. Ve galiba, kendi tarihi kaynaklarını satan tek milletiz.
1931 yılının 4 Haziran’ında 200 balya tarihi belgeyi hurda kağıt fiyatına, yani okkası üç kuruştan Bulgaristan'a sattık. Bulgarlar o kaynakları kullanarak kurdukları “Araştırma Enstitüsü” vasıtasıyla “Bulgar Tarihinin Türkçe Kaynakları” ismi altında ciltler dolusu kitap yayınladılar. İşlerine yaramayan belgeleri ise ilgili ülkelere sattılar.
Bu bir tarafa, eldeki tarihi belgelerin yüzde 90’ına yakınını henüz tasnif edebilmiş değiliz. Tabiatiyle tarihimize karşı ne kadar duyarlı isek, tarihi eserlere de ancak o kadar duyarlıyız. Önüne gelen, tarihi eserlerimizi dışarıya kaçırıyor.
Gelelim “tarih neden önemli” sorusunun cevabına. Ama isterseniz bu cevabı biz vermeyelim de müşterek noktaları tarihe eğilmek olan düşünürlerden derleyelim.
Jan Jak Ruso'ya göre, “Tarih, okuyana kendi görme derecesine göre yol gösteren bir kılavuzdur...”
Ömer Hayyam'a göre ise, “Tarih kâinatın vicdanıdır...”
Voltaire der ki: “Tarih generallerin, kralların çiftliği değil, milletlerin tarlasıdır. Her millet geçmişte bu tarlaya ne ekmişse, gelecekte onu biçer.”
Şimdi de gelin ne biçtiğimize bakalım: Terör biçiyoruz, siyasi ve ekonomik kargaşa biçiyoruz; Ergenekon, adaletsizlik, pornografi, ahlâksızlık, öfke ve kavga biçiyoruz.
Demek oluyor ki; yakın tarihimize bazı yanlışlıklar, inançsızlıklar, uygunsuzluklar, tereddütler, taklitler, bunalımlar, sloganlar, şablonlar ekmişiz.

İsterseniz yakın tarih tarlasına ektiğimiz yanlışlardan birkaç kesit vereyim:
Tarih 18 Temmuz 1923... Yer Türkiye Büyük Millet Meclisi... İstiklal Savaşımızın gerçek kahramanlarından Kâzım Karabekir Paşa kürsüsüye geliyor. “Türkiye Devleti'nin dini, din-i İslâm’dır” hükmünün Anayasa’dan çıkarılmamasını istiyor. Bu hükmün kalmasının zaruret olduğunu söylüyor. Sebep ve gerekçelerini sıralıyor.
Karabekir Paşa, konuşmasını bitirir bitirmez, Mahmut Esat (Bozkurt) kara bir öfkeyle yerinden fırlayıp bas bas bağırmaya başlıyor:
“İslâmlık terakkiye (gelişmeye-ilerlemeye) manidir. Bu dinle yürünmez. Mahvoluruz. Ve bize kimse de ehemmiyet vermez.”
Ardından Ali Fethi (Okyar = Sonradan kendisine “Serbest Cumhuriyet Fırkası” isimli bir siyasi parti kurdurulacak; ancak kısa süre içinde “irticaa taviz” verdiği gerekçesiyle partisi temelli kapatılacaktır) Meclis kürsüsüne çıkıyor:
“Evet Karabekir... Türkler İslâmlığı kabul ettiklerinden böyle (geri) kaldılar. Ve İslâm kaldıkça da bu halde kalmaya mahkûmdurlar. Bunun için İslâm kalmayacağız.”
Sonuçta “Bizi İslâmiyet geri bıraktı” diyenlerin istediği oluyor. Derken zamanla iş o noktaya geliyor ki; nesilleri dinsizleştirme emeli, din düşmanlığına dönüşüyor.
Bu çerçevede ezan ve Kur'an susturulup camiler satılmaya, başka maksatlar için kiralanmaya başlanıyor.
Size, 30 Kânun-u Evvel 1928 tarihli Vakit gazetesinden ibret levhası bir haber sunmak istiyorum. Vakit diyor ki; mezkür haberinde:
“Müessesatı diniyye müdürlüğünce İstanbul'da cemaatsiz camilerden 90 tanesi seddedilecektir” (kapatılacaktır).
“Ekserisi İstanbul cihetinde bulunup seddedileceği ilân olunan cemilerin kayyumları (imam ve müezzinler) başka camilerde vukû bulan münhallere (açık kadrolara) tayin edilecek, böylece kayyumsuz kalacak camiler seddedilerek satılığa çıkarılacaktır.”
Önce “ihtiyaç fazlası” deyip kapatılıyor, ardından da satışa çıkarılıyor.
Maksat lâiklik kurtulsun!
Melül Meriç Hoca’nın tespitlerine göre, yalnız Edirne'de tarihî ve mimarî değeri yüksek olup satılan camilerin bir kısmı şunlardır:
Balaban Paşa Camii: 1926'da 30 liraya satılmış...
Esmahan Sultan Camii: 1928'de 70 liraya satılmış...
İbrahim Paşa Camii: 1938'de 450 liraya keresteci Mişon'a satılmış...
Eskici Hamza Mescidi: 1939'da metrekaresi 25 kuruştan Bohor Efendi’ye satılmış.
Nişancı Paşa Camii: 1940'da 260 liraya satılmış.

Ne demişti Voltair'e? Demişti ki: “Tarih generallerin, kralların çiftliği değil, milletlerin tarlasıdır. Her millet geçmişte bu tarlaya ne ekmişse, gelecekte onu biçer.”
Yani bugün, dün ekilen yanlışların, Ergenekon benzeri ürünlerini biçiyoruz. Bugün tarih tarlasına doğrular ekersek, yarınlarda semeresini alırız.
y.bahadıroglu/vakit
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt