Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ehli kitaba muhalafet mumin olmanin geregidir (1 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Asr–ı Saadet’ten günümüze yansıyan ve dinlerarası diyalog çalışmalarına karşı Müslüman’ın duruşunu özetle belirleyen cümle işte bu cümledir. “...Ehl–i Kitab’a muhalefet ediniz.”
Hz. Peygamberin (as) şahsında bu “muhalefet” öyle bir noktaya varmıştı ki, ehl–i kitap şunu demek zorunda kamıştı: “Muhammed bize muhalefet etmedik bir şey bırakmadı.”

Buna rağmen halâ “Asr–ı Saadat’ten günümüze diyalog” gibi bir başlığı kullananların neyi anlatmaya çalıştıklarını anlayan varsa beri gelsin.
Kaldı ki, bu efsunlu “diyalog” kavram olarak uygulanmaktadır.
Bu kavramın ne manaya geldiğini de onu icat eden bilebilir.
Papalığın icadı olan Diyalogun; benim de kitabıma isim yaptığım “şartlara uydurulmuş misyonerliktir.”
“Papa VI. Paul tarafından başlatılan ve devam etmekte olan” diyalog işte budur.
Ne mutlu parçası(!) olanlara.
Hz. Peygamberin (as) ashabına muhalefeti emrettiği konular ilk bakışta sıradan konulardır.
Yani itikadî bir görüntüsü olmayan ama, göründüğünde Ehl–i Kitab’ın inancını hatırlatan ayrıntılardır.
Topyekun Hıristiyanlık inancı da zaten sembollerden ibaret değilmidir.
Sayıdır,
Giyimdir,
Kuşanmadır,
Kolyedir,
Rozettir...
Dün nasıl idiyse bugün de aynen öyledir.

Bakın asr–ı saadette Hz. Peygamber hangi konularda bile ehl–i kitaba muhalefeti emretmiştir.
Okuduktan sonra da bugün birilerinin ehl–i kitapla imanî konularda nasıl birlik olmaktan dem vurduğunu varın siz düşünün.
Ebu Umame el Bâhlî (ra)’den: “Resulüllah (as) sakalları beyaz bir grup ashapla karşılaştı ve şöyle buyurdu: “Ey Ensar topluluğu (sakallarınızı kına ile) kırmızı ve sarı renge dönüştürerek Ehl–i Kitab’a muhalefet ediniz.” Dedik ki: “Ey Allah’ın resulü Ehl–i kitab pantolon (don) giyiyor ve izar/peştemal kullanmıyor.” Resulüllah (as): “Pantolonu (donu) izarla/peştemalla giyip Ehl–i Kitab’a muhalefet ediniz” buyurdu. Dedik ki: “Ey Allah’ın resulü! Ehl–i Kitab terlik giyiyor ayakkabı giymiyor.” Resulüllah (as): “Siz hem terlik hem de ayakkabı giyerek Ehl–i Kitab’a muhalefet ediniz” buyurdu. Dedik ki: “Ey Allah’ın resulü! Ehl–i Kitab, sakallarını kırpıp bıyıklarını uzatıyor.” Resulüllah (as): “Siz de sakallarınızı uzatıp bıyıklarınızı kısaltmak süretiyle Ehl–i Kitab’a muhalefet ediniz” buyurdu” (Ahmet b. Hanbel, c.5, 264).
Bunun gibi başka hadis–i şerifler de var “Ehl,i Kitab’a muhalefeti” emreden.
Şimdi bir düşünün, ama Allah için düşünün.
Maddî hiçbir menfaat kaygısı içinde olmadan düşünün.
Yukarıda verdiğim hadis–i şerifte, Asr–ı Saadet’in mimarı “RAHMET VE ŞEFAAT” peygamberi Hz. Muhammed (as) ashabını hangi konularda Ehl–i Kitab’a muhalefet etmeyi emrediyor:

1–Sakalın rengi.
2–Pantolonu/donu peştemalsiz giymek.
3–Terlik ve ayakkabı.
4–Sakal ve bıyık.

Peki bunlar din midir?
Ya da dinin esaslarından mıdır?
Değildir.

Peki bu konularda Ehl–i Kitab’a muhalefeti emreden bir din, nasıl olur da Ehl–i Kitab’la “amentüde ittifakı” emreder?
Anlamak mümkün değil.
Ve yine Ehl–i Kitab’a bu derece muhalefeti emreden bir dinin kitabında geçen ayetler nasıl olur da bugün için geçerli olmaz?

Malum mektupta; “Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik” şeklinde ifade edildiği gibi dinlerarası diyalog Hz. Peygamber döneminin bir tasarımı olmayıp, Papa 6. Paul tarafından başlatılan ve çerçevesi “şartlara uydurulmuş misyonerlik” şeklinde çizilen bir kilise tasarımıdır. “Bu misyonun bir parçası olduğunu” büyük bir tevazu örneği sergileyerek üstlenenlerin bu süreci “asr–ı saadetten” başlatma gayretleri(!) asla ilmî değildir.
Çünkü İslam özellikle muharref Hıristiyanlığın tahrifatlarını temyiz, tahribatlarını tamir için gönderilen ilahî dindir.
Açın bakın Kur’an’a.
İçinde lânet kelimesinin geçtiği ayetlerin neredeyse tamamı, genel manada Ehl–i Kitab hakkındadır. Özel manada ise, Allah’ın kelamını tahrif eden İsevîlerin iddialarına Allah’ın verdiği red cevabını içerir.
Misal mi?

1–Mubahele/lanetleşme ayeti; Al–i İmran 61. ayet. Hıristiyanların Hz. İsa hakkındaki iddialarına Allah’ın reddediş şekli.
2–Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği iddiasını reddeden Nisa Sûresi 157. ayet. (Bu ayette Yahudiler kastedilmiş olsa da, çarmıha gerilmiş İsa (as) Hıristiyanlığın iman esasını oluşturur. Yani İsa çarmıha gerilmedi dendiği an Hıristiyanlık diye bir din ortada kalmaz.)
3–Ahzap Sûresi 57. ayet: “Allah ve resulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.” İslam alimleri bu kişilerin; “Üzeyir Allah’ın oğludur, Allah’ın eli bağlıdır, Allah fakir biz zenginiz” diyen Yahudiler; “Mesih Allah’ın oğludur, O üçün üçüncüsüdür” diyen Hıristiyanlar ve “Melekler Allah’ın kızlarıdır, putlar onun ortaklarıdır” diyen müşrikler olduğunu söylemişlerdir.
Bütün bu ilahî hakikatlere rağmen işi hala “asr–ı saadet” ile izaha kalkışmak son derece yanlış ve bir o kadar da tehlikeli bir gayret olsa gerektir.
Manası çarpıtılarak diyalog için delil gösterilen Al–i İmran Sûresi 64. ayette bu manaya gelecek bir cümle yoktur.

Vahyin ilk muhatabı Hz. Muhammed (as) bu ayeti Hıristiyanlarla diyalog için değil, tam aksine dönemin en süper Hıristiyan devleti (günümüzün ABD’si) Roma’ın kralını İslam’a davet etmek için göndermiştir.
“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla!
Allah’ın kulu ve peygamberi Muhammet (as)’den Rumların büyüğü Herakl’e
Hidayete uyup doğru yola gidene selam olsun. Sizi İslam’a davet ediyorum. Müslüman olunuz, selamet bulursunuz. Allah ecrinizi iki kat verir. Bundan yüz çevirirseniz dalalette kalan bütün halkın vebali size yüklenir. “Ey Ehl–i kitap! Geliniz, sizinle aramızda ölçü olan kelime üzerinde birleşelim ki, Allah’tan gayrisine kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, birbirimizi Allah’tan gayri Rab edinmeyelim. Şayet bundan yüz çevirecek olurlarsa de ki, Hepiniz şahit olun, biz işte Müslümanız” (Al–i İmran, 3/64).”
Hz. Peygamberin (as) İslam’a davet mektubunda geçen cümlelerden hangisini diyalog sempozyumlarında “İslam’ı temsilen” bulunanlar Ehl–i Kitab’a söyledi?
Hiç şahit oldunuz mu?

Ön saflarda oturttukları papazlara, hahamlara ve diğerlerine; “Ey papazlar, hahamlar ve diğerleri, hidayete uyup doğru yola gidene selam olsun. Sizi İslam’a davet ediyoruz. Müslüman olunuz, selamet bulursunuz. Allah ecrinizi iki kat verir. Bundan yüz çevirirseniz dalalette kalan AB üyesi ülkelerin tüm halklarının vebali size yüklenir” dediklerine şahit oldunuz mu?
Herakl ve tebası ile bugünün Hıristiyanlarının inançları, din esasları farklı farklı mıydı? Aynı şeylere inanmıyorlar mıydı?
Yanlışı yapan kim?
Diyalogcular mı?
–Haşa– Hz. Muhammed (as) mı?
Son bir not, Habeş kralı Necaşi Müslüman olmuş ve müminlerin kardeşi olarak ölmüştür.
Hz. Peygamberin (as) hakkında; “kardeşinizin namaz kılın” emri de bundandır.Kitabın müellifi imam Muhammed der ki: Rasullullah (s.a.v.) Allah’ı birlemeyen putperestlerle savaşıyordu. Onlardan her kim “La ilahe illallah” dediyse bu sözü İslam’ı kabul ettiğine delil sayılır.
Netice olarak bir kimse, malum olan şirk itikadının hilafı olan tevhidi ikrar ettiği zaman İslam’ı kabul etmiş sayılır. Çünkü gerçek itikadını tesbit etme imkanımız yoktur. Neyi ikrar ettiğini duyarsak o inançta olduğuna hükmederiz.
Onlardan her kim, “La ilahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” derse, daha önce üzerinde bulunduğu inancın muhalifini ikrar etmiştir. Onun için de bu, imanına delil sayılmıştır.

Ateist olanlarla, yerde ve gökte iki ilah olduğunu iddia edenler de bu durumdadır. Bunlardan biri “Lâ ilahe illallah” derse, bu, onun İslâm’ı kabul ettiğine delildir.
Ama Yahudilerle Hıristiyanların durumu böyle değildir. Onların “lâ ilahe illallah” demeleri, İslâm’a girmiş olmalarına delil sayılamaz. Rasulullah’ın peygamberliğine inanmıyorlardı. Onun için İslam’a girmiş olmaları için “Muhammed’ür–Rasûlullah” demeleri de gerekiyor. Nitekim, rivayete göre, Rasulullah, hasta olan Yahudi komşusunu ziyarete gitti ve o Yahudi’ye telkin sadedinde:
“Şahadet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur ve ben Allah’ın rasûlüyüm” buyurdu.
Hasta Yahudi, babasına baktı (Şahadeti getirmek için müsaade istiyordu). Babası da ona: “Ebü’l Kasım’a cevap ver” dedi. Hasta, şahadeti getirdi ve sonra da ruhunu teslim etti. Bunun üzerine Rasulullah(sav) şöyle buyurdu:
“Sayemde bir kişiyi cehennem ateşinden kurtaran Allah’a şükürler olsun.” Daha sonra ashabına da dönerek: “Din kardeşinizin cenaze işlemlerini” yapın diye emretti.
İmam Muhammed dedi ki: Bugün ise Irak topraklarında yaşayan Ehl–i Kitab’dan bazıları var ki, “lâ ilahe illallah ve enne Muhammeden rasûlullah” derler, ama onun, Arapların peygamberi olduğunu, İsrailoğullarına gönderilmediğini ileri sürerler. Onlardan her kim, bu inançla Muhammed’in peygamberliğini kabul ederse yine İslâm’ı kabul etmemiş sayılır. İslâm’a girebilmesi için kendi dininden tamamen uzaklaşması gerekiyor. Hatta Yahudi yahut Hıristiyan olan bir kimse: “Ben Müslüman’ım yahut Müslüman oldum” derse yine İslâm’ı kabul ettiğine hükmolunmaz. Çünkü batıl dinlerine İslâm ismini verip; “Müslüman, Hakk’a teslim olan kimsedir, biz de Hakk’a teslim olmuş kimseleriz” derler. Onun için sadece bu sözü söylemeleri, onları Müslüman kabul etmemizi gerektirmez. Mutlaka, tâbi oldukları dini de terketmeleri gerekiyor.

Yine onlardan biri: “Ben Yahudilikten beriyim” der, ama bununla birlikte “İslâm’a girdim” demezse, İslâm’ına hükmolunmaz. Olabilir ki, Yahudilikten çıkıp Hıristiyanlığa girmiştir. Ama “Yahudilikten çıktım” dedikten sonra “İslâm’a girdim” derse, o zaman Hıristiyanlığa girmiş olması ihtimali ortadan kalkar.

Şayet Mecûsi “Müslüman oldum, yahut ben Müslüman’ım” dese, onun İslâm’ına hükmolunur.
Rivayet olundu ki, biri, Abdullah İbni Abbas’a gelerek: “Annem öldü. Ancak Hıristiyan idi. Şimdi cenazesinin peşinden gideyim mi?” diye sordu. İbn–u Abbas ona şu karşılığı verdi: “Cenazesini takip et. O’nu göm. Sadece üzerine namaz kılma.”
Biz de aynı kanaatteyiz. Şayet cenazesinin defni ile ilgilenecek kâfir bir oğlu yoksa, Müslüman oğlunun bu görevi yerine getirmesi ve onu yırtıcı hayvanlara terk etmemesi gerekir.

Ama bu görevi yerine getirecek müşrik akrabaları varsa, evlâ olan Müslüman’ın bu işi onlara bırakmasıdır. Lâkin dilerse, cenazesinin peşinden gidebilir.
Rivayete göre, el–Haris b.Ebî Rabia’nın Hıristiyan olan annesi öldüğünde sahabeden birkaç kişiyle cenazesinin peşinden gitmiştir. Ancak cenazeyle birlikte, cenazenin dinine mensup olanlar da bulunuyorsa, Müslüman’ın onlarla karışarak değil, ayrı bir şekilde yürümesi yahut cenazenin önünde gitmesi gerekir ki, müşriklerin topluluğunu çoğaltmamış olsun” (İmam Muhammed b. Hasan, Siyer–i Kebîr, EVS yay. İst. 1980. c.1, s.163–165).

Büyük İslam alimi İmam–ı Muhammed’in bugüne ışık tutan, müminlerin gönlünü rahatlatan açıklamaları özetle böyle.
Buraya tekrar Said–i Nursî’nin ifadelerini alalım.
“Kur’an–ı Kerim, o cümlede Ehl–i Kitab’ı imana teşvik etmekle onlara bir ünsiyet, bir suhulet gösteriyor. Şöyle ki: Ey Ehl–i Kitab! İslâmiyet’i kabul etmekte size bir meşakkat yoktur. Size ağır gelmesin! Zira, size bütün bütün dininizi terketmenizi emretmiyor. Ancak itikadatınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat–ı diniye üzerine bina ediniz; diye teklifte bulunuyor” (İşarat–ül İ’caz, s. 49–50).
İmam Muhammed ile Said–i Nursî’nin Ehl–i Kitab’a bakışları tamamen birbirine zıt.
Şimdi burada bir yol ayrımındayız.

Ya İmam Muhammed’in ya da Said–i Nursî’nin görüşlerini tercih etme durumundayız. Ben İmam Muhammed gibi bir büyük İslam aliminin görüşlerini tercih ederim.
Yoksa ‘Dünya Barışı’na karşı olduğu için mi bu hükümleri verdi İmam?
Yoksa Kur’an’daki Ehl–i Kitap ile ilgili ayetler İmam Muhammed’den sonra yürürlükten mi kaldırıldı?
Ben, hiçbir ilave yapmadan büyük imamın, ayet ve hadisten istimbat ederek verdiği hükümleri buraya aldım.

Son bir soru daha.
Hz. Peygamber (as), gerek İslam’a davet mektuplarında, gerekse de dini ve beşeri münasebetlerinde ehl–i kitaba böylesi bir beyanda bulunmuş mudur?
Böyle bir “suhulet” ve “ünsiyette” bulunmuş mudur?
Hayır ve asla.

Öyle yapmış olsaydı gönderiliş gayesinin dışına çıkmış olurdu.
Çünkü İslam, muharref Hıristiyanlığın savunduğu yanlış ve batıl inanışı değiştirmek, daha açık ifadeyle yeryüzünde yayılan şirki kaldırıp yerine tevhidi yerleştirmek için gelmiştir ve beşer olarak da Hz. Muhammed (as) bununla görevlendirilmişti.
Bu konuda en çarpıcı misal, Hz. Peygamber’in Ehl–i kitap olan Yemen halkına İslam’ı tebliğ için gönderdiği Muaz b. Cebel’e (ra) emir ve tavsiyeleridir.
Şimdi bu yazıdan sonra nice ithamlar ve felsefi izahlar gelecek bir bilseniz.
Allah şahit, hak ve hakikat dışında, zerre nispetinde bir hesabım yoktur.
Yalnız şunu çok iyi bilmemiz gerekir ki, olayları ve gelişmeleri bir bütünlük içinde değerlendirirsek ancak sağlıklı sonuca varırız.
Olanları parça parça ele alınca işler parçalı bulutlu oluyor.
 

tevhiteri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eki 2007
Mesajlar
364
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
Sa.ehli Kitaba Niye Muhalefet Edeyim Müslümanlarin Kitabi Yok Muda Kendilerini Kitap Sahibi Görmüyorlar.a.e.o
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
a.s " Ehli kıtaba muhalefet ediniz " Peyagemberimizin (sav) emri de ondan...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt