Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ehl-i Sünnetten Ayrılmayın (1 Kullanıcı)

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
44
Konum
Gebze
"Benzeri ve ortağı olmayan Hak Sübhanehü Hazretlerine i’tikad beyânındadır.”
Akâid kelime olarak Akîde’nin cemîsi olup “Akîdeler” demektir. Akîde: İnsanın inanması icab eden şeylerin tümüdür. Edille-i şer’iyyeden olan kitap ve sünnetten çıkarılmıştır. Fıkıh ve tasavvuf da gene Edille-i Şer’iyye’den çıkarılmıştır.
Mevlâ’ya i’tikad; evvelâ bilmek sonra inanmakla olur. İşte o inanmaya i’tikad denir. Bu i’tikadı kimden öğrenmek lâzımdır? Hakkıyla bilenden. Hakkıyla bilen de kimdir? Allah’ın kitabını okuyanlardır.
Yahudi ve Hristiyanlar tembellik ettiler, kitaplarını açıp okumadılar. Bundan sebep de Mevlâ’yı hakkıyla bilemediler. Hak’dan habersiz kötü niyetli insanlar da onları kolaylıkla dalâlete sürüklediler.
Bugün de Kur’an-ı Kerim’in muhteviyâtından habersiz olan insanları Şiiler, hâriciler, mutezileler ve bunun gibi Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebinin dışında olan diğer bir takım fırkalar kendilerine çekerek, onlara kendi inançlarını aşılamaktadırlar. Ama bir kimse Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaata mensup bir alimden i’tikadını tam olarak öğrenmiş olsa, bu durumlara düşmez.
Şu halde erkek, kadın herkesin şer’î ilimlerden okuması lâzımdır. Akâidi doğru olarak bilmeyen insanlar Allah hakkında suizanda bulunuyorlar, günahları işliyorlar sonra da “Kaderimiz böyleymiş.” Diyorlar.
Meselâ bir insan içki içiyorsa Allah (Celle Celalühü)mü ona zorla içiriyor? Kumar oynuyorsa Mevlâ mı ona zorla oynatıyor? Bir insan bile bunu başka bir insana az bir merhametinden dolayı yapmazken, Mevlâ o kadar çok merhametiyle bunu nasıl yapar? Allah (Celle Celalühü) da irâde-i külliye, bizde irâde-i cüziye vardır. Allah (Celle Celalühü) buyuruyor: “Ey kulum! Benim irâdem senin irâdene bağlıdır. Sen murad etmeden Ben Murat etmiyorum.” Kul irâdesini içki içmeye kullandığında Allâh-u Teâlâ Hazretleri dilerse ona o fiili yaratır. Kul o işte irâdesini kullanmasaydı, Allâh-u Teâlâ’da irâdesini kullanmayacaktı. Kulun irâdesini kullanmasına “kesb” denir. Allâh-u Teâlâ’nın irâdesini kullanmasına da “hâlk” denir. Ef’ali ihtiyâriyeden olan bir fiil bu iki şeyle olur.
Bazen de bir kul kötülüğü istemediği halde meydana gelir. Meselâ bir adamın elini ayağını bağlasalar, zorla ağzına şarap dökseler, bu adamın günahı olur mu? Olmaz. Bütün bunların bilinmesi için herkesin dinî ilimlerden okuması lâzımdır. Bir beyitte der ki:
“Kolunu paçanı sıva, din işlerinde müctehid ol.
Çekilipte çekilmekliği kabul eden deve misali olma.”
Eskiden araba, otobüs, kamyon, tren gibi taşıma araçları yoktu. Ticaret eşyaları develerle taşınırdı. Kervanlar vardı. Develer birbiri ardında peşpeşe giderlerdi. Bir defasında bir deve kervanı bir yerden başka bir beldeye giderken develerin üstünde bulunanlar uyuyuvermişler. En öndeki deve sahibi tarafından güdülmeyince durmuş, o durunca diğerleri de durmuşlar, develerin yularları sarkmış. En arkadaki devenin yularını bir fare gelip kemirmiş, kervandan onu ayırmış. Fare yuların kopan kısmına dişini geçirmiş, deveyi çekmeye başlamış. Yuların hafif hareketiyle sahibi tarafından güdüldüğünü zanneden deve, farenin peşinden gitmeye başlamış. Sahibi uyandığında bir de görmüş ki devesi, bir küçük farenin peşinde gidiyor. İşte cahil olan insan da onun gibidir, kim çekerse onun ardından sürüklenir.
İnsan, bir masonun mu, yahudinin mi, yahovacının mı, şiinin mi, bidat ehlinin mi? kimin peşinden gittiğine bakmalıdır. Şeyhim, Ali Haydar Efendi (Kuddise Sırruhu) Hazretleri: “Cehâlet alâ vezni rezalet.” derdi. Ey Allah’ın kulları! Bundan evvelki beyitte müctehid ol deniyordu. Kolu paçayı sıva, din işlerinde müctehid ol, ama İmâm-ı Â’zam’ı geçmeye çalışma. Onu geçmeyi beceremezsin. Onların ictihadlarını anlayınca müctehid sayılırsın. Yani âyet-i kerimeleri o kadar çok tekrar tekrar oku ki, onlar nasıl anladıysa sen de öyle anlamaya çalış. İmâm-ı Muhammed İmâm-ı Â’zam’a geldi. “Ben okumak istiyorum.” Dedi. İmâm-ı Â’zam’da: “Hâfız olmadan olmaz.” Dedi. İmâm-ı Muhammed gitti. Bir hafta sonra geldi yine. “Okumak istiyorum.” Dedi. O zaman İmâm-ı Â’zam “Ben sana hâfız olmadan olmaz demedim mi?” deyince İmâm-ı Muhammed; “Ben hâfız oldum da öyle geldim.” Diye cevap verdi.
Böyle adamlar müctehid olur işte. Bizim de onların yolundan ayrılmamamız lâzım.
Usûlü Fıkh’ın başında şöyle bir ibâre vardır:
“Hangi tilki aslanın izlerine uyarsa, vahşi eşeklerin taze etlerine nail olur. Çünkü o aslan otlayıcı (et yiyici)dir.” Şimdi o tilki biziz. Eğer aslan gibi olan büyük hoca ve şeyhlerimizin peşine tabi olursak, taze taze marifetlere ulaşırız. Kendi başımıza kalırsak “Nasara” nedir? diye sorsalar mastar bile diyemeyiz.
Resûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ve O’nun izinde giden Hulefâ-i Râşidîn, Selefe-i Sâlihîn, İmâm-ı Â’zam, İmâm-ı Şafiî, Ahmet İbn-i Hanbel, İmâm-ı Mâlik gibi büyük zatlar varken, câhil insanlar izlenir mi?
Bakara suresinde Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:
“İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki tarafta) azabı görmüş ve nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır.” (Bakara Suresi: 166)
Dünyada hiç düşünmeden bazı kimseleri kendilerine önder edinen ve böylece batıl yola giden kimseler, âhirette o önderlerin kendilerinden uzaklaştıklarını görürler. Ancak her iki taraf da içine girecekleri azâbı görecekler ve ondan kurtuluş olmadığını anlayacaklardır. Dünyadakinin tersine bu sefer uyanlar konuşurlar, ama artık faydası yok.
“Kötülere uyanlar şöyle derler: Ah keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara işlerini pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.” (Bakara Suresi: 167)
Onun için dünyada kime uyuyoruz iyi bakalım. “Bir kavmin delili karga olduğu vakit, onu leşli bir araziye götürür” Önderi bülbül olursa, o da gülistana götürür. Bülbül varken kargaya uyulur mu? Efendi Babam şöyle anlatmıştı: Bir gece seher vakti, uyanıkken aşikâre olarak Şeytan yanıma geldi ve bana: “Sen hangi mezheptensin?” diye sordu. Ben de: Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebindenim” dedim. “Peki mezhebinin hak olduğuna delilin nedir?” dedi. Ben: “Kur’an-ı Kerim’dir.” Dedim. O: “Her mezhep sahibi haklı olduğuna dair Kur’an’ı delil getiriyor. O halde onların haksız olup senin haklı olduğun ne malum? Dedi. Bunun üzerine ben ona nice âyet ve hadisleri okuyarak cevap verdiysem de, bir türlü ikna olmadı ve önüme bir taş yuvarladı. Böylece uzun müddet mücadeleye devam etti, çok yoruldum, âciz kaldım ve yanımda duran yatağa düştüm, uzandım. O anda Mevlâ Teâlâ Hazretleri, Bakara Sûresi 137. Âyet-i celîlesini hatırıma getirdi. Ben de hemen yatağımdan doğrulup ona cevap olarak bu âyeti okudum ve dedim ki: “Bu âyet-i celilede Mevlâ Teâlâ habibine ve ashâbına hitâben buyuruyor ki;
“Eğer onlar (kendi dinlerini hak bilip insanları ona davet eden Yahudi, Hristiyan vesair din mensupları) senin ve ashabının inandığı gibi inanırlarsa, muhakkak (ancak o zaman) hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse ancak onlar haktan büyük bir ayrılık içindedirler.”
Ve devamla şeytana dedim ki: “İşte bu âyet-i celile nâzil olduğu zaman ne Mu’tezile, ne Şîa, ne Cebriye, ne de Kaderiye gibi bâtıl mezhepler mevcut değildi.” Ancak Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashâbı mevcuttular ve hak üzere olanlar da ancak bunlardır.
Öyle ise dünya yıkılıncaya kadar ancak onlar gibi inanıp, onların amelleri gibi amel edenler, onlara hakkıyla tabi olmuş ve hidâyet üzere bulunmuş olur. “Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat” işte bunlardır. Şeytan bu izahata karşılık veremedi ve gitti. Şu halde ey Müslümanlar! Bizler, Resûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) nasıl inandı ise, ashâbı nasıl inandı ise, öyle inanırsak doğru yoldayızdır. Dünya halkı ise, siz nasıl inanıyorsanız öyle inanırsa, o zaman hidâyettedirler. Başka tarafa dönerlerse onlar o zaman ancak ayrılıktadırlar. Kur’an’dan ayrıldın mı işin bitti: Hadisten aydıldın mı işin bitti. Kendilerini birbirlerine beğendirmek için bir o yana bir bu yana dönüyorlar. Fitne çok. “Cihan fitne dolmuş gel gidelim, Cemâli bâ kemâli seyridelim.” Benim doğduğum köyün az ötesinde, “aşağı köy” diye isimlendirdiğimiz bir köy vardır. Oradan bir ırmak geçer, ırmağın kenarında irili ufaklı hemen hemen aynı ebatta bir çok taşlar bulunur. Bunlardan başka ırmağın tam ortasında nerede ise bir oda büyüklüğünde siyah bir taş var. Yurkarıdan akıp gelen su büyük bir coşku ile onu yuvarlamak istercesine ona vurur. Lâkin taş oraya öyle yerleşmiştir ki; yerinden dahi kımıldamaz. Kendisine vuran sular yarılıp gider. İşte Müslüman da o taş gibi olmalı, ona çatan fitneler, o su gibi yarılıp gitmelidir. Bir âyet-i celilede şöyle buyurulur:
“Bir de hanginiz sabırlıdır, bilelim diye, bir kısmınızı diğer bir kısmınız için bir imtihan vesilesi kıldık. Senin Rabbin ziyâde görücüdür.” (Furkan Suresi: 20)
“Bakalım çatan fitneler îmânını, İslâm’ını değiştirecek mi?” diye insan imtihandadır. Gazete, Televizyon, (dini sevmeyen) anne, baba, Şeytan, Nefis… gibi. Daha bir çok fitneler vardır. İşte bunlardan biri veya bir kaçı ya da hepsi insana çatabilir. Mevlâ Teâlâ bakıyor bakalım, bizim ırmağın içerisindeki büyük taş gibi, insan, çatan şeylere karşı sabredip durabilecek mi? Yoksa “Ne yapayım dayanamıyorum, ben de onların keyiflerine uyayım” mı? Diyecek. Allâh-u Teâlâ âyet-i kerimede ne buyurmak dilemişti? “Habibim! Sen ve ashâbın tam hidâyettesiniz, Ben sizden memnunun, zira size bildirdiğim hak yol üzeresiniz. Eğer bu yoldan ayrılmazsanız memnuniyetle yaşarsınız ve memnuniyetle Bana kavuşursunuz.” Her vakit bizim sırtımızı okşayıp: “Sen hak yoldasın” diyecek değiller ya… Bazen: “Sen yanlış yoldasın, inancın yanlış, yaşayışın yanlış, kıyafetin yanlış” diyenler de olacak! Müslüman olan canından ayrılacak hidâyet yolundan ayrılmayacak. Çünkü Mevlâ Teâlâ: “Canından ayrılma!” buyurmadı, “Hak yolundan ayrılma” buyurdu. Allah yolunda ölenler şehid oluyor. Bize anamızdan babamızdan çok acıyan Allahımız, daima uyanık olmamız için böyle açık âyetleriyle bizlere vaaz ediyor. Şimdi vaktimiz varken tedbirlerimizi alalım. Âhiret için gerekli vazifelerimizi yoluna koyalım. Sonra özür dilemenin faidesi olmadığı günde, özür dileme mecburiyetinde kalmayalım.




Mahmut USTAOSMANOĞLU (Efendi Hazretleri Kuddise Sirruhû))
NOT; Bu yazı Kasrı Arifan dergisi Aralık 2008 sayısından Alıntıdır...
 

Kaan Erdem

Yönetici
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
11,197
Tepki puanı
230
Puanları
63
selamünaleyküm muhterem kardeşim değerli bir paylaşım ALLAH celle celaluh razı olsun.Bu vesile ile hayırlı ve bereketli bayramlar olsun.

selametle kalınız kardeşim.

İnsan, bir masonun mu, yahudinin mi, yahovacının mı, şiinin mi, bidat ehlinin mi? kimin peşinden gittiğine bakmalıdır.
 

Ravzadakinurunkölesi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,770
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
“Kolunu paçanı sıva, din işlerinde müctehid ol.
Çekilipte çekilmekliği kabul eden deve misali olma.”


Bu sözle ilk defa 16 yaşımda tanıstım ve 22 yaşımda aklıma dank etti,anladım ve anladığım an çok üzüldüm ama sevindiren ve umut veren bi şey vardı,düşündüm ve ewet dedim kendime ''evet oldu ve bitti,evet şuan iyi bi yer,evet daha iyiolacak,Elhamdülillah...

Paylaşım için çoookkk teşekkür ederim,çok kıymetliydi ve öyle kalacak...
 

islamoglu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Kas 2006
Mesajlar
233
Tepki puanı
0
Puanları
0
Esselamu aleykum,yarın arefe sonraki gün inşaallah kurban bayramı,tüm müslüman kardeşlerime hayırlı,bereketli olsun diliyorum Cenabı Mevlamdan.
Ayrıca konu ile ilgili iki satır yazamakta fayda görüyorum.
Herkes birgün ölecek Allah'ın (c.c) kesin emri,peki hak dağılımı yapılmayacakmı?tabiki herkesin hakkı mizan kurulduğunda hakkı dağıtıcı olan Allah (c.c) tarafından layıkı ile yapılacaktır,Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir çok hadisi şeriflerinde bizlere Haklarımızı korumamızı,gözetmemizi,başkasının hakkını gasp etmiş dahi olsak ondan helallik almamızı bizlere buyurnaktadır.Her insan islamı ve imanın şartlarını 4*4 lük yaşayacak diye bir kaide yoktur ve ayrıca her kul da anasından doğduğu günden öldüğü güne kadar yaşadığı safhada Allah-u Teala nın kesin haram kıldığı şeylerden uzak kalmıştır diyemeyiz,eğer öyle olsaydı her müslüman direkt cennete giderdi,kur-an da veya hadislerde bizler adına onlar sorguya gerek duyulmadan cennete dahil olundu denirdi,halbuki bir kısmımızın bir müddet azaplar göreceği sair ayet ve hadislerde beyan edilmiştir.
Şimdi diyelimki bir adam Allah-u tealanın emir ve yasaklarını bilmiyor ama müslüman günümüzde bu kişilerden çok var,malum YAZIDA geçtiği gibi evli bir kadınla zina gibi kesin yasak olan hükmü işliyor,aradan 3 gün veya 5 hafta veya 10 yıl gibi bir zaman geçiyor,bu adama ne oluyorsa dünyada işledikleri ağır basıyor,bu dünyaya ne için geldiğini sorguluyor ve diyorki ben hak yolcan çıkmışım,hemen tövbe ediyor,şimdi RUHUL FURKAN sayfa 246 da yazılanları resimden okudum o sayfada haklar konusu anlatılmış ve bu zina fiilinin de Kul ile Allah (c.c) arasındaki haklardan olduğu yazılmış devamında diyorki
bir kişi kocası olan kadınla zina etse kocasıda hakkını helal etmese o adamın günahı ef edilmez, bir kere burada anlatılmak istenen dünya için değildir,çünki böyle bir varsayımı düşünen kişi Allah-u teala nın ''zina edenler evli ise öldürün'' emrine karşı gelmek olurki,Bu Mahmud Efendinin zati sarf edeceği bir söz yada amel değildir,demekki bu hakların alınacağı ve dağıtılacağı MAHŞERE ait dir.Şimdi adam zina etti akabinde hatasını anladı eğer ahirete bu hak ile giderse büyük azap göreceğinide biliyor,bu sebeple kadının kocasına ''ben böyle bir halt ettim DEMEDEN ondan senden bana HAKLARINI HELAL ETMENİ istiyorum demesi kendisi için BELKİ bir af olunma imkanıdır diyor,yani bir kurtarma payı var.Yoksa kesin bir fetvadır denmiyor,burdan gerisi Allah'a (c.c) kalmıştır deniyor.

Ruhuk Furkan sayfa 246 da aslında kulların hata yapabilecekleri ve birbirinin haklarını gasp edebileceklerini ancak zamanla hatadan dönülüp TÖVBE olunursa ahirete intikal etmeden,dünyada hakkı geçenden helallik almanında af olunmaya vesile olabileceği BELKİ diyerek anlatılmıştır.
Yanlışım varsa düzeltin hayırlı bayramlar.
 

ping_pong

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Haz 2008
Mesajlar
691
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Kolunu paçanı sıva, din işlerinde müctehid ol.
Çekilipte çekilmekliği kabul eden deve misali olma
.”

bir beldeye giderken develerin üstünde bulunanlar uyuyuvermişler. En öndeki deve sahibi tarafından güdülmeyince durmuş, o durunca diğerleri de durmuşlar, develerin yularları sarkmış. En arkadaki devenin yularını bir fare gelip kemirmiş, kervandan onu ayırmış. Fare yuların kopan kısmına dişini geçirmiş, deveyi çekmeye başlamış. Yuların hafif hareketiyle sahibi tarafından güdüldüğünü zanneden deve, farenin peşinden gitmeye başlamış. Sahibi uyandığında bir de görmüş ki devesi, bir küçük farenin peşinde gidiyor. İşte cahil olan insan da onun gibidir, kim çekerse onun ardından sürüklenir.


selamün aleyküm
yazı gercekten cok güzel buraya eklediginiz için Allah razı olsun
Allah c.c ehli sünnet ve'l cemaat yolundan ayırmasın
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Resûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ve O’nun izinde giden Hulefâ-i Râşidîn, Selefe-i Sâlihîn, İmâm-ı Â’zam, İmâm-ı Şafiî, Ahmet İbn-i Hanbel, İmâm-ı Mâlik gibi büyük zatlar varken, câhil insanlar izlenir mi?
Sen yanlış yoldasın, inancın yanlış, yaşayışın yanlış, kıyafetin yanlış” diyenler de olacak! Müslüman olan canından ayrılacak hidâyet yolundan ayrılmayacak. Çünkü Mevlâ Teâlâ: “Canından ayrılma!” buyurmadı, “Hak yolundan ayrılma” buyurdu


ALLAH razı olsun kardeşim ..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
EHLİ SÜNNETTEN AYRILMAYIN-Mahmut USTAOSMANOĞLU ks

EHLİ SÜNNETTEN AYRILMAYIN-Mahmut USTAOSMANOĞLU ks

EHLİ SÜNNETTEN AYRILMAYIN!



"Benzeri ve ortağı olmayan Hak Sübhanehü Hazretlerine i’tikad beyânındadır.”
Akâid kelime olarak Akîde’nin cemîsi olup “Akîdeler” demektir. Akîde: İnsanın inanması icab eden şeylerin tümüdür. Edille-i şer’iyyeden olan kitap ve sünnetten çıkarılmıştır. Fıkıh ve tasavvuf da gene Edille-i Şer’iyye’den çıkarılmıştır.
Mevlâ’ya i’tikad; evvelâ bilmek sonra inanmakla olur. İşte o inanmaya i’tikad denir. Bu i’tikadı kimden öğrenmek lâzımdır? Hakkıyla bilenden. Hakkıyla bilen de kimdir? ALLAH’ın kitabını okuyanlardır.
Yahudi ve Hristiyanlar tembellik ettiler, kitaplarını açıp okumadılar. Bundan sebep de Mevlâ’yı hakkıyla bilemediler. Hak’dan habersiz kötü niyetli insanlar da onları kolaylıkla dalâlete sürüklediler.
Bugün de Kur’an-ı Kerim’in muhteviyâtından habersiz olan insanları Şiiler, hâriciler, mutezileler ve bunun gibi Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebinin dışında olan diğer bir takım fırkalar kendilerine çekerek, onlara kendi inançlarını aşılamaktadırlar. Ama bir kimse Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaata mensup bir alimden i’tikadını tam olarak öğrenmiş olsa, bu durumlara düşmez.
Şu halde erkek, kadın herkesin şer’î ilimlerden okuması lâzımdır. Akâidi doğru olarak bilmeyen insanlar ALLAH hakkında suizanda bulunuyorlar, günahları işliyorlar sonra da “Kaderimiz böyleymiş.” Diyorlar.
Meselâ bir insan içki içiyorsa ALLAH (Celle Celalühü)mü ona zorla içiriyor? Kumar oynuyorsa Mevlâ mı ona zorla oynatıyor? Bir insan bile bunu başka bir insana az bir merhametinden dolayı yapmazken, Mevlâ o kadar çok merhametiyle bunu nasıl yapar? ALLAH (Celle Celalühü) da irâde-i külliye, bizde irâde-i cüziye vardır. ALLAH (Celle Celalühü) buyuruyor: “Ey kulum! Benim irâdem senin irâdene bağlıdır. Sen murad etmeden Ben Murat etmiyorum.” Kul irâdesini içki içmeye kullandığında Allâh-u Teâlâ Hazretleri dilerse ona o fiili yaratır. Kul o işte irâdesini kullanmasaydı, Allâh-u Teâlâ’da irâdesini kullanmayacaktı. Kulun irâdesini kullanmasına “kesb” denir. Allâh-u Teâlâ’nın irâdesini kullanmasına da “hâlk” denir. Ef’ali ihtiyâriyeden olan bir fiil bu iki şeyle olur.
Bazen de bir kul kötülüğü istemediği halde meydana gelir. Meselâ bir adamın elini ayağını bağlasalar, zorla ağzına şarap dökseler, bu adamın günahı olur mu? Olmaz. Bütün bunların bilinmesi için herkesin dinî ilimlerden okuması lâzımdır. Bir beyitte der ki:
“Kolunu paçanı sıva, din işlerinde müctehid ol.
Çekilipte çekilmekliği kabul eden deve misali olma.”
Eskiden araba, otobüs, kamyon, tren gibi taşıma araçları yoktu. Ticaret eşyaları develerle taşınırdı. Kervanlar vardı. Develer birbiri ardında peşpeşe giderlerdi. Bir defasında bir deve kervanı bir yerden başka bir beldeye giderken develerin üstünde bulunanlar uyuyuvermişler. En öndeki deve sahibi tarafından güdülmeyince durmuş, o durunca diğerleri de durmuşlar, develerin yularları sarkmış. En arkadaki devenin yularını bir fare gelip kemirmiş, kervandan onu ayırmış. Fare yuların kopan kısmına dişini geçirmiş, deveyi çekmeye başlamış. Yuların hafif hareketiyle sahibi tarafından güdüldüğünü zanneden deve, farenin peşinden gitmeye başlamış. Sahibi uyandığında bir de görmüş ki devesi, bir küçük farenin peşinde gidiyor. İşte cahil olan insan da onun gibidir, kim çekerse onun ardından sürüklenir.
İnsan, bir masonun mu, yahudinin mi, yahovacının mı, şiinin mi, bidat ehlinin mi? kimin peşinden gittiğine bakmalıdır. Şeyhim, Ali Haydar Efendi (Kuddise Sırruhu) Hazretleri: “Cehâlet alâ vezni rezalet.” derdi. Ey ALLAH’ın kulları! Bundan evvelki beyitte müctehid ol deniyordu. Kolu paçayı sıva, din işlerinde müctehid ol, ama İmâm-ı Â’zam’ı geçmeye çalışma. Onu geçmeyi beceremezsin. Onların ictihadlarını anlayınca müctehid sayılırsın. Yani âyet-i kerimeleri o kadar çok tekrar tekrar oku ki, onlar nasıl anladıysa sen de öyle anlamaya çalış. İmâm-ı Muhammed İmâm-ı Â’zam’a geldi. “Ben okumak istiyorum.” Dedi. İmâm-ı Â’zam’da: “Hâfız olmadan olmaz.” Dedi. İmâm-ı Muhammed gitti. Bir hafta sonra geldi yine. “Okumak istiyorum.” Dedi. O zaman İmâm-ı Â’zam “Ben sana hâfız olmadan olmaz demedim mi?” deyince İmâm-ı Muhammed; “Ben hâfız oldum da öyle geldim.” Diye cevap verdi.
Böyle adamlar müctehid olur işte. Bizim de onların yolundan ayrılmamamız lâzım.
Usûlü Fıkh’ın başında şöyle bir ibâre vardır:
“Hangi tilki aslanın izlerine uyarsa, vahşi eşeklerin taze etlerine nail olur. Çünkü o aslan otlayıcı (et yiyici)dir.” Şimdi o tilki biziz. Eğer aslan gibi olan büyük hoca ve şeyhlerimizin peşine tabi olursak, taze taze marifetlere ulaşırız. Kendi başımıza kalırsak “Nasara” nedir? diye sorsalar mastar bile diyemeyiz.
Resûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ve O’nun izinde giden Hulefâ-i Râşidîn, Selefe-i Sâlihîn, İmâm-ı Â’zam, İmâm-ı Şafiî, Ahmet İbn-i Hanbel, İmâm-ı Mâlik gibi büyük zatlar varken, câhil insanlar izlenir mi?
Bakara suresinde Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:
“İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki tarafta) azabı görmüş ve nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır.” (Bakara Suresi: 166)
Dünyada hiç düşünmeden bazı kimseleri kendilerine önder edinen ve böylece batıl yola giden kimseler, âhirette o önderlerin kendilerinden uzaklaştıklarını görürler. Ancak her iki taraf da içine girecekleri azâbı görecekler ve ondan kurtuluş olmadığını anlayacaklardır. Dünyadakinin tersine bu sefer uyanlar konuşurlar, ama artık faydası yok.
“Kötülere uyanlar şöyle derler: Ah keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık! Böylece ALLAH onlara işlerini pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.” (Bakara Suresi: 167)
Onun için dünyada kime uyuyoruz iyi bakalım. “Bir kavmin delili karga olduğu vakit, onu leşli bir araziye götürür” Önderi bülbül olursa, o da gülistana götürür. Bülbül varken kargaya uyulur mu? Efendi Babam şöyle anlatmıştı: Bir gece seher vakti, uyanıkken aşikâre olarak Şeytan yanıma geldi ve bana: “Sen hangi mezheptensin?” diye sordu. Ben de: Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebindenim” dedim. “Peki mezhebinin hak olduğuna delilin nedir?” dedi. Ben: “Kur’an-ı Kerim’dir.” Dedim. O: “Her mezhep sahibi haklı olduğuna dair Kur’an’ı delil getiriyor. O halde onların haksız olup senin haklı olduğun ne malum? Dedi. Bunun üzerine ben ona nice âyet ve hadisleri okuyarak cevap verdiysem de, bir türlü ikna olmadı ve önüme bir taş yuvarladı. Böylece uzun müddet mücadeleye devam etti, çok yoruldum, âciz kaldım ve yanımda duran yatağa düştüm, uzandım. O anda Mevlâ Teâlâ Hazretleri, Bakara Sûresi 137. Âyet-i celîlesini hatırıma getirdi. Ben de hemen yatağımdan doğrulup ona cevap olarak bu âyeti okudum ve dedim ki: “Bu âyet-i celilede Mevlâ Teâlâ habibine ve ashâbına hitâben buyuruyor ki;
“Eğer onlar (kendi dinlerini hak bilip insanları ona davet eden Yahudi, Hristiyan vesair din mensupları) senin ve ashabının inandığı gibi inanırlarsa, muhakkak (ancak o zaman) hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse ancak onlar haktan büyük bir ayrılık içindedirler.”
Ve devamla şeytana dedim ki: “İşte bu âyet-i celile nâzil olduğu zaman ne Mu’tezile, ne Şîa, ne Cebriye, ne de Kaderiye gibi bâtıl mezhepler mevcut değildi.” Ancak Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashâbı mevcuttular ve hak üzere olanlar da ancak bunlardır.
Öyle ise dünya yıkılıncaya kadar ancak onlar gibi inanıp, onların amelleri gibi amel edenler, onlara hakkıyla tabi olmuş ve hidâyet üzere bulunmuş olur. “Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat” işte bunlardır. Şeytan bu izahata karşılık veremedi ve gitti. Şu halde ey Müslümanlar! Bizler, Resûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) nasıl inandı ise, ashâbı nasıl inandı ise, öyle inanırsak doğru yoldayızdır. Dünya halkı ise, siz nasıl inanıyorsanız öyle inanırsa, o zaman hidâyettedirler. Başka tarafa dönerlerse onlar o zaman ancak ayrılıktadırlar. Kur’an’dan ayrıldın mı işin bitti: Hadisten aydıldın mı işin bitti. Kendilerini birbirlerine beğendirmek için bir o yana bir bu yana dönüyorlar. Fitne çok. “Cihan fitne dolmuş gel gidelim, Cemâli bâ kemâli seyridelim.” Benim doğduğum köyün az ötesinde, “aşağı köy” diye isimlendirdiğimiz bir köy vardır. Oradan bir ırmak geçer, ırmağın kenarında irili ufaklı hemen hemen aynı ebatta bir çok taşlar bulunur. Bunlardan başka ırmağın tam ortasında nerede ise bir oda büyüklüğünde siyah bir taş var. Yurkarıdan akıp gelen su büyük bir coşku ile onu yuvarlamak istercesine ona vurur. Lâkin taş oraya öyle yerleşmiştir ki; yerinden dahi kımıldamaz. Kendisine vuran sular yarılıp gider. İşte Müslüman da o taş gibi olmalı, ona çatan fitneler, o su gibi yarılıp gitmelidir. Bir âyet-i celilede şöyle buyurulur:
“Bir de hanginiz sabırlıdır, bilelim diye, bir kısmınızı diğer bir kısmınız için bir imtihan vesilesi kıldık. Senin Rabbin ziyâde görücüdür.” (Furkan Suresi: 20)
“Bakalım çatan fitneler îmânını, İslâm’ını değiştirecek mi?” diye insan imtihandadır. Gazete, Televizyon, (dini sevmeyen) anne, baba, Şeytan, Nefis… gibi. Daha bir çok fitneler vardır. İşte bunlardan biri veya bir kaçı ya da hepsi insana çatabilir. Mevlâ Teâlâ bakıyor bakalım, bizim ırmağın içerisindeki büyük taş gibi, insan, çatan şeylere karşı sabredip durabilecek mi? Yoksa “Ne yapayım dayanamıyorum, ben de onların keyiflerine uyayım” mı? Diyecek. Allâh-u Teâlâ âyet-i kerimede ne buyurmak dilemişti? “Habibim! Sen ve ashâbın tam hidâyettesiniz, Ben sizden memnunun, zira size bildirdiğim hak yol üzeresiniz. Eğer bu yoldan ayrılmazsanız memnuniyetle yaşarsınız ve memnuniyetle Bana kavuşursunuz.” Her vakit bizim sırtımızı okşayıp: “Sen hak yoldasın” diyecek değiller ya… Bazen: “Sen yanlış yoldasın, inancın yanlış, yaşayışın yanlış, kıyafetin yanlış” diyenler de olacak! Müslüman olan canından ayrılacak hidâyet yolundan ayrılmayacak. Çünkü Mevlâ Teâlâ: “Canından ayrılma!” buyurmadı, “Hak yolundan ayrılma” buyurdu. ALLAH yolunda ölenler şehid oluyor. Bize anamızdan babamızdan çok acıyan ALLAHımız, daima uyanık olmamız için böyle açık âyetleriyle bizlere vaaz ediyor. Şimdi vaktimiz varken tedbirlerimizi alalım. Âhiret için gerekli vazifelerimizi yoluna koyalım. Sonra özür dilemenin faidesi olmadığı günde, özür dileme mecburiyetinde kalmayalım.



Mahmut USTAOSMANOĞLU (Efendi Hazretleri Kuddise Sirruhû))
NOT; Bu yazı Kasrı Arifan dergisi Aralık 2008 sayısından Alıntıdır...



 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Müslüman olan canından ayrılacak hidâyet yolundan ayrılmayacak. Çünkü Mevlâ Teâlâ: “Canından ayrılma!” buyurmadı, “Hak yolundan ayrılma” buyurdu. ALLAH yolunda ölenler şehid oluyor. Bize anamızdan babamızdan çok acıyan ALLAHımız, daima uyanık olmamız için böyle açık âyetleriyle bizlere vaaz ediyor. Şimdi vaktimiz varken tedbirlerimizi alalım. Âhiret için gerekli vazifelerimizi yoluna koyalım. Sonra özür dilemenin faidesi olmadığı günde, özür dileme mecburiyetinde kalmayalım.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
49
selamun aleykum
cok faideli bilgileri içeren ve hayatimizda örnek almamiz gereken güzide hocamizin (Kuddise Sirruhû) yazisini buraya alintiladigin için tesekkur ederim kardesim
Allahu Teala bizlerden razi olsun
selametle insALLAH
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
selamun aleykum
cok faideli bilgileri içeren ve hayatimizda örnek almamiz gereken güzide hocamizin (Kuddise Sirruhû) yazisini buraya alintiladigin için tesekkur ederim kardesim
Allahu Teala bizlerden razi olsun
selametle insALLAH
Aleyküm selam kardeşimiz.
Allahcc yar ve yardımcınız olsun.
Allahcce emanet olasınız.
O EN GÜZEL VEKİLDİR.
BESMELE.SELAM.DUA.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Müslüman olan canından ayrılacak hidâyet yolundan ayrılmayacak. Çünkü Mevlâ Teâlâ: “Canından ayrılma!” buyurmadı, “Hak yolundan ayrılma” buyurdu. ALLAH yolunda ölenler şehid oluyor. Bize anamızdan babamızdan çok acıyan ALLAHımız, daima uyanık olmamız için böyle açık âyetleriyle bizlere vaaz ediyor. Şimdi vaktimiz varken tedbirlerimizi alalım. Âhiret için gerekli vazifelerimizi yoluna koyalım. Sonra özür dilemenin faidesi olmadığı günde, özür dileme mecburiyetinde kalmayalım.



Mahmut USTAOSMANOĞLU (Efendi Hazretleri Kuddise Sirruhû))
NOT; Bu yazı Kasrı Arifan dergisi Aralık 2008 sayısından Alıntıdır...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İMAM-I RABBANÎ (K.S.)’DEN DUÂYA AİT İNCE BİLGİLER!
-Devletin kuvvetlenmesi için yardım yapılması iki türlüdür. Birincisi askerle, maddiyatla olur. Bu meydanda olan, görülen yardımdır. Diğer yardım, hakiki yardım olup, sebepleri yaratan tarafından yapılmaktadır... Âl-i imran Sûresi’nin 126. âyeti’nde ve Enfâl Sûresi’nde Yardım, ancak ve yalnız Allah’tandır! buyuruldu. Bu yardıma duâ ordusu vasıtası ile kavuşulur.
Duâ ordusunun askerleri, herkesten aşağğ ve kalpleri kırık olduğu için, gaza ordusu askerinden daha ileri oldu. Bunlar, sebepleri geride bırakarak, bunların yaratıcısı ile ilgi kurdu.
Fârisî mısra tercümesi:
Gönlü kırık olanlar topu ileri sürdü.
Bundan başka duâ, kazayı belâyı def eder. Hep doğru söyleyici (aleyhi ve alâ âlihüsselâtü vesselâm), Kaza, ancak ve yalnız duâ ile durdurulur buyurdu.
Harb vasıtaları, cihad; kazayı durdurmaz. Görülüyor ki duâ ordusunun askerleri, kuvvetsiz ve kırık oldukları hâlde, gaza ordusunun askerinden daha ehemmiyetlidir. Duâ ordusunun askerleri, gaza ordusu askerlerinin rûhu gibidir. Gaza ordusunun askerleri onların kalıpları, bedenleridir. O hâlde gaza ordusunun askeri, duâ ordusu olmadıkça iş başaramaz. Çünki, ruhsuz bedene hiçbir yardımın ve kuvvetin faydası olmaz. Bunun içindir ki, Resûlullah (S.A.V.) gazalarında ve sıkıntılı zamanlarında, muhacirlerin fakirleri hürmetine Allah-u Teâlâ’dan yardım dilerdi.
Askeri, ordusu olduğu hâlde, muhacirlerin fakirlerini vesile ederek duâ ederdi. (Age, s.20)
-Kalbinizde üzüntü ve kuruntu olunca, gidermek için tevbe ve istiğfar okuyunuz! Korkulu zamanlarda Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil’aliyyül’azîm okuyunuz! Sıkışık zamanlarda Muavvizeteyn, yani iki Kul eûzüyü çok okuyunuz!” (Age, s.21)
Dikkat! DUÂ ORDUSUNUN ASKERLERİ, HERKESTEN AŞAĞI VE KALBLERİ KIRIK OLDUĞU İÇİN...
Zamanımız taifesinde öyle gariplikler oluyor ki, duâ ordusundan görünme uyanıklığı içinde savaştan tüyüldüğü gibi, kırık kalblilikten de kendilerinde eser bulunmayan birtakım hainler, savaşanlara (bırakın duâ etmeyi) bedduâ bile ediyorlar. Ve olmadık fitnelerle, ortamı Allah yolunda savaşanların aleyhine bulandırmaya çalışıyorlar.
Böylelerine fırsat vermeyiniz!
EFENDi HAZRETLERİ’nden naklettiğimiz güzel sözü suratlarına çarpınız:
SAVAŞ EDENİN BAŞIMIN ÜSTÜNDE YERİ VAR!
Allâhüekber!..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
dini-resimler-438-150x150.jpg
EHLİ SÜNNET NEDİR?
Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)‘in sünnetine, ashabının ve onların yollarını izleyenlerin sünnetine; itikad, söz ve amel hususlarında sımsıkı sarılanlar ile bu şekilde dosdoğru tabi olup, bid’atlerden uzak duran kimselerdir.
Bunlar kıyamet gününe kadar ilahi yardıma mazhar olarak kalacaklar, varlıklarını sürdüreceklerdir.Bunlara uymak hidayet, muhalefet ise sapıklıktır.

Ehli sünnet vel-cemaat bir takım özellik ve niteliklerle diğerlerinden ayrılır.Bunlardan bazıları şunlardır:

1-Ehli sünnet vel-cemaat, ister itikad, ister ahkam, ister yaşayış bakımından ifrat ve tefrit, aşırı gitmek ile katılık arasında vasat ve itidal üzere olanlardır.O halde bu ümet diğer ümmetler arasında vasat olduğu gibi, onlarda bu ümmetin fırkaları arasında vasat (orta yolu izleyen) olanlardır.

2-Dinin hükümlerini sadece kitap (Kuran) ve sünnetten alırlar.Bunlara gereken önemi verirler.

3-Rasulullah’ın hallerini, sözlerini, fiillerini insanlar arasında en iyi bilen onlardır.Bundan dolayı sünneti en çok seven ve uyan da onlardır.

4-Din hususunda düşmanlıkları terkederler, düşmanlık yapanlardan uzak dururlar.

5-Selef-i Salih’i (Geçmiş büyükleri) tazim eder, selef yolunun en esenlikli, en ilme uygun ve en muhkem olduğuna inanırlar.

6-Tevili kabul etmez, şeriata teslim olurlar.

7-Nakli (ayet ve hadisi) akıldan üstün tutarlar.

8-Onlar islam, ümmet ve cemaatin dışında başka bir isim almazlar.

9-Sahih akideyi, dosdoğru dini yaymaya, insanlara bunları öğretip, doğruya iletmeye, onlara içten nasihat edip, onların işleriyle ilgilenmeye önem verirler.

10-Cemaate ve kaynaşmaya çokça gayret ve teşvik ederler.Ayrılıkları ve tefrikayı bir kenara bırakır, insanları bundan sakındırırlar.

11-Yüce Allah, onları birbirlerini tekfir etmekten korumuştur.Başkaları hakkında da ilme ve adalete uygun olarak hüküm verirler.

12-Karşısındakini yenmek için değil, hükmün aydınlığa çıkması için tartışırlar.

Bu akide insanları birleştiricidir.Diğer yollara baktığınız zaman tefrikaları ve çekişmeleri görürsünüz.Ehl-i sünnette bu yoktur.
kaynakça:ismailağa
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İçimizdeki casuslar ve ajanlar
Üzerine basa basa tekrar ediyorum: İslâmî kesimin içi casus, istihbaratçı, ajan, provokatör (kışkırtıcı), yönlendirici, sabotajcı, dezenformasyoncu, aldatıcı, kandırıcı doludur.

Bu gerçeği inkâr etmek için ahmak, geri zekalı, devekuşu olmak gerekir.

Daha geçen sene Ergenekon belgeleri ve bilgileri içinde açıklanmadı mı? Herifler başlarına sarık sarmışlar, cüppe giymişler, sakal bırakmışlar ve bir tarikata girmişler.

Yakın tarihimizde çok değerli iki hoca camide vahşice katl edilmedi mi?

Kafirler ve münafıklar birtakım kötü işleri bizzat kendileri yapamazlar. Bunları, beyinlerini yıkadıkları Müslümanlara yaptırmak isterler.

Başı bağlı Fatoş'un asıl kimliğinin telefon kızı olduğunu bilmiyor musunuz?

Bir takım bakanlar, ünlü, anlı, şanlı kişiler Ergenekonla ilgisi olan sahte bir şeyhin elini öpmeye gidiyor, önünde iki büklüm el pençe divan duruyorlardı.

28 Şubat'tan sonra camilere bile ajanlar, istihbaratçılar, casuslar sokuldu; hatip efendi resmî hutbeyi mi okuyor, kendinden mi konuşuyor diye araştırma yapıldı.

Şu anda BÜTÜN telefonlar dinleniyor ve kayd ediliyor... BÜTÜN bilgisayarlar...

Türkiye Müslümanları birleşirse, başlarına bir İmam-ı Kebir seçerlerse küfrün ve nifakın işi bitiktir. Binaenaleyh:

1. Müslümanlar tek bir Ümmet olmasınlar.

2. Ümmet şuuru (bilinci) kalksın, onun yerini cemaat, hizip, fırka, grup, klik, tarikat asabiyeti alsın.

3. Müslümanlar bölündükçe bölünsün, parçalandıkça parçalansın.

4. Nurcular 20 kola, Nakşiler 100 kola, şucular şu kadar şubeye, bucular bu kadar şubeye ayrılsın.

5. Divide et imperia... Böl, parçala, hükm et...

7. Müslümanlar arasında Sünnîlik ve Şiîlik tartışmaları, çekişmeleri ayyuka çıksın. Komşumuzdan bol bol Şiîlik ithal edilsin.

8. Vehhabîler el altından desteklensin. Sünnîlerle Vehhabiler çekişip dursun.

9. Fazlurrahman'ın tarihsellik fırkası yayılsın. Bu iş için milyonlarca dolar harcansın. Telif ve telef ücretleri kovayal üleştirilsin.

10. Ümmet birbirine düşsün.

11. Aman aman aman sakın Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlığı kuvvetlenmesin.

12. Dinde reformcular açıkça ve gizlice desteklensin.

13. Ortaya yüzlerce meal, tercüme ve tefsir çıkartılsın, bunların çoğunun içinde vahim yanlış yorumlar bulunsun, Müslümanların kafaları karışsın, birbiriyle tartışıp dursunlar.

14. Müslümanlar tasavvuf taraftarları ile tasavvuf karşıtları cephelerine ayrılsın, alabildiğine tartışsınlar.

15. İslâm ümmeti içinde tefrika, düşmanlık yangınlarıbaşlasın.

16. Birileri, kendileri gibi düşünmeyen Müslümanları müşrik ve kafir ilan etsin.

17. Sünnîlerle Alevîler birbirine düşman edilsin. Bu maksatla nice Sivas, Başbağlar olayları sahneye konulsun.

Sevgili Müslümanlar!.. Bütün bu fitnelerden, fesatlardan, tefrikadan kurtulmanın çaresi, çözümü, reçetesi şudur:

A. Bütün Müslümanlar tek bir Ümmet olacaklar. Ümmet şuuru güçlenecek.

B. Cemaat, hizip, fırka asabiyetleri kaldırılacak. Tarikat olacak, tarikatlılık olacak ama tarikatçılık olmayacak.

C. Müslümanlar başlarına sahih itikatlı, alim, fazıl, kamil, ahlaklı, bilge bir İmam-ı kebir, Emîr seçecekler, ona biat ve itaat edecekler.

Ç. Laik düzenin emrindeki resmî Diyanet'e paralel bağımsız bir Din Teşkilatı kurulacak.

D. Müslümanlar birbirleriyle tartışmayacak.

E. Kur'ân, Sünnet, Cemaat, icmâ-i ümmet Müslümanlığı esas alınacak. Reformculuğa, diyalogçuluğa, tarihselliğe, oryantalizme yer verilmeyecek.

F. Sahih itikadı hakim kılmak için bir "Tashih-i İtikad Seferberliği" ilan edilecek.

G. Beş vakit namazın kütlevî şekilde cemaatle kılınması için harekete geçilecek.

Ğ. Haram yemeye karşı mânevî ve ahlakî cihad ilan edilecek.

H. Günümüzün en güçlü silahı olan medya konusundaki bölünmüşlük, parçalanmışlık, dağınıklık bırakılacak, Türkiye'nin en güçlü medyası İslâm'ın ve Müslümanların olacak.

I. Gerçek din alimlerine, gerçek şeyhlere, gerçek hizmetkârlara hürmet edilecek; din sömürücüsü, benlik tutsağı sahte alimlerin, sahte şeyhlerin, sahte hizmetkârların nüfuzları ve güçleri kırılacak.

İ. Müslümanlar bedeviyetten, şifahî kültürden medeniyet kültürüne yönlendirilecek.

J. Türkiye çapında bir İslâmî Fütüvvet Teşkilatı kurulacak.

K. İslâmî faaliyetler alanındaki bütün arivistler tasfiye edilecek, marjinalleştirilecek.

L. Ümmet için girmiş, sızmış, sızdırılmış bütün ajanlar, casuslar, istihbaratçılar, provokatörler, manipülatörler tesbit edilip uzaklaştırılacak.

M. Dünyanın en güçlü üniversitelerindeki vasıflı eğitimciler, medyacılar, hukuk mimarları, sanat uzmanları yetiştirilecek.

Sonuç: İçimizdeki parçalayıcıları, bölücüleri, ajanları casusları, kışkırtıcıları, dezenformasyon yapıcıları, paralı bid'atçileri, yönlendiricileri; Mossad, Vatican veya şu yahut bu dış güçler hesabına çalışanları, Şeytanın askerlerini bilip, bütün yasal yollardan onları tesirsiz hale getirmedikçe iki yakamız bir araya gelmez.

Biz bu işi yapamayız mı diyoruz? Öyleyse sürünmeye insî ve cinnî şeytanların maskarası olmaya devam...

YILIN HER GÜNÜ EHL-İ SÜNNET

BÜTÜN mü'minlere selam ederim. Aşağıdaki yazım Ehl-i Sünnet Müslümanları içindir...

Her sene 365 gün Ehl-i Sünneti savunmak gerekir. Dört yılda bir, Şubat ayı 29, sene 366 gün oluyor, o bir günde de yine Ehl-i Sünnet için yazmakta yarar vardır.

Ülkemizde son 30-40 yıl içinde Ehl-i Sünnet çok yara aldı, çeşit çeşit bid'atler çıktı. İslâm medreseleri kapatılmış olduğu, yeterli sayıda icazetli Sünnî ulema yetişmediği için meydan boş kaldı.

Binlerce yeni fırka türedi... Önüne gelen içtihad yapmaya başladı... Kur'ân, ehliyetsiz ve liyakatsiz kişiler tarafından re'y ve heva ile yorumlandı.

1400 yıllık İslâm tarihinde görülmemiş ucube tezler savunuldu: Ehl-i Kitab da ehl-i necat ve ehl-i cennetmiş... Kur'ân, Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm'a çağırmıyormuş... Ehl-i Kitab ile Âmentüde ittifak halindeymişiz... Zamanımızda bir tek İbrahimî din değil, üç İbrahimî din varmış.

Sünnet düşmanlığı yayıldı.

Fıkıh mezheplerini put olarak gösterenler çıktı.

Pakistan'dan kovulan Fazlurrahman fırkası türedi.

Tasavvuf büyüklerini küfür ve şirkle suçlayanlar görüldü.

Efendimizin türbesinin yıkılması ve mezarının açılıp mübarek nâşının başka bir yere gömülmesini isteyen Nasirüddin Albanî baştacı edildi.

Çok sayıda sahih hadîslerle bildirilen nüzul-i İsa aleyhisselam ve zuhur-i mehdi inkar edildi.

Vehhabîliği hak, Ehl-i Sünneti bâtıl görenler çoğaldı.

Mealciler diye bir bid'at fırkası peydahlandı.

İmanın şartlarını altıdan beşe indiren imam kabul edildi.

"Allah gerçek bir Janus'tur" diyerek Hak Teâlâ hazretlerini iki çehreli bir Roma putuna benzeten zındıklar önder ve mücahid kabul edildi.

Dinimizi AB standartlarına uydurmak ve ayarlamak için çalışmalar başlatıldı ve bu iş için çuval çuval para dağıtıldı.

Velhasıl dinî konularda korkunç bir hercümerc, kaos, anarşi, kargaşa içindeyiz.

Ümmet içinde ağzı bozukların, aşırı öfkelilerin, sövüp sayanların, vurup kıranların, kaş yapayım derken göz çıkartanların sayısı arttı.

Edeb, görgü, terbiye, nezaket, insaf, büyüklere saygı, küçüklere şefkat kaidesi ayaklar altına alındı.

Böyle bir hengâme içinde Ehl-i Sünnet devamlı olarak savunulmalı, çeşit çeşit bid'atler devamlı olarak çürütülmelidir. Bu hizmetlere bir gün bile ara verilmemelidir.

Niçin?

Çünkü Ehl-i Sünnet gerçek Müslümanlıktır.

Ehl-i Sünnet Yüce Yaratan'ı kemal sıfatlarla sıfatlandırmak ve noksan sıfatlardan tenzih etmektir.

Ehl-i Sünnet, adı üstünde Resule (Salat ve selam olsun ona) itaat etmek ve Sünnetine temessük (sımsıkı sarılmak) demektir.

Ehl-i Sünnet, Kur'ân'ın doğru yorumudur.

Ehl-i Sünnet, Cadde-i Kübra-i İslâm'dır.

Ehl-i Sünnet, Sevad-ı Âzamdır.

Ehl-i Sünnet, Ümmet'in yüzde 80'i 85'idir.

Ehl-i Sünnet mensubu olmak demek İslâm'ın kaynağına kopuksuz bir silsile ile ulaşmak demektir. Ehl-i Sünnet her türlü aşırılıktan, gulüvvden, bid'atten uzak olmak demektir.

Ehl-i Sünnet, dinde adalet demektir.

Ehl-i Sünnet, birlik demektir.

Evet senenin her günü Ehl-i Sünnet savunulmalı, tanıtılmalıdır. Böyle bir faaliyet fitne ve fesat çıkartmak değildir, tam aksine en büyük hizmettir.


Mehmet Sevket Eygi.Milli Gazete
 
E

Ebu İbrahim

“İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki tarafta) azabı görmüş ve nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır.” (Bakara Suresi: 166)


Onun için dünyada kime uyuyoruz iyi bakalım

Efendi Babam şöyle anlatmıştı:

Bir gece seher vakti, uyanıkken aşikâre olarak Şeytan yanıma geldi ve bana: “Sen hangi mezheptensin?” diye sordu. Ben de: Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebindenim” dedim. “Peki mezhebinin hak olduğuna delilin nedir?” dedi. Ben: “Kur’an-ı Kerim’dir.” Dedim. O: “Her mezhep sahibi haklı olduğuna dair Kur’an’ı delil getiriyor. O halde onların haksız olup senin haklı olduğun ne malum? Dedi. Bunun üzerine ben ona nice âyet ve hadisleri okuyarak cevap verdiysem de, bir türlü ikna olmadı ve önüme bir taş yuvarladı. Böylece uzun müddet mücadeleye devam etti, çok yoruldum, âciz kaldım ve yanımda duran yatağa düştüm, uzandım. O anda Mevlâ Teâlâ Hazretleri, Bakara Sûresi 137. Âyet-i celîlesini hatırıma getirdi. Ben de hemen yatağımdan doğrulup ona cevap olarak bu âyeti okudum ve dedim ki: “Bu âyet-i celilede Mevlâ Teâlâ habibine ve ashâbına hitâben buyuruyor ki;

“Eğer onlar (kendi dinlerini hak bilip insanları ona davet eden Yahudi, Hristiyan vesair din mensupları) senin ve ashabının inandığı gibi inanırlarsa, muhakkak (ancak o zaman) hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse ancak onlar haktan büyük bir ayrılık içindedirler.”
Ve devamla şeytana dedim ki: “İşte bu âyet-i celile nâzil olduğu zaman ne Mu’tezile, ne Şîa, ne Cebriye, ne de Kaderiye gibi bâtıl mezhepler mevcut değildi.” Ancak Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashâbı mevcuttular ve hak üzere olanlar da ancak bunlardır.
Öyle ise dünya yıkılıncaya kadar ancak onlar gibi inanıp, onların amelleri gibi amel edenler, onlara hakkıyla tabi olmuş ve hidâyet üzere bulunmuş olur. “Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat” işte bunlardır. Şeytan bu izahata karşılık veremedi ve gitti.



“Kötülere uyanlar şöyle derler: Ah keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara işlerini pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.” (Bakara Suresi: 167)

Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuş olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir (çelişki ve) aykırılık içindedirler. Sana onlara karşı Allah yeter. O, işitendir, bilendir. (Bakara 137)

Allah (Celle Celalühü) buyuruyor: “Ey kulum! Benim irâdem senin irâdene bağlıdır. Sen murad etmeden Ben Murat etmiyorum.”

Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. [Tekvir 29]
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuş olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir (çelişki ve) aykırılık içindedirler. Sana onlara karşı Allah yeter. O, işitendir, bilendir. (Bakara 137)



Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. [Tekvir 29]
Dileyen kim,
Dileten kim...
ALLAH...
Hal ehlidir Allah dostları...
Allahcc,onların gören gözü,işiten kulağıdır...
Allahcc dostlarına korku yoktur,onlar hüzünlenmeyeceklerdir...
ZAHİRİ BEŞ HASSENİN AKILDAN ÜSTÜNLÜĞÜ OLMADIĞI GİBİ,ŞERİATIN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ DE AKIL KAVRAYAMAZ...
YANİ,
YANİSİ ŞUKİ İSLAM MATERYALİZM DEĞİLDİR...
ALLAHCC DOSTLARININ ZAMANÜSTÜ TERKİBİ HÜKÜMLERİNE ÇALAKALEM FÜTÜRSUZCA,MESNETSİZCE ÇATMAK BELALI İŞTİR,BUDALALIKTIR...
ALLAHIN KELAMINI ALLAHCC DOSTLARININ KARŞISINA ÇIKARMAK-ZIT GÖSTERMEK İZANSIZLIKTIR,İSLAM DÜŞMANLIĞIDIR...
HANGİ AYETİN HANGİ OLAYA BİNAEN İNDİĞİ SABİTTİR,AKILSIZ KAFAYA GÖRE OLUR-OLMAZ YERLERDE KIYAS EYLEMEK SAPIKLIĞIN DİKALASIDIR...
KALPTEN KALBE GİDENDİR İSLAM...
KALPLERLE İMAN EDİLİR,RAB AKILA SIĞMAZ,KALBE SIĞAR...
AKLI KOPACAK KADAR İŞLETEN İMAM-I GAZALİ HAZRETLERİ KURTULUŞU KALBİN YOLU-TASAVVUFA BAŞVURMAKTAN VE PEYGAMBERİMİZİN ETEĞİNE TUTUNMAKTA BULMUŞTUR...
AKILSIZ AKILCI MATERYALİST MÜSLÜMANLARIN ANLAYAMAYACAĞI ŞEYLERDİR TASAVVUF...
PEYGAMBERİMİZİN NAMAZIYLA BİZİM NAMAZIMIZIN ARASINDAKİ FARKIN İZAHI TASAVVUFTUR...
Vesselam...Veddua...
 

Ahmed Muhammed

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 May 2010
Mesajlar
861
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
Dileyen kim,
Dileten kim...
ALLAH...
Hal ehlidir Allah dostları...
Allahcc,onların gören gözü,işiten kulağıdır...
Allahcc dostlarına korku yoktur,onlar hüzünlenmeyeceklerdir...
ZAHİRİ BEŞ HASSENİN AKILDAN ÜSTÜNLÜĞÜ OLMADIĞI GİBİ,ŞERİATIN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ DE AKIL KAVRAYAMAZ...
YANİ,
YANİSİ ŞUKİ İSLAM MATERYALİZM DEĞİLDİR...
ALLAHCC DOSTLARININ ZAMANÜSTÜ TERKİBİ HÜKÜMLERİNE ÇALAKALEM FÜTÜRSUZCA,MESNETSİZCE ÇATMAK BELALI İŞTİR,BUDALALIKTIR...
ALLAHIN KELAMINI ALLAHCC DOSTLARININ KARŞISINA ÇIKARMAK-ZIT GÖSTERMEK İZANSIZLIKTIR,İSLAM DÜŞMANLIĞIDIR...
HANGİ AYETİN HANGİ OLAYA BİNAEN İNDİĞİ SABİTTİR,AKILSIZ KAFAYA GÖRE OLUR-OLMAZ YERLERDE KIYAS EYLEMEK SAPIKLIĞIN DİKALASIDIR...
KALPTEN KALBE GİDENDİR İSLAM...
KALPLERLE İMAN EDİLİR,RAB AKILA SIĞMAZ,KALBE SIĞAR...
AKLI KOPACAK KADAR İŞLETEN İMAM-I GAZALİ HAZRETLERİ KURTULUŞU KALBİN YOLU-TASAVVUFA BAŞVURMAKTAN VE PEYGAMBERİMİZİN ETEĞİNE TUTUNMAKTA BULMUŞTUR...
AKILSIZ AKILCI MATERYALİST MÜSLÜMANLARIN ANLAYAMAYACAĞI ŞEYLERDİR TASAVVUF...
PEYGAMBERİMİZİN NAMAZIYLA BİZİM NAMAZIMIZIN ARASINDAKİ FARKIN İZAHI TASAVVUFTUR...
Vesselam...Veddua...

Allahü Teala razı olsun kardeşim.Allahü Teala yar ve yardımcınız olsun.

İzninizle benim de söylemek istediklerim var :

Günümüz de bazı insanlar var ki,akıllarının almadıklarını inkar eder olmuşlar.Allah dostlarını kötülüyorlar.Ve onlara iftira ediyorlar.Bunun sebebi ise onların hal ve keşiflerine akıl,sır erdirememeleridir.

Şimdi soruyorum,akıl erdiremediklerini inkar edenlere;

Sizin Aklınız Şanı Yüce Olan Allah'ı kavrayabiliyor mu ? anlayabiliyor mu ?

Nice kişiler bu yüzden inkara düşmüyorlar mı ?

Hiç mi korkmazsınız.Allahü Teala'nın dostlarını kötülemeye,onlara iftira atmaya.Hiç mi düşünmezsiniz hesap gününü ?

Siz ne kötü müslümansınız.Allahü Teala yolunda olan ve insanlara Allahı ve O'nun güzel Resulunu (s.a.v.) anlatan,onları Hakka davet eden kişilere hangi vicdanla saldırıyor ve inkar ediyorsunuz ?

Bu nasıl bir vicdandır ki,bunları hiç düşünmez ?

Hadisi kudside bildirildi ki;

Her kim benim veli kullarımdan birisine düşmanlık ederse, muhakkak ben ona harp açar (dostumun intikamını alır) ım.Bir kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili bir şeyle bana yaklaşmamıştır.Kulum bana nafile ibadetleriyle de durmadan yaklaşır; nihayetonu severim.Bir kere de onu sevdim mi artık ben o kulumun (özel ihsan edeceğim nurum ile) işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.Benden herhangi birşey isterse, onu verir, bana sığınırsa muhakkak onu himaye ederim. (Buhari,rikak 38; ibnul mace fiten 16)

Siz o güzel Allah'ın dostlarını kötülemeye devam edin.Ama şunu da unutmayın,bunların hesabı muhakkak sizden sorulacak.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Allahü Teala razı olsun kardeşim.Allahü Teala yar ve yardımcınız olsun.
Allahcc, senden razı olsun gönüldaşımız...
Bu evliya düşmanı sapıkların başka işleri yok,illa ALLAH DOSTLARINA çatacaklar...
Eee,herkes tıynetinin gereğini yerine getiriyor...
Allahcc bizleri dostlarını dost,düşmanlarını düşman bilenlerden eylesin inşaALLAH...
Rabbimize emanetsin kardeşimiz...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...
 

bir_umut

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2009
Mesajlar
2,564
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
41
Allahcc, senden razı olsun gönüldaşımız...
Bu evliya düşmanı sapıkların başka işleri yok,illa ALLAH DOSTLARINA çatacaklar...
Eee,herkes tıynetinin gereğini yerine getiriyor...
Allahcc bizleri dostlarını dost,düşmanlarını düşman bilenlerden eylesin inşaALLAH...
Rabbimize emanetsin kardeşimiz...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...

boşver abii bu konuşanlar ancak konuştuklarıyla kalırlar..konuşur konuşur giderler, laf salatası yani:). Allah cc hidayet etsin
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt