Ebû Hureyre’den rivayet edilen bir hadisi şeriflerinde: Hz. Peygamber (sav): “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, kurtuluşa eren fırka (Fırka–i Naciye) dışında kalan yetmiş iki fırka, Cehenneme gidecektir” buyurmuştur. Ayrıca bu türden olan hadislerin devamında sahabelerin, Fırka–i Naciye’den sormaları üzerine Hz. Peygamber (sav), Fırka–i Naciye’yi:
“Benim yürüdüğüm yola ve bu yolda beni takip eden ashabımın yoluna uyanlardır” diye tarif etmiştir.
Sevgili Peygamberimizin ashabının yoluna uyanlara; Onun sünnetini yaşamayı ilke edinmiş topluluk anlamında: "Ehl–i sünnet ve’l cemaat” denilmiştir.
Dolaysıyla, Fırka–i Naciye olgusunu da; "Allah’ın Kitabı Kur’an–ı Kerim’e ve de Hz. Resulünün Sünnetlerine tâbi olan" anlamında algılamak mümkündür.
Zira Peygamberimiz bu esaslara inanan kimsenin Müslüman olarak bu dinin nimetlerinden faydalanacağını ve ebedî saadete ereceğini, buna karşılık; birini veya tamamınıyalanlayıp inkâr edenin de Mümin sayılmayacağını bildirmiştir. Kur’an–ı Kerîm’in pek çok ayetinde bu yolun, Hz. Peygamberin yolu olduğuna şöyle işaret edilmiştir:
“Ey İnananlar, And olsun ki, sizin için, Allah’a ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok anan kimseler için Allah’ın Resulü en güzel örnektir” (elAhzâb, 33/21). Dilerseniz birkaç ayet mealiyle konumuza biraz daha açıklık getirelim:
“... Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neyden men ederse ondan geri durun; Allah’tan sakının, doğrusu Allah’ın cezalandırması çetindir” (elHaşr, 59/7).
“Ey Muhammed! Eğer sana cevap veremezlerse, onların sadece heveslerine uyduklarını bil. Allah’tan bir yol gösterici olmadan hevesine uyandan daha sapık kim vardır? Allah, zalim milleti şüphesiz ki doğru yola eriştirmez” (elKasas, 28/50).
“Ey Muhammed! de ki, Allah’ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder” (Âli İmrân, 3/31).
Kurtuluşa eren büyük topluluk
Bu itibarla; Ehl–i sünnet ya da diğer bir ifadeyle Fırka–i Naciye; Allah’ın emirlerini bilip onları yerine getirdiği, yasaklarını anlayıp onlardan uzak durduğu ve Hz. Peygamberin gösterdiği hak yolda ilerlemeye devam ettiği için bu adı almış ve kurtuluşa eren büyük topluluk olmuştur.
İslam dini son ve ekmel bir dindir. Vaaz edicisi Allah(cc) ve Resulüdür. Kimse kendini kural koyucu yerine koymaya kalkışmamalıdır. Müslüman olduğunu iddia edene düşen en temel esas: kurala uymaktır. Neden, niçin sorgulaması yerine, emredilene uyup sonra da murad–ı ilahiyi kavramaya çalışmanın daha akıllıca bir davranış olduğu kanaatindeyim.
Anlatılmaya çalışılan konu çok önemli bir mesele olduğu için –tabii, tam anlamıyla Müslümanlığı arayan için–, Cenneti uman herkesin ciddi biçimde tefekkür etmesi ve ölmeden önce ayıkması kaçınılmazdır. Çünkü öldükten sonraki anlayış ve kavrayış kişiye bir şey kazandırmayacaktır.
Sonu hüsran ve Cehennem olan tehlikeli bir anlayış sahibi isek, Ehl–i sünnet ve’l cemaat dairesi içinde kendimize bir yer bulamıyorsak hemen dönüp tevbeye yapışmalı ve de Kutlu Nebi (sav)’nin tarif ettiği yola dahil olmalıyız.
Kendi akıl penceresinden gördüğünü hakikat zanneden zavallılar; mutlaka Hz. Muhammed’in (sav) penceresinden bakmak zorundadırlar.
Taassup edenler, taassuplarını bırakıp Allah ve Resulunün razı olduğu Fırka–i Naciye topluluğu içinde yerlerini bir an önce almalıdırlar. Gerisi laf–ı güzaftan da öte; ebedî azaba giriftar olmak demektir. Allah (cc) cümlemizi böyle bir akıbetten muhafaza eylesin. (Amin).
“Benim yürüdüğüm yola ve bu yolda beni takip eden ashabımın yoluna uyanlardır” diye tarif etmiştir.
Sevgili Peygamberimizin ashabının yoluna uyanlara; Onun sünnetini yaşamayı ilke edinmiş topluluk anlamında: "Ehl–i sünnet ve’l cemaat” denilmiştir.
Dolaysıyla, Fırka–i Naciye olgusunu da; "Allah’ın Kitabı Kur’an–ı Kerim’e ve de Hz. Resulünün Sünnetlerine tâbi olan" anlamında algılamak mümkündür.
Zira Peygamberimiz bu esaslara inanan kimsenin Müslüman olarak bu dinin nimetlerinden faydalanacağını ve ebedî saadete ereceğini, buna karşılık; birini veya tamamınıyalanlayıp inkâr edenin de Mümin sayılmayacağını bildirmiştir. Kur’an–ı Kerîm’in pek çok ayetinde bu yolun, Hz. Peygamberin yolu olduğuna şöyle işaret edilmiştir:
“Ey İnananlar, And olsun ki, sizin için, Allah’a ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok anan kimseler için Allah’ın Resulü en güzel örnektir” (elAhzâb, 33/21). Dilerseniz birkaç ayet mealiyle konumuza biraz daha açıklık getirelim:
“... Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neyden men ederse ondan geri durun; Allah’tan sakının, doğrusu Allah’ın cezalandırması çetindir” (elHaşr, 59/7).
“Ey Muhammed! Eğer sana cevap veremezlerse, onların sadece heveslerine uyduklarını bil. Allah’tan bir yol gösterici olmadan hevesine uyandan daha sapık kim vardır? Allah, zalim milleti şüphesiz ki doğru yola eriştirmez” (elKasas, 28/50).
“Ey Muhammed! de ki, Allah’ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder” (Âli İmrân, 3/31).
Kurtuluşa eren büyük topluluk
Bu itibarla; Ehl–i sünnet ya da diğer bir ifadeyle Fırka–i Naciye; Allah’ın emirlerini bilip onları yerine getirdiği, yasaklarını anlayıp onlardan uzak durduğu ve Hz. Peygamberin gösterdiği hak yolda ilerlemeye devam ettiği için bu adı almış ve kurtuluşa eren büyük topluluk olmuştur.
İslam dini son ve ekmel bir dindir. Vaaz edicisi Allah(cc) ve Resulüdür. Kimse kendini kural koyucu yerine koymaya kalkışmamalıdır. Müslüman olduğunu iddia edene düşen en temel esas: kurala uymaktır. Neden, niçin sorgulaması yerine, emredilene uyup sonra da murad–ı ilahiyi kavramaya çalışmanın daha akıllıca bir davranış olduğu kanaatindeyim.
Anlatılmaya çalışılan konu çok önemli bir mesele olduğu için –tabii, tam anlamıyla Müslümanlığı arayan için–, Cenneti uman herkesin ciddi biçimde tefekkür etmesi ve ölmeden önce ayıkması kaçınılmazdır. Çünkü öldükten sonraki anlayış ve kavrayış kişiye bir şey kazandırmayacaktır.
Sonu hüsran ve Cehennem olan tehlikeli bir anlayış sahibi isek, Ehl–i sünnet ve’l cemaat dairesi içinde kendimize bir yer bulamıyorsak hemen dönüp tevbeye yapışmalı ve de Kutlu Nebi (sav)’nin tarif ettiği yola dahil olmalıyız.
Kendi akıl penceresinden gördüğünü hakikat zanneden zavallılar; mutlaka Hz. Muhammed’in (sav) penceresinden bakmak zorundadırlar.
Taassup edenler, taassuplarını bırakıp Allah ve Resulunün razı olduğu Fırka–i Naciye topluluğu içinde yerlerini bir an önce almalıdırlar. Gerisi laf–ı güzaftan da öte; ebedî azaba giriftar olmak demektir. Allah (cc) cümlemizi böyle bir akıbetten muhafaza eylesin. (Amin).