Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

EĞİTİMİN GÖZYAŞLARI... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
EĞİTİMİN GÖZYAŞLARI...



ÖĞRETMEN;

Molla Hüsrev, Molla Gürani,
Akşemseddin OLURSA…
Talebe; Fatih, Yavuz ve Sinan olur…

Özel bir lisede, kompozisyon sınavında, "Belediye otobüsüne bindiniz… Ondan sonrasını, herkes kendi yaşadıklarıyla anlatsın." diye bir konu vermiştim. Amacım, hem somut bir biçimde öğrencilerin kendi yaşadıklarını yazılı olarak ifade edebilmelerini sağlamak, hem de "saygı" kavramının gençlere yansıyış biçimini ölçmek ve değerlendirmekti.
Vermiş olduğum kompozisyon konusunu okuduktan sonra bir öğrencim:
"Ama hocam, ben hiç belediye otobüsüne binmedim ki!.." demez mi? Bir anlık şaşkınlıktan sonra kendime geldim ve "O zaman hayal ederek yaz." dedim, ama öğrencimin kendine göre masumane mazereti beni hayli sarstı.
Anadolu'nun kuş uçmaz kervan geçmez köylerinde de görev yapmıştım. Üstelik Fransa'da da öğretmen olarak altı yıl kalmış ve Batı eğitim sistemini yakından inceleme fırsatım olmuştu. Fakat itiraf etmeliyim ki, bizdeki uçurumu başka yerlerde görmek pek mümkün değildir.
Eğitim, hem birey olarak insan için, hem de toplum için havadan, sudan da önemlidir. Havasız–susuz insan bir kere ölür; ne var ki, eğitimsiz insanlar ömürleri boyunca her an ölümü tadarlar. Çünkü onlar, var oluş bilincine ermek demek olan eğitimi hayatlarında ıskalamışlardır.
Oysa herkesin ağzında "eğitim" var. İnsanlar bir araya geldikleri zaman, kendi veya yakınlarının çocuklarının okudukları okullarla övünürler. Onlar için, çocuklarının ne okuduğu değil, nerede okuduğu önemlidir. Kariyer ve diploma adeta putlaştırılmıştır. Bir şey ilahlaşıra, o, hakikatinden de uzaklaşır.
Eğitime eskiden "maarif" denirdi ve bu "maarif"ten "arif" insanlar yetişirdi. İbn–i Arabi'ler, Mevlana'lar, Yunus Emre'ler… Bu mekteplerin yetiştirdiği ariflerdir. Hala taptaze ruhlarıyla asırlara meydan okuyorlar. Molla Hüsrev'ler, Molla Gurani'ler, Akşemseddin'ler vardı bu mekteplerin başında ve onların yetiştirdiği çocuklar: Fatih'ler, Yavuzlar; Sinan'lar, Baki'ler, Şeyh Galip'ler…
Gerçekten eğitilmiş ve fetih ruhuyla donatılmış bu insanlar, dünyayı işgal ve imha etmek için değil, onu fethederek imar etmek ve insanlığa hizmet amacıyla yanıp tutuştular, uykusuz kaldılar.
Elbette geriye dönmeyeceğiz. Bizden böyle bir şey isteyen de yok zaten. Hazreti Ali'nin bir sözü vardır:
"Çağını bilmeyen alim değildir." diye. Ancak, dünyada yapılan her şeyin, insanın hayrına dönük bir yüzü yoksa orada eğitim gerçekleşmemiş demektir.
Eğitim nedir veya ne olmalıdır? Cevabı hem zor ve hem de uzundur. Çok kısa söylemek gerekirse, Allah'a kul olmaktır. O yolda yürümektir. O uğurda yorulmaktır. Eğitim, insana kendini tanıtan ilahi bir ayna sunmuyorsa, o, eğitim değil, zulümdür. Çünkü zulüm, bir şeyi yerli yerine koymamaktır. İnsanın yeri "kulluk" makamıdır. Hangi yapılanma, insanı bu makamından alıkoyuyorsa o "fahşa"dır, sapkınlıktır.
Eğitim, fıtrat tohumunu yetenek bahçesine atan ve onu ruh yağmuruyla sulayıp büyüten muallimlerin işidir. Ve bu yolda Baş Muallim Hazreti Muhammed Aleyhisselamdır; çünkü o "Yaşayan Kur'an"dır.
O'nsuz eğitim mi? Bahçesiz tohum, susuz ağaç, güneşsiz dünya, kalpsiz ceset… olabilir mi ki, O'nsuz bir eğitim olsun? Olamayacağının ispatı kıyamettir. Kıyamet, O'nsuz yetim kalan alemin infilakıdır. Ya insanın ruhu O'ndan uzak kalmışsa? Ya O'nsuz büyüyen ruhlar yeryüzünde iktidar olmuşsa? Ya O'ndan nasibi olmayan ruhlar "muallim" diye orta yere çıkmışsa?... İşte o zaman kıyamet yakın demektir.

ÇARŞAF ÇARŞAF
DİPLOMALI FRAVUNLAR
Dünya gençlerinin geldiği noktaya bakalım:
İsyankâr, uyuşturucu kurbanı, ciddi meselesi olmayan, bencil, haz tutkunu, çalışmadan lüks yaşama özenti gösteren, bunun için de çalmaya, çırpmaya hazır, cinselliğin kıskacında can çekişen, ama asla sevgiyi tatmamış, elhasıl, ruhunu şeytanın eline teslim etmiş bir nesille karşı karşıya değil miyiz? Böyle bir nesil eğitilmiş midir? Hiçbir dönem olmadığı kadar dünyada ve ülkemizde okullar, üniversiteler var. Peki, niçin böyle bir sonuçla karşı karşıyayız? Çünkü dünyada fıtrat eğitimi yok! Dünya, insanı kendisiyle tanıştıracak eğitimden mahrum.
Çağdaş liderler krallık peşindeler. Hatta tanrılık iddiasındalar. Kendilerine "kul" olmayanların canlarına, mallarına kastediyorlar. Onlara her türlü iğrenç sıfatları yakıştırmak için adeta yarışıyorlar. Dünyanın kan gölü haline dönüşmesinde "eğitilmiş" zannedilen insanların rolü yok mudur? Yoksa dünyayı ateşe verenler çobanlar mıdır? Kim, Allah'a ne ile isyan etmişse, Allah onu, isyan ettiği şeyle cezalandırır. Çağımızdaki insanlar Allah'a "bilim" le isyan ediyor, (En iyisini Allah bilir.) cezası da "bilim" le olacaktır. Olmuyor mu? Görmüyor muyuz?
Çağdaş firavunlar, açlıktan kemikleri dışa vurmuş çocukların kurtuluşu için adım atmazlar; onlar, medyanın önünde nutuk atarlar ve sonra da yandaşlarıyla birlikte "geleceğe kadeh" kaldırırlar. Ve bu çağdaş firavunların her biri de iri iri üniversitelerden mezundur. Çarşaf çarşaf diplomaları vardır.
Bunun içindir ki Peygamberimi daha çok seviyorum: O, hiçbir okula gitmemiştir, ümmidir. Herhangi bir üniversite O'na diploma vermemiştir. Bugün gelse, O'nu imam bile yapmazlar; çünkü diploması yoktur. Ne var ki O, Rabbinden diplomasını almıştır:
"Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel etti terbiyemi." derken, hakikatin Baş Muallim'i olduğunu da söylemiş olmaktadır.

İŞTE ÖĞRETMEN…
İŞTE ÖĞRENCİLERİ…
Mektep görmemiş, hiçbir beşerden de herhangi bir eğitim almamış olan bu insan, nasıl oluyordu da, Arap çöllerinin haşin, kavmiyet taasubuyla dolup taşan, ellerinden kılıç düşmeyen, okur yazar olmayan yüz binlerce bedevinin her birini, "GÖKTEKİ YILDIZLAR" haline getirebiliyordu? Tarihte böyle bir olay var mıydı? Olması mümkün müydü?
Mekke'de, Medine'de Roma üniversiteleri mi kurulmuştu? Oxford, Sorbonne üniversiteleri yoksa oralarda mı boy göstermişti? Siyahî Bilal Hangi üniversiteden mezundu? Selman'ın doktorası var mıydı? Ebu Zer hangi fakültenin dekanıydı?
Ya Ebubekir, Ömer, Osman, Ali gibi, bir büyük medeniyetin dört muhteşem sütunu nasıl göklere yükselmişti? Nice kralların adları sanları unutulup gitmişken, bu kutlu insanları asırların ötesine, sonsuza taşıyan neydi?
Olan olmuştu; Kur'an gelmişti. İnsana ne olduğunu, ne olacağını anlatan, ona kendini tanıtan Kitap inmişti yeryüzüne. Varlığı Yaratan, bir Yetim'i, bir Ümmi'yi Muallim kılmıştı insanlığa. Hayatın her zorluğunu, çilesini tatmış, yüzü yumuşak bir yastık görmemiş, iki gün üst üste doymamış, ümmetinin derdine koşmaktan kendi derdini hiç aklına getirmemiş bir mübarek insanı, Hazreti Muhammed Aleyhisselam'ı âlemlere peygamber olarak, muallim olarak göndermişti Allah. İşte zaman, başladığı yere dönmüştü.
Eğitim rayına böylece oturmuş oluyordu. Artık sular mecraından akacak ve toprağı sulayıp hayat olacaktı. Her şey aslı yerine oturmuş, hayat, hayatlığına kavuşmuştu. Eğitim de bu değil miydi zaten, fıtrat çekirdeğine güzel bir bahçe kurarak, onu geliştirmek değil miydi? Çayın Rize'de, pamuğun Adana'da yetişmesi; trenin rayında, geminin denizde, uçağın havada gitmesi… eğitimin gerçekleştiğinin göstergesiydi.
İnsan tohumu da dünyaya düşünce, onun yitmemesi, bozulmaması için Allah, insanlara, yine kendi cinslerinden bir uyarıcı, muallim göndermişti. Çünkü insan "cahildi, zalimdi." Oysa kendini bilmesi için "kul" olması gerekiyordu.
Eğitim, insanı kul olma bilincine ulaştırırken, onu bencil duygularından, zulmünden ve cehaletinden de uzaklaştırır.
Özet şudur: Rabbani bir eğitim dışında kurtuluş arayanlar boşuna uğraşmasınlar, fıtrat eğitiminin dışında eğitim olur diyenler, dünyanın haline baksınlar, dünya, onları yalanlamaktadır.



GÖNÜL PENCERESİNDEN
BEYAN DERGİSİ ALINTIDIR
D. Ali TAŞÇI
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt