Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ecel geldi cihana (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ecelin sözlük anlamı, belli vakit demektir. Din kitaplarında, hayatın sonu olarak kullanılmaktadır. Hayat sahibinin yani canlının ölümü için Allahü teâlânın takdir ve tayin ettiği vakit demektir. Hadis-i şerifte; (Allahü teâlâ insanları yaratırken, ecellerini, ömürlerini ve rızıklarını takdir etmiştir) buyurulmaktadır.

Herkesin belli bir eceli vardır. Bu ecel hiç değişmez. Ecel gelince, Azrail aleyhisselam, insanı nerde olursa olsun bulur. Ecel, ileri ve geri gitmez. İnsanın ömrü değişmez. Çok olur ki, kaçmak ölüme sebep olur. Herkesin eceli, belli bir sebebe bağlıdır. Vakit tamam olunca, sebepler zinciri devreye girer. Bunun için, “Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane” denmiştir.

Allahü teâlâ, bu dünya hayatında ölümü yaratmıştır. Bunun için ecel, ileri gitmediği gibi, öne de alınmaz. Takdir edilenden eksik veya fazla olmaz. Allahü teâlâ, emrini, her nerede hükmettiyse, o kişi, malını, evladını ve her şeyini bırakıp, o yere gider. O kimse, ecelinin geldiği yere gitmeden, ruhunu teslim etmez. Herkes, eceli geldiği zaman ölür. Araf suresinin otuz üçüncü âyetinde mealen; (Ecelleri geldiği zaman, onu az zaman ileri ve geri alamazlar) buyurulmaktadır.

Bir kimsenin doğmadan önce, ne kadar yaşayacağı, nerede öleceği, hangi sebepten ruhunu teslim edeceği ezelde takdir edilmiş ve bunlar, levh-i mahfuza yazılmıştır.

Bu sebepledir ki; Azrail aleyhisselamın gelip canımızı zorla alacağı, ecel aslanı pençesini bize takacağı, can verme acılarının başımıza geleceği, şeytanın, imanımızı çalmak için kastedeceği, dostlarımızın, vah vah öldü, siz sağ olun, diye evlatlarımıza taziye edecekleri vakti düşünmemiz lazımdır.

İmam-ı Rabbani hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Ecel gelince, insanı uyandıracaklar, gözleri kulakları açacaklar. Fakat, o zaman pişmanlık işe yaramayacak. Rezil olmaktan başka, ele bir şey geçmeyecektir. Hepimize ölüm yaklaşıyor. Ahiretin çeşit çeşit azapları, insanları bekliyor. İnsan öldüğü zaman, kıyameti kopmuş demektir. Ölüm uyandırmadan ve iş işten geçmeden önce uyanalım!

Her geçen an, ömrümüzü azaltmakta, ecel zamanını yaklaştırmaktadır. Bugün aklımızı başımıza toplamazsak, yarın ah etmekten ve pişmanlıktan başka elimize bir şey geçmez. Bu birkaç günlük sağlık zamanında, İslamiyet’e uygun yaşamaya çalışmalıyız! Ancak böylece kurtulmamız umulur. Dünya hayatı, iş yapacak zamandır. Keyf yapacak, eğlenecek zaman ileride gelmektedir. Orada, dünyada yapılan işlerin karşılığı ele geçecektir. İş zamanını eğlence ile geçirmek, çiftçinin tohum ekmemesi ve mahsul almaması gibidir.”

İmam-ı Gazali hazretleri nefsine hitaben buyuruyor ki:
“Ey nefsim! Ecel sana yaklaşmakta, Cennet ve Cehennemden biri, seni beklemektedir. Ecelinin, bugün gelmeyeceği ne malum? Bugün gelmezse, bir gün elbette gelecek. Başına gelecek şeyi, geldi bil! Çünkü, ölüm kimseye vakit tayin etmemiş, gece veya gündüz, çabuk yahut geç, yazın veya kışın gelirim dememiştir. Herkese ansızın gelir ve hiç ummadığı zamanda gelir. İşte ona hazırlanmadın ise, bundan daha büyük ahmaklık olur mu?”

Abdülaziz bin Ebu Revvad hazretlerine; "Nasıl sabahladın?" diye sorulunca, ağlamaya başlar. "Niçin ağladın?", dediklerinde; "Ölümü unutmuş, üstelik günahları da çok olan kimsenin hali nasıl olur. Ecel, süratle geliyor, ömür her gün eksiliyor. Akıbetin Cennet mi, Cehennem mi, ne olacağı bilinmiyor. Ya Cehennem olursa, hâlimiz ne olur?" cevabını vermiştir.

Bir gün Behlül Dânâ hazretlerinin evine hırsız girmiş, evde ne bulduysa götürmüştü. O da doğruca kabristanlığa gider ve kapısına oturur. Bunun farkına varanlar başına toplanıp; "Niçin hırsızın peşinden gitmedin de buraya geldin?" derler. Onlara; "Yolunu şaşırmış o adamcağızı burada bekliyorum" diye cevap verir. Bu söze oradakiler kahkaha ile güldüler ve; "Hay Allah iyiliğini versin, o adamın burada ne işi olur ki?" derler. Bunun üzerine Behlül Dânâ hazretleri; "Siz hiç merak etmeyin o mutlaka bu kapıya gelecek. Ecel onu buraya getirecektir" buyurur. Bu sözler üzerine herkes derin düşüncelere dalar.

Abbasi Halifelerinden Harun Reşid İmam-ı Ebu Yusuf hazretlerinden nasihat isteyince, ona hitaben yazdığı mektupta; “Bugünün işini yarına bırakma, yoksa işleri ve hakları zayi edersin. İstekler bitmeden ecel gelir çatar. Ecel gelip çatmadan salih amel işle. Çünkü ölüm gelince, amel yapılmaz” buyurmuştur.

Hasan-ı Basri hazretleri de, halife Ömer bin Abdülaziz hazretlerine yazdığı mektupta; “Dünyaya düşkün kimse, muradına kavuşamaz. Bir gün olsun rahat nefes alamaz. Her gün, ayrı bir düşünce, keder getirir. Derken dünyaya o kadar dalar, ömür biter de ecel bir gün onu yakalayıverir. Sonunda, azıksız ahiret yolculuğuna çıkmak zorunda kalır. İşte böyle duruma düşmekten sakın” buyurmuştur.

Netice olarak, şu beyitte ifade edildiği gibi:

Ecel bir gelir, ondan aceb kurtulan var mı?
Hiç ölmem diyenler ölmüş, bakın hiç kurtulan var mı?
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt