Aşkâ Mecnun
Kayıtlı Kullanıcı
[VIDEO]http://parkingmusic.com/files/gulbahcesi.mp3[/VIDEO]
Duygularımın Tesiri bile yok...
Acılar; insanları yoran, duyguları hırçınlaştıran, ümitleri bastıran ve benliğimi olgunlaştıran hislerim, Bazen düşünüyorum da duygularımın neden acılarıma galip geldiğini sadece aklımdaki düşüncelerle çözebiliyorum.
Ve dönüyorum kendime diyorum ki "Ey vicdanım, rahat mısın? Hislerin duygularına hâkimiyet salmış, beyin mekanizmanı yönetmek için idare ediyor, kalbin ise duygularının esareti". Aklıma tek gelen soru Hayat ne garip? Atmak istiyorum kendimi bir nehir kenarına, uzun uzun bakmak istiyorum zamanın benden akan nehirler gibi götürdüklerine. Bilmek istiyorum düşüncelerimin ne söylemek istediklerini, duymak istiyorum zavallı yaralı kalbimin ne demek istediğini... Sadece ve sadece tabiatın kollarında kendimi dinlemek istiyorum. Bir kanun eşliğinde çayımı yudumlamak, Nay sesiyle hayata tutunmak istiyorum ve bir daha sormak istiyorum kendime hayat ne garip? Sorusunu... İçimin en daraldığı noktalarda çok değerli bir hocamın tavsiyesine kulak verip bir kuyu kazmak istiyorum ellerimle ve o kuyuya dökmeliyim içimi, beklentilerimi, hislerimi, hırçınlığımı, asiliğimi, duygusallığımı dert dediklerimi, sıkıntı ütopyalarımı bir bir anlatmalıyım kendimi sonrada üzerini kapatıp ardıma bakmadan terk etmeliyim orayı.
Hastaya tek tesir moraldir şifa ise ilaçtır. Benim duygularımın bile tesiri yok... Yoksa ben duygusuz muyum? Ya da duygu seline kapılıp boğuldum mu?
Kendimi bir rüya âleminde hisseder gibiyim bu aralar. Aklımın, fikrimin olmaz tabulara takılıp kaldığı zamanlar bu zamanlar. Ne aradığımı bilmiyor, neyi istediğimi sezemiyor ve düşüncelerime yön veremiyorum her şey öyle karışık ki sanki bir masal âleminde ufacık bir sineğim kocaman gözlerimle baktığım hayatta benden oldukça büyük binalar, arabalar, insanlar ısrarla üzerime geliyorlar... Oysaki ben bunun bir rüya âlemi olma ihtimali olsa bile "Rengin sarısını, yeşilin açığını, mavinin turkuazının verdiği mutluluğun huzurunu yaşamak, eskisi gibi yağan yağmurun altında bir elim cebimde bir elimde ise soğukta beni ısıtan en sevdiğim salep tadıyla boğazı izlemek olmalıydı.
Vazgeçilmezlerden geçtim, hayatın musikisine bıraktım kendimi ve öyle bir huzurun içindeyim ki adeta tabiatın tasavvufu beni çağırıyor gibi... Rüya âleminden hakikate koşmak ve haktan gelen tasavvuf musikisinde hayata bakmak öyle huzurlu kılıyor ki beni o an hiç bitmesin isterdim bakışlarımda...
Çoğu zaman düşüncelerden kaçtığımı hissettiğim anlarda, "düşünüyorum o halde varım" felsefesine sığınır oldum... Bilemiyorum bana ne oldu AŞK denilen üçgen içinde mi kayboldum acaba? Gelen olmadan bir geleni beklemek gibi dramatik bir his bu, hayat bir şiir gibi garip ya da yazılan bir söz gibi gerçek, Unutulmayan bir intikam gibi acı, beklemek ya da beklediğini hissetmek gibi zavallı, sevdiğini düşünüp sevilmediğin hakikati ile karşılaşılacak kadar sancılı...
Kemanın verdiği incelikte kaybolmak!
Kanunun söylediği sözde var olmak.
Udun matemi halinde yas tutmak.
Nay gibi demlenip acı tatmak.
Hayata dair tüm beklentilerim bunlar kadar gerçekçi olmak, yaşadığımı hissetiyim anda doğadan gelen musikide tasavvuf yapmak...
Her ne kadar çekip gitmek istesem de yorgun argın bu şehirden, Biliyorum vazgeçemeyeceklerim arasında yine burası dönüşlerimde saklı kalacak. İstanbul un dışındaki durgun yağmurlar üşütür beni, esen rüzgâr ürkütür beni, duyguları burada yaşamak her şeye rağmen yinede rahatlatır beni.
Elbet bir gün sonbahar gelecek, kış bittiğinde İstanbul çiçeklerle süslenecek,
Düşler şehri İstanbul’da yine ben Nay ile demlenecek, Unutulması mümkün olmayan hatıratlarla yaşam sürmeye devam edeceğim...
Yazan: Aşka Mecnun (Kaynaksız alıntı yapana Hakkım helal olunmaz)
T: 03.12.2009 S:23:00
Duygularımın Tesiri bile yok...
Acılar; insanları yoran, duyguları hırçınlaştıran, ümitleri bastıran ve benliğimi olgunlaştıran hislerim, Bazen düşünüyorum da duygularımın neden acılarıma galip geldiğini sadece aklımdaki düşüncelerle çözebiliyorum.
Ve dönüyorum kendime diyorum ki "Ey vicdanım, rahat mısın? Hislerin duygularına hâkimiyet salmış, beyin mekanizmanı yönetmek için idare ediyor, kalbin ise duygularının esareti". Aklıma tek gelen soru Hayat ne garip? Atmak istiyorum kendimi bir nehir kenarına, uzun uzun bakmak istiyorum zamanın benden akan nehirler gibi götürdüklerine. Bilmek istiyorum düşüncelerimin ne söylemek istediklerini, duymak istiyorum zavallı yaralı kalbimin ne demek istediğini... Sadece ve sadece tabiatın kollarında kendimi dinlemek istiyorum. Bir kanun eşliğinde çayımı yudumlamak, Nay sesiyle hayata tutunmak istiyorum ve bir daha sormak istiyorum kendime hayat ne garip? Sorusunu... İçimin en daraldığı noktalarda çok değerli bir hocamın tavsiyesine kulak verip bir kuyu kazmak istiyorum ellerimle ve o kuyuya dökmeliyim içimi, beklentilerimi, hislerimi, hırçınlığımı, asiliğimi, duygusallığımı dert dediklerimi, sıkıntı ütopyalarımı bir bir anlatmalıyım kendimi sonrada üzerini kapatıp ardıma bakmadan terk etmeliyim orayı.
Hastaya tek tesir moraldir şifa ise ilaçtır. Benim duygularımın bile tesiri yok... Yoksa ben duygusuz muyum? Ya da duygu seline kapılıp boğuldum mu?
Kendimi bir rüya âleminde hisseder gibiyim bu aralar. Aklımın, fikrimin olmaz tabulara takılıp kaldığı zamanlar bu zamanlar. Ne aradığımı bilmiyor, neyi istediğimi sezemiyor ve düşüncelerime yön veremiyorum her şey öyle karışık ki sanki bir masal âleminde ufacık bir sineğim kocaman gözlerimle baktığım hayatta benden oldukça büyük binalar, arabalar, insanlar ısrarla üzerime geliyorlar... Oysaki ben bunun bir rüya âlemi olma ihtimali olsa bile "Rengin sarısını, yeşilin açığını, mavinin turkuazının verdiği mutluluğun huzurunu yaşamak, eskisi gibi yağan yağmurun altında bir elim cebimde bir elimde ise soğukta beni ısıtan en sevdiğim salep tadıyla boğazı izlemek olmalıydı.
Vazgeçilmezlerden geçtim, hayatın musikisine bıraktım kendimi ve öyle bir huzurun içindeyim ki adeta tabiatın tasavvufu beni çağırıyor gibi... Rüya âleminden hakikate koşmak ve haktan gelen tasavvuf musikisinde hayata bakmak öyle huzurlu kılıyor ki beni o an hiç bitmesin isterdim bakışlarımda...
Çoğu zaman düşüncelerden kaçtığımı hissettiğim anlarda, "düşünüyorum o halde varım" felsefesine sığınır oldum... Bilemiyorum bana ne oldu AŞK denilen üçgen içinde mi kayboldum acaba? Gelen olmadan bir geleni beklemek gibi dramatik bir his bu, hayat bir şiir gibi garip ya da yazılan bir söz gibi gerçek, Unutulmayan bir intikam gibi acı, beklemek ya da beklediğini hissetmek gibi zavallı, sevdiğini düşünüp sevilmediğin hakikati ile karşılaşılacak kadar sancılı...
Kemanın verdiği incelikte kaybolmak!
Kanunun söylediği sözde var olmak.
Udun matemi halinde yas tutmak.
Nay gibi demlenip acı tatmak.
Hayata dair tüm beklentilerim bunlar kadar gerçekçi olmak, yaşadığımı hissetiyim anda doğadan gelen musikide tasavvuf yapmak...
Her ne kadar çekip gitmek istesem de yorgun argın bu şehirden, Biliyorum vazgeçemeyeceklerim arasında yine burası dönüşlerimde saklı kalacak. İstanbul un dışındaki durgun yağmurlar üşütür beni, esen rüzgâr ürkütür beni, duyguları burada yaşamak her şeye rağmen yinede rahatlatır beni.
Elbet bir gün sonbahar gelecek, kış bittiğinde İstanbul çiçeklerle süslenecek,
Düşler şehri İstanbul’da yine ben Nay ile demlenecek, Unutulması mümkün olmayan hatıratlarla yaşam sürmeye devam edeceğim...
Yazan: Aşka Mecnun (Kaynaksız alıntı yapana Hakkım helal olunmaz)
T: 03.12.2009 S:23:00