Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Düşlediğin yerde uyanmak (1 Kullanıcı)

islamafakı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Eki 2008
Mesajlar
50
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Gözlerine vuran şiddetli ışığın tesiriyle uyanmıştı ,bedenindeki bütün yorgunluk gitmiş,
sanki yeniden doğmuş gibi,dipdiriydi.
Ellerinin beyazlığı şaşırtmıştı kendisini,alnındaki şavkı hissedercesine yattığı yerden doğrularak
biraz kendine gelmek için oturdu.Altında bulunduğu ağacın ululuğu ve dallarının meyveyle dolu oluşu şaşkınlığına neden olmuştu.
Oysaki bu mevsimde hiçbir yerde meyve olmaz ağaçlar yaprağını dökmüş olurdu.
gözlerini çevresinde dolaştırmaya başladı,uçsuz bucaksız mamur bir mevsimin içinde gördüğü
her şey olağanın dışındaydı.Başında hiç duymadığı melodilerle öten kuşlar ve hemen sağ tarafındaki berrak akan bir pınar ilk anda
dikkatini çeken görüntülerdi.Bu manzara karşısında biraz daha oturup seyretmeye
değeceğini düşündü,büyüleyici atmosfer adeta kendisini mest etmiş,beklide burada bir ömür kalabilirim diye düşünüyordu.
Havanın nefes açan lahuti kokusu,ve yüreğini rahatlatan oksijen bolluğu idrakini canlandırarak kendisine ayrı bir haz veriyordu.
Bir süre bulunduğu yerde oturarak gördüğü manzaranın
keyfini çıkarmaya önüne arkasına bakmaya karar verdi.
Ve böylece sırtını altında uyandığı ağaca dayayarak gözlerini etrafta şaşkın bir eda ile gezdirmeye başladı.
Manzaranın daha önceden görülmemiş değişikliği ve ilahi havası tarifi imkansız hazlar veriyordu kendisine .
Dalların eğilmiş ikram eden hali,seslerin ruhunu dinlendiren melodisi insan olarak
kavrayamadığı bir anlamla yüklüydü.Bütün bu düşünceler anaforunda kendisiyle anlama gayreti içinde olması buna rağmen
ifadede çektiği zorluk şaşkınlığını an be an artırıyordu.
Artık kalkmalıyım diye söylendi,belki bu bir düş,belki rüyaydı,bitmeden uyanmadan etrafta bir dolaşması gerektiğini düşündü.
Azimle ayağa kalkarak,önündeki yeşil yolun çimenlerine basarak ilerlemeye başladı.
Önünde gördüğü hafif yüksekçe bir tepeden aşağı doğru ilerleyip tepenin üzerinden daha rahat görebilirim diyerek yola koyuldu.
Giderken yol boyunca gördüğü manzaraların muhteşemliği her adımında şiddetlenerek artıyor,
hiç kimseye tarif edemeyeceği bir görsel şölenle karşılaşıyordu.
Önüne berrak akan bir ırmak ve ırmağın üzerinden karşıya uzanan Yakut ve mercandan yapılma bir köprü vardı.
Müthiş bir şaşkınlık içinde bu esere bakmaya başlamış ,
mimarisinin ve ustalığının verdiği büyüleyici tablo ayaklarını adeta yere çivilemişti.O kadar güzel ve değişik bir tarzın olması
yaşadığı dünyayla benzerliğinin olmaması anlatabilmesi imkansız hislerin kaynağı olmuştu.
İçindeki ileriye dönük merak iyice arttı,ilk başlangıçta gördüğü bunlarsa daha derinlerde neler
vardı acaba diye derin düşlerin içine daldı.Köprüden üstüne basamaz eda ile geçmeye başladı.
Geçerken dikkatini çeken suyun duruluğu,berraklığıydı.
Irmağın berraklığından tertemiz zemini görünüyor,içindeki sedeften balıklar bin bir neşeyle oynaşıyordu.
Gözlerinin görmedeki keskinliğine şaşırmış,derinlerdeki taşları bile sayabilecek nitelikte net görüyordu.
Bir süre dalgın edayla sanki
uçsuz gibi görünen köprüden görebildiklerini seyre daldı.Bakışlarının bedenini dinlendiren bir efsun gibi olduğunu anladı.
Oysaki uyanmadan önce şiddetli ağrılar ve acılarla yatmış,çektiği ızdırap evrenini kuşatmıştı.
Şimdiki hali geçmişin etkisinden çok uzak sanki o acıları hiç yaşamamıştı.Üzerinde yürürken zeminin verdiği rahatlığı hissediyor,
tabanlarını dinlendiren yolda uçarcasına ilerliyordu.Yoluna devam etmeye karar verdi,
yolun sonunu çok merak ederek.Gördüğü başlangıç manzarasının meraka neden olacak çok yanı vardı,bunu anlamıştı.
Köprünün sonuna geldiğinde etrafı çiçeklerle kaplı ,
meyve yüklü ağaçların,sağlı sollu gül,menekşe ve daha adını bilmediği birçok çiçeğin gölgelendirdiği yolu takip etmeye başladı.
Yürüyüşünde kendisine eşlik eden melodi mimarları bülbüller,seke sekse koşan ceylanlar vardı.
Hiçte korkmuyorlardı kendisinden,kaçmıyorlar,adeta elinden tutacakmış gibi yakındı her biri.
Şaşkınlığının her an artarak devam etmesi gördüğü müthiş ilahi güzellikler sevincinin sebebi konumundaydı.
Yoluna devam etti.Az daha gittiğinde karşısına kendisini şaşırtan
hiçbir yerde görmediği genç hizmetçiler,yakut kadehler ellerinde ikram etmek için bekliyordu.
Bu hal ne kendisinin nede bir başkasının tasavvur edemeyeceği,düşünemeyeceği bir durumdu.
Bu hizmetçiler ve bu karşılama nerden çıkmıştı,bu bilmediği diyarda kendisini tanıyan,bekleyen birileri daha mı vardı yoksa?
Kaşılayanların temizliği ve güzelliği,bedenlerindeki nur gözlerinin ferini kesmiş,
yaşadıkları karşısında düşünce dünyası alt üst olmuştu.”Selam selam” diye “hoş geldiniz” dediler.
“Susamışsınız,buyurun bir kadeh için,hararetiniz dinsin”
Bir eline verdikleri kadehi kaldırırken,diğer elinden tutan hizmetçi,kendisini çekerek ilerlemeye başlamıştı.
Bir süre gittiler birlikte;yolun sonunda gördüğü manzara daha öce gördüklerinin tümünü unutturacak nitelikteydi.
Devasa bir kapının önüne gelmişler,kapıyı içeriden açanlar,
bildiği tanıdığı gibi türden olmayan,hiçbir beşer gözünün görmediği,hiçbir kulağın duymadığı,hiçbir zihnin tasavvur edemeyeceği türdendi.Karşılama hizmeti yapanlarla içeriye doru ilerlemeye başladı.
Yine büyük bir bahçeye girmişlerdi,güzel kokular saçan bir yel yüzünü okşayarak dolanıyor,yanındakiler kendisine zarafet katıyordu.
Bahçenin büyüklüğü sanki yeryüzünü kuşatmış derecesine genişti.
Gözlerini ne yöne çevirse,gölgeler,pınarlar ve eşsiz güzellikteki insanları görüyordu.Yanındakilere sormadan edemedi,
ben nerdeyim,burası neresi diye.Çünkü gördükleri, bilmedikleri düşünemedikleriydi.
Pınarlar etrafında inciden yapılmış kubbeler,akan suyunsa halis misk gibi koku saldığını duyabiliyordu.
Bahçelerde dolaşıyor,pınar başlarına gidiyorlardı.Sarmaş dolaş olan yeşillikler,
meyveleri kolayca toplanabilecek ağaçlar altından ilerliyorlardı.Hurma,nar,reyhan,kiraz,
muz gibi meyvelerin tadına bakarak tarifsiz lezzetler alıyordu.Ağaçlar altından ırmaklar akan yere geldiler.
Yüzüne parlaklık,gönlüne sevinç dolmuştu.Önüne ipekten atlaslar serilmiş,gördüğü tahtlar kendisi için kurulmuştu.
Tahtın önünde bekleyen hizmetçiler,
“selam olsun sana,saadetler içinde ol,bir daha çıkmamak üzere bu saraylara gir”
derler.
Tahtın yanındaki geniş koridordan geçerek,kat kat sarayların olduğu yere gelirler.
Burası gördüklerinin en muhteşemiydi beklide,her gördüğü güzellik,bir öncekinden daha muhteşem,daha mükemmeldi.
Yakut ve mercandan yapılmış merdivenlerden,
safir taşlarıyle işlemeli desenlere bakarak içeriye girmeye başladı.
Çıkarken gördüğü manzara dehşet verici güzellikte,bildiği kelimelerle izahı mümkün değildi.
Altından ırmaklar akan muhteşem köşke girmişti.Sayısız hizmetkarlar,her birinin elinde farklı ikramlarla kendisini bekliyordu.
Muazzam bir heyecana ve sevince gark oldu.
Hiç görmediği tasvirinin bile yapılamayacağı bir mekanda bulunuyordu,şaşkınlığı ve heyecanı,sevinci titreyen ayaklarından
gözlerinin şavkından belli oluyordu. Kendisine her an emre amade gözlerle bakan hizmetçilerine dönerek,
“Burası neresi ,ben nereye geldim?” diye sordu.
Orada bulunanlar,lahuti bir havada hep bir ağızdan,
“Geldiğin yer CENNET,burası da senin köşkün” dediler.
Bu müjde hiçbir ödülün kendisine veremediği sevinci vermiş,gözlerinden şükür yaşları dökülmeye başlamıştı.
Yine merakla sordu, “Ben ne yaptım da bunu kazandım”,oradakiler yine aynı ses tonuyla,
“Sen, “öyle erler vardır ki,Allah’a verdikleri sözü yerine getirdi,kimileride getirmek için beklemektedir” buyruğunun mükafatını aldın.
O amelinden dolayı buradasın,sağ ve selametle yaşa artık,bizler sana hizmet için görevlendirildik,
ne istersen saf,temiz ve sonsuza kadar sana ikram edilecektir” diye karşılık verdiler.
Anladı ki ,Allah yolunda şahadeti tatmıştı,girdiği mücadelede ’a canını cennet karşılığı satmıştı.
O Uhud da şehit olan Hamzayla(ra),Caferi Tayyarla(ra),Abdullah ibn.Caş’la(ra),Yermük harbinin üç güzel insanıyla
ve daha ’a canını cennet karşılığı satan sayısız sözünün erleriyle komşu olacaktı.
Aman ’ım,bu ne saadet,bu ne lutuftu.
Düşündü birden bu tarifi imkansız nimetlere bütün inanalar kavuşmalıydı,ebedi olanla fani olan değişilemezdi,
bu mümkün değildi,bunu yapmak,geçici dünya nimetleri için baki hayatı bırakmak
akıllı olanın yapacağı iş değildi,bir mü’minin yapacağı amel hiç değildi.
Bu düşünceler içinde erdiği huzuru ve mutluluğu düşünüyor,kendisini bu lutfa layık gördüğü ve ulaştırdığı için
Rabbine sonsuz hamd ediyordu.
Karşısında ki ayeti kerimelerde mükafatlandırılma nedenleri yazıyordu.
“ Öyleyse dünya hayatına karşılık ahreti satın alanlar,Allah yolunda savaşsınlar;kim yolunda savaşırken öldürülür
yada galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz”(4/74)
“Ey iman edenler!Allah’tan korkun.O’na yaklaşmak için vesileler arayın ve yolunda cihat edin ki kurtuluşa eresiniz”(5/35)
“Fitne kalmayıncaya ve din ’ın oluncaya kadar onlarla savaşın…”(8/39)
“İman edenler hicret edenler ve yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin
katında büyük dereceleri vardır. İşte ‘kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.” (9/20)
“Rableri onlara, tarafından bir rahmet ve hoşnutluk ile, kendileri için, içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdeler.” (9/21)
“Onlar orada ebedî kalacaklardır. Şüphesiz ki katında büyük mükâfat vardır.” (9/22)
YAKUP DÖĞER​
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt