Hayat herkes için çok zor, ama bazıları içinse gerçekten zor. Hayata merhaba derken bile gözyaşıyla başlarsın… İlk gözyaşlıyla etrafı süzersin, çığlıklarınla… Islak gözlerinle “nereye geldim” dersin Sonra susarsın. İşte karşında bir ilah. Bir melek sanki. Onu görünce ağlaman kesilir. Göz pınarların birden kurur. O annendir. Sonra sessiz süzmeye başlarsın etrafındaki insanları. Bakarsın boş ve anlamsız bakışlarla. Dünyaya böyle gelirsin.
Zaman geçer, yıllar akar ömür ile birlikte. Hiçbir şeyin farkında değilsindir çocukluğunda. Her şey yolunda gider. Büyümeye başlarsın. Büyüdükçe gerçek hayatla tanışırsın. Gerçek yüzünü göstermeye başlar hayat, uzaktan kıs kıs gülerek bize. Artık tanışma vakti geldi diye… Ama neden gerçek yüzünü göstermek için acıyı aracı olarak kullanır ki? Belki de acı, hayattır. Kim bilir? Neden gerçek yüzünü göstermek için bu kadar bekler ki? Neden mi? İşte bu saçma bir soru. Çocuksun, hayatı hep oyuncak olarak görüyorsun. Koca dev bir oyuncak. Son yapım teknoloji gibi, ama büyüdükçe bir şeylerin yolunda gitmediğine karar veriyorsun. Oyun bozanlar, oyuncağını elinden alanlar, kıranlar… Hiçbir şey umduğun gibi gitmiyor. İşte o an diyorsun ki “bu benim oyuncağım değil, bu hayatın kendisi, oyuncak olan benim bu dünyada var olup acıyla savaşmam”.
Hayır bu da saçma.
Saçma olan ise kaderlerimiz, hayat şanslarımız. Acaba her çocuk gözlerini açtığında karşısında bir ilah mı buluyor yoksa boş bir ev, boş bir yatak, ya da tanımadığı bir insanla mı karşılaşıyor. Ya da acaba çocukluğunda bile olsa bu dünyayı oyuncak olarak hayal edebildi mi? Çocukluğunda bile olsa sorunsuz yaşayabildi mi?
Dedim ya, saçma olan kaderlerimiz, şanslarımız. Hayata kimimiz kör, kimimiz şaşı, kimimiz de sorunsuz gözlerle başlıyoruz…
Bir düşünün şimdi. Kimisi soğuk kış günlerinde geceyi geçirmek için küçük bir yer arıyor. Bir geceyi bile sıcak bir yerde geçirmek ne kadar mutlu ve huzurlu eder onu. Belki küçük bir çocuk evet, okula gitmesi gerekirken, evde eğer para getirmezse döveceğini düşünen babasına, belki bulduğu şeyleri satarak kazandığı parayı ya da belki de bir yerlerden çaldığı parayı getirmenin derdindedir. Bekli de ıssız bir yerlerde tecavüze uğramış bir kızın çığlıkları yankılanıyordur, biri gelip kurtarır edasıyla, belki kurtarılma umudu bile yokken. Ve belki biri bilenmeyen birinin soğuk namlusuna hedef olmuş arkasında onca kişi, onca hayaller bırakarak hayata veda etmiş ve kanlı, soru işaretleriyle yerde yatan bedeninden çıkan ruhunu alması için meleği bekliyordur, karanlıklar aleminde…
Bunlar uzar gider. Akıl almaz olaylar vardır bu dünyada. Bunlar gibilerini düşününce, kendi sıkıntılarımız aslında bir hiç oluyor. Ve durumumuza şükrediyoruz.
Bir de düşünün şimdi. Kimisi soğuk kış günlerinde sıcak evinde ailesiyle birlikte şömine başında yemek yiyor. Belki sıcak bir ortamda paralarını savuracak yer bulamadığı için kumar oynuyordur büyük bahisler üzerine. Belki birisi kendi zevki için bir kızı altına almış zevkten dört köşe olurken kız yaşadığı ıstırabın muhasebesini yapıyordur erkeğin her sokuşunda. Belki zengin züppe çocuğun teki kıracak araba alıyordur, ne de olsa para bol babada. Ya da zengin okullar arkalarındaki adamlara güvenerek yarışmaları kazanıyordur, onca insanın emeğini hiçe sayarak.
Bunlar da uzar gider. Bunları düşününce de “bizim küçük sorunlar aslında hiç de küçük değilmiş” deriz. Ve durumumuza şükretsek mi? Yoksa ağlasak mı? karışır beynimizde ki düşünceler. “Herkesin sorunu kendine mi?” desek o zaman. Hayat zor. Sıkıntılar bizler için. Onlarla savaşmalıyız, ama düşününce bizden kötü insanları şükrediyoruz diye sıkıntıları bir kenara da itemeyiz. Ama unutmadan daha kötüsü de olabilirdi diyerek en azından acımızı hafifletebiliriz. Savaşmak için direncimizi artırırız, en azından… Hayat çok garip ve zor. Zaten önemli olan zoru başarmak değil mi ki?
Peki bu oyunun içinde hep acı mı önde. Tabi ki değil. Ama acı her zaman bir adım önde, nedense. Ya da acıyı biz öne geçiriyoruz. Baksanıza daha ben bile acıyı tanımlayamamışken, durmuş burada acı üzerine edebiyat yapıyorum.
Dışardan her şey ne kadar da güzel ve mutlu gözüküyor dimi? Ama hiç de gözüktüğü gibi değil yaşamlar. Herkesin kendine göre sorunları var. Dünya çok garip. Kiminin parası olur, ama mutlu bir yuvası olamaz. Kiminin de parası olmaz, ama sıcak bir yuvası olur. Acaba bu ikisine de sahip olan var mıdır?
Yıllar böyle akıp geçer. Kimin ne yaptığı bilinmez. Herkes kendi sorununu, asıl duygularını, kendi içinde yaşar. Kendi gözleriyle bakar bu dünyaya sessiz duygularla. Ama hayat ona çok daha farklı oynamasını öğretmiştir.
Haydi! Durma git! Sevdiğini kaybetmeden git! Elini tut, gözlerinin içine bak. Bak ve ona sevdiğini haykır! “Seni Seviyorum” de.
Git! Ananın, babanın yanına onlara değer verdiğini göster. Sevdiğini söyle.
Durma bu oyunun ne zaman biteceği belli olmaz! Hiçbir şey için geç kalmadan sevdiklerine haykır! Seni seviyorum demek için özel bir günü bekleme.
Durma! Bu hayat oyunu böyle yenebilirsin. Umudunu yitirme! Hepinizi Seviyorum! Hayat güzel, yaşamak da…